ARİF NİHAT ASYA’NIN KASTAMONU SULTANİSİ’NDEKİÖĞRENCİLİK YILLARI VE BU DÖNEMDE YAYINLANMIŞŞİİRLERİ /M
01 Ocak 1970
Arif Nihat Asya 1904 yılında Çatalca’da doğmuştur. İlköğrenimini Çatalca ve İstanbul’dayapmıştır. Ortaokula İstanbul’da başlamış ve Bolu’da devam etmiştir. Lise öğreniminiKastamonu Sultânisi’nde yapmış ve 1923’de mezun olmuştur. Sonra İstanbul ÜniversitesiEdebiyat Fakültesi’ni bitirmiştir. Adana, Malatya, Kıbrıs ve Ankara’da öğretmenlik görevindebulunmuş, 1961’de emekli olmuş ve 1975’de ölmüştür. Arif Nihat Asya Kastamonu’da okurken, burada yayınlanan Açıksöz gazetesi ile Gençlik veDoğu dergilerinde şiirler yazmıştır. Bu şiirlerde Türklük ve kahramanlık temasını işlemiştir.Şiirlerinin çoğu vezinli ve kafiyelidir. Yapılan araştırmalarda Kastamonu’da yazdığı şiirlerden söz edilmemektedir. Bu makalemizde onun yazdığı şiirler tanıtılmıştır.
I. GirişArif Nihat Asya 7 Şubat 1904 tarihinde Çatalca’da doğmuştur. Henüz 7 günlük ikenbabasını kaybetmiştir. Kısa bir süre sonra annesinin evlenip ayrılmasıyla öncenenesinin; onun da ölümü üzerine halası Gülfem Hanım’ın himayesinde büyümüştür.Çatalca’da mahalle mektebine gitmiş, sonra İstanbul’da devam etmiştir. Ortaokulaİstanbul’da Gülşen-i Maarif mektebinde başlamış; ancak bir müddet sonra okul müdürüAli Bey’in aracılığı ile Bolu Sultânisi’nin orta kısmına yatılı öğrenci olarakyerleştirilmiştir. Kendi ifadesine göre ortaokulda iken şiirle bir ilgisi olmamıştır.
Bolu Sultânisi’nin ikinci kısmı kapatıldığı için bu defa Kastamonu Sultânisi’ne1gönderilmiş, burada yatılı okumuş ve 1923’de mezun olmuştur. Sonra İstanbul YüksekMuallim Mektebi’ne girmiş ve Darülfünun Edebiyat şubesini bitirmiştir. İstanbulPostanesi’nde ve Anadolu Ajansı’nda kısa bir süre çalışmıştır. İstanbul’da bulunduğudönemde ilk evliliğini yapmıştır. 1928’de Adana’ya tayin edilmiş ve 14 yıl çeşitliokullarda öğretmenlik görevlerinde bulunmuştur. 1941’de ikinci kez evlenmiştir. Adanave İstanbul’da askerlik hizmetini yerine getirmiş; terhisini müteakip Malatya LisesiMüdürlüğü’ne atanmış; sonra bu görevden alınmış ve önce Adana’ya, 1948’deEdirne’ye tayin edilmiştir. 1950–1954 arasında Demokrat Parti Adana Milletvekiliolarak TBMM’de bulunmuş; yasama görevi bitince tekrar öğretmenliğe dönmüştür.1954’de Eskişehir, 1955’de Ankara (Gazi Lisesi), 1959’da Kıbrıs ve 1961’de tekrarAnkara Gazi Lisesi’ne dönmüş ve aynı yıl kendi isteği ile emekli olmuştur2. Şairlerin, yazarların çocukluk ve özellikle gençlik yılları, onların sanat yönünüdeğerlendirmede çok önemlidir. Çünkü bu dönemlerde alınan eğitim onların sanatçıkişiliklerinin oluşmasında çok önemli bir etkendir. Arif Nihat Asya’nın KastamonuSultânisi’nde okuduğu yıllarla ilgili yeterli araştırmalar yapılmamıştır. Hakkında yazılankitaplarda ve makalelerde bu hususta bir bilgi yoktur. Öğrencilik hayatı, okuldaki sosyalve kültürel çalışmalara katılımı, mahalli gazete ve dergilerde yazdığı yazılardan sözedilmemiştir. Buna karşılık, lise hayatına ait yazılı hatıralarının bulunmadığı,Kastamonu’daki fikir ortamının ve öğretmenlerin, şairin üzerinde yarattığı tesirlerinbilinmediği ifade edilmiştir. Bütün ülküsünü o dönemin üzerine kuran bir şair, liseyıllarında yazdığı şiirleri beğenmeyip yırtmış mıdır, yoksa bir durgunluk mu geçirmiştirgibi cevabı alınamayan sorular sorulmuştur3. Arif Nihat Asya’nın Kastamonu’da okuduğu yıllar, Millî Mücadele’nin en kritikdönemidir. Vatanın içinde bulunduğu zor günlerin havasını burada teneffüs etmiştir.Asker sevkıyatlarını, silah, cephane nakliyatlarını ve yaşanan bütün sıkıntıları yakındangörmüş; çekilen çileleri, üzüntüleri benliğinde yaşamıştır.O günlerde halkın moralini yükseltmek için Kastamonu Sultânisi’nde çok fazlamüsamereler düzenlenmiştir. Bu toplantılarda okul yöneticileri, öğretmenler ve şehrinileri gelen kişileri tarafından millî ve hamasî konularda konuşmalar yapılmış, ülkeniniçinde bulunduğu durum anlatılmıştır. Öğrenciler tarafından piyesler sahnelenmiş, şiirlerokunmuş, kahramanlık şarkıları ve türküleri söylenmiştir. Okunan şiirlerden bazılarıbizzat öğrencilerin kendi yazdığı şiirlerdir. Saatlerce süren bu etkinlikleri izleyenlerhem eğlenmişler hem de gönüllerini vatan, millet ve kahramanlık duygularıyladoldurmuşlardır. Eğlence türündeki bu faaliyetlerin yanında çeşitli konferanslar daverilmiş ve halk genel siyasî konularda bilgilendirilmiştir. Bu konferanslardan biriniİstiklal Mahkemesi başkanı Mustafa Necati Bey vermiş ve konuşması Bir Hitabe adıylaküçük bir kitap halinde basılmıştır4. Yine Hamdullah Suphi Tanrıöver “Türklerin1 Kastamonu Sultânisi, Abdurrahman Paşa’nın valiliği zamanında,1885 yılında açılmıştır. Türkiye’nin ilkresmi devlet lisesidir. 2 Sadık Kemal Tural, “Ölümünün Birinci Yılında Arif Nihat Asya’nın Düşündürdükleri” Töre Dergisi, sayı:56(Ocak 1976), s. 16-17.3 Arif Nihat Asya, Şiirler, MEB. yay. İstanbul 1971, s.III-IV.4 Kitaptaki konuşma, yeni yazıya çevrilerek Mustafa Necati Bey’in Kastamonu’daki Çalışmaları adlı esereaynen alınmıştır.
