Lübnan’ı patlatmadan reisi seçseler bari
Fehim Taştekin 01 Ocak 1970
Lübnan Orta Doğu’da rakip güçlerin hesaplaşma arenalarından biri; en hızlı tetikleneni, en çetrefilli olanı. 15 yıl süren iç savaşın bıraktığı düşmanlıklar, siyasi liderler ve güçlü ailelerin çıkar kavgaları, partilerin yaslandığı milis yapılanmaları, Hizbullah’ın "İsrail’e karşı elimde tutuyorum" dediği silahlar, İsrail’e ilişkin farklı pozisyonlardan kaynaklanan kutuplaşmalar, sayıları 13’ü bulan Filistin kampları, tüm bunlar üzerinden bölgesel ve uluslararası güçlerin müdahaleleri Lübnan iç siyasetini yönetilemez kılıyor. Lübnan asla kendisi olamıyor.
Şebaa Çiftlikleri, Kfar Şuba tepeleri ve Ğacar kasabasındaki işgal İsrail’le çatışma potansiyelini her daim canlı tutuyor. Filistin kampları etrafındaki gerilimler sadece 1975’te iç savaşı tetikleyen faktör değil 1978 ve 1985’teki İsrail işgallerinin de gerekçesiydi. Çatışmayı tetikleyen bağlam hiç değişmedi. El Fetih’in kontrolünde olan ama son yıllarda Irak, Suriye ve Lübnan’ın kuzeyinden kaçan cihatçıların yeni sığınağına dönüşen Ayn el Hilve kampında temmuz sonunda patlak veren çatışmalar da Filistinlilerin altındaki halının her zaman Lübnan’ı da patlatabilecek dinamitler barındırdığını hatırlatıyor.
Potansiyel çatışma nedenlerine 2022’de deniz sınırı üzerinde sağlanan anlaşmaya rağmen Doğu Akdeniz’deki enerji paylaşımı da eklendi. İsrail’in Suriye’de İran unsurlarını hedef alan saldırıları da Lübnan’ı ateşin kıyısında dansa kaldırıyor.
***
Mezhep ve dinler arası husumetlerin ötesinde aynı mezhebi ve dini yapılar içinde çapraz düşmanlıkların şekillendirdiği çetrefilli bir tabloda bugünün çatışmaları iki ana hat üzerinden yürüyor: İran, Suriye ve Lübnan’da Hizbullah’ın başını çektiği direniş ekseni ve Batı-Körfez destekli karşı eksen. Direniş ekseninin omurgasını Şiiler, diğerinin omurgasını Sünni ve Hıristiyanlar oluştursa da her iki eksen Şii, Sünni ve Hıristiyan müttefikler barındırıyor.
Beyrut Limanı'ndaki patlama, ekonomik çöküş, özelde Merkez Bankası’ndaki kriz, hükümet oluşumu ve cumhurbaşkanlığı seçimindeki açmazlar tartışılırken mesele özünden sapıp ‘direniş ekseni’nin devlet içinde devlet olduğu tartışmasına saplanıyor.
2016’da Hizbullah’ın desteğiyle seçilmiş Mişel Avn’ın görev süresinin bittiği 31 Ekim 2022’den beri ülkenin başında bir cumhurbaşkanı yok. Koltuğun sahibi için 12 seçim denemesi başarısız oldu. Sonuncu oturum 14 Haziran’daydı. Bir önceki seçim çıkmazı iki yıl sürmüştü.
Ekonomi yerin dibine battığı halde Merkez Bankası da vekaleten idare ediliyor. 30 yıl koltukta oturan Riyad Selame bıraktı ama başı soruşturmalarla belada. Yerine yenisini atamak da kolay olmayacak.
10 Ocak 2024’te Genelkurmay Başkanı General Joseph Avn’ın görev süresi dolunca muhtemelen ordu da başsız kalacak. Bir umut eylüldeki yeni maratonda cumhurbaşkanlığı düğümü çözülürse iyi bir orkestra şefliğiyle diğer sorunlar da aşılabilir.
