Rifâî Aziz Efenfi
Muhittin Serin 01 Ocak 1970
Trabzon’un Maçka kazasında doğdu. Babası Rize eşrafından Molla Mehmed Abdülhamid Efendi, annesi Esma Hanım’dır. Ailesi Doksanüç Harbi sırasında İstanbul’a gitti. Babası önce Akpınar, daha sonra Kâğıthane köyü camisinde imamlık yaptı.
Aziz Efendi ilk tahsilini Eyüp’te Şah Sultan İbtidâî Mektebi’nde tamamladı. Sıbyan mektebi sıralarında güzel yazıya olan merak ve kabiliyeti dolayısıyla Filibeli Ârif Efendi’den sülüs ve nesih yazılarını öğrenmeye başladı. Yazıdaki başarısı ile kısa zamanda hocasının sevgi ve takdirini kazandı. Yazı tahsilini tamamlayıncaya kadar Nuruosmaniye’deki hat mektebine devam etti. 1896’da hocası Ârif Efendi ile Reîsülhattâtîn Muhsinzâde Abdullah Hamdi Bey’den sülüs ve nesih yazılarında icâzet aldı; daha önce Karinâbâdlı Hasan Hüsnü Efendi’den ta‘lik yazısını meşkederek 1894’te ondan da icâzet almıştı. Zamanın celî üstadı Sâmi Efendi’nin Horhor’daki evinde yapılan sanat sohbetlerine devam ederek celî-sülüs, celî-ta‘lik yazılarının inceliklerini öğrendi. Kabiliyetinin yanında disiplinli bir hat öğrenimi de gören Aziz Efendi, Şevki Efendi yolunda yazıya kendine has bir şive katarak sanat sahasında şahsiyetini ortaya koydu. Emsali arasında “serîülkalem” namıyla şöhret buldu. Divanî, reyhânî, muhakkak, tevkīî, ta‘lik, rika‘ ve rik‘a yazılarını bütün incelikleriyle bilir ve yazardı. Revnakoğlu, “Aziz Efendi rik‘a yazar gibi süratle sülüs, nesih ve ta‘lik yazardı. İstanbul’da en çok yazısı görülen bir zattı” diyor. Bilhassa celî-sülüs yazıların istif ve terkibinde son derece mahir olup çok güzel tuğra resmederdi. Eserlerine önceleri Abdülaziz Eyyûbî ve Aziz, daha sonra ise Şeyh Mehmed Abdülaziz er-Rifâî şeklinde imza koydu.
İlk memuriyete 1896’da Meclis-i İdâre-i Emvâl-i Eytâm Kitâbeti’nde başladı. 1903’te görevi Mektûbî-i Meşîhat-i Ulyâ Kalemi Ketebesi’ne nakledildi. Bu arada Şehrî Ahmed Efendi’nin derslerine devam ederek ilmiye icâzetnâmesi aldı (1904), ayrıca Özbekler Tekkesi Şeyhi Edhem Efendi’den ebru sanatını öğrendi. Bir müddet sonra yazısının güzelliği ve ahlâkî olgunluğu sebebiyle Ma‘rûzât-ı Mühimme Kitâbeti’ne terfi etti ve kendisine gümüş liyakat madalyasıyla dördüncü dereceden Mecîdî nişanı verildi. Bu görevinin yanında Medresetü’l-kudât’ta ve Mahmûdiye Rüşdiyesi’nde yazı hocalığı yaptı, meşihat dairesi memurlarına da ta‘lik dersi verdi. Bu sırada Ümmü Kenan Dergâhı Şeyhi Kenan Rifâî’ye intisap ederek 1910 yılında ondan hilâfet aldı.
1920’de Mısır Meliki I. Fuad kendi adına bir Kur’ân-ı Kerîm yazdırmak isteyince ehil bir hattat seçmek üzere Mısır nakîbüleşrafı Muhammed Ali Biblâvî’yi hat üstatlarının merkezi İstanbul’a gönderdi. Biblâvî önce Medresetü’l-hattâtîn’de Türk hattatlarıyla tanıştı ve yazılarını inceledi. Tavsiye üzerine Bâb-ı Meşîhat’ta Aziz Efendi’yi de ziyaret ederek eserlerini gördü. Bu inceleme ve araştırmaları sonunda Aziz Efendi’nin aradığı evsafta muktedir bir hattat olduğuna karar verdi. Aziz Efendi 1922 yılında, Mısır hükümetinin isteği, Mısır ve İstanbul İngiliz işgal kuvvetleri yüksek komiserliğinin aracılığı ile resmen Mısır’a davet edildi. Görevli bulunduğu Meşihat dairesinin 14 Muharrem 1341 (6 Eylül 1922) tarih ve 107 sayılı yazısı ile beş ay izinle Kahire’ye gitti. “Melik Fuad nüshası” olarak bilinen mushaf-ı şerifi burada Ezher ulemâsının kontrolüyle resm-i Osmânî üzere altı ayda yazdı. Bunun tezhibi de kendisinden istenince izni beş ay daha uzatıldı.
