« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Ülkü Yolu

 

 Hayat damarları çok derinden olan büyük bir buhran içindeyiz. Dünyayı saran köklü mes'eleler, ülkemizin hususi dertleriyle birlikte milli bünyemizde derin yaralar açmıştır.

Maddeye tapmaya dayanan, maddi başarıdan gayrı değer tanımayan batı medeniyetine, yerini yeni bir medeniyete bırakmak üzere çökme dönemine girdi. İnsanlık için yeni bir çağ başlıyor. Maddenin en küçük parçası sayılan ve bölünmez sanılan ''atom parçalandı'' ve görüldü ki, madde bir başka varlık biçiminin görüntüsünden ibaret. Maddede saklı muazzam enerjiyi disiplin altına alıp, kullanmak imkanı doğdu. Yer çekimini yenip, fezaya açılmayı sağlayacak teknikler gelişti.

Olaylara izah getirmede temel olan yeryüzü mantığı, yerini uzay mantığına terk etti. İnsan zihninin görevlerini bir çoğunu üstlenebilen, sun'i beyinler yapıldı. Kainatta hakim olan esrarengiz denge mekanizmaları araştırılmaya başlandı. Bütün bunlar, gelmekte olan çağa, atom çağı, feza çağı, bilgisayar çağı, sibernetik çağı, gibi isimlerin verilmesi heveslerine doğurdu. Madde medeniyetinin, insana aradığını huzuru verememesinin sebep olduğu tepki ile madde ötesine aşırı ilgi doğdu. Batı insanı maneviyat açlığını, Hind Mistisizminin çıkmaz sokaklarında tatmin etme gayretine düştü. Parapsikoloji Üniversitelerde kürsülere kavuşurken, meditasyon, transandantal meditasyon teknikleri modalaştı.

Madde medeniyetine gösterilen tepkiyi haklı bulan ve çöküşün delillerine teferruatı ile ortaya koyan Dr. A. Carrel gibi tefekkür adamları, maddeyi inkar edecek bir maneviyatçılığın doğacağından endişe ederek, ruh ve madde dengesini çıkar yol olarak ortaya koydular. Bir çok batılı metefekkir, yeni medeniyetin maneviyatçı karakterde olacağını vurguladı.

Bir husus kesindir. Yeni bir çağ başlamakta, yeni bir medeniyet doğmaktadır. Bu büyük inkılap, bütün dünyada büyük gürültülere, rahatsızlıklara ve ma'şeri problemleri sebep olmaktadır. Dünya doğum sancıları içindedir. Türkiye de problemlerin elbette içinde ve tesir sahasındadır.

Ancak bizim derdimiz bu kadar değildir. Biz aynı zamanda marazi bir sanayileşmenin doğurduğu hastalıkları da yaşıyoruz.

Bunların üstüne milli bünyemizi tahrip eden yabancılaştırma, bizi milli benliğimizden sıyıracak başkalaştırma çabalarının etkisi ekleniyor. Asıl büyük problemimiz de bu… Bir değerler ve kültür kaosunun içindeyiz. Her dileyenin aklına eseni yapabildiği bir kültür Babil Kulesi'ni ortaya çıkaran, milli müesseselerimize ve tarihimiz tabii akışına yapılan cahilce müdahaledir. Kendine dönmek isteyen bir milli şuuraltı kültür taarruzlarına karşı direniyor. Çatışmalar ortaya çıkıyor.

Bütün bunlara rağmen, milletimizin yaşama iradesinin gücü son senelerde cihanın en hızlı büyüyen birkaç ekonomisinden birisinin oluşmasını sağlayacak zindeliktedir. Elli milyona yaklaşan genç, hareketli ve arayış içinde bir nüfus imkanımız doğmuştur. Kaderin güzel bir hediyesi olarak, karayolu taşımacılığının, deniz taşımacılığın önüne geçmesi sonunda, ''tarihi ipek yolu'' dirilmiş ve Türkiye'nin elinde değerlendirmesi gereken büyük bir kaynak imkanı haline gelmiştir.

Bir milyarlık bir İslam dünyasının Türkiye'den liderlik görevi bekler ve bunu açıkça talep eder hale gelmeleri ise, yüzyılın başındaki siyasi hava göz önüne getirilirse, çok ''anlamlı'' bir gelişmedir. Ortadoğu'nun ve Afrika'nın ve Uzak Asya'nın İslam Ülkelerinin devlet yetkililerinin diplomatik lisanı çok aşan ifadeleri ve hatta İslam Milletlerinin tabanlarından gelen manidar haberler, dostları sevindirici, düşmanların uykuların uykularını kaçırıcı mahiyettedir.

Düşmanlarımızın, Ülkemiz üzerinde gözü olanların ve Büyük Türkiye'nin bir yeni Dünya'nın lideri olmasını ihtimallerinden korkanların en fazla uykularını kaçıran ise, Türk Milleti'ni her türlü yabancılaşmadan kurtarıp; büyük ve kuvvetli Türkiye hedefi yolunda yaşamayı ve gerekirse ölmeyi göze almış, kararlı, disiplinli ve imanlı bir büyük gençlik, aydın ve halk kitlesinin, yani ülkücülerin ortaya çıkmasıdır.

Uykusu kaçan düşmanın boş durmayacağı tabiidir. Komünistlerin Türkiye'yi savaş alanı seçip, biran önce, toparlanmasına fırsat vermeden yutmak istemelerinin manası bundan başka bir şey değildir. Büyük mali imkanlar, propaganda üstünlüğü ve altmış yıldan beri yapılan hazırlıklar sonucu oluşturulan güçler seferber edilmiştir. Her cepheden taarruz edilerek, Türkiye düşürülmeye çalışılmaktadır. Maneviyat ve kültür boşluğundan istifa edilerek, içimizden devşirdikleri askerlere talimler yaptırmakta, silahlar vermekte, milletimize karşı savaşa sürmektedirler.