Mezhepçi-dinci bölüşüm sistemine göre cumhurbaşkanının Maruni (Hıristiyan), başbakanın Sünni, meclis başkanının Şii olması gerekiyor. Bloklar arasında ön uzlaşmanın sağlanamadığı ilk 11 turda şansını zorlayan Mişel Muavvad gerekli oyu toplayamadı. 12’nci denemede öne çıkan eski Maliye Bakanı Cihad Azur 59, Marada lideri Süleyman Franciye 51 oy aldı. Seçilmek için ilk turda 86, ikinci turda 65 oy yeterli. Toplantı yeter sayısı da 86.
Şii blokta Hizbullah ve Emel Hareketi’nin tercihi Franciye. Sünni bloktan Başbakan Necib Mikati de Franciye’yi destekliyor.
Azur’un arkasındaki blokta üç Hıristiyan parti var: Hizbullah’ın ‘eskiyen’ müttefiki Hür Yurtseverler Hareketi, direniş ekseninin tam karşısında yer alan Lübnan Kuvvetleri ve Ketaib. Bazı Sünni vekiller ve bağımsızların yanı sıra Dürzilerin İlerici Sosyalist Partisi de Azur’un yanında.
Hizbullah, Franciye’yi öne sürse de Hıristiyan partilerin çıkaracağı bir uzlaşma adayı için pozisyonunu gözden geçirebilir. Bunun tek şartı silahlarına dokunulmayacağı garantisi. Azur’un Şii partilerden herhangi birinin desteğini almadan seçilmesi ‘toplumsal sözleşme kusuru’ olarak başka çıkmazlara yol açabilir.
***
Peki Hizbullah neden 2006’dan beri müttefiki olan Hür Yurtseverler lideri Cibran Basil’e değil de Franciye’ye el verdi? Çapraz geçişler şaşırtıcı değil. Basil kayınpederi Avn’ın ayak izinden sarayı gözüne kestirmişti. Fakat 2019’da Beyrut’taki patlamalardan sonra Hizbullah’la ilişkileri soğudu. Reformlar konusunda uzlaşmazlığa düştü. Şii ikilisinin (Hizbullah ve Emel) desteği olmadan da hayallerinin üzerine soğuk su içebilir. Ayrıca Basil, ABD’nin yaptırım listesine girdiğinden öteki mahallede de koşulların lehinde olmadığını görüyor. Hizbullah da tartışmalı bir figür haline gelen Basil’e bir Avn olmadığını hissettiriyordu. Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, 2006’da Mar Mikail Anlaşması’yla Hür Vatansever ile ittifak kurmuştu. Bu anlaşmaya bağlılık Avn’ı Baabda Sarayı’na taşıdı. 2014’te cumhurbaşkanının süresi dolmuş, Avn 2016’daki 46’ncı oturumda seçilmişti. İmzalandığı kilisenin adını alan Mar Mikail Anlaşması’nın Cibril için aynı sonucu vermeyeceği epey zamandır aşikârdı. Hizbullah, Basil ile sorun yaşarken Hıristiyan blokta doğal bir müttefik olarak Franciye öne çıktı. Ancak Franciye’nin ipi göğüslemesinde de Hür Yurtseverler kilit konumda. Adaylığına gerekli desteği toplayamayan Basil şimdi kendi konumunu pazarlık konusu yapıyor. Bir iddiaya göre Basil, Hizbullah’la görüşmesinde mali ve idari adem-i merkeziyetçilik projesini de içeren reformlar ve bir güven fonunun kurulması karşılığında