ABD ve AB Türkiye'yi yeniden dizayn ediyor!
İbrahim KARAGÜL 15 Mayıs 2007
Türkiye, tarihinin en bunalımlı dönemlerinden birini yaşıyor. Bu, bazılarına göre kriz; bazılarına göre demokratik sürecin kökleşmesi için bir fırsat, bazılarına göre büyük değişimin bir parçası.
Devlet iktidarının kimde olacağına göre şekillenmiş olsa da, krizin zamanlaması, dünyayı etkileme gücü, çevresindeki gelişmelerden ne kadar etkilendiği gibi dikkatle not edilmesi gereken konular var.
Laik-İslamcı kavgası, rejim mi-demokrasi mi gibi, meydanları harekete geçiren etkenlerin ötesinde, devlet iktidarını elde tutma savaşının dışarıdaki eğilimlerle birebir bağlantısı var. Türkiye gibi bir ülkede, askeri müdahalenin, toplumsal kamplaşmaların, iktidar mücadelelerinin dünyadan bağımsız olması mümkün değil. 28 Şubat'ın yerli bir proje olmaması gibi.
Seçimler sona erdiğinde, bugünkü kriz bir şekilde sonuçlandığında aslında kimlerin ne amaçla bu krize yatırım yaptığını, bundan nasıl beslendiğini, Türkiye'yi nerelere sürüklemenin planlarının yapıldığını daha net göreceğiz.
Dikkat edelim; bu kriz güneyimizde derin değişimlerin, harita değişikliklerinin olduğu bir dönemde yaşanıyor. Irak'ın parçalandığı, parçalanmanın resmileşmesinin yakınlaştığı bir dönemde. Kürt meselesinin Türkiye için hiçbir zaman bir iç mesele olarak bırakılmayacağının işaretleri daha da belirginleşti. Sadece ideolojik anlamda değil, siyasi haritası anlamında da Türkiye'nin karar aşamasına zorlandığı bir dönem yaklaşıyor. Türkiye, Kuzey Irak dahil, Kürtlerle ortak bir geleceğe mi yürüyecek yoksa sancılı bir ayrışmaya, tüketici bir çatışmaya mı?
Sadece Kuzey Irak değil, yakın gelecekte bütün bölgeyi daha da kaosa sürükleyecek İran krizi yakınlaşıyor. İran'la beraber Afganistan'dan Lübnan'a kadar yayılacak buhranın Türkiye'yi nasıl etkileyeceğini şimdilik pek kimse düşünmüyor. ABD'nin ve Avrupa Birliği'nin bu yöndeki tutumunu iyi izlenmeli. Özellikle bu günlerde.
ABD'nin krize bakışıyla ilgili dikkat çekici notlar aktarmıştık burada. “Laiklik ve demokrasinin korunması” şeklinde formüle edilen ABD yaklaşımı, Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ın Ak Parti'ye destek açıklamasının dışında “güçlü olanla işbirliği”ni önceliyor. “Demokratlar sivil iktidarı şahinler darbeyi destekliyor” sözü kabaca da olsa, gerçeği özetlemeye yetiyor. Destek ve karşı olma hallerinin Türkiye'nin demokratik yapısıyla değil, bölgesel planlamalarla ilgili olduğunu sanırım hepimiz biliyoruz.
Hele bir de Avrupa'da güçlenen şahin rüzgarları buraya eklersek, yeni dönemde Türk siyasi yapısının nasıl şekillenebileceğine ilişkin öngörülerde bulunabiliriz. Krize net ifadelerle müdahale eden AB, önümüzdeki dönemde Türkiye konusunda yaşayacağı krizden sonra bu kadar net olamayabilir.
Nicolas Sarkozy'nin 2013 yılına kadar Fransa cumhurbaşkanı olması, gerek AB ile gerekse Türkiye ile ilgili görüşleri, AB politikalarının sertleşmesine yol açacağı gibi, Türkiye'de demokratik reformları AB desteğine endeksleyenler için ciddi sorunlar oluşturacak. Sarkozy, hem AB'nin ABD eksenine kaymasına hem de Türkiye'nin üyeliğinin engellenmesine yönelik ciddi bir dalganın habercisi. Bu da hem Türk iç politikasını hem de bütün bölgeyi yakından ilgilendiriyor.
Sarkozy, Fransa yakın tarihinin en Amerikancı Cumhurbaşkanı. “Sizin yanınızdayız. Son dönemdeki ayrılığımız bir trajediydi” diyerek bu tavrını ortaya koydu. Jacques Chirac'ın ABD karşıtı politikasını şimdiden bitirdi. Avrupa'da, Chirac-Gerhard Schroeder-Vladimir Putin'den oluşan anti-Amerikan dayanışmanın sonuna gelindi.
Fransa, NATO içinde yeni bir rol üsleniyor. Tabii ki ABD safında. Charles De Gaulle döneminde NATO'nun askeri kanadından çekilmesinden sonra yepyeni bir durum. Paris, bugüne kadar karşı çıktığı Irak savaşında artık. Dahası, Afganistan'da da ABD'nin müttefiki. Suriye ve Lübnan'da da ABD ile birlikte.
Sarkozy, İran konusunda ABD ve İsrail'le omuz omuza ve Fransız politikasını değiştiriyor. Türkiye için en büyük tehlikelerden biri de bu.
Sarkozy, Türkiye'nin tam üyeliğine kesinlikle karşı çıkıyor, Türkiye'ye oluşturulacak AB-Akdeniz Birliği'nin liderliğini öneriyor. Yani Türkiye'yi Avrupa'dan kovup Ortadoğu'ya yöneltiyor. Bu düşünce bugünün Avrupası'nda taraftar bulacak gibi.
Türkiye'de bazı çevreleri delirten şeylerden biri de bu. İşte burada, ABD'nin Ankara'daki krize bakışıyla AB yaklaşımı örtüşüyor. İşte bu nokta, Türkiye'deki iç kamplaşmayı ciddi biçimde tetikliyor. ABD'nin şahinleri ile Avrupa'nın Sarkozy'lerinin Türkiye'deki iç çekişmeyi nasıl yönlendirdiklerini bir kez daha düşünelim şimdi.
Krizin sebebi laiklik, İslamcılık, başörtüsü mü yoksa Türkiye'nin kayıtsız şartsız boyun eğmesine yol açacak, onu her cepheye koşturacak, ABD/Avrupalı şahinlerin oyuncağı haline getirecek bir yeni rol mü? Ve bu rol arayışında dışarıdaki çevrelerle Türkiye'deki taraflar nasıl bir anlayışla aynı noktada buluşabiliyor?
ABD ve AB Türkiye'yi yeniden dizayn ediyor. Hepsi bu!