Aziz Efendi’nin İslâm yazılarındaki üstünlüğünü ve kudretini gören Melik I. Fuad, ülkesinde yok olmaya yüz tutmuş olan hat sanatını canlandırmak için ondan Kahire de bir hat mektebi açmasını istedi. Aziz Efendi melikin bu teklifini kabul etti ve ailesini de yanına alarak Kahire’ye yerleşti.
1922 yılı sonlarında Kahire’de Medresetü tahsîni’l-hutûti’l-melikiyye adıyla bir mektep kurularak Halilağa Medresesi’ne bağlanmıştı. Bu mektebin büyük bir ilgi görmesi üzerine melik ikinci bir hat medresesi açılmasını emretti. Bunun üzerine Aziz Efendi 1923 yılı başlarında Şeyh Sâlih Erkek Medresesi’nde yeni bir hat mektebi kurdu, her iki mektebin hem müdürlüğünü hem de hat hocalığını yaptı. Önce Melik I. Fuad’ın hususi evkaf divanına bağlanan, daha sonra Eğitim Bakanlığı’na devredilen bu hat medreselerinin kurulması Mısır kültür ve sanatı bakımından oldukça önemli, hatta tarihî bir hadisedir.
Kahire eskiden beri İslâm dünyasının önemli kültür merkezlerinden biri olması sebebiyle buraya çeşitli İslâm ülkelerinden ilim ve sanat öğrenmek üzere gelen binlerce genç, bu hat medreselerinden de istifade ederek memleketlerine dönmüşler, kendi ülkelerinde klasik Türk hat üslûbunun yayılmasını sağlamışlardır. Bunda Aziz Efendi’nin Kahire’deki on bir yıllık hocalığının önemli bir rolü olduğu âşikârdır. Aziz Efendi sanat çalışmalarından arta kalan vaktini mevlevîhânede irşad halkasına girenleri mânen yetiştirmekle geçirmiştir.
Aziz Efendi, Kahire’nin havası sağlığına pek iyi gelmediği için Nisan 1933’te Mısır hükümetinden emekliliğini isteyerek İstanbul’a döndü. 16 Ağustos 1934’te vefat etti ve Edirnekapı Mezarlığı’na defnedildi.
Hayatı boyunca büyük bir gayretle çalışmış olan Aziz Efendi Kahire ve İstanbul’da pek çok talebe yetiştirmiştir. Kahire’de icâzet verdiği talebeleri arasında Tâhir el-Kürdî, Muhammed Ali Mekkâvî, Muhammed Efendi eş-Şehhât, Muhammed Ahmed Abdü’l-âl, Rızk Mûsâ, Abdülkadir Efendi, Abdürrâzık Sâlim ve Abdurrahman Hâfız Arap âleminin önde gelen hattatlarıdır. İstanbul’da icâzet verdiği talebeleri içinde de Mahmut Bedrettin Yazır ve Ömer Vasfî Türk hat sanatında önemli yeri olan kişilerdir.
Aziz Efendi hat sahasında çok güzel eserler bırakmıştır. Bunlar arasında on iki mushaf-ı şerif onun en önemli eserlerindendir. O tarihte bu mushaflardan biri Afganistan emîrinde, biri de Hidiv Abbas Hilmi Paşa’nın vâlidesinde idi. Melik I. Fuad için yazdığı Kur’ân-ı Kerîm 1952’de Nâsır ihtilâlinden sonra kaybolmuştur. İki mushaf-ı şerif İstanbul’da damadı E. Hakkı Ayverdi’nin kurduğu Kubbealtı Kültür ve Sanat Vakfı Ekrem Hakkı Ayverdi koleksiyonunda bulunmakta, diğerlerinin ise nerede olduğu bilinmemektedir. “Hutût-ı mütenevvia” ile yazdığı yedi büyük hilye* de hat sanatındaki kudretini gösteren önemli eserleridir. Bu hilyelerden biri yine aynı vakfın hat koleksiyonunda, biri İstanbul’da Ümmü Kenan Dergâhı’nda, biri de Emin Barın hat koleksiyonunda bulunmaktadır. Hayatının en olgun dönemine rastlayan Kahire’deki hocalığının, bugün Arap âleminde hat sanatının, klasik yazı formlarının bozulmadan günümüze ulaşmasında ve ilerlemesinde önemli ölçüde rol oynadığı kabul edilmektedir. Yirmiyi aşkın sülüs-nesih ve ta‘lik meşk* albümü ile ta‘lik hatla yazdığı Ḳaṣîdetü’l-bürʾe ve sülüs-nesih el-Ḳaṣîdetü’n-nûniyye Kahire’de yayımlanmıştır (1343/1924). Ayrıca Bursa Ulucamii’nde iki, İstanbul’da Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’nde 116 parça levhası ile özellikle Ekrem Hakkı Ayverdi koleksiyonunda çeşitli yazı örnekleri ve levhaları bulunmaktadır.