« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

M. METİN KAPLAN

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

21 Oca

2024

Devleti sıfırdan kurmak

Hakan Paksoy 01 Ocak 1970

Türkiye şehitlerine yanıyor. Son bir ayda 22 şehit verdik. Dikkatler bir anda bölgeye döndü. Bölgenin şartları, askerî tercihler sorgulanmaya başladı. Son fotoğraf üzerinden daha çok bugün konuşulmaya başlandı. Elbette konuşulacak, konuşulmalı da. Giden 22 Türk aslanı çünkü. Terörle mücadele için gerekli de. Ancak bugünkü sonuçları doğuran sebepleri de konuşmak gerekiyor. Çünkü teröre ve terörizme bakış çok da değişmeden devam ediyor.

Son şehitlerimizin ABD’nin paralı askerlerince yaptığı operasyonla toprağa düştüğü hiç yalanlanmadı. İlk çatışma 22 Aralık’taydı. On iki şehit haberi yürekleri dağladı.

6 Ocak’ta, ABD Dışişleri Bakanı da ülkemize geldi. Bakanların görüşmesi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kabulü sonrasında bizden bir açıklama gelmedi.

ABD Büyükelçiliğinin yaptığı resmî açıklamada ise Gazze, Ukrayna’nın egemenliği ve toprak bütünlüğü, İsveç’in NATO üyeliği, AB’nin güvenlik öncelikleri ve ABD ile ticaretin görüşüldüğü var.

Ziyaretin sessizliği Hanya’da bozuluyor
Aslında çok da sessiz değil elbette. Ama hani insan kulağı belli sınırlar içindeki sesleri duyar ya. Bu da öyle bir şey. Diplomasi bazen ya çok düşük desibelde ya da birbiriyle ilişkili ziyaretlerle konuşuyor. Tıpkı Blinken’in Türkiye’den Girit’e, Yunan başbakanıyla görüşmeye gitmesi, görüşmenin Hanya’da yapılması gibi.

Vahdettin Köşkü’nde Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile MİT Başkanı İbrahim Kalın da hazır bulunmuşlar. Görüşmede tutanak tutulduğuna dair bir haber rastlamadım. ABD’nin açıklamalarında da PKK, terörist PYD devletçiğinin olması zaten mümkün değil. Ama Pençe Kilit bölgesindeki şehitlerimiz de yok.

Ziyareti biraz daha anlayabilmek için Blinken ve Miçotakis’in Girit buluşmasına sonrasında bakmak gerekiyor. Blinken adadan ayrılırken, bir gazetecinin sorusuna, “Türkiye’nin, çatışmaların sona ermesinin ertesi günü (için) … üretken bir rol oynamaya hazır olduğu açıkça görülüyor. Üretici bir rol oynamaya açıkça hazır olduklarını bir kez daha söylemek dışında hiçbir ayrıntıya giremem. Ayrıca bölgedeki bazı kritik oyuncularla ve bazı kritik ülkelerle olan bağlarını, sahip oldukları etkiyi, sahip oldukları ilişkileri kullanmaya, daha önce olduğu gibi bu durumu çözmek için mümkün olan her şeyi yapmaya hazır olduklarını düşünüyorum.” cevabını verdi.

Görülen o ki Pençe Kilit bölgesindeki Amerikan paralı askerleriyle ilgili bir şey yoktu. Sadece Gazze öne çıkmıştı! Benzer bir durum Cumhurbaşkanının 12 Ocak Cuma günü namaz çıkışında (Cuma selamlığı (!) dense yeridir) gazetecilere yaptığı açıklamada oldu.

Cumhurbaşkanı Cuma selamlığında, “Husilerin gerek Amerika’ya karşı gerek İngiltere’ye karşı çok başarılı savunmalar yaptığını, başarılı cevaplar verdiğini farklı kanallardan alıyoruz.” dedi. Bilindiği üzere dünya tedarik zincirinin önemli bir yolu olan Kızıldeniz de epey zamandır çok sıcak. Yemen’de Husiler gemilere müdahale ediyorlar. Onlara karşı oluşturulan koalisyon güçleri 12 Ocak’ta operasyon yaptı. Husiler de karşılık verdiler.

Aynı gün gece Irak’ın kuzeyinden 9 şehit haberi yürekleri dağladı.

İlginçtir ki iki olayda da şehit sayısı eksik açıklandı. Ancak açıklamadan çok önce sosyal medyada gerçek paylaşılmıştı. Sosyal medyada yazılanlar doğru çıktı maalesef.

Yeni bir evreye mi geçiliyor?
Cumhurbaşkanı 10 Ocak’ta MİT’in 97. kuruluş yıl dönümünde de konuştu. Böyle bir toplantı MİT’in tarihinde ilk galiba. Hatta resmî hesaplarda MİT personelinin fotoğraflarının paylaşıldığı basında görülünce derhal kaldırıldı. Bu da bir ilk oldu.

Cumhurbaşkanı, “Etrafımız âdeta bir ateş çemberiyle kuşatılmışken hem ülkemizi büyütmenin hem de devletimizin güvenliğini sağlamanın gayretindeyiz.” dedi.

