Kastamonu’dan Türkistan’a -Ebû Hanîfe’nin İzinden
Hilmi Demir 01 Ocak 1970
Anadolu’nun kültür, ilim ve irfan yuvası Kastamonu’dan Piri Türkistanlı Hoca Ahmed Yesevî hazretlerinin dergâhına uzanan bir seyahatin anılarını paylaşmak istiyorum sizlerle. Bu seyahate Kastamonu Üniversitesi bünyesinde Muhammed İhsan Oğuz adına kurulan araştırma merkezi yöneticileri ve Muhammed İhsan Oğuz Vakfı’mızın çok değerli yöneticileri vesile oldular. Muhammed İhsan Oğuz (1887-1991), mutasavvıf, mütefekkir bir Türk İslam âlimi. Kendisi Kastamonu’da Osmanlı Hanefi-Mâtürîdî geleneğinin önemli bir temsilcisi olarak birçok eser kaleme aldı, talebe yetiştirdi. Bu eserlerden biri de “Kaza ve Kader” kitabı. Müslümanlar arasında en fazla kafa karışıklığına yol açan konuyu Hanefi-Mâtürîdî bir geleneğin içinden oldukça basit biçimde insan iradesini dışlamadan anlattığı önemli bir eser. Seyahatimize de bu eserin Kazakçaya çevrilmesi vesile oldu.
Kazakistan Orta Asya’da yıldızı parlayan Türk Devletlerinden biri. 2.724.900 km² yüzölçümü ile (Batı Avrupa'nın yüzölçümü kadar) dünyanın en büyük dokuzuncu ülkesidir. Oldukça genç, dinamik bir genç nüfusa sahip. Petrol, gaz, kömür ve uranyum rezervlerine sahip Kazakistan’ın 2024 yılının ortalarından itibaren petrol üretiminin 100 milyon tona çıkması beklenmektedir. Kazakistan’ın genç nüfusu diğer Orta Asya ülkelerinde olduğu gibi geçmiş nesillere göre daha fazla dine doğru bir yönelim içindedir. Camilere gittiğimizde bunu bizzat gözlemleme fırsatı bulduk. Camide namaz kılan cemaatin neredeyse hepsi 40 yaş altındaydı. En yaşlıları muhtemelen bizdik. Bu da ister istemez Kazakistan’da doğru dini bilgiye ulaşma ihtiyacını da doğuruyor. Kazakistan uzun yıllar Rusya’nın eğitim modeli içinde yer aldığından din eğitimini düzenleyen merkezi bir eğitim sistemine ya da bizdeki Diyanet türü bir teşkilata sahip değil. Ülkenin tek ilahiyatı onların ifadesiyle Teoloji Üniversitesi Almaty’da Mısır Ezher-Kazak Üniversitesi olan Nur Mübarek Üniversitesi. Hoca Ahmed Yesevi Üniversitesi İlahiyat Fakültesi bizim bildiğimiz şekilde Türkiye’deki gibi bir ilahiyat müfredatına sahip değil. Bu yüzden dini hayat üzerindeki ilmi tekel daha çok Mısır Ezher’e bağlı Nur Mübarek Üniversitesindedir. Bu üniversite son zamanlarda sadece Mısır’dan hoca getirmiyor. Türkiye’den gelen hocalar da bu üniversite çatısı altında eğitim veriyorlar. Ayrıca bu üniversiteyi bitirmiş öğrenciler Türkiye’de birçok farklı ilahiyat fakültesinde yüksek lisans ve doktora yapıyor.
Ülke geçmiş tecrübelerinden dolayı din konusunda oldukça hassas. Radikal akımların ülke içindeki faaliyetleri konusunda ciddi bir hassasiyet oluşmuş. Bu yüzden dini yayınlar da oldukça ciddi bir kontrolden geçiyor. Ayrıca ülkede her dini yayının Kazakçasını bulmak da oldukça zor. Ülkede dini eser konusunda hem çok fazla talep var hem de bu konuda seçkin ve doğru eserlerin Kazakçaya çevrilmeye ihtiyacı var. Uzun yıllar Kazakistan’dan Türkiye’ye gelen öğrenci arkadaşlarımızla da bu konuyu birçok kez müzakere etmiştik. Bunlardan birisi Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde öğrencim olmuş Timur Nussipkhanov. Kendisi bu ihtiyacı karşılamak üzere Hanefi-Mâtürîdî geleneğin temsilcisi olan Muhammed İhsan Oğuz beyefendinin “Kaza ve Kader” kitabını Kazakçaya çevirtti ve eser Nur Mübarek Üniversitesi Din Hizmetleri ve Araştırma Merkezi ile Kastamonu Üniversitesi Muhammed İhsan Oğuz Uygulama ve Araştırma Merkezi ortak yayını olarak Kazakistan’da basıldı.