Muhtelif Medeniyetlerle İcra Ettikleri Temaslar ve Avrupa Medeniyetinin Tesiratı”konulu bir konferans vermiş ve tarihte geçirdiğimiz medeniyet aşamalarını anlatmıştır1.İstanbul-İnebolu-Kastamonu yoluyla Ankara’ya gidip gelen siyaset ve edebiyatdünyasının önemli şahsiyetleri okulda misafir edilmişler; ziyaret münasebetiylekonuklar şerefine özel müsamereler düzenlenmiştir. Bu toplantılarda misafirler dekonuşmuşlar, şiirler okumuşlar ve izleyicilere bilgi vermişlerdir. Okul öğrencileriönemli kişilerle tanışmanın mutluluğu yanında onların fikirlerinden de önemli ölçüdeyararlanmışlardır.O yıllarda okul müdürü Mehmet Behçet Yazar2, felsefe öğretmeni Enver Kemal3,tarih öğretmeni İsmail Hakkı Uzunçarşılı4, edebiyat öğretmeni İsmail Habib Sevük5 ensaygın öğretmenler olarak göze çarpmaktadır. Bu kişiler okulda ders vermenin yanında,mahalli gazetelerden Açıksöz6 ile Doğu ve Gençlik dergilerinde yazdıkları şiirler vemakalelerle Millî Mücadele’ye destek vermişlerdir. Öğrenciler bu yazılardan büyükölçüde etkilenmişler; hatta kendileri de aynı gazete ve dergilerde şiirler yayınlamıştır.Arif Nihat Asya; Orhan Şaik Gökyay ve Bahri Vedat ile aynı dönemde okumuştur.Öğrencilerde millî duyguların gelişmesinde öğretmenlerin ve Kastamonu’daki ortamınbüyük etkisi olmuştur. Bu hususu Orhan Şaik Gökyay, kendisiyle bizzat yaptığımızkonuşmalarda açıkça ifade etmiştir.Millî Mücadele döneminde Mehmet Akif, Mehmet Emin Yurdakul,Yusuf Akçura,Ahmet Ağaoğlu7, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Rıza Nur; Yakup Kadri, Fransızgazeteciler Madam Berthe G. Gaulis ve Jan Chiliqueline8 gibi siyasî ve edebî şahsiyetlerKastamonu’dan gelip geçmişlerdir. Bunlar Kastamonu Sultânisi’ne uğramışlar; bazılarıderslere girmiş, konferanslar vermiş ve müsamerelere katılmıştır. Böyle önemli kişilerledoğrudan tanışmak, onları dinlemek, fikirlerini öğrenmek öğrenciler açısındanbulunmaz bir fırsat olmuştur.1 Mustafa Eski, Kastamonu Abdurrahmanpaşa Lisesi Tarihi, Ankara 2005, s.116-117.2 Mehmet Behçet Yazar, Millî Mücadele yıllarında Kastamonu Sultânisi müdürlüğü yapmıştır. Açıksözgazetesinde Nida mahlasıyla makale ve şiirler yazmış; İstanbul hükümetini eleştirmiştir. Kastamonu Asar-ıKadimesi adıyla önemli bir eser yayınlamıştır. Okuldaki bazı piyeslerde bizzat rol almıştır.3 Enver Kemal Bey, 1920-21 yıllarında Gençlik adıyla 18 sayı devam eden bir dergi çıkarmıştır. BuradaSultâni öğrencilerinden Arif Nihat Asya, Orhan Şaik Gökyay ve Bahri Vedat’ın şiirleri yayınlanmıştır.4 İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın Açıksöz gazetesinde 64 makalesi ile 52 şiiri yayınlanmıştır. Makalelerininbazıları Kastamonu Meşâhiri başlığı altında neşredilmiştir. (Bkz. İ.H. Uzunçarşılı, Kastamonu Meşâhiri,Haz. Mustafa Eski, Ankara 1991) . İ.H.Uzunçarşılı ayrıca 1921-1922 yıllarında Doğu adıyla 8 sayı sürenbir dergi çıkarmıştır. Burada da makaleleri vardır.5 İsmail Habib Sevük’ün Açıksöz gazetesinde kendi imzası ile 109 başmakalesi ve 68 fıkrası yayınlanmıştır. (Bkz.Mustafa Eski, İsmail Habib Sevük’ün Açıksöz’deki Yazıları, Makaleler-Fıkralar, Ankara 1998.6 Açıksöz gazetesi 15.6.1919 günü yayına başlamış ve 1932 yılında kapanmıştır. Hüsnü Açıksöz tarafındançıkarılan bu gazete ilk sayıdan itibaren Millî Mücadele’yi desteklemiştir. Daha sonraki yıllarda daCumhuriyetçi çizgisini sürdürmüştür. Yakın dönemin en önemli kaynaklarındandır. 7 Bkz.: Mustafa Eski,”Ahmet Ağaoğlu ile Kastamonu’da Yapılan Bir Mülakat”, Türk Yurdu, C.XIII., sayı:72(Ağustos 1993)8 Bkz.: Mustafa Eski, “Kastamonu’dan Gelip Geçen İki Fransız Gazeteci, Madame Berkte G. Gaulis ve JeanChiliquelin”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C.XII., sayı:36 (1996).
