Hayat Tarzı nedir?
Ahmet Selim 01 Ocak 1970
Çok kullanılan bir sözdür. Otomobil reklamından ideolojik yakıştırmalara kadar, hem de ekseriyâ ‘yaşam tarzı’ olarak kullanılır. Nedir hayat tarzı denilen şey?
Dekoratif ve biçimsel bakarsanız, kolay. Bu şöyle yahut böyle yaşıyor deyip geçersiniz. Ama bence dış şartların geniş ölçüde belirleyici olduğu farklılıklar çok önemli değildir. Aslî farklar, benzer kategorilerin içindeki özel farklardır. Kırsalda şöyle, falanca yörede böyle; falanca şehirde ve şehrin falanca kesiminde şu türlü, o düşüncede veya öteki yorumun- meşrebin yolcularında bu türlü
Kolayından kategorize edip toparlamak mümkün ama pek anlamlı değil.
Bence gerçek hayat tarzları, çeşitli geçitlerde takınılan tavırlardan ve benzer görüntülerin ardındaki kişilikli tercih nüanslarından oluşur. Denilebilir ki, gerçek hayat tarzı, yazıdaki üslup gibidir. Sakın “yazı üslubundan hayat tarzı anlaşılır” gibi bir mana çıkarmayın. İyi ve uygun bir davranışta bulunan bir insana sırf bu yüzden ” iyi insan” hükmünü veremeyeceğiniz gibi
Bir tek berbat cümle bir kitabı bırakmaya yeter; ama bir çok güzel sayfa, övmeye yetmeyebilir.
Zâhirî çizgilerdeki negatif unsurlar, bazı hükümlere müstahak olabilir. Bunu suç manasına söylemiyorum. Kastettiğim, seviye’dir. Estetik, karakteristik, tutarlılık gibi çeşitli açılardan ele alınabilecek seviye’ler
Bazı gençlere söylüyorum. Bence bıyıkla sakalla oynamak, negatif bir göstergedir. Saçla sakalla bir kişilik farklılığı veya yardımı ummak düşüncesi yanlış olduğu için öyledir. Keser, tekrar bırakır, farklı ekstrem biçimlere dönüştürür. Kendine göre kendi kategorik sınırlarını zorlayarak, bazı özlemlerine teselliler avuntular oluşturmaya çalışır
Bunlar “abesle iştigal”dir. Gerçek farklılık; yerinde, zamanında, kendi uygun açısında bir “elmas” parçası gibi ışıldar. Onunla uğraşın. Dışınız, onların ve o elmas parçalarıyla uğraşanın hem estetiğini hem vakarını taşısın. Bu, erkekler için de kadınlar için de geçerlidir.
Hayat tarzını üretmek
Dışın “bana herkes baksın” arzusunu yansıtıyorsa, giydiğinin biçimi önemli olmaktan çıkar. Başka kategorilerin indekslerindeki belirli harfe aynen tekabül edersin! Hayat tarzın da boş bir iddia kalıbı olarak öylece sırıtır ve bir başka modele daha yakın durur.
Oldukça güzel olan (bunu da bilen) biri belli zaruretlerin içinden geçecek. Yapması gereken ne? (Bakın doğrudan din ölçüsü lâfı etmiyorum. A.S) Yapması gereken bence şu: güzellik gerçeğini ön plana çıkarmayan ve yansıtmayan bir hâl içinde, hedefine varmaktan başka düşüncesi olmayan ciddi bir tarz ve üslup ile mesafe almaktır. Sevimsiz mi olur? Hayır. Saygı telkin eder. Hassas bir kıstas vereyim: Başını örtmeyen biri bunu başarabileceği halde, örten biri başaramayabilir. Bunları söylemek belki zordur ama, söylenmesi de gerekiyor artık. Yoksa başkaları başka türlü söyleme tahribatını devam ettirecek.
Düşünce insanın, fakat insan da düşüncelerinin eseridir. (yahut düşüncesizliklerin) Boş insana kimse dış giydirmelerle güzel ve tutarlı bir hayat tarzının sahibi yapamaz. Biçim’i önemsememek değildir bu; sadece yerine koymaya çalışmaktır. Hatta derinlemesine önemsemektir
Hayat tarzı, taklitlerden çok yorumlardan oluşur. Yorumlarla zenginleşip özelleşmeyen taklitler; daima eğretidir ve bir tarz bir kişilik belirtmez.
