Araplar, Filistin sorununu sırtından atmak istiyor
Gürbüz Evren 01 Ocak 1970
İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, bin 500’e yakın İsrailliyi öldürüp, 177 İsrailliyi de Gazze Şeridi’ne kaçıran Hamas ve İslami Cihat örgütlerine yönelik başlattığı savaşın hedeflerinden bahsederken, ‘Ortadoğu değişecek’ ifadesini kullandı.
Şimdi herkes Netanyahu’nun sözlerinin ne anlama geldiğini çözmeye çalışıyor.
Biz de bu konuyu büyük fotoğrafa bakarak açıklığa kavuşturmaya çalışalım.
Hamas ve İslami Cihat, Mossad ile CİA’nın yönlendirmesiyle, önlerini açmasıyla, seküler El Fetih örgütünün, Filistinlilerin tek temsilcisi olmaması için kurulmuştu.
Camp David ile Oslo süreçleri de ayrıca El Fetih’in törpülenip, Filistin bürokrasisine dönüştürülmesi ve etkisizleştirilmesi için kullanılmıştı.
Filistinlilerin karizmatik lideri Yaser Arafat’ın ölümü ve El Fetih’in etkisinin azalması, Hamas ile İslami Cihat’ın önünü açtı.
Ama asıl dönüm noktası yakın zamandaki gelişmelerdir.
ABD’nin, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması, birçok ülkeyi de buna zorlaması, Arap dünyası açısından Filistin davasını kayıp bir davaya dönüştürmeye başladı.
Yine ABD’nin iknasıyla birçok Arap devletinin İbrahim anlaşmaları aracılığıyla İsrail ile ilişkilerinde normalleşme sürecine girmesi, Filistin davasının sonuna gelindiğinin işaretlerinden oldu.
Filistinliler, Ortadoğu’da, kendi davalarını savunacak devletlerden birer birer koparıldılar.
Hamas ve İslami Cihat, Arap devletlerinin bıraktığı boşluğu doldurmaya soyundular.
Yine ABD ürünü olan El Kaide, Taliban ve IŞİD aracılığı ile batı dünyasında yaratılan İslam düşmanlığı, İslamofobi, Hamas ve İslami Cihat üzerinden Filistinli düşmanlığına da dönüştürüldü.
Hamas ve İslami Cihat’ın radikal eylemleri ve saldırıları, dünya kamuoyuna İslam terörü etiketiyle servis edildi.
Ve son saldırıda bine yakın sivilin (498’i genç) katledilmesi, dünya medyasına, ‘terörist Müslümanların masum sivilleri öldürmesi’ olarak aktarıldı.
Batı dünyasının bir parçası olarak görülen, ‘Çöldeki uygarlık vahası’ şeklinde sunulan İsrail’in imajı parlatıldı.
Bugüne kadar Filistinlilere yaptığı baskı, işkence, katliamlar nedeniyle eleştirilen İsrail hakkındaki düşüncelerin değiştirilmesi için bu olay kullanıldı.
‘Katil İsrail, kurban Filistinliler’ algısı, bu saldırı ile ‘Katil İslamcı Filistinliler, Kurban İsrail’ algısına dönüştürülmeye başlandı.
Geçmişte Filistin davasına sempatiyle bakmış, Filistinlilere destek veren grupları barındıran birçok batılı ülkenin İsrail’in yanına geçişi hızlandı.
Batı kamuoyunda terörizmin, İslam fanatizminin destekçisi rolü yüklenen İran’ın da Hamas ve İslami Cihat’ın arkasında gösterilmesi, Filistin davasının karalanmasında, İsrail’in parlatılmasında etkili olduğunu ayrıca hatırlatmakta yarar var.
İsrail ve ABD’nin elini rahatlatan bir başka faktör ise Filistin davasının büyük destekçisi Sovyetler Birliği’nin, tarih sahnesinden silinmesidir.
Filistin davası çok uzunca bir süredir kendi içinde bölünmüştü.
Gazze Şeridi ve Batı Şeria’da yaşayan Filistinliler, birbirinden kopmuştu.
Geçmişte Filistinlilerin en ateşli savunucuları olan bölgedeki Arap devletleri Filistin davasından uzaklaşmıştı.
Mısır, Ürdün’ün yanı sıra iç savaşlarla kendi içinde bölünmüş Lübnan, Suriye, Libya, Irak gibi ülkeler Ortadoğu’da büyük bir boşluk oluşturdular.
İşte bu boşluğu, kimi zaman devlet görüntüsü vermeye çalışan Hamas, İslami Cihat ve Hizbullah gibi örgütler doldurmaya soyundu.
Arkalarına, Filistin sorununu dışlamış batılı ülkeleri alan İsrail ve ABD, Hamas, İslami Cihat ve işe karışırsa Hizbullah’ı boğma, bitirme hazırlığını yapıyor.
Ama Hizbullah’ın tüm gücüyle gireceği bir savaşın, kolay kolay bitmeyeceği de biliniyor.
Gazze Şeridi’nde sivillerin de ayrım gözetmeksizin katledilmesinin mazur görüleceği bir atmosfer oluşturuldu.
Birleşmiş Milletler savaş hukukuna göre, savaşın sivillerin yaşadığı alanlara taşınmaması kuralı çöpe atıldı.
İkmal yolları kesilecek, silahı, cephanesi tükenecek, yiyecek ekmek, içecek su bulamayacak, yakıt, ilaç ve tedaviden mahrum Hamas ve İslami Cihat’ın (büyük hazırlık yapmış olsalar da) Gazze Şeridi’nde ne kadar dayanacakları bir soru işareti.