Arif Nihat Asya Sultâni’de okurken Mehmet Arif adını kullanmıştır. Okul numarası65’tir. İlk yazdığı şiirin, Enver Kemal Bey’in çıkardığı bir dergide yayınlandığınıanlatmıştır1. Adını belirtmediği bu dergi Gençlik mecmuasıdır. İlk şiiri, derginin 20Ocak 1921 tarihli 7. sayısında Yurt Acılarından başlığı ile yayınlanmıştır. Aşağıdagörüleceği gibi, Kastamonu’da öğrenci iken toplam 20 şiiri neşredilmiştir. AyrıcaGençlik dergisinde nesir tarzında 2 kısa yazısı bulunmaktadır.Arif Nihat Asya, okulun kültürel faaliyetlerine de etkin bir şekilde katılmıştır.Okulda 24 Şubat 1922 günü Fâtih piyesi sahnelenmiştir. Bu piyeste Bizans İmparatoruJüstinyen rolünü oynamıştır2. Yukarıda ifade edildiği gibi, okulda çok sayıda müsameredüzenlenmiştir. Bu toplantılarda dönemin önemli şairlerinin şiirleri okunmuş,kahramanlık şarkıları ve türküleri söylenmiştir. Ayrıca takdire şayandır ki, öğrencilerkendi eseri olan şiirleri okumuştur. Nitekim 1921 yılındaki bir müsamerede Arif NihatAsya kendi yazdığı şiiri okumuş ve çok beğenilmiştir. 5 Şubat 1921 tarihli Açıksöz,bunu şu sözlerle duyurmuştur: “Şiir okuyanlar arasında, en ziyade takdire mazhar olan65 numaralı Arif Efendi oldu. Ve okuduğu şiir başkasının değil, kendisinindi. HarâbEllerde nâmındaki bu şiiri, bu genç mekteplinin nasıl parlak bir istikbale namzetolduğunu gösteriyordu. Kendisini samimiyetle tebrik ederiz. Bu güzel şiiri yarınkinüshamızda derc ediyoruz”. Elbette bu tür ifadeler öğrencilerin hoşuna gitmiş ve teşvikedici olmuştur.Arif Nihat Asya’nın Kastamonu’da yazdığı şiirler, kaynaklarıyla birlikte kronolojiksıra dâhilinde aşağıda sunulmuştur. Şiirlerindeki dil sade ve akıcıdır. Aruz ve hece vezniile şiir yazmakla beraber bazen serbest vezin kullanmıştır. Ancak o dönemde lisedeokuyan öğrenciler vezinli ve kafiyeli olan, ölçülü şiir yazmayı tercih etmişlerdir3. Şiirdedaha ziyade yarım ve tam kafiyeyi seçtiği görülmektedir. Vatan, millet, kahramanlık veTürklük sevgisini tema olarak işlemiştir. Daha sonraki yıllarda da aynı çizgiyisürdürmüştür. Şiirlerinde genel olarak bir hüzün görülür. Bunu o yıllarda vatanın içindebulunduğu durumla açıklamak mümkündür. Ancak şairin küçük yaşta annesiz vebabasız kalarak büyümesinin etkisini de dikkate almak gerekir.Arif Nihat Asya; öğrencilik yıllarında ölçülü şiir yazmaya özen göstermesinekarşılık, sonraki dönemlerde vezin, şekil ve kafiye konularında kuralcı olmamış, dahaserbest bir anlayışı tercih etmiştir. Rubâilerinde ise aruz veznini kullanmıştır.Bu araştırmanın amacı ve kapsamı, Arif Nihat Asya’nın bütün sanat hayatınıirdelemek değildir. Sadece hayatının bir kesiti olan öğrencilik yıllarındaki sanat yönünüve Kastamonu’da yazdığı şiirleri ortaya çıkarmaktır.1 Sadık Kemal Tural, A.g.m., s.18.2 Bu konuda rol arkadaşı Dr. Eşref Sağlar’la birlikte oyun sonrasında çekilen bir fotoğrafın arkasında gerekliaçıklamalar bulunmaktadır. 3 Arif Nihat Asya ile aynı dönemde okuyan Orhan Şaik Gökyay, Bahri Vedat ve diğer öğrencilerin şiirlerindede bu özellik görülmektedir.
Açıksöz GazetesindekiŞiirler1. Osman Gazi’nin Feryadı-IMehmet Emin Beyefendi’ye1İnleyen bir nefes esti derinden;Dağıttı benim de ak saçlarımı.Beni de kalbimin derinlerindenKemirdi bu hazin rüzgârın gamı.Sandım ki dağılan ak saçlarımaEn koyu bir mâtem rengi sarıldı;Sarıldı beynime soğuk bir humma;Mâtemden bir okla kalbim yarıldı.Bu rüzgâr, gamlarla esen bu rüzgârBilmedim. yurdumun hangi yerinden?Dedim ki: “orada mâtemler mi var?Neş’eler uçarken dün seslerinden.”Doğmuştu felâket gecesi gibiBir zulmet kalbimin boşluklarına;Doğmuş idi bu eş yasın sebebiRuhumun kararan ufuklarına.Lâkin ben inanmak istemiyordumYurdumun mâtemli bir haberine;Kalbimde felâket duyunca sordumGöklerin o ölgün handelerine:“Mâtemler taşıyan, nedir bu, rüzgâr?Ah! nedir bu boğuk nefes, bu ölüm?”Bir korkunç mâtemle doldu semâlar;Bir derin sükûna sarıldı sözümBu engin sessizlik semâsında daO gamlı rüzgârın mâtemi vardı;Bu derin sükûtun fezasında daYurdumun çağlayan elemi vardı.Nihayet işittim dilber İzmir’inYabancı ellerde inlediğini;Bu korkunç, uğursuz, kara haberinAcısı bürüdü bir anda beni.O zaman ruhumu akıyor sandımBoğucu bir ölüm karanlığınaÇağlayan ruhumla yasa boyandım;Benzedim bir mâtem renkli yangına.Ağlamak istedim, ağlayamadım;Bütün göz yaşlarım kalbime aktıBoğulup kalırken öksüz feryadım1 Mehmet Emin Yurdakul, 6 Nisan 1921 günü YusufAkçura ile beraber İnebolu’dan Kastamonu’yagelmiştir. Okuldaki müsamerede Aydın Kızları adlışiirini okumuştur. Yusuf Akçura da millî kültürkonusunda bir konuşma yapmıştır.Her bir ses kalbime