TÜRK SAZI VE MEHMET EMİN YURDAKUL / Oyhan Hasan BILDIRKİ
01 Ocak 1970
Yayınlandığı zaman yurt içinde ve dışında büyük yankılar uyandıran Türk Sazı ve diğer kitaplarındaki şiirleri gibi, Rusça, Almanca, Fransızca ve Macarca dillerine çevrilen “Türk Sazı”, vezni ve diliyle, Türk şiirinin altın kitabıdır. Akif, aruzu nasıl yoğurup “Safahat”ında dehâsına boyun eğdirdiyse, Mehmet Emin de , millî veznimiz olan heceyi “Türk Sazı”nda öyle yoğurmuş, heceye yeni boyutlar kazandırmıştır.
İlk baskısı 1914 yılında yapılan Türk sazı, şairin doğumunun 100. yıldönümü dolayısıyla Latin harfleriyle ilk defa 1969’da tekrar basılmıştır. Yetmiş üç şiirin yer aldığı kitabın sonuna ansiklopedik bir sözlük eklenmiştir. “Yaralar” ve “Sargılar” adıyla iki ana bölümden meydana gelen şiirler, kendi aralarında da başka bölümlere ayrılmıştır.
“Benim Şiirlerim”, “Yaralar” bölümünün ilk şiirdir. Bu şiirde, şairin kendi şiirleri üzerinde olan düşüncelerini ve sanat anlayışını görmek mümkündür. Şair, kendi şiirlerini “yılan dişli diken”e benzetir. Onun sesi acıdır. O, üç telli sazı ile, milletinin felâketli hayatını söyler, dertlilerin gözyaşlarını dindirmeye çalışır. O, kişinin yalnızca kendi ruhunu okşayan, gül-bülbül imajı içinde ortaya konulmaya çalışılan sevda şiirlerinden yana değildir. Zamanında, Fikret’i bile büyüleyen “Zavallılar”da, sosyal bir tem’i, şairin manzum bir hikâye içinde vermeye çalıştığını görmekteyiz. O, çok kadınla evliliğin ve kadınların, hangi konuda olursa olsun, istismar edilmesinin, küçük görülmesinin karşısındadır. Ona göre; altın olan yerde dirlik yoktur ve zenginlikler, mutluluk yaratmazlar. Bir çift öküz parasına, genç kızların kapı kulluğu yapmasını istemez. (Ahretlik) “Anadolu” şiirinde, devrine göre cesaretli bir çıkış vardır. Yurdakul, hep alan, hiç vermeyen İstanbul (rejim) karşısında, kendi güzel vatanında bir cehennem hayatı yaşayan, kocası şehit olmuş genç bir duldan yanadır. Yurdakul7a göre; Anadolu’nun bu acılı durumuna ağlamayan, Anadolu insanının dertlerini dile getirmeyen şiire yazıklar olsun. Kimsesiz, zavallı küçük sürücüden, küçük kibritçi kızdan, zavallı, sakat ihtiyarcıktan yana olmayan şiir, şiir değildir.
“Kesildi mi Ellerin?”de, annesini, para için bıçaklayan bir katilinin kabaran öfkesinin karşısında, annenin sevgi dolu yakarışının yanında, yine de oğlunun hapse girmemesini isteyen ana yüreğinin inceliğini görmekteyiz. Yurdakul, bıçaklı bir katilin portresini çizdiği bu şiirinin yanında, “Bıçaksız Katiller”de ise, toplumu bu hale getirenlere sitem ediyor.
“Sargılar” bölümünün ilk şiirinde batılı müjdeci (mucit, seyyah, reformcu) lerinden söz eden şair, “Bırak beni Haykırayım” ile, fikirde hürriyet düşüncesinin zirvesine yükselirken, “Biliniz ki Ey Gaddarlar, Vatan Tehlikede, Ya Bir Mezar / Ya bir Zindan” adlı şiirleriyle istipdatı cesaretle yeriyor, “10 Temmuz”da ise, hürriyet, adalet ve eşitlik günlerinin doğuşu karşısında sevincini belirtiyor. Kendi deyimiyle; “Hür ve mesut olmak için bozkırların çobanlığı elvermez.” düşüncesinde olan şair, hürriyetten sonra, yurt kalkınması uğruna yapılması gerekenleri diğer şiirlerinde anlatıyor, ilim ve sanatta, ziraatta ileri olmamızı öğütlüyor. Bu şiirlerde Yurdakul’u Akif’e yaklaştıran, onun medeniyet anlayışını da görmekteyiz. Ona göre medeniyet; kan dökmek, ocaklar yıkmak için değil, insanlığa mutluluk getirmek ve ocaklar yapmak için olmalıdır. Medeniyet felsefesi birbirimizi yemek için değil, yaralara sargı olmak üstüne kurulmalıdır. 1899 yılında yayımlanan “Türkçe Şiirler”deki “Cenge Giderken” şiiri, bu bölümde de yer almıştır. Bu şiir, hem içeride, hem dışarıda şaire büyük ün sağlamış, kendisine “Türk şairi” unvanının verilmesine sebep olmuştur. Herkesin Osmanlılık fikri peşinde koştuğu bir dönemde, şairin, adı geçen şiirine; “Ben bir Türk’üm; dinim, cinsim, uludur!” diye başlaması, büyük bir hadisedir. Diğer bazı şiirlerinde de, ilk baskılarına göre gördüğümüz bazı ufak tefek değişiklikleri, bu şiirde daha belirgin görmekteyiz. Söz gelimi: “Bu dünyada kimse kalmaz, giderim.” Mısrası, ilk baskıda; “Bu dünyada kalan olmaz giderim.” Şeklindedir. “Nifak”, “Irkımın Türküsü”, “İsmail Gasprinski’ye” gibi şiirlerinde, Yurdakul’un Türkçü yanını görmekteyiz.
Yayınlandığı zaman yurt içinde ve dışında büyük yankılar uyandıran Türk Sazı ve diğer kitaplarındaki şiirleri gibi, Rusça, Almanca, Fransızca ve Macarca dillerine çevrilen “Türk Sazı”, vezni ve diliyle, Türk şiirinin altın kitabıdır. Akif, aruzu nasıl yoğurup “Safahat”ında dehâsına boyun eğdirdiyse, Mehmet Emin de , millî veznimiz olan heceyi “Türk Sazı”nda öyle yoğurmuş, heceye yeni boyutlar kazandırmıştır. Yurdakul, kitaptaki şiirlerinde kendi duygularını bir yana bırakmış, hayatı olduğu (gördüğü) gibi veren realist şiirler ortaya koymuş, her yönüyle Türk insanını anlatmıştır. F. Abdullah Tansel[1]’e göre; “Emin Bey’in şiirleri hayal oyunlarını değil, hayatı içine almaktadır:”
Şair, kitabını “Büyük Irkıma” diye imzalayarak, Türk Milletine ithaf etmiştir.