Tahtın bahtsız sahibi: Cem Sultan / Yavuz BAHADIROĞLU
01 Ocak 1970
25 Şubat 1495 tarihi, yaşadıklarıyla ve ölümüyle acı bir tablo teşkil eden Şehzade Cem’in vefat tarihidir. Farklı bir hayat, farklı bir vefatla son bulmuş, Fatih’in oğlu vatana hasret olarak yaban ellerde ölmüştür.
üzerinde yaşadığımız “vatan” toprağının gerçek kıymetini kavrayabilmek için elbette gurbette ölmek gerekmiyor. Şehit analarına bakmak bile yeter: En sevdiği varlığını, oğlunu, bayrağa sarılı tabuttan alıp diğer şehitlerin yanına defnettikten sonra, “Vatan sağ olsun!..” diyebilen anne tipi, eminim ki sadece bu topraklarda vardır.
Kar tanelerini bile yeryüzüne meleklerin indirdiğini düşünen insanların yeşerttiği bu topraklar, kutsal topraklardır.
İşte bu yüzden bu toprakların tadına vararak yaşayan herkes bu topraklarda ölmek ister. Cem Sultan da bunu isterdi. Olmadı. Hasrette öldü.
Vatan hasretinin ne anlama geldiğini yaban ellerde ölenlerden sormak lâzım…
Cem Sultan’dan, Sultan Vahideddin’den, Enver Paşa’dan, Nâzım Hikmet’den…
Eminim ki her isimde çok acı bir hikâye saklı.
Cem Sultan’ın hikâyesi ise, tüm hikâyelerin en acılı olanıdır; çünkü o bir Sultan oğlu sultandı. Bu yüzden babasından sonra taht geçip, “Osmanlı Padişahı” unvanını yaşamak isterdi.
Ama kader arzularımız istikametinde tecelli etmez. özellikle şehzadelerin kaderi genelde acılı kaderdir. üç-beş şehzadenin içinden sadece biri baht tahtına oturacak, diğerleri bir şekilde “izale” olunacaktır. Yabancı bir tarihçinin “mecburi bir fedakârlık” sayıp hoş gördüğü “kardeş katli”, “devletin bekası” gerekçesiyle icra edilecektir.
Cem Sultan babasının zamanında saltanat naibi (vekili) olarak görev yapmış olmasına dayanarak “Taht benim muktesep hakkımdır!” diyordu, “Cennetmekân babam kendi zamanında beni seçmiş, kendisini temsilen tahtına beni oturtmuştu. Şimdi de hak benimdir.”
Taht yolu baht yoludur. “Ya devlet başa, ya kuzgun leşe” denilip kor döşeli yola çıkılır. Kimse tahtı kardeşine emanet edemez. çünkü sürekli savaş ortamını yaşayan devlette hangisinin sağ kalacağı bilinmediğinden, tüm şehzadeler, “Bir gün atalarının tahtına oturacak” şekilde eğitilir, “Günü gelince tahtına sahip çıkacaksın” telkinleriyle yetiştirilir. O gün geldiğinde bahtına sahip çıkar gibi tahtına sahip çıkar. Bu da aynı telkinlerle yetiştirilmiş “öteki” kardeşlerle ölümcül kavgayı göze almak demektir.
Devlet yönetiminde duygusallığa yer yoktur. Bu yüzden herhangi bir padişah, “Devleti oğullarım arasında bölüştüreyim de ben öldükten sonra kavga etmesinler!” deyip devleti peşkeş çekemez.
Varsayalım bölüştürse, yine bazı kardeşler kendilerine haksızlık yapıldığı gerekçesiyle, bazıları da devletin tümüne hâkim olmak için bir birleriyle savaşırlar.
Yani taht yolunda baht savaşı kaçınılmazdır.
Şehzade Cem de bu savaşa girmiş, ağabeyi Sultan II. Bayezid’a yazdığı mektupla önce devletin yarısını istemiştir: “Sen Rumeli’de hüküm sür, Anadolu’yu bana bırak!” Kardeşinin teklifine Sultan Bayezıd’ın verdiği tarihi cevap şöyledir: “Osmanlı o kadar nazenin ve namuslu bir gelindir ki, iki damat kaldıramaz!” Bunun özeti şudur: “Devlet bölünemez bir bütündür!”
Cem Sultan barışçı yoldan alamadığı payı savaşarak almayı denemiş, yenilmiş, ülkesinden kaçmak zorunda kalmıştır.
Kendisi iyi bir şairdi. Ağabeyine yazdığı mektupların birinde, “Senin her şeyin varken benim neden hiçbir şeyim yok?” anlamında, şöyle seslenmiştir:
“Sen bister-i gülde yatasın şevk ile handan,
“Ben kül döşenem külhan-ı mihnette sebeb ne? (Sen gül döşenmiş yatakta neşeyle gülerek yatarken, benim zahmet ve eziyet içinde küle batmamın sebebi nedir?)
Sultan İkinci Bayezid de iyi bir şairdi. Şöyle cevap verdi:
“çün rüz-i ezel kısmet olunmuş bize devlet/ Takdire rıza vermeyesin böyle sebeb ne?..
“Haccacü’l-Haremeynüm deyüben da’va kılarsun/ Ya saltanat-i dünyeviye bunca taleb ne?”
(Saltanat bize nasipmiş, sen neden kadere rıza göstermiyorsun?.. Bir de hacı geçiniyorsun, gerçekten hacı olan dünya saltanatına böyle hırs gösterir mi?)
Aslında tarih içindeki oluşlar kader zincirinin halkalarıdır. Cem’in sığındığı Rodos Şövalyeleri onu ağabeyine karşı kalkan olarak kullandılar. “Cem Sultanı serbest bırakırız” tehdidiyle Sultan II. Bayezıd’dan para sızdırdılar.
Şehzade Cem, kullanıldığını anlayınca çok üzüldü. “Benim varlığım yüzümden dinime zarar gelecekse, al canımı ya Rab!..” diye dua etti.
Kısa süre sonra da öldü. Vasiyetini açtıklarında şu satırları okudular:
“Sultan Bayezıd’a söyleyin cesedimi gurbet ellerde bırakmasın. Vatanıma götürüp gömsün. Anamı, kızımı, yakınlarımı korusun. Hepsini önce Cenab-ı Allah’a, sonra Padişah’a emanet ediyorum.”
Sultan II. Bayezıd, âsi kardeşinin vasiyetine aynen uydu. Cesedini Bursa’ya getirdi. Şanına layık bir türbe yaptırıp defnetti.