TÜRK DÜNYASININ BİLGESİ ALİ ŞİR NEVÂÎ
Hüseyin ÖZCAN 01 Ocak 1970
Türk Dünyasının en önemli ortak şahsiyetlerinden olan Ali Şir Nevâî, Türk
dilinin ve edebiyatının gelişmesinde önemli katkıları olmuş büyük bir ediptir.
Ölümünün 500. yılında bütün Türk Dünyasında anılan Ali Şir Nevâi bütün Türk
Dünyası şair ve yazarlarını etkilemiştir. Bu çalışmada Nevâî’nin Türk diline
hizmetleri ve edebi şahsiyeti üzerinde durulacaktır.
Çağatay Dili ve Edebiyatı, Çağatay Dönemi söyleyişlerinde geçen “Çağatay”
sözcüğü Cengiz Han’ın ikinci oğlu Çağatay’ın ismine nispetle kullanılmaktadır.
Önceleri bu sözcük Çağatay Han’ın soyuna ve onun kurduğu devlete verilirken
sonraları Mâveraünnehir’deki bütün Türkler için kullanılmış, “Timurlular zamanında
inkişaf eden edebî Türkçe ile bu lehçede meydana getirilen Orta Asya Türk
edebiyatına bu isim verilmiştir.”1
Fuat Köprülü Çağatay sözcüğü ile “geniş anlamda Moğol istilasından sonra
Cengiz’in çocukları tarafından kurulan Çağatay, Dlhanlı, Altınordu devletlerinin
medeni merkezlerinde XIII-XV. Yüzyıllarda inkişaf eden ve Timurlular devrinde
zengin bir edebiyat yaratan Orta Asya edebi lehçesi“nin kastedildiğini ifade ederek bu
lehçenin temelini XI. yüzyıla kadar götürür.2
Ali Şir Nevâî, Çağatay edebiyatının da önemli ismidir. Soyca bir Uygur
ailesinden gelen Nevâî, 17 Ramazan 844 (9 Şubat 1441) tarihinde Herat’ta doğdu..
Babası Gıyasettin Kiçkine Bahadır (Kiçkine Bahşı) Timur’un torunlarının hizmetinde
bulunmuş, sonra Ebu’l-Kasım, Bâbûr Şah’ın sarayında da önemli bir mevki sahibi
olmuştu. Nevâî ile sonraları döneminin sultanı olacak olan Hüseyin Baykara birlikte
büyümüş ve okumuşlardır. Heat sarayında mühürdarlık görevinde bulunan Nevâî,
Emîr ünvanı almıştır. Ölümünden hemen önce şehirden ayrılan hükümdar Hüseyin
Baykara onu yerine vekil bırakmıştır. 3 ocak 1501’de Herat şehrinde vefat etmiştir.
Bu çalışma Özbekistan’da düzenlenen “ Ölümünün 500. Yılında Ali Şir Nevâî ” adlı uluslararasısempozyumunda yer almıştır.
W.bartold, “Çağatay Maddesi”, Dslam Ansiklopedisi, C.III, s. 266-270.
Fuat KÖPRÜLÜ, “Çağatay Edebiyatı Maddesi”, Dslam Ansiklopedisi, C.III, s.270-323.
Nevâî kullandığı dil Dslam medeniyetininin ortak dilidir. Arapça ve Farsçaya
da çok iyi derecede hakim olan Nevâî, bu dillerdedeki edebî söyleyişleri Türkçeye
uyarlayarak dilin zenginleşmesine katkıda bulunuyordu. Hayatı boyunca Türkçe’nin
Dran edebiyatı seviyesinde eserler verecek kadar zenginleşmesi için çalışmıştır
Türkçenin söyleyişlerine uygun kullandığı sözcüklerle sonraları ”Nevâî dili” olarak
vasıflandırılacak olan özgün bir söyleyişe sahipti. Ondaki Türkçe sevgisi milli şuuru
eserlerinde görmek mümkündür. Edebiyatın temelini dil oluşturur. Nevâî, Orta Asya
Türk Edebiyatına kullandığı dil ve edebi eserleriyle millilik vasfı kazandırmıştır.