zehir bıraktı.Gözüme türbemin ufuklarındaİzmir’in kabaran aksi göründü;O aslan neslimin öz diyarındaHer gülen güzellik yasa büründü.Göklerde serseri gezen bulutlarÖlüler arayan yırtık bir kefenHer yerden figanlar getiren rüzgârBinlerce neş’eye yersiz bir medfen;Dereler bu yurdun handeleriniAdeme götüren yollar gibidir;Nağmeler ölüye söylenen ninni,Sessizlik nağmeye mezar gibidir.Her ulu kubbeye sindi geceler;Oldu her minare bir mezar taşı,Kararan ümide döndü her seher;Beliren handeyi sardı göz yaşı.Uzanan ufuklar muhiti saran,Handeyi bunaltan mâtem şeridi;Handeler son bahar gibi sararan;Gittikçe eriyen bir güzellikti.Dağların ak saçlı tepelerineMâtemden, ölümden çelenk takıldı;Her yeşil yamaçtan nağme yerineYükseldi, kuşların kısık feryadı.Çamların ilâhî uğultularıTa ruha sığınan inilti oldu.Göklerde çağlayan mâtem rüzgârıHandeler taşıyan kalblere doldu.Güneşin sularda çırpınan aksiAh, işte mâtemin cehennemisi!Suların titreyen muhteriz sesi.Sanki bir öksüzün kısık nefesiSevdalı yıldızlar, sevdalı kamerKarardı, gömüldü yas denizine;Bir verem hastası oldu da her yer;Gecenin solgunluk geldi benzineGündüzün çakarken kara şimşeklerBeynime yıldırım yağıyor sandımAğlar iken İzmir’de yaslı mülklerO şanlı maziye bakıp utandım.Anarken Türklüğün şan günleriniBu günkü acıyla ruhum titredi;Anarken o zafer düğünlerini,Ruhumun sarardı bütün ümidi.(Açıksöz, 20 Temmuz 1921, sayı:238)
2. Osman Gazi’nin Feryadı-IIBiz birkaç yüz yiğit bu topraklardaBir ulu devlete temel atmıştık;Yağarken bu büyük, güzel diyardaKuvvete adalet nuru katmıştık.Adalet yaşarken kuvvetimizdeHer hakkı ezilen koşmuştu bize;Haksız ölür iken satvetimizdeZalimler eğildi kuvvetimize.Biz ölüm öldürmüş, hak yaratmıştık,Sönmeye mahkûmdu vatanımızdaHaksızlık yaratan her zâlim ışık..Haksızlık gölgesi yok alnımızda.Neslimden yetişen o yıldırımlarHer zalim kafaya bela kesildi,Tanrının adlinden esen bir rüzgârBu güzel kıtada her zulmü sildi.Bir Fâtih yükseldi, lânet yuvasıAhlâksız Bizans’ı rüzgâra verdi,Türklükten yayılan dehşet havasıHer mel’un hevesi yokluğa serdi.Bu güzel kıtada esen her nefesTürklüğün ölmeyen faziletidir,Bu güzel kıtada melun bir hevesÇıkarsa yabancı melânetidir.Türklüğün timsali KanunîlerinSığındı garplılar büyüklüğüne,Ah! Lâkin bugünkü yaralar derin..Bugünkü sükûta, bilmem, sebep ne?Zâlimler göz dikti Türk’ün hakkına.Dün onun kölesi olan EfzonlarBaşladı bu yurda doğru akına,Her zulmün hedefi oldu bu diyar.Nedir, ölüm, ak saç mı, ak sakal mı?Bu derin mâtemle saran musibet?Ah, ey Türk! Dağıt gel bu korkunç gamı!Ver bu yas gününe artık nihayet!Uğursuz bir günde sardı İzmir’iÖlümler yaratan hak düşmanları,Uğursuz bir günde sardı Türkleriİzmir’den beliren mâtem rüzgârı.Bu kara habere yetmezken sabrımDüşmanı nihayet türbemde gördüm,O zaman acıdan ağlayamadım,Yaşayan ruhumu sardı bir ölüm..Bu öyle ölüm ki ruhu öldürmez,Lâkin her handeyi mâtemle boğar.Bu öyle ölüm ki ömrü çok sürmez,Lâkin hep izinde mâtemler doğar.Bu öyle ölüm ki geçtiği yerdeIşıklar silinir, zulmet belirir,Bu kanlı zulmetin açtığı derdeYalnız o ölümü silmek çâredir.Vuruldu kabrime vahşi tekmeler,Bir vahşi bağrışma titretti beni.İçinde nağmeler inleyen seherKorkudan susturdu her nağmesiniKim feryat ettiyse kısık feryadıSüngüler altında son nefesi oldu.Korkudan hiç kimse ses çıkarmadı.Herkesin hicrânı kalbine doldu.Analar önünde kesildi bugünYetimlik kalbine sinen çocuklar,Açıldı kabrime kan dolu bir günKanlarla boyandı sanki ufuklar.Mezarlar deşildi çıktı kemiklerCanavar ruhların bir zevki için, Sandım ki ölüler fırladı yer yerCoşarak ruhları ölen erlerin.Alevler, dumanlar, kanlar her yandaKıyamet gününü andırıyordu,Binlerce yüreğin hepsi hicranda..Kuşların bile boş kalmıştı yurdu.Siyahlar renk oldu her pembe güleAğlayan, inleyen, ölen sayısız..Irkından aldığı kanlı vahşetleBu yaslı sahneye gülen sayısız..Ah! Böyle günü de görecek miydim?Şerefle süslenmiş günlerden sonra?Ansızın karardı, neden, ümidim,Kalbimde açıldı bir derin yara!?Ah! Artık yarına neş’e doğmazsaMâtem büsbütün alevlenecek,Bu korkunç mâtemi neş’e boğmazsaÜmidim büsbütün solup sönecek.(Açıksöz 26 Temmuz 1921, sayı:243)