Bölgeye uçak gemisini ve savaş gemilerini gönderen ABD’nin de yardımıyla savaşın şiddet boyutu, kural tanımazlığı genişletilecek.
Ancak İsrail ordusu 40 km uzunluğunda, ortalama 10 km genişliğinde ve yaklaşık 2,4 milyon kişinin yaşadığı Gazze Şeridi’ne, uzun sürecek hava bombardımanlarının ardından girdiğinde kendisini, her köşede tuzakların ve büyük bir direnişin olacağı sokak savaşlarının beklediğini, önemli kayıplar yaşayacağını da biliyor.
Güneye sürdüğü Filistinlilerin Han Yunus bölgesinde balık istifi yaşamasını istiyor.
Çünkü Mısır, Müslüman Kardeşler ekolünün, İhvan’ın parçası olan Gazze’deki Filistinlileri istemiyor.
Unutmayalım ki ABD, Mısır yönetiminde İhvancı Mursi’yi istemediği için El Sisi’ye darbe yaptırdı.
El Sisi de zaten Mısır’da yeni İhvancı kitlelere yer açmayacağını birçok kez dile getirdi.
Gazze kentini Hamas ve İslami Cihat güçlerinden temizleyip, geride kalacak sivil halkı itaate mecbur kılmanın hesabını yapan İsrail, eğer bunu başarırsa sonraki adımı Batı Şeria’yı ilhak etmek olacaktır.
Büyük fotoğrafta tüm bu hesapların gelip bağlandığı bir nokta daha var.
O da Hint-Pasifik Bölgesi’ni Orta Doğu ve Avrupa’ya bağlayacak çok uluslu bir demir yolu ve denizcilik projesi olarak tanıtılan Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomik Koridoru, kısa adıyla IMEC.
Eski Baharat Yolu’na benzetilen proje, Hindistan’ın Mumbai kentinden başlayıp deniz yoluyla Birleşik Arap Emirlikleri’nin Dubai limanına, oradan da demir yoluyla Al Gheweifat bölgesine ulaşıyor. Daha sonra Suudi Arabistan’dan geçerek Ürdün’e, oradan da İsrail’in liman kenti Hayfa’ya uzanıyor. Hayfa’dan deniz yoluyla Yunanistan’ın Pire Limanı’na götürülecek ürünlerin, buradan da kara yoluyla Avrupa’ya taşınması öngörülüyor.
Bu koridor, Avrupa ve ABD tarafından, Hindistan ön plana çıkartılarak, Çin’in Kuşak Yol projesine karşı planlandı.
Hedef, Çin’in ekonomik gücünü kırmak ve Kuşak Yol projesi kapsamındaki Türkiye, İran, Rusya gibi ülkeleri etkisizleştirmek.
Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomik Koridorunda yer alan Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Ürdün gibi ülkelere baktığımızda, İsrail ile neden normalleştiklerini daha iyi anlayabiliriz.
Çünkü İsrail, bu projede, Avrupa’ya geçişteki en önemli ayak.
Sadece İsrail ve ABD değil BAE, Ürdün ve Suudi Arabistan da Hamas ve İslami Cihat’ın Gazze Şeridi’ndeki hakimiyetinin Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomik Koridorunu rahatsız etmesini istemiyorlar.
Kısacası ekonomik çıkarlarını gözeten birçok Arap ülkesi, Filistin sorunu yükünden kurtulmanın derdinde.
İsrail açısından bir başka önemli neden ise Gazze kıyılarındaki çok zengin doğal gaz rezervleri.
İsrail, 2014’de keşfettiği bu rezervleri sorunsuz bir şekilde Avrupa’ya satmak istiyor.
Yazılarımı takip edenler anımsayacaktır, İsrail’in 2014 yazındaki, büyük Gazze operasyonunun nedeninin, Gazze açıklarındaki Doğal Gaz rezervleri olduğunu, belgelere dayanarak yazmıştım.
Bu yazım, bazı okuyuculara inandırıcı gelmemişti, ama operasyondan 6 ay sonra bölgedeki Doğal Gaz rezervi açıklanınca durum anlaşılmıştı.
Hamas ve İslami Cihat’ın bitirilmesi zorunluğunun önemli nedenlerinden biri de bu.
Çünkü Gazze’de oluşacak bir Filistin yönetimi ya da özerk bölgesi, Gazze kıyılarındaki doğal gaz rezervlerinin zenginliğinden pay isteyecektir.
Bu da İsrail’in asla kabul etmeyeceği bir gelişmedir.
Yazının başında Netanyahu’dan alıntıladığım “Ortadoğu değişecek” sözünün ne anlama geldiğini anlatabildiğimi umuyorum.
ABD ve İsrail, Ortadoğu için yaptıkları planlara ‘Ya tutarsa’ diye bakmıyorlar.
Tutması için her türlü gelişmeyi, bahaneyi, yöntemi sabırla kullanıyorlar.
Son bir not Rusya için.
İsrail ile Hamas arasındaki savaşın uzaması, dünya kamuoyunun dikkatinin buraya çevrilmesi, Ukrayna cephesini geri plana atacaktır.
Ukrayna’ya destek olmaktan yorulmuş ve isteksiz birçok Avrupa ülkesi de bu durumdan istifade daha geriye çekilecektir.
Bu da ABD’nin hiç istemediği, Rusya’nın ise elini rahatlatacak bir gelişmedir.