“Farsçanın resmi dil olarak hüküm sürdüğü Fars edebiyatının Câmî ile zirveye
ulaştığı ve münevverlerin Farsça öğrenip bu dille yazmayı meziyet saydıkları bir
devirde Nevâyî’nin Türkçe’nin Farsça’dan aşağı kalmayacak bir dil olmadığını
müdafaa etmesi, Türkçe’yle de yüksek bir edebiyat vücuda getirmesinin mümkün
olacağını bizzat eserleriyle ispat etmesi ve yenilerin Türkçe yazmaları hususunda
teşvikte bulunması gözönüne alınırsa bu hizmetin derecesi ve önemi daha iyi
anlaşılır.”3
Şiir sanatından başka hat, resim , mûsiki ve mimari sanatlarıyla da ilgilenen
Nevâî bu sanat dallarında da eserler veren çok yönlü örnek bir şahsiyetti.
“Nevâî bütün bu ilim ve sanat çalışmalarıyla şiire, resme ,musiki ve mimariye
hizmetleriyle aynı zamanda popüler bir şöhret kazanmış ve geniş bir halk tarafından
devamlı surette sevilmişti. Devrinin ve çevresinin örnek adamı idi”4 Nevâî,”ilim
uğrunda bir çok emek sarfetmiş, tarih ahlak kelam ve tasavvufa dair eserler vücuda
getirmiş; edebiyatın nazari kısmında çalışmış ve devrinin en büyük münekkidi
olmuştur.”5 Nevâî “ vakit buldukça tarih de yazmıştır. “Tarih-i Mülûk-ı Acem” ile
“Tarih-i Enbiyâ ve Hükemâ “ gibi. Türk tarihinden bahseden bir de “Zübdetü’t-
Tevârih” vardır.”6 “Hadis-i Erbaîn, Sıratü’l-Müslimîn tasavvufî mesnevilerinde pek
güzel ruh selahiyetiyle terennüm etmiştir.”7
Kemal ERASLAN, “Nevâî Maddesi”,Türk Klasikleri, C.III, Dstanbul 1986, s.108.
Nihat Sami BANARLI, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi I, s. 424.
Ali Nihat TARLAN : “Ali Şir Nevâyî”, Dstanbul 1942, s. 8.
Âgâh Sırrı LEVEND, “Ali Şir Nevâî” Türk Dili Dergisi, C.XV, S.173, Şubat, 1966, s. 291.
Ali Nihat TARLAN: “Ali Şir Nevâi,Hayatı ve Eserleri, Dstanbul 1962, s. 2.
“Nevâî bütün eserlerini özel bir amaçla kaleme almıştır. Örneğin “Siracü’l-
Müslimin”, yurttaşlarına Müslümanlığı iyice tanıtmak, onlara dini görevlerini
öğretmek için kaleme alınmıştır. Lisanu’t_Tayr tasavvûfî bir eserdir. Attar’ın
“Mantıkut’Tayr”ından esin alınarak yeni baştan yazılmıştır. Hikayelerin hepsi
başkadır. Mahbûbu’l-Kulûb” içinde bulunduğu toplumun aynasıdır. Ahlâkî bir
eserdir. Nesâyimü’l-Mahabbe” da Câmi’nin Nefâhat’ül-Üns’ünde eksik bıraktığı Türk
şeyhlerini de almıştır. Muhakemetü’l-Lugateyn Türk dilinin haklı bir savunmasıdır.
Şair bu eserinde Türkçe ile Farsçayı karşılaştırıyor. Türk dilinin daha zengin daha
üstün olduğunu kaydediyor.”8 “Sab’a-yı Seyyare’sinde kendi eserine hitaben “yoluna
kendi vatanında başlamasını ve halka inmesini ısrarla istemektedir. Halka inmek ise
ancak milli dil öz ana Türkçe ile kabil idi. Ali Şir’in de asıl aradığı bu idi.”9
“Mizânü’l-Evzân” adlı risalesiyle Türk nazım ve musiki şekillerini tanıttır.”10
Mecâlisü’n-Nefâis Türkçe yazılmış güzel bir Türk Şairler Tezkiresidir.
