Yeni Devletin “Koruyucusu”!..
Müyesser Yıldız 01 Ocak 1970
11 yıl önceydi. “FETÖ”cülerin MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve yardımcılarını tutuklama girişimi üzerine o dönem AKP’nin Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olan Ömer Çelik, bir televizyon programında MİT Müsteşarı’nın önem ve işlevini şöyle anlattı:
“Sizin İstihbarat Başkanı’nız devletin bütün gözü kulağı olmuş Suriye konusunda. Suriye’ye tümüyle onun getirdiği bilgilerle bakıyorsunuz… Oradaki her şeyi sokak sokak bilmek durumundasınız… MİT’i tam da o günlerde kendi iç sorunlarıyla uğraşan bir mekanizma haline getirdiğiniz andan itibaren devletin Suriye’ye bakan bütün gözünü kapatıyorsunuz, bütün perdelerini kapatıyorsunuz…”
11 yıl sonra, Ankara’nın göbeğindeki İçişleri Bakanlığı’na düzenlenen saldırıyı gerçekleştiren teröristlerin Suriye’den geldiğini geçtiğimiz Çarşamba günü açıklayan, 5 aydır Dışişleri Bakanlığı yapan Fidan oldu. Fidan bununla yetinmeyerek operasyonları haber verip, “üçüncü tarafları” bölgeden uzak durmaları için uyardı.
Aynı gün Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler de Fidan’ın bu mesajlarını tekrarladı.
O günün anlam ve önemi; Dışişleri Bakanı Fidan, İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ve MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın, MSB’de Bakan Yaşar Güler’le ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Metin Gürak’la toplantı yapmış olmalarıydı. Bu beşlinin verdiği fotoğraf, “Devletin terörle mücadelede kararlılığı” olarak yorumlandı.
Utanç Sorusu: “Türkler Bir Daha Yapmayacaklarına Söz Verdi mi?”
Öyle ki, iktidarın bir medyası, iki gün sonra; “Çarşamba mesaj Perşembe füze… Yeni doktrinin fotoğrafı” başlıklarını attı.
O gün ABD’nin, Suriye’de bir SİHA’mızı vurduğunu duymamış ve duymazdan gelmiş olmalı ki, yazarlardan birisi, uzun uzun MSB’deki o toplantının ve açıklamaların “şifrelerini” çözüp, “Devlet aklı ete kemiğe büründü, bu fotoğrafla kendisini gösterdi” yorumunu yaparken, “Suriye ve Irak’ta hava operasyonları ile Hakan Fidan’ın açıkladığı çerçevede bir anlamda süpürme harekâtı yapılacağını” bildirdi.
Bir diğeri de, Fidan’ın isim vermeden uyardığı ABD’nin, “bu söylemin, eylemle desteklenip desteklenmeyeceğini görmeyi amaçladığını”, “bir anlamda bizim kararlılığımızı test ettiğini” belirtti.
Oysa bir gün önce, henüz akşam saatlerinde o “test” olmuş bitmiş, ABD’nin bir SİHA’mızı vurduğu ortaya çıkmış, MSB kaynakları da hemen, düşürülen SİHA’nın “TSK’ya ait olmadığını” açıklamıştı.
Sonrası; iktidarı, medyasıyla saatler süren suskunluk!..
ABD’nin Söz Ettiği “Çatışmasızlık Protokolü” Ne?
Ne zamanki, ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) Sözcüsü General Pat Ryder gazetecilerin karşısına geçip SİHA’yı nasıl vurduklarını neredeyse dakikası dakikasına anlatınca hem medyamız hem de yetkililer olayı görmek zorunda kaldı. Ryder’in söylediklerini tekrarlamayıp saldırı sürecinde Savunma Bakanı Lloyd Austin’in, Türk mevkidaşı Yaşar Güler’le görüşmesi hakkında yöneltilen bir soruyu ve verilen cevabı aktarmakla yetinelim.
Gazeteciler; “Telefon görüşmesinde Türkler bunu bir daha yapmayacaklarına dair söz verdiler mi?.. Bunu bir daha yapmayacaklarını kabul ettiler mi?.. Bakan, Türk tarafından bu operasyonların bu kısıtlı bölgelerde tekrarlanmayacağına dair herhangi bir garanti alabildi mi?” şeklinde, ülkemiz adına utanç verici sorular yöneltti. General Ryder, “Türk bakan adına konuşmayacağım. Sonuç olarak her iki taraf için de çok verimli bir görüşme olduğunu söyleyebilirim.” demekle yetinirken, ana çatısını PKK/YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG)’nin “yerel ortakları” olduğunu tekrarladı.