Kitap hem Kazakistan’da dini bilgi konusunda bir ihtiyacı karşılayacak hem de gençler arasında çok fazla sorulan kaza ve kader konusunda Hanefi-Mâtürîdî geleneğe uygun bir din yorumunun yerleşmesine yol açacak. En güzeli de bu kitabın Kazakistan’daki din görevlileri arasında hızlıca ve bedava olarak dağıtılması olacak. Kitabın Kazakistan’da Kazakça olarak yayımlanması vesilesi ile bizde Kastamonu Üniversitesi Muhammed İhsan Oğuz Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Mustafa Aykaç, Hitit İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yunus Öztürk ve Muhammed İhsan Oğuz’un torunu Mehmet İhsan Oğuz ile birlikte yollara düştük. Almaty’da Nur Mübarek Üniversitesi ile el-Farabi Üniversitesinde iki oturum yaparak hem kitabı hem kitabın dayandığı Hanefi-Mâtürîdî geleneğini hem de radikalleşmeye ve Selefiliğe karşı bu geleneğin önemini anlattık. Doğrusu Kazakistan’da hem gençler hem de akademisyenler arasında Hanefî-Mâtürîdîliğin bilinirliği beni oldukça şaşırttı. Özellikle Hanefilik konusunda oldukça ciddi bir hazır bulunuşlulukla karşılaştım. Özellikle el-Farabi Üniversitesinde kadın felsefeci akademisyenlerin Ebû Hanîfe hakkındaki güzel sözleri karşısında hem hayranlık duydum hem de şaşırdım.
Bu arada Alamaty hakkında da birkaç gözlemimi paylaşmak isterim. Almaty bir Avrupa şehri kadar temiz, kurallı ve nezih bir kent. Sokakları, geniş caddeleri, yaya geçidine adım atar atmaz duran arabaları ile güvenli bir kent olarak beni kendine hayran bıraktı. Tanrı Dağlarının yamacındaki Ala Dağları ve doğal manzarası ile de görülmeyi ve gezilmeyi hak ediyor. Kışın kayak merkezi olarak turizm yatırımı ile Alplerle yarışacak kadar güzel bir doğal hazineye sahip.
Almaty’dan sonraki durağımız ise Türkistan oldu. Hoca Ahmed Yesevi Üniversitesinde bizi Sayın Rektörümüz Dr. Janar Temirbekova ve Rektör vekilimiz Prof. Dr. Peyami Battal’ın sıcak ev sahipliği karşıladı. Burada da üniversitede bölgesindeki din görevlilerine yönelik yaptığımız program da oldukça önemliydi. Bölge müftüsü ve din görevlileri yine Hanefilik konusunda oldukça bilinçli ve istekliydiler. Anlaşılıyor ki Kazakistan’da Hanefilik artık bir devlet politikasına dönüşmüş durumda. Program sonrası Piri Türkistan Hoca Ahmed Yesevî Hazretlerinin kabrinin bulunduğu türbeye giderek Pire duaya durduk. Türbenin bulunduğu alan oldukça bakımlı ve kalabalıktı. İnsanlar yığın yığın Hoca Ahmed Yesevi Hazretlerinin kabrine ziyarete geliyorlar, burada vakit geçiriyorlar.
Sağ olsunlar görevliler özel olarak kabrin bulunduğu hazneyi bize açtılar. İçeride Kur’an okuduk ve dualarımızı yaptık, Türkiye’den üzerimizdeki selamları ilettik. Piri Türkistan Hoca Ahmed Yesevî Hazretleri Hanefiliğin Türkistan’daki kalesiydi. Biz de ona Anadolu şehirlerinden Kastamonu’dan Hanefiliğin temsilci ulemanın selamı ve kitapları ile geldik. Orta Asya’dan Anadolu’ya yayılan Hanefî-Mâtürîdîlik bugün yeniden Orta Asya’daki kökleri ile buluşmuştu.
Buradan Özbekistan’a, Semerkant ve Buhara’ya geçtik. Sırada Ehl-i Sünnet’in reisi İmam Mâtürîdî ve Şah-ı Nakşibendî hazretleri ile buluşmak vardı. Oradaki izlenimlerimi de bir sonraki yazıda paylaşayım. Sonraki yazımda İmam Matüridi’nin yalnızlığını anlatacağım sizlere.