“Ferhad ve şirin Türkçe manzum olarak bitirdiği (Hamse) kitabının bütününde öteki
şairlerin tersine kahramanlarını hep Türk yaratılış ve ruhunda canlandırır. Sedd-i
Dskenderî’de Türklük duygularını ve davranışlarını canlandırır.”11 “Mizanü’l-
Evzân’da yalnız Türklere mahsus nazım şekilleri hakkında bilgi verir.”12
Klasik şiirimizin bütün şekil ve türlerine de hâkim olan Nevâî bu
edebiyatımızın gelişimine, verdiği örneklerle katkılarda bulunmuş yeni konu, şekil ve
sanat açısından farklılıklar getirerek kendisinden sonra gelenlere örnek olmuştur.
“Nevâî’nin Divan şiirinde tam bir tekamül seviyesine ulaştırdığı milli nazım
şekilleri arasında tuyuğ gibi zarif bir şekil; milli zevke uyarak ve bilerek kullandığı
redif ve cinaslı kafiyeler ve aliterasyonlar vardı. Türkçe kök ve eklerin Arap ve Fars
kelimeleriyle de birleşerek meydana getirdikleri yeni cinaslar, Nevâî’nin dilinde
Türkçe’yi alabildiğine zenginleştiren bir zevk unsuru seviyesine varmıştı.”13
a.g.m.,s.290.
Ahmet CAFEROĞLU: Türk Dili Dergisi, C. XV, S.173, Şubat 1966, s.298.
Dbrahim KAFESOĞLU: “Ali Şir Nevâî Devri Tarihine Bir Bakış”, Türkiye Harsî ve Dçtimâî
Araştırmalar Derneği, S.45,Dstanbul 1962, s.9.
M. Fahrettin KIRZIOĞLU: Türk Dili Dergisi, C. XV, S. 173, Şubat 1966, s.309-310.
Fuat KÖPRÜLÜ:Edebiyat Araştırmaları 2, Dstanbul 1989,s. 434.
Nihat Sami BANARLI: a.g.e.,s. 425.
Türçenin cinas ve kafiye için uygun bir dil olduğunu örneklerle anlatan Nevâî,
Türk dilinin zenginliğine verdiği örneklerle sık sık işaret eder. Türkçenin Farsçadan
üstün olduğunu ifade ederken örnek olarak verdiği “ördek” sözcüğünü Farsça’da
aynı anlamda kullanılan “mürgâb” ile şu şekilde mukayese eder;
çeşidinin başka adı olan “ördek”e Fâriside sadece mürgâb deniyor. Halbuki Türkçede
ördeğin erkeğine “suna”, dişisine “burçin” denir. Ördeğin ayrıca “çörke, almabaş,
çakırkanad, temürkanad, alapeke, bağçal” ve başka isimleri de vardır.”14 Bir başka
örnekte Türkçe yüz kelime ile “ağlama”nın ifade edildiğini belirterek bunun
karşılığında Farsçada sadece tek sözcükle bunun karşılandığını söyleyerek Türkçenin
zenginliğini dile getirir.
Yüzyıllardan beri sürüp gelen Fars-Türk kültür mücadelesi böylece (Ali Şir
Nevâî ile) Türklerin ve Türkçenin lehine doğru kaymakta idi. “Ali Şir Türkçede hem
Nizami, Attar, Sâdî, Hüsrev-i Dehlevî, Hâfız gibi Dran edebiyatının büyük üstadlarının
sanat mahsulleriyle boy ölçüşecek eserler meydana getirmiş, hem de klasik şiirin en
yüksek seviyesine çıkardığı Çağatay Dili vasıtasıyla Türkçenin mükemmel bir dil
olabileceğini ispat etmişti ve bu sebeple Çağatay Dili ve Edebiyatı Kaşgar’dan
Kazan’a, Kırım’a Delhi’ye Tebriz’e ve Dstanbul’a kadar bütün Türk dünyasında 16.
