Tank Palet Fabrikası’nın Devrine Kim İtiraz Etti?
Müyesser Yıldız 01 Ocak 1970
Tank Palet Fabrikası’nın Cumhurbaşkanlığı kararıyla 25 yıllığına Katar ortaklı BMC şirketine devredilmesi, 2019’daki belediye seçimlerinin en önemli konusuydu.
Sözkonusu satış seçim meydanlarında kalmadı, yargıya da taşındı. Ancak neredeyse açılan tüm davalar Danıştay’dan döndü.
Mayıs’taki seçim öncesinde de hem siyasetin hem yargının gündeminde Tank Palet Fabrikası’nın satışı vardı. CHP Sakarya Milletvekili Ayça Taşkent’in, Fabrika’nın işletme hakkının BMC’ye devrinin iptali için yaptığı başvuruya ilişkin Danıştay 13. Daire’nin 26 Nisan’da oy çokluğuyla bir kez daha satışı hukuka uygun bulduğu ortaya çıktı.
Karara muhalif kalan tek üyenin ise 17/25 Aralık operasyonları sonrasında oluşturulan Yargıda Birlik Platformu’nda “milliyetçi” grubu temsil ettiği bilinen Doç. Dr. Gürsel Özkan olduğu öğrenildi. Özkan gerek satışın önünü açan Cumhurbaşkanlığı kararının gerekse BMC ile yapılan protokolün hukuka aykırı olduğunu bildirirken, devir işleminin özelleştirme usullerine uyulmadan ve bedelsiz gerçekleştirilmesine de dikkat çekti.
Erdoğan Karar Verdi Hukuk Arkadan Geldi
Milli güvenliğimiz açısından son derece önemli Tank Palet Fabrikası’nın özel bir şirket aracılığıyla Katar’a devri nasıl gerçekleşti; unutmuş olanlar açısından önce kısaca bunu özetleyelim.
2018’de özelleştirmelerle ilgili bir kanun hükmünde kararname çıkarıldı ve bu kararnamenin yürürlüğe girme tarihinden önce özelleştirme programına alınmış olan kuruluşlara ait işleri sonlandırmak üzere Cumhurbaşkanlığı’na yetki verildi.
Ardından 14 Mayıs 2019 tarihli bir Cumhurbaşkanlığı kararıyla, “Özelleştirme Kanunu uyarınca, milli güvenlik ve kamu yararı gözetilerek” denilerek MSB’ye tahsisli Tank Palet Fabrikası’nın işletilmesi hakkı bedelsiz olarak MSB’ye bağlı Askeri Fabrika ve Tersane İşletme A.Ş’ye (ASFAT) devredildi. Aynı kararda yer alan bir başka maddeyle de ASFAT A.Ş.’nin en az 50 milyon ABD Doları tutarında yatırım şartıyla fabrikayı kiralama, tahsis veya işletme devri yöntemiyle üçüncü kişilere vermesinin önü açıldı.
Nihayetinde ise 5 Ağustos 2019’da ASFAT A.Ş. ile BMC arasında imzalanan protokolle fabrikanın işletme hakkı 25 yıllığına Katar ortaklı bu şirkete devredildi.
Bu sürecin perde gerisini de hatırlatmamak olmaz. Bizzat işadamı Ethem Sancak, BMC’yi alması için kendisini Erdoğan’ın yönlendirdiğini açıkladıktan sonra şu itiraflarda bulundu:
“Liderimiz bana dedi ki; ‘Sen o otomotiv şirketinin altından kalkabilir misin?’ Valla ne emrederseniz onu yaparım. Ama buna gücüm yetmeyebilir. Elimdeki varidatım bu… Savunma sanayi işine girmek bir macera – o gün için. Ben de eski bir sosyalist yeni bir Müslüman olarak kardeşlerim arasında adil bölüşmüştüm serveti. 16’da bir parçası kalmıştı. Dedim; ‘Bu para var. Bununla alınabiliyorsa, ihaleye gireyim. Ama diyelim ki aldım; bunu emrettiğiniz gibi güçlü bir sanayi şirketi haline getirebilmem için güçlü bir fon olması lazım arkamda. ‘Ne yaparız?’ dedi. Sizin büyük basiretiniz ve ferasetinizle Arapların onurlu bir bölümünü kendine getirttiniz. Katar’la neredeyse tek millet, iki devlet haline geldik. Allah da gani gani para vermiş Katar’a. Emir de sizi kırmaz. Katar Devletini ve Silahlı Kuvvetlerini bana ortak ederseniz bu işin altından kalkarız… Sağ olsun Sayın Emir’i aradı o da kırmadı. BMC’nin yüzde 50 eksi birini Katar Ordusuna sattık… Tek başına yapmak istemiyordum… Benim gibi deli bir Laz ortak da önerdi bana Sayın Cumhurbaşkanım, onu da yanıma aldım; Talip Öztürk, eşit bölüştük.”
