« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

22 Kas

2009

FETHİ TEVETOĞLU (31 Ocak 1916-27 Kasım 1989)

Necmettin SEFERCİOĞLU 01 Ocak 1970

Mesleğinde başarılı bir hekim... Tanınmış bir politikacı ve diplomat... Titiz bir edebiyat ve özgeçmiş araştırmacısı.. Gayretli bir yazar ve yayıncı... Ünlü bir ülkü ve düşünce adamı... Ve bunların yanında, duygularını mısralara dökmesini bilen, başarılı bir şair. Bütün bu nitelikler Dr. Fethi Tevetoğlu'da birleşmiş, onu imrenilecek bir in­san durumuna getirmiştir.

Fethi Tevetoğlu 31 Ocak 1916 günü Beşiktaş (İstan­bul)'da doğdu.1 Babası emekli deniz subayı Ali Dursun Bey, annesi Hafize Zehra Hanımdı. Gülcan Hanımla evli olan Tevetoğlu'nun iki kızı var.

Trabzon'da başladığı ilkokulu Samsun İstiklâl İlkokulu’nda bitirdi. Orta öğrenimini parasız yatılı olarak Trabzon, Samsun ve Kastamonu liselerinde okuyarak tamam­ladı. 1934'te girdiği Askeri Tıbbiye'yi 1941 yılında bitirdi. Çocuk hastalıkları uzmanlığı çalışmaları ise, 1950-53 yılları arasında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde gerçekleşti.

1941'de Gülhane Askerî Tıp Akademisi'nde görevlen­dirildi. 1942'de de Samsun'daki 90. Piyade Alayı tabipli­ğine atandı. Bu görevde iken, 1944-45 ırkçılık-turancılık soruşturması ile ilgili görülerek 19.06.1944 günü tutuk­lanıp İstanbul'a gönderildi. 73 gün güneş almayan bir hücrede tutuldu. Yüzbaşılığa tutuklu olduğu askeri cezaevinde, Ağustos 1944'te yükseldi. 11 ay 20 gün tutuklu kaldıktan sonra salıveridi2 ve Samsun'daki görevine döndü. 1947'de ise Ankara'da Genel Kurmay Karargâhı tabipliğine atandı. Tabip binbaşı iken 19 yıl hizmet ettiği ordudan ayrılarak A.B.D.'ne gitti; Texas ve Baylor Üniver­sitesi’nin hastanelerinde başasistan ve öğretim görevli­si olarak çalıştı. 1957'de yurda dönerek siyasete atıldı ve DP'nin Samsun il başkanı oldu. 27 Mayıs 1960 askerî darbesinden sonraki 1961 seçimlerinde AP'den Samsun Senatörü seçildi. Bu görevi 1973 yılma kadar (on iki yıl) sürdü. O dönemde, AP ve TBMM'de yürüttüğü üst görev­ler yanında, Dışişleri Komisyonu, Nato Parlamenterleri Türk Grubu, Ortak Pazar Türk Parlamento Grubu baş­kanlıkları gibi önemli görevler üstlendi. Daha sonra yurt dışında görevler aldı: İlkin, üç yıl, Mainz'deki üniversite­lerde çocuk hastalıkları klinik şeflikleri yaptı. Daha sonra, atandığı İslâm Ülkeleri Dışişleri Bakanları Konferansı'nın genel sekreter yardımcısı olarak bütün İslâm ülkelerini dolaşmak imkânını buldu. 1980'de görevlendirildiği Dünya İslâm Mültecileri Kurulu başkanlığını 1984'e ka­dar yürüttü. Son olarak da Orta Doğu Dayanışma Topluluğu'nun sekreterliğini yaptı. Yurda döndükten sonra da döndükten sonra da yarım kalan kitap çalışmalarını tamamlamaya girişti. Tanrı’nın onun için belirlediği ömür 73 yıl olduğu için, bir 'kalb bunalımı' sonunda, 27 Kasım 1989 gününün ak­şamı uçmağa vardı.

Hayatını incelediğimizde; o yetmiş üç yılı hiç boş geçir­mediği, küçük yaşından başlayarak yurduna, milletine ve yürekten bağlı olduğu Türkçülük ülküsüne hizmet yolun­da durmadan duraklamadan çalıştığı görülüyor. O, kendi­sini iyi yetiştirmiş bir meslek, düşünce ve gönül adamı olarak her türlü zorluğun üstesinden gelen başarılı, seç­kin, sayılan bir aydın olmayı bilmiştir.

