« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

28 Ağu

2023

Türkiye’nin gerileyen zeka sorunu

İbrahim Kahveci 01 Ocak 1970

Prof. Ufuk Akçiğit açıkladığında ben de öğrendim: Türkiye’de kamunun eğitime ayırdığı pay oldukça gerilerde. Lakin ailelerin eğitime ayırdığı pay ise ilk sıralarda yer alıyor.

Bunun anlamı ne?

Kamunun eğitim kalitesine güven çok düşmüştür... Aileler evlatlarının iyi bir gelecek elde etmesi için aile bütçesinden çocuklarının eğitimi için çok para harcamaktadır. (Özel eğitim)

Bu durum bizi nereye taşıyor?

İyi bir geliri olan ailenin evladı ile iyi geliri olmayan ailelerin evlatları hayata haksız rekabetle hazırlanıyor. Örnek verelim: Ülkede ortalama zeka seviyesini 100 kabul edelim. 1. çocuk ailesinin yüksek eğitim harcaması ile 90 zeka seviyesi ile iyi bir okul okuyor. 2. çocuk ise 110 zeka seviyesi ile ilk çocuğun çok daha gerisinde bir okul okuyor.

Girdi açısından zeka seviyesi ile çıktı açısından zeka seviyesi oldukça uyumsuz sonuçlar veriyor. Mesela doktor veya mühendis olması gereken çocuk Türkiye’nin 202 üniversitesinden sonuncu sıralardan mezun olup bir markette kasiyerlik yapıyor. Ama 1. çocuk ise ilk sıralardaki üniversiteden mezun olup kapağı kamuya atarak ülke yönetiminde söz sahibi oluyor.

Kısaca toplamda zeka kapasitemizi eksik kullanıyor ve zeka gerilemesi yaşıyoruz.

***

Zeka gerilemesi sadece eğitimde fırsat eşitliğinin daha da bozulması ile oluşmuyor. Mesela ülkeden iyi eğitimlilerin gitmesi ile de zeka gerilemesi yaşıyoruz.

Türkiye’de 2015 yılından sonra başlayan (FETÖ ile alakası yok) beyin göçü bizi hızla Venezuela olma yoluna taşıyor. Orta sınıfın değersizleşmesi ve eğitimlilerin ülkeyi terk etmesinin sonucunun ne olduğunu Venezuela’ya bakarak görebilirsiniz. Biz sadece geriden takip ediyoruz...

Ama zeka gerilemesi yine eğitimdeki fırsat eşitliği ve beyin göçü ile de izah edilemez. Bir başka unsur ise sınıfsal değişim fırsatıdır. Bunu şöyle izah edelim: Diyelim ki 90 zeka seviyeli ile 110 zeka seviyeli eksik rekabete rağmen mezuniyet sonrası aynı yerde bulunuyorlar. Lakin bu sefer de işe liyakat-itaat çıkmazı giriyor.

90 zeka seviyesinin itaati güçlü iken 110 zeka seviyesinin liyakati hiçbir işe yaramıyor. İşte burada da yine yüksek zeka elenip fırsat eşiğini itaat kazanarak ülkenin toplam zeka seviyesini aşağı çekiyor.

***

Bizler yıllardır Türkiye’nin kısa vadeli sorunlarını ele alarak gündem belirliyoruz. Yok cari açıkmış, yok faizlermiş... Oysa bizim asıl meselemiz YAPISAL ÇÖKÜŞ sorunlarımızdır. İşte zeka gerilemesi de bu yapısal çöküşün bir unsurudur.

Son 4-5 yıldır bu yapısal sorunlar konusunda sıkça yazılar yazıyorum. Ama üzülerek ifade etmeliyim ki “dolar ne olacak” sorusunun yüzde 1’i kadar ilgi çekmiyor.

Oysa evlatlarımızın ve ülkemizin geleceğini bu yapısal sorunlara yönelik vereceğimiz tepkiler belirleyecek.

Seçmenin anlık ücret ve anlık fiyat gelişmeleri ile değerlendirdiği ekonomide yapısal çöküşü kimse umursamıyor bile.

Sadece seçmen mi... Siyasi partiler bile umursamıyor. Sadece ve sadece Prof. Dr. Ümit Özlale bu konuda çok derin çalışmalar ile “Ortak Politikalar Metninde” girişimlerde bulunmuştu. O çalışmalar da heba olup gitti...

***

Ülkede toplam zeka gerilemesine bir kaç örnek vermek isterim.

Mesela AK Parti her bir zıt kutbun iki tarafında da yer alıp seçim kazanabiliyor. Düşük faizi savunarak seçim alıyor ama yüksek faizle de seçim kazanıyor. Ya da çözüm sürecinde doğrudan terör örgütü ile temas kurarak seçim kazanabiliyor ama sonra TC’nin yasal partisi ile teması bile muhalefet için teröre destek gösterip yine kazanabiliyor. İslami açıdan çok büyük günah olan beytülmal hakkında her türlü şaibeyi önemsiz kılabiliyor ve sadece sembolik değeri olup hiçbir günah-sevap ilişkisi olmayan seccadeyi devasa sorun yaparak yine kazanabiliyor.