Güler-Austin görüşmesiyle ilgili olarak Pentagon’un yaptığı açıklamada da; “Kuzey Suriye’de gerilimi azaltma ve çatışmasızlık protokolleri ile yerleşik askerden-askere kanallar aracılığıyla iletişime sıkı sıkıya bağlı kalınması” gibi dikkat çekici ifadeler kullanıldı.
MSB ise “görüşmede Suriye’deki son gelişmelerin ele alındığını” bildirip, “Bakan Güler’in, Türkiye’nin DEAŞ’a karşı ABD ile ortak mücadeleye hazır olduğunu ifade ettiğini” duyurdu.
Sadece iki Bakan değil, ABD Genelkurmay Başkanı Charles Q. Brown Jr. ile Genelkurmay Başkanımız Orgeneral Metin Gürak da telefonlaşmıştı. Peki onlar ne görüştü?
Ankara’ya göre, “Görüşmede güncel gelişmeler ele alındı.”… Washington’a göre de; “IŞİD’in yenilgiye uğratılması yönündeki ortak hedef” ve “bugünkü hadisenin ardından Suriye’deki personelin güvenliğini sağlamak için ortak çatışmasızlık protokollerine uyulmasının gerekliliği”!..
Adamlar, savaş ilân eder gibi SİHA’mızı vurmuş; biz hâlâ “DEAŞ’a karşı ortak mücadeleden” söz ediyoruz!..
Bir de; şu “çatışmasızlık protokolleri” ne? 2019’daki Barış Pınarı Harekâtı’ndan sonra Trump’ın “ekonominizi mahvederim” tehdidi üzerine yapılan; ABD tarafının “ateşkes”, dönemin Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun, “Ateşkes değil, harekâta ara verme” dediği anlaşma mı?!
Her şey Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın uyarısıyla başladığına göre; olaya ilişkin bu cenahın tavrına da bakalım. Dün bir açıklama yapan Dışişleri Bakanlığı, Ankara’da düzenlenen terör saldırısı üzerine “Meşru müdafaa kapsamında Silahlı Kuvvetlerimiz ve İstihbarat Teşkilâtımız tarafından PKK/YPG’ye yönelik başlatılan operasyonlar” hakkında bilgi verdikten sonra şunları kaydetti:
“Operasyon esnasında üçüncü taraflarla işletilen çatışmasızlık mekanizmasındaki farklı teknik değerlendirmeler nedeniyle bir SİHA kaybedilmiştir. İlgili taraflarla çatışmasızlık mekanizmasının daha etkin işletilmesi yönünde gerekli tedbirler alınmaktadır. Sözkonusu hadise, devam etmekte olan operasyonun icrasını ve tespit edilen hedeflerin vurulmasını hiçbir şekilde etkilememiştir.”
Ne kadar utangaç, hatta bir iktidar yazarının ifadesiyle, “sanki, ‘bizde de kusur var’ der gibi” bir açıklama, değil mi?!
Akşam saatlerinde de Bakan Fidan ile ABD’li mevkidaşı Blinken’ın telefonla görüştüğü duyuruldu. Fidan’ın, “ABD’nin, terör örgütü YPG’yle beraber çalışmaktan vazgeçmesi gerektiğini” söylediği, ayrıca iki bakanın “NATO genişlemesi konusunu” da ele aldığı bildirilirken ABD’li Bakan, sosyal medya hesabından, “Terörist tehditleri yenmeye yönelik ortak hedefimiz doğrultusundaki faaliyetleri koordine etmeyi ve çatışmayı gidermeyi ele aldık.” şeklinde paylaşım yapmakla yetindi.
Halen MİT Başkanı Gibi
Şuraya geleceğiz: sınır ötesi operasyonlarda yetkili kim? İç güvenlikten tümüyle çekilen TSK’nın bağlı olduğu MSB, bir de MİT.