Yüzyıldan 19. Yüzyıla kadar muazzam bir itibar kazanmıştır.”15
Nevâî Türk Dünyası Edebiyatının bilge bir abide şahsiyetidir. Türk
Edebiyatı’nda da Nevâî’nin büyük tesiri vardır. Özellikle klasik edebiyatımızda
şairler Nevâî’yi anlamak için Çağatayca öğrenme ihtiyacı hissetmişlerdir. Onun
eserlerini okuyup ona nazireler yazmışlardır.
Nevâî’ye göre ”halka halkın dili ile” hitap edilmeli ve eserler verilmeliydi.
Gerçek bir Türk milliyetçisi olan Nevâî,Türklüğüyle gurur duyar, Türklerin yaratılış,
anlayış ve kavrayış bakımından kimseye benzemediklerini ve bütün milletlerden
üstün olduklarını belirtir: “Yakîn kılmamış halk sending kişi “ (Muhakkak ki Allah
Nihat sami BANARLI: a.g.e., s. 426-427.
Dbrahim KAFESOĞLU: a.g.m., s. 9-10.
senin gibi bir insan yaratmamıştır)16 diyerek Türk ırkını över. Eserlerinden bu duygu
ve düşüncelere sıkça rastlanır.
“Hamsesine giren eserlerin her birinde kahramanları ideal bir Türk kahramanı
kılığına sokmuş, hikayelerine ulusal bir hava vermeye dikkat etmiştir. Ferhâd u Şirin
mesnevisindeki Ferhât, karakter ve çizgileri belirsiz bir kişi değil, Türkle ilgili
özellikleri taşıyan bir kahramandır. Bu mesnevisine Harzem ve Hoten Türklerinin
hayatından alınmış bir roman kimliği katmıştır. “Sedd-i Dskenderî” de böyledir; Türk
tarihiyle ilgili bir çok tablolar yer almıştır. Nevâî’de dil bilinci ve milliyetçilik
duygusu öylesine köklüdür ki, Türkçe konuşup yazmayanları, Türk soyundan olsalar
bile Türk saymaz.”17
Hint’ten Rûm’a kadar bütün Türk Dünyasının fethine çıkan Nevâî ”Bütün
Türk halklarını, bütün ülkeler Türklerini yalnız başıma fetheden benim” diyerek
eserleriyle Orta Asya dil ve edebiyat dünyasında çığır açmıştır.18
Ferhad u Şirin mesnevisinin sonundaki şiirinde söyleyişleri ile ideallerini
gerçekleştirdiğini ifade eder, haklı olarak kendisini över:
“Eger bir kavm ger yüz, yoksa meningdür
Muayyen Türk ulusu hod, meningdür
Alıp men taht-i fermanımga âsân
Çerig çekmey Hıta’dan ta Horasan
Horasan dimegil Şiraz u Tebriz
Ki kılmış devrini kilkim şeker-rîz
Köngül bermiş sözümge Türk, can hem
Ni yalguz Türk belkim Türkman hem
Ali Şir Nevâî; Hamse, Taşkent 1905, Taşbasması,s. 380.
Hikmet DDZDAROĞLU: “Nevâî’de Dil Bilinci”, Türk Dili Dergisi, C.XV, S.173, Şubat 1966, s.294.
a.g.m.,s.298.