Ülke kelimesinin anlamı düşünüldüğünde “ülkemizi büyütmenin” toprakların genişlemesi olarak anlaşılması mümkün. İnşallah bir metin hazırlama kazasıdır. Aksi takdirde, sınırlarımız dışındaki askerimiz ve Suriye’nin kuzey-batısındaki yapılanma akla gelecektir. Bu cümlenin söylendiği yer de dikkate alındığında güvenliğimizin sağlanmasındaki en büyük engel olarak karşımıza çıkacağı bir gerçektir.

Uçaklarımızın modernizasyon problemi, yeni uçak bulamama, asker sayımızın yetersizliği, askerlik sistemimizin bozulması, teknolojide dışa bağımlılık ve ekonomideki çok büyük faiz yüküyle bir cenderenin içindeyken bir de böyle bir düşünce hiç de akılcı değildir. Hatta maceraperestlik olur.

10 Ocak günü toplantı sadece MİT’te değildi. Sarayda da valilerle bir toplantı daha vardı. Orada da ilginç cümleler duyuldu. “Son günlerde sık sık karşımıza çıkmaya başlayan 28 Şubat vari müsamereler…” dendi. Bu müsamereler nelerdir bilinmez ama 28 Şubat’ta devletin tarikat ve cemaatlerin tehdidi altında olduğu uyarısı 15 Temmuz ihanetiyle ete kemiğe bürünmüştü. FETÖ dışındaki diğer cemaat ve tarikatların da devlet içindeki yapılanması bugün artık iyice açığa çıktı.

Yeni tehdit İslam düşmanlığı
Cumhurbaşkanı MİT’teki toplantıda millî güvenlik hassasiyetlerinin güncellendiğini, yeni tehditlerin tespit edildiğini de söyledi. Yeni tehditleri içinde de “yabancı karşıtlığı ve İslam düşmanlığı” vardı. Yandaş medya bunu “ırkçılık” olarak manşete çekti. Bu da yakın gelecekte iç kamuoyunda büyük tartışmaların yaşanacağının habercisi gibi.

Valilerle yaptığı toplantıda da millî birliğimize yönelmiş, “yabancı ve İslam düşmanlığı” tehdidinin vurgusu yapıldı.

Cumhurbaşkanının bu sözlerini derinlemesine ve genişlemesine düşündüren başka ifadeleri de var.

Valilere, “Bize düşen görev, milletimizi … İslam ve Müslüman düşmanı, Türk ve Türkiye düşmanı tuzaklara karşı uyanık tutmaktır.” cümlesi bunlardan birisidir.

MİT’teki konuşma, “Bu vesileyle vatan, Kur’an ve bayrak uğrunda can veren aziz şehitlerimizi bir kez daha rahmetle ve minnetle yâd ediyorum” cümlesiyle bitti.

Yine valilere söylediği “Milletimiz de sadece bu sınırlar içinde yaşananlardan sorumlu bir topluluk değildir. Türkiye’nin de milletimizin de hem etki hem sorumluluk alanı çok geniştir. Bunun hem tarihî ve kültürel geçmişimizden hem de inancımızdan ve fıtratımızdan kaynaklanan sebepleri vardır.”

Aynı gün bu kadar inanç, din ve dinin temsilciliği vurgusunu “Ülkemizi büyütmek” ifadesiyle ve tarihle birlikte değerlendirdiğimizde her hücremizle alarma geçmek gerekiyor. Bu sözler seçim meydanında ve herhangi bir siyasetçi tarafından söylense, seçimdir denebilir. Ancak devleti ve milleti tek başına temsil eden makamdan duyulmaktadır.

Türkiye’de bugün inancı ve Kur’an için savaşan kimse yoktur. Güvenlik güçlerimiz ve devlet görevlilerimiz, sadece, Türk devletinin, Türk vatanının ve Türk Milleti’nin varlığına yönelen tehditlere karşı mücâdele etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin İslam’ı temsil etme iddiası da yoktur. Yasalarında böyle bir ibare bulunmamaktadır.

Türkiye’nin “Manzarayı-ı Umumiyesi”
Bugün Türkiye, her yaptığı hukuksuzluğu başka bir hukuksuzlukla düzeltmeye çalışan bir devlet görünümüne girdi. Yani hukukunu askıya almış, anayasasına uymayan devlet derekesine indirildi. Bu durum uluslararası ilişkilerde bizi zor durumda bırakmaktadır.

İçeride de tarihe öfke biriktiren davranışlar sergileniyor.25 – 30 yıla varmadan birikmiş bu öfkelerin hesabı sorulacak, mütemadiyen tartışılacaktır. Bütün sorumluluk da 15 Temmuz ihanetini fırsat bilerek, başka türlü ulaşamadıkları “menzillerine, devleti sıfırdan kurarak “ ulaşmak isteyenlerle, “fiili durumu hukukileştirmek üzere” yola çıkıp bugüne getirenlerin olacaktır.

Nurullah KAPLAN

04 Nis 2025

Bugün 4 Nisan… Sosyal medyada bir günlüğüne yine “Başbuğum” rüzgârı esecek; Balgat eşrafı Beştepe’de arz-ı endam edecek, ibri

M. Metin KAPLAN

04 Nis 2025

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

04 Nis 2025

Yusuf Yılmaz ARAÇ

04 Nis 2025

Halim Kaya

11 Şub 2025

Hüdai KUŞ

22 Tem 2024

Orkun Özeller

03 Haz 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Ziyaret -> Toplam : 144,56 M - Bugn : 141578

ulkucudunya@ulkucudunya.com