Bir dostumun yakınını 35 yıl önceki hâli dolayısıyla bir sohbette adeta itham ettim, gülümseyerek. Yeri geldi, onu söylemezsem, başka bir şey söylemiş olacağım. Böyle bir açmaz, vaktin de uygunluğunu gösterir: “Hayat tarzın, içinde bulunduğun zaruret şartlarına uygun değildi. Zekândan şüphem yok. İhtiyat payını lüzumsuz bulan aklın değil, nefsindi
” Ne varmış hayat tarzımda? “Nüanslar paldır küldür konuşulmaz. Nüanslar bazen esasların bile önüne geçer; dikkatlerin nüanslara yöneldiği özel durumlarda böyledir
O nüansları aştığımız zaman, ortaya felsefe ciltleri çıkar! Asıl “hayat tarzı” gerçeği ve problemleri işte bundadır. Ben uyarı görevimi nüansların diliyle yaptım ve sen algıladığın hâlde almadın” Benim uyarım, bir hayat tarzı itirazıydı. Zor geldi sana
“Bu benim tercihim” cevabı, içerikten mahrumdur. Her tercihin ölçüleri ve “ölçü yorumları” vardır. Nedir senin ölçülerin ve yorumların? O zaman “bu benim tercihim” değil, “bu benim tutarsızlığım” diyeceksin.
” Benim bir hayat tarzım var mı? Var ise, acaba bir tutarlılığı mı, tutarsızlığı mı yansıtıyor?” Herkes kendine bunu samimiyetle sormalı? Hayat tarzında ne ürettiğimiz, sonraki meseledir. “Sonraki”dir ama, irtibatlıdır. Hayat tarzınızı üretememişseniz, sonrası da gelmez.
Acılı sıkıntılı problemli olmak başkadır. “Düşünülen ve samimiyetle yaşanılmak istenen hayat tarzı”dır değerlendirilmesi gereken. Geçitlerdeki hüküm sınavları iradenizin işlediği ortamda gerçekleşir hep. Hiçbir mazeret ve tevil imkânı bırakmaksızın gerçekleşir. Belli bir hayat tarzının dayatıldığı şikâyetleri vardır. Peki bu dayatmaya karşı yapılabilecek ince ve derin dikkat işlerinin yüzde kaçını düşünebildin ve başarabildin sen? Mümkün olmayandan şikâyet mümkün olandan vâreste kılar mı kişiyi?
Son örnek
Şu silah atma konusu en sinir olduğum konudur. Birkaç defa yazmış bir sürü tepki almıştım. “Sünnettir” diye yüklenenler bile çıkmıştı! İşte bu bir hayat tarzı göstergesidir. Basit bir alışkanlık değil, ardında bir sakat hayat görüşü var. Çocukluğumdan beri kırsal düğünlerinden korkarım. “Silah, içki, kavga” her düğünde bir miktar var olmuştur. Hafızamda tek istisna bile yok! Hep nasihat etmişimdir: “Bakın gençler! İçmek yok, hır-gür yok, silah yok. Her biriniz sivil bir güvenlik görevlisi gibi hareket edeceksiniz. Düğün sahibi olmak bu demektir. Delikanlılık efendiliktir; yiğitlik çirkinliklere yalçın kayalar gibi set çekmektir. Düğün mürüvvettir, mutluluktur, duygusallıktır, gülerken ağlamak ağlarken gülmektir. Hepimizin gönülleri titriyor. Eğlenin ama bu duyarlılığa saygılı ve layık olun!”
Ne dersen de! İlla patlayacak, patlatacak; silahı da beni de! “Sen kendini taşıyamıyorsun silah taşımak neyine?” dedirtecek. Havaya ateş ederken birini vuruyor! Ayık adam bunu yapar mı? Yapma demekle olmuyor. Çünkü ardında bir yığın boşluk ve bir yığın sakat düşünce var. Birikmiş, birikmiş; böyle bir hayat tarzına dönüşüp betonlaşmış. 1950’de amcam evleniyordu, babam içki yasağı koydu ve isyan çıktı! Bu hep var. Böyle bir muhafazakârlık bizimkisi! Düğün demek, kendini dağıtmak ve esip savurmak demek. Çok ses çıksın, millet görsün, işitsin! Hiç katı değilim, oyun havaları bile beni ağlamaklı hâle getirir. Ama kabalıktan, nâdanlıktan, hassasiyetlere gösterilen saygısızlıktan ve keyif için yapılan çirkinliklerden nefret ediyorum.
Hayat tarzları vitrinden gardıroptan alınmaz, üretilir. Üretilemezse, boş kalıplar işte bu gibi şeylerle dolar ve bir sürü etikete rağmen bambaşka benzeşme karışımları çıkar ortaya.
Çocuklarımıza hayat tarzı kalıplarını değil, hayat tarzı üretme kültürünü öğretmedikçe onları yönlendirmeyi beceremeyiz. O kültürü de ancak düşünce eğitimi verebilir. Eğitimini vermediğiniz şeyin hürriyetini vermek, çocukların eline silah tutuşturmaktan farksızdır.