Ni milk içre ki bir ferman yıbardım
Anıng zabtıga bir Divan yıbardım
Bu divan tuttı ol kişverni andak
Ki “Dîvân” tüzmegey “defter”ni andak
(Türk ulusu ister bir kavim isterse yüz hatta bin uyruk olsun gerçekte bunların hepsi
benimdir. Ben çeri, (ordu) çekmeden Hıta (Çin) ülkesinden Horasan’a varıncaya
kadar uzayan bölgelerdeki bütün Türkleri kendi buyruğumun altına aldım. Yalnız
Horasan değil Şiraz (Dran), ile Tebriz (Azerbaycan=Akkoyunlu) Türkleri çağını da
benim kalemim şeker dökerek tatlı kılmıştır. Türkler benim sözlerime (şiirlerime)
gönlünü kaptırmış, canını bile vermiştir. Yalnız Türkler (Uygur, Çağataylı,
Altınordulu=Kazan, Kıpçak) değil Türkmenler (Akkoyunlu ve Osmanlılar) de benim
şiirlerime gönlünü ve canını vermiştir ve sözümü tutmuştur. Ben bu ülkeleri ele
geçirmek için ferman göndermiş değilim; ancak bir Dîvân (şiirler) göndererek bu işi
yaptım. Bu dîvân (devlet sınırlarını tanımayarak) ülkeleri öylesine tuttu ki hiçbir
devletin idaresini düzenleyen Padişah ve vezirlerin toplu bulunduğu dîvân ile
defterleri böylece sağlam zaptedip, düzene koyamaz. Benim dîvânım Cihangir
padişahların divanından daha çok üstün bir gönül isteği ve gücüyle Türk ülkelerini
hükmü altına almıştır. 19
“Nevâî sistematik bir dilci olmamakla birlikte Türk dilinin gücünü tam olarak
kavramış dil bilincini iyice sezmiş bir yazardı Yaratılıştan şair olan bir yazardan
bundan fazlası beklenemezdi. Nevâî, bir yandan duyguya ve duygulandırmaya öbür
yandan da nesnel çözümlemeye dayanan bir dilci sayılabilir. Türkçenin anlatım
gücünü gösterecek daha bir çok noktaları sıralayabilir ve örnekler verebilirdi.”20
Türkçenin milli dil olmasında ve gelişmesinde verdiği eserlerle büyük katkıları
olan Nevâî, Türkçeye büyük hizmet ve emek vermiştir.
“Yabancı bir dilin edebiyat dili olarak kabul edildiği bir devir ve çevrede milli
duygu ve şuurla ve imrenilecek bir cesaretle ortaya atılıp Türk Dilinin istiklâlini
savunan onun Farsça’dan üstün olduğunu savunan, onun Farsça’dan üstünlüğünü ispat
M.Fahrettin KDRZDOĞLU: a.g.m., s.313.
A.DDLAÇAR: Nevâî’nin Dil Anlayışı”, Türk Dili Dergisi, C. XV, S.173,Şubat 1966, s.302.
eden ve çok değerli eserleriyle yeni bir edebi dil kuran Nevâî, Türk dili ve kültürüne
sonsuz hizmetlerde bulunmuştur. O, Orhun yazıtlarından beri uyanık ve canlı
gördüğümüz milli duygu ve şuurun Türklük ve Türkçülük ruhunun en büyük
temsilcilerinden biridir. Milli dil ve edebiyatın meydana gelmesinde sayısız emeği
geçen Türkçecilik davasının öncülerindendir.”21
Hayırsever bir kişiliğe sahip olan Ali Şir Nevâî çok zengindi. Servetini ilim
ve sanat için harcamıştır. “Horasan’da 370 parça hayrât inşa etmişti. Bunlardan 90’ı
kervansaraydı. Bu hayrât içinde mescitler, camiler, tekkeler medreseler, köprüler
vardı.”22
Bir şiirinde “Ey Nevâî kişige birme köngül/Eger ol hûrî durur yoksa peri” (Ey
Nevâî kimseye gönül verme, huri veya peri olsa bile) diyen Nevâî hiç evlenmemiştir.
