'Keskin Sirke ve Küp' veya 'Bumerang Etkisi'
Durmuş Hocaoğlu 01 Ocak 1970
"...bu, geri tepip atanın başına patlayan bumeranglardan birisi, "Siyasi İslam(cılık) Bumerangı"dır, diğeri de "Devlet(çilik) Bumerangı". Bunlardan birincisi, guya İslam'a ve Müslümanlara daha yararlı olmak isterken tam aksine İslam'a ve Müslümanlara; ikincisi de guya Devlet'e daha yararlı olmak isterken Devlet'e ve Millet'e zarar veren tesirler hasıl etmişlerdir ve etmektedirler."
"Keskin sirke küpüne zarar verir" diyen hikmetli atalar sözünün bilim dilindeki terminolojik karşılığı "Bumerang Etkisi"dir. Avustralya yerlilerinin meşhur el silahından mülhem olan bu terim, halis niyetli olsa dahi bilinçsizce metodlara müracaat edildiğinde, güdülen gayelerin tam aksine netice istihsal edilmesini ifade etmektedir. Filhakika, "keskin sirke ve küp" misalinde, küpün mukavemet sınırlarını tecavüz edecek derecede keskin sirkelerin küplerini delmesi gibi, muayyen bir gayeye matufen müracaat edilen metodların, yanlış ve tahammül sınırlarını tecavüz edecek derecede keskin ve sert olması, beklenenin aksine neticeler hasıl etmekte ve gayeye hizmet yerine zarar vermeye yönelmektedir.
Türkiye, son yıllarda birçok alanda söz konusu bu Bumerang tesirinin çok dikkate değer birkaç örneğini yaşadı; çok keskin sirkeler, nice küpleri deldi ve delmeye de devam ediyor. Ben bu satırlarda bunlardan, birbiriyle bağlantılı olan ikisinden söz edeceğim.
İmdi; bu, geri tepip atanın başına patlayan bumeranglardan birisi, "Siyasi İslam(cılık) Bumerangı"dır, diğeri de "Devlet(çilik) Bumerangı". Bunlardan birincisi, guya İslam'a ve Müslümanlara daha yararlı olmak isterken tam aksine İslam'a ve Müslümanlara; ikincisi de guya Devlet'e daha yararlı olmak isterken Devlet'e ve Millet'e zarar veren tesirler hasıl etmişlerdir ve etmektedirler.
"Siyasi İslam Bumerangı", 1980'li yılların ikinci yarısından itibaren muhtelif sebeplere binaen yükselmeye başlayan Siyasi İslamcılık'ın, on yıl gibi bir müddet zarfında, ayakları yere basmayan teorisyenlerinin ve pratisyenlerinin hiç hesaba katmadığı bir raddeye gelip, Sistem'in tolerans hudutlarını zorlamaya başlaması ile 28 Şubat Süreci'nin tetiklenmesine yol açmasının hasıl ettiği bir neticedir. Olanca gücünü kullanarak bu yükselişi durdurmaya çalışan ve pire için yorgan yakmayı göze alan Sistem'in, en fazla mutazarrır ettiği kesim, öncelikle ve asıl olarak, doğrudan-doğruya mütedeyyin, sade vatandaş, yani bu ülkenin omurgası oldu. Şimdi, bu etkinin son örneği olarak Fazilet Partisi'nin kapatılması dramını yaşamaktayız. FP'nin kapatılması karşısında göz yaşlarını tutamayan koca-koca adamlar, zamanında daha basiretli davranmış olsalardı, bu bumerang etkisi yaşanmış olmayacaktı. Lakin, akıldan ne kadar nasibdar olduğu hala meşkuk olan bu başların daha nice bumerang etkileri yaratmaya hazır olduğu, birkısmının el-yevm devam ettirdiği basiretsizlikten de anlaşılabilir.
"Devlet(çilik) Bumerangı"na gelince: Yeryüzünde insan eliyle inşa edilmiş en yüksek ve en değerli beşeri kurum olduğu tartışmasız olan Devlet'in, kendisini savunmak için başvurduğu metodlarda ölçüyü kaçırması, arzu edilen ve beklenenin aksine, Devlet'in lehine değil aleyhine bir sonuç hasıl edebilmektedir. Tarih bunun çok fazla sayıda dikkate değer örnekleriyle dolu olup, en yakın ve en canlı misali, Sovyetler Birliği'dir. Daha henüz 1980'lerin sonunda ikinci süper güç olan ve bütün dünyanın kendisinden ürküp korktuğu bu dev ülke, hiçbir harbe girmeden, birkaç yıl içerisinde aniden ve herkesi şaşırtan bir şekilde dağılıvermiştir. Fakat konumuzla ilgili olan en mühim taraf şudur: SSCB'nin bu trajik akıbeti, vatandaşlarının büyük çoğunluğu tarafından adeta sessiz ve heyecansız bir tiyatro oyunu gibi seyredilmiştir. İkinci Dünya Harbi sonunda Japonya'nın kayıtsız-şartsız teslimiyetini sindiremeyen binlerce Japonun harakiri yaptığını; bir borsa çöküşünde mallarını-mülklerini, varidatlarını kaybeden insanların cünun halinde sokaklarda kendi elleriyle kendi canlarına kıydığını hatırlayarak şu sualin üzerinde duralım: Rus halkı, Avrupa ortalarından Büyük Okyanus'a, Kuzey Buz Denizi'nden İran-Afgan-Çin hududuna, Baltık Denizi'nden Karadeniz'e kadar uzayan, dünyanın en geniş yüzölçümüne sahip, fevkalade azim bir sahayı kaplayan; fevkalade güçlü ve bütün dünyanın korku ile bile olsa saygı duyduğu; dünyanın her ülkesinde sempatizanları, deliler gibi aşıkları, yandaşları, uğruna kendi ülkesine dahi ihanet edecek derecede işbirlikçileri bulunan; bugüne dek bütün tarihleri boyunca en yüksek heybet ve azamet noktasına varmış bulunan ve belki de bir daha da varamayacak olan devletlerinin adeta fücceten yıkılışı, aniden yüz-üstü kapaklanışı karşısında, niçin ülkeyi ayağa kaldırmadı; niçin "bu yüce devletimi harp-darp yokken dağıtanların kellesini isterim" diye şedid bir tepki göstermedi; niçin kimse kederinden canına kıymadı; niçin? Evet: Niçin?
Bu "niçin"in cevabını dilerseniz bir sonraki haftadaki yazımızda arayalım.