Onu tanımam, sanırım 1952 yılında, Türk Milliyetçi­ler Derneği'ne yaptığı bir ziyaret sırasında oldu. Arkadaş­larla birlikte olduğumuz bir toplantıya katılmak için ge­len o pırıl pırıl elbiseli, yakışıklı yüzbaşı şimdi de belleği­mi bütün canlılığı ile süslüyor. Aramıza oturup söz aldığında dinleyenleri tok sesi ile etkileyen bu genç su­bay, düzgün anlatımı, güçlü birikimi ile büyük ilgi top­lamıştı. Sonradan kendisinin dost çevresi içinde bulun­mak, benim için büyük mutluluk vesilesi oldu. Özellikle dinî bayramlarda evine yaptığımız ziyaretlerde evdeşi Gülcan Hanımla birlikte bana ve evdeşime yaptığı ikram­lar ve iltifatlar unutulur gibi değildir.

Son olarak kendisi ve evdeşi Gülcan Hanımla birlikte bir kebapçı dükkânında öğle yemeği yedik. Emek'in 8. Caddesindeki sokaklardan birinden, görev yerim olan İle­tişim Fakültesi’ne gidiyordum. Sıkça geçmediğim o sokakta bir pideci-kebapçı dükkânı vardı. Önünden geçer­ken vitrin camına vurulduğunu duydum. Dönüp baktığımda, camın arkasında yüzünün sakalın örtemediği bö­lümlerine yayılmış bir gülümseme ile, Tevetoğlu'nun be­ni çağırdığını gördüm. Hemen dükkâna girdim ve saygıdeğer evdeşi Gülcan Hanım’ın da orada, masa başında olduğunu anladım. Fethi Ağabey’le kucaklaştık ve hal hatır sormaya başladık. O ısrarla benim de kendileri­ne katılmamı istiyordu. Henüz öğle yemeği yemediğim için, sonunda ben de masaya oturmak zorunda kaldım. 8. Cadde’nin Gazi Hastanesi yönündeki ucunda o zaman bu­lunan bir marketten alışveriş yapmışlar. Dönerken de Karadeniz Kebabı yemek için oraya girmişler. Henüz ısmar­ladıkları için kebabları gelmemişti. Fethi Ağabey benim için de bir kebap söyledi. Yemeklerin gelmesini beklerken ve yemek sırasında bol bol söyleşip özlem giderdik. Onu son görüşüm bu yemek vesilesi ile olmuştu. Sonradan bu tesadüfe hem üzüldüm, hem de sevindim.

* * *

Fethi Tevetoğlu'nun yazarlık ve yayıncılık hayatına Askerî Tıbbiye öğrencisi iken Kopuz Dergisi’ni çıkararak ve orada yazılar, şiirler yayınlayarak başladığı kabul edilir (1939). Ne var ki, Rıdvan Çongur'un kendisi ile yaptığı bir sohbette geçen "Benim daha ilkokul öğrencisi bulundu­ğum Samsun İstiklâl Ilkokulu'nda İstiklâl adlı duvar gazetesini çıkararak yayın hayatına katılmam; hemen sonraki yıllarda Kastamonu Lisesi’nde, üç yıl devamlı olarak, 1933-1935 arası, Kastamonu Lisesi Mecmuası'nı çıkarmam..." sözleri, bu tür çabalarının ilkokul yıllarına kadar uzandığını gösteriyor.3 O, ilk şiirini, 1928 yılında bir Trabzon gazetesinde yayın­lar. Edebiyat dünyasına adını duyurusu ise, 1934 yılında Çığır Dergisi’nde yayınlanan bir şiiri ile gerçekleşir. Daha sonra, kendisinin çıkardığı Kopuz (1939-1940 ve 1943-1944) Dergisi ile Atsız Mecmua, Orhun, Çığır, Tanrıdağ, Ülkü, Altınışık, Yücel, Orkun, Türk Yurdu, Türk Kültürü, Önasya, Yeni Orkun gibi birçok düşünce ve ülkü dergisinde, Ye­ni Ses, Tasvir-i Efkâr, Kudret, Adalet, Yeni İstanbul gibi gazete­lerde yazılan, şiirleri yayınlandı. Bunların hemen hepsi Türklük ve Türkçülük temalı idi. Yazılarında F. Deniz, Ali Fethi, Fethi Mengüç, M. Mengüç, Mengüç Tiber, Dr. Cihat Bilir, Kopuz, Türkçü, Bir Numaralı Antikomünist, Hasan Değirmenci gibi iğreti adlar da kullanmıştı. Şiirle­rinin pek çoğunda da ‘Atsız'a Yoldaş’ iğreti adını kullandı. Böylece Türkçülüğün yirminci yüzyıla damgasını vuran en büyüklerinden biri olan Atsız'a olan hayranlığını ve bağlılığını belirtiyordu. Bu güzel, değer bilir davranışı yal­nızca dergilerde yayınlanan şiirlerinde göstermemiş, ya­yınladığı bir şiir kitabında da bu iğreti adı kullanmıştır. Fethi Tevetoğlu, çok verimli bir araştırmacı ve yazardı. Siyasî konularda, Özellikle komünizme yönelik birçok eser yayınladı. Özgeçmiş araştırmalarının sonuçlarını yansıtan değerli kitapları, kimi ünlü yazarların yayıma hazırladığı eserleri de var.4
Onun şiirlerini, ‘Bir Bayrak Altına (1936) ve Türklüğe Kurban (1943)’ adlı kitaplarda topladığı biliniyor. Fahri Ersavaş ‘Yarın Bizimdir’ adlı bir kitabından da söz ediyor.5 Ancak başka bir kaynakta buna ilişkin bilgi bulamadık. Ersavaş da yayınlanış tarihini bildirmemiş.
Fethi Tevetoğlu, kendisini "Türklüğe Kurban" sayan bir ülkücü idi. Bundan dolayı şiirlerinden ve şiir kitap­larından birine bu adı verdi:

Çiçek açar süneş soldursun diye,
Ben de Türklük için kurban doğmuşum,
Anamdan Tanrıya son bir hediye,
Ben de Türklük için kurban doğmuşum.

(Türklüğe Kurban)
Ondaki yurt sevgisi, kendisini yurda köle, kurban sayacak kadar derindir:
Nedir beni deli, divane eden?
Anam mı, babam mı, kızım mı dersin?
Vatan! Sensin yine beni söyleten,
Bir sen beni köle, kurban edersin!

(Vatan! Derdim Seninle)
Yurt toprağına da aynı duygularla seslenir:
Ne anamın, ne babamın,
Toprak seninim, seninim.
Çoksa da kederin, samın,
Toprak seninim, seninim.

(Toprak Seninim)
Tevetoğlu, yurt sevgisini bir hekim olarak yüzlerce Mehmetçiği dinlerken, daha da derinden duyar:
Her sabah yüzlerce Mehmet dinlerim,
Ne yürektir göğüslerinde atan!
Her gün ferahlarım ve serinlerim,
Ya bizimdir, ya kimsenin bu vatan!

(Ya Bizimdir, Ya Kimsenin)

Yurt sevilir de onu ve üzerinde yaşayan ulu milleti simgeleyen bayrak sevilmez mi?

Bayrağım salınır, selam alırım.
Nazlı gelinime deli olurum.
Ben başka kimin yoluna ölürüm?
Ayım o, yıldızım, kanım o benim;
Göğsümdeki gülüm, canım o benim.
(Bayrağıma)

Onu dillendiren bir duygu da, tutsak Türk yurtlarını duyduğu özlemdir. Bu duygusunu "Ilgaz'dan Geçerken" bile seslendirmekten geri kalmaz.
Bakarken buğulanan ısınmış nefesime,
Duydum, bir gürlük çöktü kısık çıkan sesime.
Oklaşan bakışımı ufuklara fırlattım;
Ben Ilgaz'da kederi, gamı feleğe sattım.
Buralarda bu kadar değişirsem, coşarsam
Ne olurum acaba, Tanrı Dağı'na varsam?
(İlgaz'dan Geçerken)
Tanrı Dağı, Tevetoğlu' nda vazgeçilmez bir tutkudur. Bu tutkuyu dillendiren mısraları birçok şiirlerinde görürüz. Aşağıdaki örneklerde olduğu gibi:
Göğe yakın başı vardır,
O, Türklüğün kaynağıdır;
Güneşle bir yaşı vardır,
Tanrı dağların dağıdır,

Ulu "Tanrı" ma koşamadım,
Bu gönlümün kaderidir.
Kendimden utanıyorum,
Ölsem yeridir.

1944-1945'teki Türkçülere yönelik devlet teröründen Tevetoğlu da nasibini almış, gençliğinin bir koca yılını zindanda geçirmiştir. Orada da yoğunlaşan özlem ve is­yan duygularını, doğumunu göremediği kızı Filiz Hatun'a hitaben yazdığı mektup ve şiirlerde dile getirmiştir:

Caniler yavrusunu öptü bugün,
Hırsızlar kucakladı anasını.
Baban döğünüyor, sen de döğün,
Anla vatan sevmenin mânâsını.
(Malta Mektupları)

İşte, yüreği yurt ve millet sevgisi dolu bir Türkçünün gönlünden kopan, dilinden dökülen mısralardan bir de­met.

Nüfus kaydında "15 Şubat 1331" yazılı.
23 ülküdeşi ile birlikte 'sanık' oldukları bu dâva, 1946 yılında, aklan­maları ile son buldu.
H. Rıdvan Çongur, 'Fethi Teveroğlu', Yeni Orhun, I, 22 (Aralık 1989), 13.
Bu yayınların kapsamlı bir listesi için, bk. Necrneddin Sefercioğlu, 'Fethi Tevetoğlu', Türk Ocağı'na Hizmet Edenler: Ocak'ta Kim Kimdi? (An­kara. 2004). 141.
Fahri Ersavaş, Hamasî Türk Şiiri Antolojisi (2. bs., İstanbul, 1993), 373.

Ziyaret -> Toplam : 125,25 M - Bugn : 10893

ulkucudunya@ulkucudunya.com