3. Osman Gazi’nin Feryâdı- IIIKurtuluş gününün ilk ışıkları“İnönü” ufkundan doğdu, yükseldi:O zaman Türklerin zafer rüzgârıİklimler aşarak kabrime geldi.O günden beri beklemekteyimTürkleri kabrimde sabırsızlıkla:Ah! O gün canlandı solan ümidim;Ağladım kabrimde bu yalnızlıkla.Vahşiler içinde bu yalnızlığınPek yakın bir günde gelmez mi sonu?Bu korkunç çehreler olmaz mı yarınAh! Pek çok bekledim Türk Ordusunu.Hilâlin yasına gülen bayraklarTürklerin eliyle yırtılsın artık;Mazlumun na’şından kurulan taklarZâlimin başına yıkılsın artık.Bu kara alevli korkunç zulmetlerHilâlin ışığı altında sönsün;Nağmeler yaratsın yine her seher;Açılsın Türklüğe neş’eli bir gün.Kimsesiz çocuklar öksüzlüğünü Unutsun hilâlin nuru içinde;Her kalbi okşasın zafer düğünüHer şehit kabrinden yükselsin hande.Nedir ölüm, ak saç mı, ak sakal mıBu derin mâtemle saran musibet,Ah, ey Türk! Dağıt gel bu korkunç gamı!Ver bu yas gününe artık nihayet.(Açıksöz, 1 Ağustos 1921, sayı:248)4. Bursa’m-Kardeşim Mirza’ya-Ruhunun sevincini mâtemler sarmış,Semâlarında bile öksüzlük varmış;Semâlar bile yaslı ruhuna darmış;Dünkü parlak taliin bugün kararmış.Öksüz geceler sinmiş kubbelerine,Hasret çekiyormuşsun bir pembe güne;Bağlarında sümbüller, güller üstüne.Kanat germiş şimdi bir kara mezarmış.Türk’ün kalbine sinmiş kısık nefesin,Sen batmadan kararan yorgun güneşsin,Ah! Öldün mü, ne oldun, çıkmıyor sesin.Söyle Bursa’m taliin neden kararmış?(Açıksöz, 4 Ekim 1921, sayı:300)5. Harab EllerdeGeçtim sesinde bayrağımın yâdı ağlayanBaygın duruşlu, mâtemi engin denizleri..Sessiz adımlarımla dolaştım yorulmadanSessizliğinde ah uyuyan yangın izleri.Kızgın, dumanlar, küllerin üstünde ağladım;Kızgın dumanlı, ah, o zaman boğdu ruhumu.Ölgün sesimle göklere feryada başladım.Ölgün sesim de bilmiyorum, sonra sustu mu!Birden karardı dalgalanan sisli gözlerim,Düştüm dumanla gölgelenen küller üstüne.Rüzgâr esince küllere gark oldu her yerim,Lâkin solan ümidimi soldurmadım yine.Kalkıp bakışlarım sönük, ölgün ilerledim..Sessiz adımlarımla dolaştım yorulmadan.Bazen durup da müjdeli bir nağme bekledim:Baykuşlar öttü müphem ufuktan zaman zaman.Baykuşların sesiyle dolarken kulaklarım,Birden yayıldı ruhuma bir âşinâ nefes.Hâlâ onun füsûnunu ruhumda sakladım..Hâlâ kulaklarımda o mâzide gizli ses:“Ey yolcu, geç, bu yolların üstünde ağlama;Göz yaşların ümidine damlar, zehir olur..Sus, sen de yaslı yurduna mâtemle çağlama;Yurdunda çağlayan yasa ruhunla karşı dur!Duydukça göklerinde uçan son nefesleri,Boynun bükülmesin, yüreğin yas bürünmesin.Türk’ün büyüklüğünde yasın var mıdır yeri?Sen pek büyüksün, alnına mâtem sürünmesin!”Çok ağladım kederle, dedim, pek çok ağladım:Lâkin solan ümidimi söndürmedim, yine.Göz yaşlarımla gönlümü Allah’a bağladım,Türküm! Büyüklüğüm, düşemez mâtem üstüne.Rüzgârla uçtu, titreyerek gürleşen sesim..Bilmem o göklerimde sinen ruhu buldu mu?Artık o ilde ben diyemez miyim ki bilsemBir gizli ses ümit ile sarmıştı ruhumu.Geçtim ateşli külleri, külden dumanları;Geçtim sükûtu dinleyerek. dindi ağlamam;Ruhumda söndü her elemin gizli rüzgârı.Sönmez bir iz açıldı hayâlimde: İntikam.(Açıksöz, 6 Kasım 1921, sayı:328)
Gurub-İlhan Şevket’e-Bir cehennem... Sanki gökte kaynıyor kanlar;Sarılıyor şimdi güne kanlı dumanlarSessizliğe haykırarak yanan yurtlarınKızıllığı gökte bile çiziyor yangın.İnsanlığın vahşetini gökler yazıyor!Gün batıyor, bir cehennem doğuyor gibi..Geniş, uzun bir gündüzün işte en dibi!Kamaştıran ışıkların örttüğü sahneBugün artık açılıyor şarkın önüne.Medeniyet gibi bir nur saçan cehennemRüya gören bakışlara görünsün bir dem.Şimdi göğün rengi soluk, ufuklar donuk;Belki artık örtülecek tutuşan ufuk;Saklanacak gecelerin derinliğine,Garbın engin alnındaki o kanlı sahne;Belki gece dehlizinden geçip yarınaKavuşacak yine günün ufuklarına.O sönse de bakışlarda kaldıkça aksiFışkıracak her yürekten bir lanet hissi.Sessiz sessiz her kıyıya akıyor gece,Her ümidi karanlıkla yakıyor gece!Günün hissiz sinesine dökülen kanlarGecelerin körlüğüne oldu yâdigâr!..(Açıksöz, 13 Şubat 1922, sayı: 411)7. ÖksüzlereHimaye-i etfal için.Ruhunuzdan sükûtu bir inkisar taşıyorHer yüreğe damlıyor göz yaşlarınız.Bu milletin kalbinde mâteminiz yaşıyor.Dinmeyecek gibi mi yas rüzgârınız?Günün alnında duran koyu kan izi,İncitti kalbinizi…Hayatın mânâsını çok erken öğrendiniz;Ruhunuz bunun içinHandesiz,Bezgin.Gözleriniz dalmasın yine derine:Açıldı ruhunuzun her kederineŞefkat dolu bir ufuk..İşte artık gecenin benzi pek uçuk.Taliinizde doğan bu gizli şafakSonsuz bir gün olacakÇekilecek karanlıklar, kalmayacak sisler bile;Okşanacak gözleriniz bu gündüzün mehtâbı ile.Değilsiniz artık öksüz,Öksüzlüğün gurubu, bu yeni gündüz.(Açıksöz 27 Şubat 1922, sayı:428.)8. Bir HitapRuhumuz dolaşıyor ufuklarındaİniyor gölgelerin gözlerimize,Daldın sen de benlikten kalan son izeBizden ses vermiyor mu ufuklarında?Dün göklerden açılmış bir yol gibiydin.Öpüyordun eğilen ak alnımızıŞu geniş gönlümüzün sen sahibiydinŞimdi nerde mâzinin şanlı yıldızıSana Türk diyenlerin alçaldı sesiSöyle o temiz kalbin (.