Dışişleri ise “diplomasi” demek. Ama gerek operasyonlar gerekse SİHA’mızın düşürülmesinde Fidan’ın ve Dışişleri’nin başrolde olduğunu görüyoruz… Kullanılan ifadelerin “diplomasi” diline pek uygun olmadığını da… Siz hiç, örneğin, ABD Dışişleri Bakanlarının, “Afganistan’da şöyle operasyon yaptık… Irak’ta Kasım Süleymani’yi böyle öldürdük.” diye konuştuğunu duydunuz mu?..
Dışişleri Bakanlığı ve Fidan’ın bu tavrı ilk de değil. Bundan önce Eylül başında YPG’liler ile Arap aşiretler Deyrizor’da çatıştığında Fidan’ın, “[YPG terörünün meşru bir güçmüş gibi gösterilmesi son bulmazsa] Gördüğümüz çatışmalar sadece bir başlangıç.” dediğini duyduk.
Irak Süleymaniye’deki Arbat Havaalanı vurulduğunda Dışişleri Bakanlığı’nın bunu üstlenircesine geniş bir açıklama yapıp Irak ve Barzani yönetimlerini uyarmasına tanık olduk.
Adeta Dışişleri MİT’in sözcüsüymüş veya Fidan’ın MİT Başkanlığı devam ediyormuş gibi!..
İngiliz’in Fidan Yorumu
MİT’teki görevlerinden dolayı Erdoğan, Fidan’ı üstün hizmet madalyasıyla ödüllendirdiğinde, İngiltere İstihbarat Başkanı Richard Moore, “Tebrik ederim Sayın Bakan, sevgili dostum Hakan Bey. Fazlasıyla hak edilmiş.” şeklinde bir paylaşım yapmıştı.
Orta Doğu ve Kuzey Afrika haberlerine ağırlık veren Londra merkezli Middle East Eye (MEE) da her fırsatta Fidan’ı övdü, övüyor. Bu övgülerden -MEE Genel Yayın Yönetmeni David Hearst’ün Fidan’ı anlattığı profil yazısından– birkaç cümleyi aktaralım:
“İskoç tarihçi ve akademisyen Norman Stone’un yanında eğitim almış bir siyaset bilimcidir. Orduda görev yapmasına rağmen askeri bir şahin değil. O bir entelektüel, haydut değil. Kitap okuyor, ki bu birkaç yeni ABD başkanı için söylenebilecek olandan daha fazla.”
“Fidan’ın sırrı, kendisini devletin sadece hizmetkârı değil koruyucusu olarak görmesi.”
Bu yazı üzerine bir iktidar yazarı; “Hearst’ün Fidan tarifi ile Fidan’ın milli dış politika tarifinin örtüştüğü”, “TİKA ve MİT’i yeniden yapılandıran Fidan’ın, Dışişleri için de aynısı yapacağını bekleyenler olduğu” yorumunu yaptı.
Daha sonraları da yine iktidar yazarlarından birisi, “Fidan’ın dönüştürücü özelliği olduğunu”, “sıranın Dışişleri’ne geldiğini” kaydetti.
Bir diğeri ise; “Bozkurt Hakan Fidan” başlığıyla, “Gelecekte devlet başkanlığı adına açılmış bir yol olarak görüyorum bakanlık görevini. Dünyanın tüm liderlerinin mahremine hâkim olup, Dışişleri Bakanlığı yapıp, Sayın Erdoğan’dan sonra devlet başkanı olması Türkiye’ye çağ atlatır, gelecekte bizi süper güç yapar.” diye yazdı.
Şimdi MSB’deki o çok konuşulan fotoğrafa dönelim. Ev sahibi Bakan Yaşar Güler ile Anayasa’mıza göre, savaş halinde Başkomutanlık yapacak olan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Metin Gürak’ın yan, Hakan Fidan ve İbrahim Kalın’ın ise baş koltukta oturması “yeni doktrinin” değil de gerçekte yeni devletin “koruyucusunun” fotoğrafı gibi durmuyor mu?!
Ez cümle; ABD’nin SİHA’mızı vurması, uhuletle ve suhuletle halledilmişe benziyor. İyi de, daha dün Irak ve Suriye saldırılarında şehit verdiğimiz asker ve polisimizi de gerçekte ABD vurmadı mı?!
Ama, ne yazık ki, artık bir “müzik notasını” dahi ağzına alan, alabilen yok!..