“XV: asrın son yarısından başlayarak Tanzimata kadar bütün Osmanlı şairleri
edebi kültürlerini tamamlamak için Çağatay lehçesini öğrenip Nevâî’nin eserlerini
okumuşlar, aynı lehçe ile ona nazireler yazmışlardır. Hindistan sarayları ve Dran
Türkleri arasında olduğu gibi Anadolu ve Rumeli’de Nevâî’nin eserleri adeta ders
olarak okunduğu cihetle onun eserlerini iyice anlayabilmek için hususi lugat kitapları
yazılmıştır. Daha XVI., XVII asırlarda bazı müelliflerin Çağataycaya Nevâî dili adını
vermeleri de onun büyük bir edebi lehçeyi kendi ismiyle adlandıracak kadar muazzam
bir şöhret kazandığına delil değil midir ? Fuzuli, Nedim, Şeyh Galip gibi en büyük
şairlerimiz onu üstad olarak tanımışlardır.”23
Çağataycayı klasik bir şiir ve nesir dili haline getiren Ali Şir Nevâî Türk
edebiyatına otuzdan fazla değerli eser kazandırmıştır. Devlet adamlığı yanında velûd
bir yazar olarak da adından sözettiren Nevâî’nin eserleri şunlardır: Garâibü’s-Sıgar,
Nevâdir’uş-Şebâb, Bedâvi’u’l-Vasat, Fevâid’ül-Kiber, Farsça Dîvân, Hayretü’l-Ebrar,
Ferhad ü Şirin, Mecnun u Leylî, Seb’a-i Seyyare, Sedd-i Dskenderî, Çihil Hadis,
Vakfiyye,
Nazmü’l-Cevâhir,
Tarihi
Enbiya
ve
Hükemâ,Tarih-i
Acem,Dastân-ı Şeyh San’ân, Hâlât-ı Seyyid Hasan Erdeşir, Mecâlisü’n-Nefâis,
Faruk K. TDMURTAŞ: “Ali Şir Nevâîde Türklük Duygusu”, Türk Dili
Dergisi, C. XV, S.173, Şubat 1966, s.304.
Ali Nihat TARLAN, a.g.e.,s.3.
Münşe’ât, Risâle-i Muammâ, Hamsetü’l-Mütehayyirîn, Mîzân’ül-Evzân, Hâlât-ı
Pehlevan Muhammed, Nesâim’ül-Muhabbe Min Şemâimi’l-Fütüvve, Lisanü’t-Tayr,
Muhakemetü’l-Lugateyn, Sirâcü’l-Müslimîn,Mahbûbu’l-Kulûb,Münâcât, Vakfiyye.
Fuzûlî’den Nedim’e kadar bir çok şairi etkileyen Ali Şir Nevâî üzerinde
doğulu ve batılı bir çok bilim adamı tarafından üzerinde araştırmalar yapılan
Nevâî’nin eserlerinin bir çok nüshası Türk Dünyası kütüphanelerinin ortak eserleri
arasında yerini alır. Türkiye Kitaplıkları’nda bulunan Nevâî yazmaları Agâh Sırrı
Levend tarafından yayınlanmıştır.24 Daha sonraki araştırmalarla bu eserlerin sayısının
daha fazla olduğu tespit edilmiştir.25
“Türkiye’de Nevâî’nin tesiri Tanzimat’tan sonra da devam etmiştir. Nevâinin
şiirleri Ziya Paşa’nın “Harâbât”ında mühim bir yer almış onun “Mahbûb’ul-Kulûb”u
Ahmet Vefik Paşa tarafından Dstanbul’da neşredilmiştir.”26
Büyük sanatçı Nevâyî aradan geçen beş yüz yıla rağmen bugün hâlâ değerini
ve önemini korumaktadır. Onun Türk dili ve kültürüne yaptığı hizmetler hep
yâdedilecektir. O sanatçı kişiliği, Türk dili sevgisi ve duyarlılığıyla kendisinden
sonraki bütün Türk Dünyası şair ve yazarlarırnı etkilemiştir. Nevâî külliyatının bütün
Türk Dünyasında anlaşılacağı şekilde uyarlanması ve yeni nesillere tanıtılması
gereklidir.
Fuat KÖPRÜLÜ: a.g.e., s.436.
A.Sırrı LEVEND: “Türkiye Kitaplıklarındaki Nevâî Yazmaları”,TDAY Belleten,Ankara 1958.
Cihan OKUYUCU (Fatih Üniversitesi, Öğretim Üyesi,Prof.Dr.)tarafından yapılan çalışma ile
Türkiye’de bulunan Nevâî Yazmaları yeniden derlenmiş ve A. Sırrı Levend’in çalışmasına ilavelerde bulunulmuştur. Çalışma, “Ölümünün 500. Yılında Nevâî” adlı Uluslar arası Nevâî Sempozyumunda sunulmuştur.
Nihat Sami BANARLI: a.g.e., s.434.