*.) söndü mü?Kanımın şafak rengi ah bulandı mı;Kalmadı mı ruhunda Türk’ün nefesiYazık parlak yıldızın battı sinendeSenin varsa mezarın ah sinesinde.(*) Buradaki kelime okunamadı)(Açıksöz, 6 Mayıs 1922, sayı: 477)9. Ayrılık ve Ümitİzmir içinBir akşam benzimizden solgun bir güneş gördük,Dedik bu şarkın yeni bir uhrevî kadını.O gün gurub senin de ufka yazdı adını.Gündüz yüzlü ay’ını gecelerle eş gördük,Gözlerimizi silen bulutlar serap oldu,Tesellimiz kalmadı senden uzak düşünce..Sarıldı hepimize ölümlü bir düşünce,Ümitlerimizin son izi de harap oldu.Gecenin sükûtuna benzedi feryâdımız..Karanlıklar yolcusu oldu artık adımız.Gecelerin güneşi oturunca tahtına,Bir gülümseme geldi yerin, göğün bahtına.Sahilin kızları sildi aksini sudan,Suların fısıltısı geceye dedi: Uyan!Dalgalar âleminin parlayan derinliğiEğilen kayaları aldı serin koynuna,İlham verdi kıyıya denizin serinliği,Şen bulutlar sarıldı ayın billur boynuna.Ufkun yaslı alnına çekildi beyaz şerit,Bir şâir el sessizce engine yazdı: Ümit!(Açıksöz, 14 Mayıs 1922, sayı:484)
Bigâneler Önünde (*)Şimdi cezbeli bir zevk, şen bir âlem eşkiz;Lâkin gurub etmez mi sizin de güneşiniz?Şu gümüşlü, altunlu vücut ufka ininceSizin gölgenizde korkunç olmaz mı gece?Her nuru için için eriten, harap edenMusibetler önünde nasıl sabredersiniz?Yanınızdaki siyah kefenli harabeden.Şen yuvanıza küller savrulmaz mı dersiniz?Bunca gün sevda bezmi olmuştu mâbediniz;Bâkirler mihrabının mumlarıyız dediniz.Onlardan başka bir şey asla düşünmeyiniz.Lâkin şu zavallı da kimsesiz bir kadındır,Onun fersiz gözleri, dalgın elâ bakışıKalbe söylenenden daha pek çok yakındır.O şimdi benzi gölge, dumanlı bir harabe;Kitabesi belirsiz siyah saçlı bir Kâbe..(*) Bu şiirin imza yerinde eski harflerle mimve elif (M.A)harfleri yazılmıştır. Dil ve üslupitibarıyla Mehmet Arif (Arif Nihat Asya)’eait olduğu kanaatindeyiz.(Açıksöz, 29 Temmuz 1922, sayı 542)10. Harabelerde GeceYerde renk, semâda ses gömülüdür..Bütün mesafeler şimdi ölüdür.Diyenler var ki: bu öksüz gecelerFeryat günlerinin tevkilidir.Ne kadar benziyor göklerde ayMezarlar üstünde açmış bir güle;Belli ki, yüzüne düşen gölgeyiSilemez ezeli güneşler bile.Gizli bir hayâle doğru gidiyor,“Yıllardır bu iller böyle mi” diyorYıllardır bu derin derde sabredenHangi varlıkların tahammülüdür?Geceler yıldızlar yurdu olsa daBenzinde sezilen, karanlık bir kış.Bu çelik kafese düşen hangi kuşSabahın yolunda hiç ağlamamış?Sanıyor yoklukta bunalan gönül,Bu uçan siyah şey kendi gülüdür.Yıldızlar bir ömrün kıvılcımlarıGeceler bir kızın mâtem tevlidir.(Açıksöz, 10 Ağustos 1922, sayı: 556.)11. Yurdunda Bir TürkBu yiğitler yurdunun gür nefesli göğsündeAsırların lisanı abideler yükselir;Önlerinde istikbal açılır perde perde…Dibinde mesafeler secde eder gibidir,Gökyüzünde kaybolmuş gölgesiz yükseklerinGölgelendirdiği yer cihanlar kadar derin!Oralarda kimsesiz, ak bulutlar dinlenir,Onlar bulutların da secdegâhıdır denir.Onlar, vatan aşkının gün kanatlı mihrabı;Bir mehabet şeklinde göğün yere hitabı!Onlar başlı başına göğe yoldaş bir cihan,Sefiller dünyasından şâha kalkmış bir isyan!Duman rengi etekler baygın düşüncelerin,Müphem ihtisasların bayıltıcı ma’kesi;Öğlenden dağılır mehtaplı gecelerinGündüze ilham veren esatiri, gür sesi!Dinler uzak sahiller, uzak cihanlar dinler..Sükût ile eğilir, cevap verir enginler.Ben, o şen yamaçların uykulu bağlarındaBinbir zafer destanı okumuş bir yolcuyum.Bu günde gül benzinin sararmış çağlarında.Her damlası mersiye, bulanmamış bir suyumBugün bütün varlığım kan ve ölüm şahidiAhiret türküsünü ruhlarından istedi!Bazen âşina oldum mezarların diline…Güneş dedik, diyorlar, bir türbe kandiline!İncilerim dağıldı heykellerin dizinde;Dolaştım, nur aradım, gecelerin benzinde.Taliin sesi benden gizledi ilhamını,Dalgalar açıklara, rüzgârlar çöle düştü.Yalvardım…Söylemedi kötümser encâmınıBaktım: Artık denizler buz olmuş bir gümüştü.Aradım yiğitlerin o mağrur sallarını,Önümde adem şekli uzattı dallarını.Baktım: Söndürecek nur arayan bir rüzgâr var,Parçalayarak yelken gözeten fırtınalar..Ben onların önünde sönmez bir ezel nuru,Bulutların yoldaşı bir tanrı yelkeniyim.İnsanlık mihrabına, gök kıblesine doğruYürüyen yolcuların önünden gideniyim.Bana yerden sordular: Göklerden haber verdim;Lâkin dünya yüzünde ben de vatan isterdim..Haris ellere doğru alevlidir gözlerim;Dünya adımı sorarsa,” Türk” yahut “Hak” derim!(Açıksöz, 25 Ağustos 1922, sayı:566)