Franciye’ye dönebilir. Franciye’nin sıkıntısı ise Hıristiyan siyasetinde yerinin küçük olması. Marunilik siyaseti gütmüyor. “İnancımı yüksek sesle ifade ediyorum ama Hıristiyanlık benim siyasi kimliğim değil” diyor. Beri tarafta Hıristiyan cemaatle bağının zayıflığı Müslüman mahallesinde avantaja dönüşüyor. Aile profiliyle Maruni siyasi elitini karakterize eden çizgilerden uzaklaşıyor. Annesi Vera Kırdahi Mısırlı, eşinin bir tarafı Iraklı Süryani, oğlu Tony ise bir Sünni ile evli. Tabii ki asıl belirleyici olan faktör Marada liderinin siyasi çizgisi. İç savaş başladığında cumhurbaşkanı olan dedesi Süleyman Franciye’nin ilişkileri sayesinde daha gençliğinde Esad ailesiyle yakınlık kurdu. 1990’dan itibaren farklı kabinelerde yer aldı. 2005’te eski Başbakan Refik Hariri Beyrut’ta öldürüldüğünde İçişleri Bakanı koltuğunda oturuyordu. Siyaseten askıya alınmasına neden oldu. Tarihin yanlış tarafındaydı. Batı-Körfez blokunun saldırıdan sorumlu tuttuğu Suriye, Arap barış gücü olarak 1976’da Lübnan’a soktuğu askerlerini çekmek zorunda kalırken Franciye faturanın Şam’a kesilmesine karşıydı. 2006’da İsrail işgali sırasında Hizbullah’ın direnişine destek çıkması Franciye’yi iyice Suriye-İran çizgisine oturttu. Fakat doğal müttefik sayılan Franciye bir önceki seçimde Hizbullah’ın oyun planına giremedi. Avn ve Basil ikilisiyle ortaklık daha stratejikti. Basil hala Hizbullah’ın periferisinde. Diğer iki Hıristiyan partinin yön değiştirmesi ise zor. Zgarta bölgesine hakim olan Franciye ailesiyle Lübnan Kuvvetleri ve Ketaib arasındaki düşmanlık çok derin. 1978’de Semir Caca’nın liderliğindeki Lübnan Kuvvetleri, Franciye’nin babası Tony, annesi Vera ve kız kardeşi Cihan’ı katletti. 13 yaşından itibaren dedesinin yanında büyüdü. 17 yaşındayken Marada milislerinin başına geçti. Patrik Bişara el Rai 2018’de Caca ile Franciye’yi uzlaştıran bir belgeye imza attı fakat taban tabana zıt siyasi çizgiler nedeniyle değişen bir şey olmadı.
Peki Hizbullah’ın yön değiştirme ihtimali nedir? Hizbullah hazirandaki görüşmelerde Azur için ikna edilemedi. Hizbullah’a göre direnişin 2008’de çatışmanın eşiğine geldiği Başbakan Fuad Sinyora’nın kabinesinde yer alan Azur, “Baabda Sarayı’na ulaşmaması gereken çatışmacı bir figür.”
IMF’in Orta Doğu ve Orta Asya Direktörü olan Azur ise birleştirici olacağı iddiasında.
Hıristiyan partiler aradığı güvenceleri verebilen bir aday üzerinde uzlaşırsa Hizbullah da pozisyonunu gözden geçirebilir. Hizbullah’ın Avn döneminde olduğu gibi başarısızlıkların faturasının kendisine kesilmesini önlemek için cumhurbaşkanını seçtiren taraf gibi görünmek istemediği aktarılıyor.
