Kazanımlara güvence aramak / M. Ali Kışlalı
01 Ocak 1970
Yaşamı boyunca hiçbir siyasi partiye bağlanmamış, aile ve eğitim gördüğü kurumlarda da, kısaca ifade etmek gerekirse, ‘Atatürkçü’ çizgiyi özümsemiş bir kişi olarak, şimdi sahip olduğumu düşündüğüm kazanımlara
2010 içinde güvence aramaya çalışıyorum.
Sahip olduğumuz anayasal rejimin, Milli Görüş esaslı düşünce sistemine bağlı AKP iktidarınca büyük oranda değiştirileceği görüşünü son yıllarda hep dinledim.
Siyasi iktidarın bu hedeften hâlâ vazgeçmediğini, görece de olsa gösteren işaretleri de izliyorum. Yakın zamana kadar bu işaretlerin büyük tehlike yaratacağı pek aklıma gelmiyor, getirenlerin gerekçelerini de paylaşmıyordum. Çünkü, serbest seçimle oy alarak iktidara gelen siyasilerin meşru çizgiler içerisinde kalmalarını sağlayan yasal
kuralların olduğunu, demokrasi içerisinde yasama-yönetme ve yargı erklerinin bu kurallar içerisinde kalacaklarını düşünüyordum. Bu düşüncemi, şimdiye kadar toplum üzerinde oluşturdukları yasal ve güven verici ağırlıklarıyla, ilgili kurumların varlığı güçlendiriyordu.
Ama son birkaç yıl içerisinde, özellikle geride kalan 2009’da ortaya çıkan kimi olay yeni bir değerlendirme yapmama ve ‘Bu anayasal rejim mevcut oldukça kaygılanmamak gerekir’ görüşünü yeniden gözden
geçirmeme yardımcı oldu.
AKP iktidarının varsayılan hedefleriyle ilgili olarak öne sürülen görüşler ve bu görüşleri görece doğrular gözüken kimi olaylar ve gelişmeler kaygı verici.
22 Temmuz seçimleri neticelerinin yarattığı dönemi özetlersek şunları görebiliriz:
1- Milli Güvenlik Kurulu içinde, anayasal rejimiyle ülke bütünlüğünün güvenliği konusunda görevli olarak yer alan Türk Silahlı Kuvvetleri‘nin rolü giderek artan bir hızla tartışma konusu haline getirilmektedir. Bizatihi TSK bunu kendisine yöneltilmiş bir ‘asimetrik mücadele’ olarak tanımlamaktadır.
2- Anayasa Mahkemesi’nin, seçim kazanan AKP ile ilgili olarak aldığı, ama kapatmaya kadar gitmediği karar her ne kadar ciddi bir uyarı olmuşsa da, siyasi iktidarın yeni yaklaşımlarla, Ergenekon adı verilen kampanya ile varsayılan hedefine doğru yürümekte olduğu kanısını güçlendirmiştir.
3- Siyasi iktidar kontrolündeki yasama ve yönetim erkine karşın demokrasinin sağlıklı işlemesini gerçekleştirecek Yargı’nın, çok geç ve kimi yerlerde dış etkilere de açık işleyişinin neticeleri de, yüksek yargı süzgecine gelinceye kadarki süreçte demokratik rejimle ilgili kaygılara yol açmıştır.
4- Son dönemde siyasi iktidarın çeşitli sebeplerle başlatmak istediği, ‘cin şişesi’ne benzetilen ‘Açılım’ ile ortaya çıkan ve halen nerede kontrol altına alınacağı belli olmayan olaylar devletin kilit kurumlarını birbiriyle ‘sürtüşür’ hale getirmiştir.
Bu oluşumun yarattığı, adeta kaotik durum nasıl kontrol altına alınabilecek? Bu çok önemli görevi kim yerine getirecek?
Öncelikle dikkatlerin üzerine çevrilmesi ve önlemlerin alınması söz konusu olan kurumun TSK olduğu, sağduyu sahibi taraflarca kabul edildiğine göre, harekete kim geçecek?
Bu yaklaşım demokrasinin yasal sınırları içerisinde nasıl ustalıkla, siyasi iktidarı mazlum haline dönüştürmeden gerçekleştirilecek, anayasal rejimin sağladığı cumhuriyet kazanımlarının muhafazası mümkün olacak?
Bu kadar kaygı yüklü irdelemeden sonra, acaba iktidar ile ilgili kimi işaretlere farklı açıdan bakarak, kaygı kaynaklarının yaratabileceği, üstesinden zor gelinir durumu işin başındakiler fark ettiler mi?
Bu sorunun yanıtını yeni yıl içinde galiba çok arayacağız.