Trakya MarşıO ellerde de rüzgâr gaziler ahengidirO dağlarda da şafak al sancağın rengidirKuşlarında destanlar duyulan ey şanlı yurtSaçlarının bu günde ay-yıldız çelengidirYakından duyduğun ses gaziler ahengidirGaziler ahengidirEy hazan yaprakları üstünde doğan yıldızYıllar var ağlıyorsun yıllardır ruhun yalnız.Bugün berrak hilâlin koynudur yine yuvan;Bugün sana kavuşan hasretli kuşlarınızEy soluk yapraklardan renk alan sarı yıldızEy sarışın güzel kız!Bir gün ki, seni vuran ummadığın bir koldu,Sinende felâketler tahammülden çok oldu;Dilber tarlalarını biçti yabancı eller…İşte altın başaklar bugün çelik ok olduAltın başak, çelik ok birbirinin dengidir,Birbirinin dengidir.(Açıksöz,20 Kasım 1922, sayı: 643)13. HalâskârMustafa Kemal Paşa’yaHâmisiz bir diyarın en heybetli eriydi,Gurublar dergâhının siyah saçlı mer’iydi.Uzun kirpikleriyle kapayıp gözlerini, Tılsımlı kavalından üfledi sözlerini.Saçlarının uçları ta yıldızlara değdi,Hitapları önünde cihanlar boyun eğdi.Bir akşam saffetine büründü kabileler,Silindi gözlerinden o rengârenk hileler:Şeytanın, günahkârlar kıstı fenerlerini;Sihirbazlar söndürdü fâni hünerlerini.Bir halâskâr elinde sükûn bulunca belde,Zulüm, riya saklandı mesafeler içinde.Gecenin siyah saçlı, semavî ihtiyarı,Bulmak için saklanan bu günahkâr başları.Yaktı gümüş bir hilâl şeklinde şamdanını,Sonra okuyla aldı cânilerin canını.(Açıksöz, 29 Ocak 1923 , sayı: 694)III. Doğu Dergisindeki Şiirler1.Son nefesim(İntihar eden bir zavallı dilinden)Zavallı gönlüme artık tenim mezar olsun!Mezara yolladığım hande bahtiyar olsun!Bugün gamım bana yâr oldu; artık isterseCehennem ateşi bitmez gamımla yâr olsun!Ölümle titredi ruhum sönük hayatımda;Cihanda bekleyişim mevte intizar olsun!Fakat bugün; bana artık ölüm demek yaşamak,Bu mevte bari vedaım bir intihar olsun!Bütün ümidimi tali’ getirdi son nefese,Benim de son nefesim dehre yadigâr olsun!(Doğu Dergisi, 1 Ocak 1922, sayı:1)2.Feride Hanım’a Nazire1Aşıkların emelleri bir gün hazân olurDilberlerin gururuna gökler mekân olur.“Dünyada sevgi sevgiyi davet eder”, sözü Ma’nâsı en asılsız olan bir beyan olur.“Dilberde görmeyince seven” sevgiden eserAşkın mekânı nefrete bir âşiyân olur.En sonra âşık anlayamaz olur sâde gölgesiŞâirlerin dilinde bayram bir figan olur.Derler ki, hiç olur mu onun gizli varlığıÖlmüş görünse makberi bir âsumân olur.Şâirlerin bu fikri yakın olsa doğruyaGönlüm zemini gökler olan bir cihan olur.(Doğu Dergisi, 15 Şubat 1922, sayı:4.)IV. Gençlik Dergisindeki Şiirleri1. Yurt AcılarındanGözlerimiz kan dolu.. gezer, ağlarız,Biz öksüz diyarların öksüzleriyiz!Avâre âşıklarız, aşkımız temiz..Bir onmaz şelâleyiz, gama çağlarız..Kalbimiz göz yaşından bir ulu deniz,Dalgalarında vatan ağlar, dolaşır,Arar ufuklarında handeli bir iz..Ufukları kan rengi bir karanlıktır.1Feride Hanım (1837-1903) Kastamonuludur. A.N. Asya; onun şu gazeline nazire yazmıştır:Ol dil-rubâyı gör ki ne şûh-i cihân olurGittikçe bu hüsn-ü ân ile âşûb-ı cân olurLevh-i cemâli sâde iken cevr iderse gerHatt-ı lebinde vefâ yazılur zamân olur.Bir gül-nihal-i işve gerek hâk-i pâyineBülbül misali cuy-i sirişkim revân olurİtti belâ-yı tîrine bu çarh beni hedef Mecrûh-i gamze olan gerçi bî- nişân olurBir dildeki cevlân ederse hubb-i MurtazâOlmaz esir nefsine sâhib-kırân olurAfv eyler ise Hazreti Sâmih kusûrınıElbette Feride-i nâ-kâm kâmrân olur.
Karanlıklardan ölüm yüzlü kartallarYurdun iniltisine kahkaha yollar..Sararmış kıyılarda nazlı bülbüllerDalgalanan denize nâleler döker..İşitilen enîne yürek dayanmaz..Yüce Türk oğlu nasıl bu derde yanmaz?Elbette kuşlar ağlar, dalgalar ağlar,Her şeyin kalbini yurt acısı dağlar. Nerede ah vatanın eski neş’esi?Niçin işitiyorum bir baykuş sesi?Hilâle mi söğüyor o uğursuz ses?Vatanım kalıyor mu benimle bîkes?Ey hâtefin nefesi, sus, cevap verme!Anlıyorum ki, ermiş gam hilâlime..Vurulmuş ta kalbinden zavallı vatan!Ey Türk, bu acı. Fakat doğrudur, inan:Yok, yok, yalan, inanma inanma kalbim!Ben zehirli dilimle yalan söyledim..Kessinler bu uğursuz paslı dilimi..Lâkin aman yine bir ses var enginde;Ne o, öten siyah bir baykuş dili mi?Mutlak odur, ah, odur duydum deminde!(Gençlik Dergisi, 20 Ocak 1921, sayı:7.)2. Bir cumanın hâtırası-Kardeşim Bahri Vedat’a1-I-Bilmem, o ölüm mevsiminin handesi miydi?Her günkü donuk kasveti atmıştı semalar;Her günkü yeri kasvetli kefenlerle saran kar.Gitmişti uzak illeri setr etmeye şimdi.Hâlâ güneşin saçları hummalı ve solgunTitrerdi gümüş handeli, sevdalı sularda;Hâlâ suların handesi bir giryeli ruhunHummasına benzerdi bu hummalı diyarda..Hâlâ kurulur handeye küskün gibi yaslıHâlâ uyuyan bahçelerin handesi paslıHâlâ uzanan dağların ak saçları vardı..Enginleri sisler yine kasvetle sarardı.