Etnik toplama kampı
Servet Avcı 01 Ocak 1970
Türkiye, neredeyse yarım yüzyıldır PKK terörüyle mücadele ediyor… Binlerce asker, polis, öğretmen, sivil vatandaş şehit verdik bu mücadelede… Yüzlerce teröristin aynı anda saldırdığı, saatlerce süren karakol baskınları yaşadık...
Üniversitelerin PKK’nın staj ve dağa adam gönderme alanına dönüştürüldüğüne şahit olduk… Bazı bölgelerde kitlesel isyan hazırlıklarını gördük… Teröriste terörist denilemeyeceği ahmakça çözüm sürecinin finalini 800’e yakın şehit verdiğimiz hendek savaşlarıyla yaptık…
Sokaklarda KCK sözde asayiş birimlerinin kimlik kontrolü yaptığı rezillikleri, kent merkezlerinde bayrağımızın hedef yapıldığı saldırganlıkları, askerlerimizin sivil halk tarafından ‘geri çekilen işgalci’ gibi yuhalandığı utanç sahnelerini kayda geçtik…
Bu, büyük bir felaketti ve hâlâ tehdidini sürdürüyor… Ama bütün bu tehdide rağmen şunu söyleyebiliriz ki, sığınmacı tehdidi orta vadede PKK’nın oluşturduğu tehditten daha büyük riske sahip…
Dün çözüm sürecine “Kardeşlik kazanacak, analar ağlamayacak, PKK silah bırakacak, sınır dışına çekilecek” kılıfı giydirilmişti… Bugün sığınmacı işgaline giydirilen kılıf da ‘ensar-muhacir’ romantizmi… Güya toplumsal onayı sağladığımız gerekçelere bakın!..
Türkiye Cumhuriyeti, 100. yılına kucağında büyük bir imha silahıyla giriyor… Batı, tehlikeyi çok önceden sezdiği için tedbir almaya çalışıyor… O tedbirlerin içinde Türkiye’nin ‘etnik toplama kampı’na dönüşmesi var…
Bir avuç dolarla ikna ediliyoruz!.. Doğu sınırlarımızın güvenlik anlamında hiçbir önemi yok ama Batı’nın huzuru için Batı sınırlarımızı ölümüne koruyoruz!.. Artık sakin şehirlerimizden bile kaçak, sığınmacı, işgalci saldırganlığına ve tacizlerine dair haberler gelirken, biz ülkenin geleceğinden çok Batı’nın güvenliğine dikkat kesiliyoruz!..
***
Batı’da ırkçılık, son dönemde ‘kaçaklara, çok kültürlülüğe isyan ve İslamofobi’ temelinde yükseldi… Irkçı partilerin yükselişi karşısında merkez partilerin de politikası değişmek zorunda kaldı…
Bizde kimse “Irkçılık yapalım” demiyor ama bu göz göre göre felakete gidişte, partilerin çoğu yutkunarak konuşuyor… Bir ülke savaş kaybetmeden siyasî, demografik, ahlâkî ve asayiş anlamında yenilgiye sürükleniyor…
Şehirlerde gettoların oluşması, tehlikeydi, oluştu… Bunun çeteleri doğuracağını, suç örgütlerine ucuz insan kaynağı sağlayacağını, pervasızlığın ve saldırganlığın artacağını, bu türden olayların sosyal medyanın da gücüyle ülke geneline yayılacağını öngörmek gerekiyordu… Şimdi hepsi gerçekleşiyor…
Küstahlığa bakar mısınız: Sığınmacılarda Türkiye’ye minnet hissi azalıyor ve Türkiye “Sığınmacılara bakma parasını Batı’dan peşin alan ve mecbur olan” ülke durumunda!.. Yani ‘işgalci’likten çıkmış, bizim için ‘velinimet’e dönüşmüşler!..
***
‘Dinî’ veya ‘insanî’ tamamen uydurma gerekçelerle bu işgali savunan ya da göz yuman siyasîler, insan kaçakçılığından beslenen haramîler, rüşvetle iş gören resmî göç esnafı, yüksek kira görünce gözü parlayan aç ev sahipleri, kamuda pozitif ayrımcılığı ortadan kaldırmayan bürokrasi, ucuz işçilik karşısında günü kârlı kapatayım derken geleceği yakan gözü dönmüş patronlar, atadan kalma toprakları, evi, barkı satarken eli titremeyen kurnaz yerliler, konuyu hâlâ dinî bir zaruret zanneden cühela takımı, eser sizin eseriniz!.. Dilediğiniz kadar övünebilirsiniz!..
Eğer tedbirler hızla alınmazsa, Anadolu etnik temelli bir ‘gerilim vadisi’ne dönüşme riskiyle karşı karşıya… ‘Batı’nın huzuru kaçmasın’ diye bütün gerilimi kendi topraklarımızda depoluyoruz… Bu durum, sadece bir avuç dolarla açıklanabilecek bir şey değil… Sistemli bir saldırının ağır muhataplarıyız artık…
‘Irkçılık’ yaftasından korkup sinersek, onlar için bu iş tamam!.. İşte bu yüzden bölücülük tehdidinden daha büyük bir tehdit altındayız…