***
Batı-Körfez bloku ise Hizbullah’ı denklemden düşürecek ya da silahsızlandırılmasına imkân verecek iktidar formülleri için bütün baskı yöntemlerini kullanıyor. Fakat bu işe uygun bir cumhurbaşkanı adayında ısrar, Lübnan’ı sonsuza dek reissiz bırakabilir. Şubatta ABD, Fransa, Suudi Arabistan, Katar ve Mısır’dan oluşan beşli grubun Paris toplantısı kurguya uygun aday arayışı yüzünden sonuçsuz kaldı. Bu grup temmuzda mecliste yeter sayısı kozuyla oturumları engelleyen taraflara yaptırım uygulayacağını duyurdu. Kaçınılmaz olarak Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un eski özel temsilcisi Jean-Yves Le Drian gönülde olana değil mümkün olana odaklandı. Bu yaklaşım Azur’un arkasında saf tutan cephede "Franciye’ye destek" olarak görüldü. “Fransa Hizbullah’a boyun eğdi” diyerek ateş püskürmeye başladılar. Franciye geçen nisanda Macron'un Kuzey Afrika ve Orta Doğu Danışmanı Patrick Dorell ile görüşüp destek istemişti. Ardından Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna, Riyad ziyareti sırasında destekledikleri bir aday olmadığını açıklayarak eleştirileri yatıştırmaya çalışmıştı. ABD de Hizbullah’a kafadan dalan bir adayı saraya taşıyamayacağını biliyor. Şansını deneyen Mişel Muavvad bu tür bir profilde. 1989’da öldürülen Cumhurbaşkanı Rene Muavvad’ın oğlu. Beyrut’ta ABD Büyükelçisi Dorothy Shea’yle görüşmesinde direnişin uzantısı bir cumhurbaşkanını kabul etmeyeceğini söylemişti. ABD Dışişleri Müsteşar Yardımcısı Barbara Leaf de Lübnanlıların seçeceği herhangi birini memnuniyetle karşılayacaklarını belirtmişti. Ters tepeceği için isim telaffuz edecek halleri yok. Meclis Başkanı ve Emel Hareketi lideri Nebih Berri’ye bakılırsa ABD, Lübnanlıların seçeceği başkanla çalışacağını belirtse de tercihleri bir generalden yana. O general de belli: Genelkurmay Başkanı Joseph Avn. Zor zamanlarda Hizbullah’la dengeyi iyi tutturan Joseph Avn Fransızlar ve Suudilere de makul geliyor. Fakat görevdeki askerler aday olamadığı için anayasanın değişmesi ya da emekliye ayrılmasını beklemeleri lazım. Joseph Avn aranan garantileri verirse Şii ikilisinin de desteğini alabilir. Birkaç gündür Hizbullah ile Basil arasında yeniden başlayan diyalog konuşuluyor. Öteki mahalle bu diyaloga odaklanmış durumda. İddiaya göre Hizbullah, Basil’den Joseph Avn emekliye ayrılmadan kimden yana olduğunu netleştirmesini istedi. Avn şapkasını sahneye atarsa Franciye’nin şansını öldürebilir.
***
Sünnilerin olası istikametinde Suudiler tayin edici. Sünni blok bölündüğünden Suudi Arabistan biraz çekimser duruyor. Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman 2017’de Hizbullah’ın yer aldığı hükümeti dağıtmak için Başbakan Saad Hariri’yi ayağına çağırıp zorla istifa açıklaması yaptırmıştı. Hariri’yi tutulduğu otel odasından kurtaran Macron olmuştu. Esasen bu çapsız müdahale Suudilerin oyun kuruculuğunu sakatladı. Suud-İran normalleşmesinin Lübnan denklemine yansımaları da merak ediliyor. Fakat tanımlanabilecek bir etki yok sanki. Suudi Büyükelçisi Valid Buhari “Suudi Arabistan hiçbir adayı veto etmiyor” demişti. Meali “Lübnanlıların seçimi kabulümüzdür.” Franciye de Suudilerin adaylığına itiraz etmediğini savunuyor. Görüntü yanıltıcı olabilir.
Riyad’ın adamı Semir Caca, “Suudiler Lübnan’ı desteklemeyecek” korkusunu salarak Hizbullah-Emel ikilisinin oyun planını bozmaya çalışıyor. Görüştüğü Fransız ve Amerikalı yetkilileri de “ortak düşmana” odaklanmaya davet ediyor. İsrail’le iş birliği ve savaş suçlarından 10 yıl hapis yatmış olan Caca, Hizbullah’ı denklemden çıkarma planlarında koçbaşlığı yapıyor.
Eskiden Dürzi lider Velid Canbolat’ın ibresi de güç dengesinin gittiği yeri göstermesi açısından önemsenirdi. Ama pusulası paslandı. Geçenlerde İlerici Sosyalist Partisi liderliğini oğlu Teymur’a bıraktı. Yine de Canbolat nerede duruyor diye herkes merak ediyor. Canbolat karşı kampta yer almasına rağmen Hizbullah’ın silahları konusunda ortaklarından ayrışıyor. 2005’ten itibaren Suriye’nin belinin kırılacağı vaadiyle Suudi-Amerikan eksenine zıplayan Canbolat bir süre önce şunu söylemişti: “İsrail, Hizbullah’ın yarattığı baskı sayesinde teslim oldu. Lübnan’ın Hizbullah’ın savunma gücüne ihtiyacı var. Hizbullah deniz sınırının belirlenmesi sürecinde yüksek bir diplomasi mahareti sergiledi.” Hizbullah’ın caydırıcı tehditleri sayesinde İsrail’in Lübnan’ın zenginliklerini çalamadığı kanaatinde Canbolat yalnız değil.