Toplumda ortalama zekayı yükselten orta sınıfı hain-satılmış-dış güçlerin temsilcileri gibi gösterip, taban sınıfın üzerinden yüründüğünde de zeka seviyesi ve yönetimi karşımıza çıkıyor.

Sonuç olarak toplumun ortak değeri olan ortak bilim ve zeka düzeyimizi gösteren bir başka gösterge de ekonomidir. Türkiye olarak 2006 yılından bu tarafa adeta teknolojik ilerlemeyi kaybetmiş ve gerileyen bir hale düşmüş durumdayız.

Değer üretemeyen, hamallık üzerine kurulu ekonomimizde ihracatçılar hala ihracat için kur seviyesi istiyorsa anlayın ki zekamız ve üretim teknolojimiz bitmiş demektir.

Düşük faiz de aslında bir zeka gerileme sonucunun isteğidir. Değer üretemeyenlerin düşük finansman maliyeti ile zombi şirketlerini ayakta tutmak istemeleri sonucu düşük faiz (negatif faiz) ortaya çıkıyor.

***

İyi ama zeka gerilemesi bizi nereye götürecek?

Tek kelime ile söyleyeyim: YIKIMA...

Bugün sokaklarımızın mafya çatışmalarına sahne olması, polislerimizin otomatik silahlarla öldürülmesi Latin Amerika ve Orta Doğu ülkeleri ile eş değere gittiğimizi gösteriyor.

Yıkıma giden yapısal çöküşü göremeyip sadece emekli maaşının üç kuruşuna göre seçim tercihi belirleyen bir toplumdan nasıl bir gelecek beklenebilir ki...

Peki, muhalefetin değişim isteğine baktığımızda ne görüyoruz: Umutsuzluktan başka hiçbir şey.

Bu ülkeye çalışmayı ve kazanmayı vaat edecek bir gelecek kurulması gerekiyor (Yani emekliliği değil)

Bu ülkeye suçluları affedecek değil, tersine suçlulara göz açtırmayacak bir değişim gerekiyor. Suç işleme özgürlüğü bitmeli artık (Fikir suçları zindanlarda, katiller sokaklarda)

Bu ülkeye toplumsal yaşam ahlakı gerekiyor... Trafikten başlayarak tüm toplumun sürü yerine birey ve insan olarak yaşamını sağlayacak bir düzen....

Ve burada sayamadığım daha nice değişimler..(Eski yazılarda defalarca yazdım). Ama bir tane işaret var mı derseniz söyleyeyim: YOK.

Umutsuzluk ve çöküşün hakim olduğu bu yerde gerçeklerin değer görmediğini ama yalanların el üstünde tutulduğu bir atmosferi hep beraber yaşıyoruz. Buna yaşamak deniliyorsa...

HA SEN BUNA YAŞAMAK DİYORSAN...

Geçen hafta “Okumamış alimler diyarı! Karadeniz’deyim. Çok sevdiğim kardeşim gibi gördüğüm arkadaşıma komik şeyler yollamış ama cevap alamamıştım. Ardından “Yaşıyor musun lennn” diye mesaj attığımda cevap verdi: “He gardaşım yaşıyorum. Ha..sen buna yaşamak demeyebilirsin ama bana göre hala sağım”. Hemen arayıp sohbet etmiş ve İstanbul’a döner dönmez görüşmeyi kararlaştırmıştık.

Aradan 4 gün geçmişti... Geri dönmeye hazırlanırken cuma sabahı 5’lerde uyanıp telefonda mesajı gördüm: “Vahit’i kaybettik... Namaz ve defin işlemleri ikindiden sonra....”

Evet, içim yanıyor ve ağlıyorum hala... Canım arkadaşım Doktor Vahit Öztürk gitti... Siz buna yaşamak diyorsanız işte...

Halim Kaya

16 Ara 2024

Mustafa Çolak’ı birkaç yıl önce Samsun Türk Ocağı’nda dinlemiştim. O zaman Enver Paşa ile İttihat ve Terakki hakkında benim tarafımdan dikkat çeken bilgiler vermiş, dolayısıyla dikkatimi çekmişti.

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

16 Ara 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

28 Eki 2024

M. Metin KAPLAN

12 Eyl 2024

Nurullah KAPLAN

12 Eyl 2024

Hüdai KUŞ

22 Tem 2024

Orkun Özeller

03 Haz 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Ziyaret -> Toplam : 130,44 M - Bugn : 39176

ulkucudunya@ulkucudunya.com