-II-Biz ruhumuzda dalgalanan aşkı dinledik.Gittik su başlarında da hicrânı inledik..Bir lâhza dalmışız daralan ruhumuz ileUmkunda bir semâ açılan sâyedar ileDalmış o altımızdaki esmer büyük kayaBizden asırlar önce müebbed bir uykuya1Bahri Vedat; A.N.Asya ile aynı yıllardaKastamonu Sultânisi’nde okumuştur. Açıksözgazetesi ile Gençlik dergisinde milli ve hamasiduygularla dolu güzel şiirleri yayınlanmıştır. Hissiz kalan sükûneti üstünde kim bilir.Kaç kimsesiz zavallının âlâmı inlemiş?Bilmiş mi derbeder suların titreyen genişRuhunda bekleyip süzülen nağmeler nedir?Lâkin sularda gölgeli sahilde ağlayanBiz kimsesiz gönüllere bîgâne çağlıyor;Lâkin sularda gölgeli sahilde bir zamanSuda gülen çiçeklerin aşkıyla ağlıyorBak şâirim, bu beldede her şeyde girye var,Rüzgârların sükûnu da bir gamlı bestekâr.-III-Sularda hande çizen gölgeler derinleşti,Güneş ufukların üstünde titriyor şimdi.. Bu solgun illere bilmem neden güneş küskün?Bu yerde pek kısa gündüzlerin hayatı, niçin?Güneş veda edecek; biz de şâirim gidelim..Bugünkü hâtıramız pek elemli, pek mazlum!-IV-Yavaş yavaş dönüyorduk, yaslı sahilden,Günün elemleri altında titriyordu dere.Sularda hande çizen bir hayal ararken benBakışlarım dönüvermişti karşı gölgelere.O gölgelerde siyah saçlarında sevdalarParıldayan iki kız vardı. muhteriz iki kızÖlümlü bir gecenin göklerinde bir yıldızNasıl sabaha kadar kimsesiz kalır; ağlar.Nasıl sükûn ile inler, sabahı beklerseO kızların da derin bir sükûnu varmış kiHaris imiş yolun üstünde ilk elemli sese.Elemleriyle akarmış gümüş sular sanki.Zavallılar geziyor şimdi karşı sahildeDerin bakışları yorgun sularda titreşiyor,Bakışlarıyla gülen şâirim, şu kızlara sorElemle biz dolaşırken bu kimsesiz ilde.Ne istiyorlar acep, ruhumuzdan, anla hele?Biz öyle bir eriyen loş saadetiz ki bugünSönük bakışlarımız deyse bir sihirli güleZehir o: Bizde açan her zavallı hande için.Sanki azmış bu kadar ağladığım sevdadanYine tali’ beni aldatmak için gönderdi,Ağlayan ruhuma mahmur iki sevda yaratan;Ben unutmazdım o hasretle biten boş derdi.Size kandım mı? Hayır, artık inanmam, kanmam;Şimdi hülyâlı sulardan, ötüşen kuşlardanDoğuyor girye çizen handeye küskün sevdamDeli der sizdeki sevdalara saffetle kanan.(Gençlik Dergisi, 15 Şubat 1921, sayı:9)
Ağlarken Gözlerim doldu da her şey yine bir sis oluyor.Yine rüyalı ufuklarda da bir titreme var.Sanki benzim gibi, ruhum gibi her şey soluyor;Sanki kalbimdeki hicran ile dolmuş bu diyar.Ağlamak işte nasibim, yine ah, ağlıyorum!Bütün öksüzlüğüm artık taşıyor kalbimden.Yalnızım. Ağlıyorum, gülmeye küskün ruhum.Son tesellisini gelmiş buluyor ağlarken!Son teselli bana göz yaşlarım, ah ağlıyorumAğlasın kalbime handeyle dolan hülyalar!Sarmasın ufkumu artık bu ölüm handeli kar.Ben, geçen günleri müphem, ölü bir rüyayım, Şimdi bir sisli yolun üstüne düştüm yalnız.Belki bir lâhza, demiştim, yaşarım sevdasız.(Gençlik Dergisi, 30 Nisan 1921, sayı:14.)4. KalemimeSeni, bilmem ne zaman incittim,Şu sönük şiirime küstün çabucak;Kırılıp kalbimi kırdın yine bak.,Niye küstün bana, munis kalemim?Muhteriz sözlerin artık sustu,Yüreğim sözlerinin son yurduSen diliydin şu sönen benliğimin;Şimdi küstün bana bilmem ki niçin?Sana mahremdi benim her elemim,Kalbimin hissini sen söylerdin;Bana mahremdi senin her derdin.Şimdi bilmem neye küstün, bilmem!Derdinin mahremiyim ben söyle!Bana birden neye küstün böyle?Kaderin küstü bugün benliğime,Bari munis kalemim sen küsme!Tercüman ol yine sevdalarıma,Darılıp, ruhuma hicran olma!Kalbimin girye çizen şiiri gibi,Hiç bu dargınlığın yık sebebi,Senin esmer izinin üstündeHislerim bazı söner, parlardı?Ruhumun taştığı munis günde.Ansızın ruhunu bir his sardıÖyle bir his ki, nedir anlamadım,Kâğıt üstünde atarken bir adımDuruverdin ve kırıldın birden..Sana ümidimi vermiştim ben,Şimdi hülyalarıma elemler doldu,Son sesin ruhuma hicran oldu.Kırılan kalbimin açtım içini,Görmedim orda sönen hisleriniAnladım: kalbini öksüzlüğümün,Şu sönük hisleri birden boğdu,Öksüz ümidimi öldürmek içinAcı bir girye de senden doğduSensiz artık işitilmez duygum,Şimdi ben sessiz akan gamlı suyumGel, bu küskünlüğü artık anma,Tercüman ol yine sevdalarıma.(Gençlik Dergisi, 1 Haziran 1921, sayı:16)
Kaynaklar
1. Açıksöz Gazetesi. 2. Asya, Arif Nihat, Şiirler, M.E. B. yay., İstanbul 1971. 3. Doğu Dergisi. 4. Eski, Mustafa, Kastamonu Abdurrahmanpaşa Lisesi Tarihi, Ankara 2005.
5. Gençlik Dergisi. 6. Tural, Sadık Kemal, “Ölümünün Birinci Yılında Arif Nihat Asya’nınDüşündürdükleri” Töre Dergisi, sayı:56 (Ocak 1976).