Teymur’un babasının gölgesindeki partiye kendi rengini ne kadar verebilir, öngörmek zor. Beka Vadisi’nden bir Şii ailenin kızı olan Diana ile evlenen Teymur anne tarafından da Çerkes. 2008’de bir röportajında babasının Suriye ve Hizbullah karşıtı çizgiye kayarken oyuna getirildiğini söylemişti. Lübnan’da ittifaklar arasındaki geçişler o kadar sıklıkla yaşanıyor ki Dürzi siyasetinin başka bir yerde saf tutması kimseyi şaşırtmaz.
***
Lübnan seçim gündemine yeniden dönerken Hizbullah’ın silahlarını tartışmaya açan bir olay yaşandı. Lübnan Kuvvetleri ve Ketaib’in etkili olduğu Kahale beldesinde Hizbullah’ın silahlarını Beyrut’a taşıyan bir kamyon kaza yaptı. Hıristiyan milisler yüke el koymaya kalkıştı, çatışma çıktı, biri Hizbullah üyesi, diğeri bölge sakini iki kişi öldü. Kumpas olup olmadığından bağımsız olarak Hizbullah açısından tuzağa dönüşebilecek bir olay. Hizbullah Ketaib ve Lübnan Kuvvetleri’ni iç savaş çıkarma arayışında olmakla suçluyor. Fakat Hür Vatanseverler de Hizbullah’ı eleştirenlere katıldı. Cibril silahların halk nezdindeki meşruiyetini yitirebileceği uyarısında bulundu. Hizbullah kanadına göre olay Hür Vatanseverler ile diyaloğu etkilemeyecek. Yine de Hizbullah’ın silahlarının artık İran’ın ideolojik amaçlarına hizmet ettiği yönündeki kanaat güçlenme eğiliminde. Cibril’in adem-i merkeziyetçi reform önerisi de Hizbullah’ın hareket serbestiyetini kısıtlayacak bir çerçevede ele alınıyor. Lübnan’ın federal bir sisteme dönüşmesi halinde Hizbullah karşıtı bölgelerin silahlara izin vermeyeceği öngörülüyor. Adem-i merkeziyetçi projeye Emel de yanaşmıyor. Kahale olayından sonra muhalif vekiller silahların devletin tekeline alınması, Hizbullah’ın mini devletine son verilmesi, tarafsız bir dış politikanın benimsenmesi ve reformların önünün açılması çağrısı yaptı. Önceki gün yayınlanan bildiride Hizbullah ve müttefiklerine karşı koyacak bir siyasi çerçeve üzerinde uzlaşma sağlandığı belirtildi. Sorun şu ki çağrıya öncülük edenler Lübnan’ı çöküşe götüren paylaşım sisteminin paydaşları. Üzerinde durdukları ne kadar arıza varsa her biri kendileriyle bağlantılı. İmzacılar arasında Ketaib lideri Sami Cemayel, Mişel Muavvad ve Sünni bloktan eski Adalet Bakanı Eşref Rifi gibi isimler yer alıyor.
Hasılı kelam Lübnan Orta Doğu bunalımında bir rehine. Hiçbir iç mesele asla iç mesele değil. Lübnan öteden beri ötekilerin projesi olageldi; Orta Doğu Hıristiyanları için güvenli sığınak, İsrail için tampon ülke, 46 bankasıyla petrolden gelen Arap parası için dönüşüm üssü, direnişin kalesi vs… Biçilen rollerin çoğu geçerliliğini yitirdi, geriye iki eksen arasındaki kavgada arena olmak kaldı.