“Türk Milleti Adına” Verilen Karar
4 yıldır gündemimizde olan bu olayla ilgili son yargı kararına gelelim.
CHP Sakarya Milletvekili Ayça Taşkent’in, “özelleştirme işleminin gizlilik içinde gerçekleştirildiği, milli güvenlik ve kamu yararını gerektirir durumların sözkonusu olmadığı, tam tersine milli güvenlik ve kamu yararı uyarınca Tank Palet Fabrikası’nın MSB’nin yönetim ve denetiminde kalması gerektiği” iddiasıyla yukarıda aktardığımız 14 Mayıs tarihli Cumhurbaşkanlığı kararının ve 5 Ağustos’taki protokolün iptali için Danıştay 13’üncü Daire’ye açtığı davanın son duruşması, geçtiğimiz 21 Şubat’ta yapıldı. Danıştay Savcısı da Cumhurbaşkanlığı kararı ile o protokolün iptali yönünde görüş bildirdi.
Ancak Daire, 26 Nisan’da temyiz yolu açık olmak üzere oy çokluğuyla verdiği kararda; “milli savunma sanayisinde ülke kaynaklarının etkin ve verimli kullanılmasının sağlanmasıyla fabrikanın işletme verimliliğinin arttırılması, yeni iş ve üretim imkanları oluşturmaya yönelik yatırımların özel sektör tarafından yapılmasının amaçlandığı dikkate alındığında milli güvenlik ve kamu yararının gerektirdiği durumların gerçekleştiğinin anlaşıldığı” gerekçesiyle Cumhurbaşkanlığı kararının da protokolün de hukuka aykırı olmadığı sonucuna vardı.
Başı da Sonu da Hukuka Aykırı
Daire Başkanı ve üç üyenin bu kararına muhalif kalan tek isim ise Doç. Dr. Gürsel Özkan oldu. Özkan 4 sayfalık muhalefet şerhinde, özetle şu görüşleri savundu:
– “9 Temmuz 2018’de yürürlüğe giren özelleştirme ile ilgili Kanun Hükmünde Kararnameyle, yürürlük tarihinden önce özelleştirme kapsam ve programına alınmış olan kuruluşlara ait devam eden işleri sonlandırmak konusunda Cumhurbaşkanlığı makamına verilen geçici ve sınırlı yetkinin, bu tarihten sonra Özelleştirme Yüksek Kurulu’na ait görev ve yetkileri kapsayacak şekilde genel ve sürekli bir yetkiye dönüştüğünü kabul etmek hukuken mümkün bulunmamaktadır. Zira Anayasa uyarınca özelleştirmeye ilişkin esas ve usullerin kanun ile düzenlenmesi zorunludur. Özelleştirme uygulamalarında yetkili tek karar organı da Özelleştirme Yüksek Kurulu olduğundan Cumhurbaşkanlığı genelgesine dayanılarak bu Kurul’a ait görev ve yetkilerin Cumhurbaşkanlığı makamınca kullanılması mümkün değildir.”
– “Fabrikanın MSB’nın hizmet birimleri arasında askeri tesis niteliğinde olduğu, milli güvenlik hizmetlerinin yerine getirilmesi amacıyla savunma sanayi alanında mal ve hizmet ürettiği belirtilerek milli güvenlik ve kamu yararı bulunduğu gerekçesiyle yüzde 100 hazine sermayeli ASFAT A.Ş.’ye devrine karar verilmişken, milli güvenlik ve kamu yararı bulunduğu tezin terkedilerek, üçüncü kişilere devir öngörülüp bu devrin gerçekleştirilmesi açık bir çelişkidir. Devrin önünü açan Cumhurbaşkanlığı kararında da hukuka uygunluk bulunmamaktadır.”
– “Fabrikanın ihalesiz bir şekilde ve değer tespiti yapılmaksızın üçüncü kişilere devredilmesi, özelleştirmeden beklenen yasal amacı gerçekleştirecek mahiyette değildir.”
– “Normal koşullarda Özelleştirme Kanunu’nda kanunda belirtilen usuller uygulanarak ve bedel karşılığında gerçekleştirilecek olan devir işleminin bedelsiz olarak gerçekleştirilmesi göz önüne alındığında, dava konusu protokolde de hukuka uygunluk bulunmamaktadır.”
Ne dersiniz; bu çok önemli konuda doğru olan hangisi?.. “Her şey hukuka uygun.” diyerek ret kararı veren çoğunluk görüşü mü, muhalif kalan bu tek üyenin tespitleri mi?!