Böylece bir yol ağzına gelinmiştir. Ya olacağız, Ya öleceğiz…

Ülkücüler milli tarihinin yüklediği görevi bir kere daha yapmak durumundadırlar. Görev yapılacak ve başarılacaktır. Sıkıntılı günler geçecek ve güzel günler gelecektir. Şafak, karanlığının en koyu olduğu yerden başlamıştır. Ülkücü kadroların mücadelesi, Millete mal olma noktasına gelmiştir. Davayı millete mal etme işine hız verilmesi, büyük borçtur.

Ülkücülük, Türk Tarihinin kanuniyetidir. Buhran dönemlerinde zuhur eder. Türk Milletinin kendinden kopma noktasına geldiği, cemiyet yapısına fetret vakıasının hakim olduğu, Devletin ortadan kalkma tehlikesine düştüğü tarih anlarında, Milli Bünye ''Türk Milliyeti''nin var olma ve yücelme davasına gönül vermiş kadroları ortaya çıakrmıştır. Bu kadroların yönetime hakim olmaları ise, Türklük için yeni bir yükselme devrini başlatmıştır.

Oğuz Han bilinen ilk ülkücü Başbuğ, Çiçi yabgu Türk Milliyetçiliği şuurunu emanet eden bir sağlam hareket ve bir büyük sestir. Göktürk gerçeğinin kurucuları Ispara'lar, Bumin'ler, Milliyetçilik nazariyesini günümüze bile ışık tutacak bir nitelikte kutlu Orkun Kitabelerine yazdıran Bilge Kağan ve Kültigin, Ülkücülüğün abide şahsiyetleridir. Milletimizin son hak ve gerçek dini girmesinde en büyük görevi yapan Karahanlı Hükümdarı Satuk Buğra Han, Şelçuklu'nun temelini atan Çağrı bey Tuğrul bey, Alparslan, Anadolu'nun Türk yurdu olmasında en büyük hizmeti gören Süleyman Şah, Kılıçaslan ve Osman Gazi büyük ülkücü başbuğlardandır… Osman Gazi ve kendisinden sonra başbuğ olan dokuz ahfadı, Osmanlı mucizesinin temelini atan Ülkücülerdir. Oğuz Han'ın, Çiçi Yabgu'ların, Kültügin'lerin, Alp-Er'leri; Alparslan'ların, Osman Bey'lerin Alp-Erenler'i, Gazi Dervişleri dünün Ülkücüleri idi. Bugünün ülkücüleri de dünün Alpleri, alperenleridir.

Yine bir Başbuğ zuhur etmiş ve Türk nesilleri içine ülkücülüğü oluşturan kutsal mayayı çalmış, dişi ve tırnağı ile yaman bir mücadele vermiş ve ihtiyaç olduğu anda, Ankara'nın göbeğinde toplanabilen yüzbinlerce adanmış ülkücüye hitab edebilme imkanını ilahi irade kendisini nasib etmiştir. Kendisinde, bu imkanı bahşeden Ulu Yaratıcı'ya şükran secdesine kapanmayı ihmal etmeyecek bir ruh hassasiyetinin bulunması ise, çok anlamlı bir olaydır.

Ülkücülüğün varlı temeli Türk Tarihi; hayat görüşünün esası ise, İslam Dinidir. ''Türklük Bedenimizin, İslamiyet Ruhumuzdur'' vecizesi, bu gerçeğin en güzel ifadesidir. Ülkücülerin ana hedefi çağlar üzerinden sıçrayarak, ilimde, teknikte, san'atta, ahlak ve maneviyatta insanlığının en ön safına geçmiş, insanlığın girmek üzere olduğu yeni medeniyetin kuruculuğu görevini yürütecek, Nizam-ı Alem davasının davacısı Büyük Türkiye'yi gerçekleştirmektir. İlay-ı Kelimetullah için, Cihana öncü olma ülküsü Türk Milletinin Milli Ülküsüdür. Bu ülkü etrafında toplanmış, şuurlu hale gelmiş insanlardan müteşekkil bir Türkiye oluşturmak, ülkede hukuki, iktisadı, siyaseti ve içtimai hayatı içine alan bir Milli Devlet, Milli yaşama tarzını gerçekleştirmeyi hedef alan ''Türk Milliyetçiliği'' davası, ülkücülerin vazgeçilmez ideolojisidir. Milli meseleyle, Türkiye'nin ve Dünya'nın içinde bulunduğu problemler açısından felsefi izahlar ve pratik çözümler getirmeyi gaye edinen DOKUZ IŞIK DOKTRİN'i ise, ülkücü hareketinin temel uygulama programıdır. Bu alanda DOKUZ IŞIK DOKTRİN'i milli ülküyü ve ideolojiyi sağlıklı, gerçekçi ve çağdaş temele oturtan yerli ve milli tek doktrindir.

Ülkücüler, mevki, şan, şöhret veya macera için yola çıkmış basit ruhlu insanlar değildir. Ülkücü'nün ferdi hedefi tektir: Milli değerler ve millete hizmet yolu ile, Allah'ın rızasına kavuşmak. Ülkücülerin, dostları ve düşmanları şaşırtan güç kaynağı bu vakıadır. Ülkücü, yolunun kolay olmadığını, sarp ve çileli olduğunu bilen, yoluna güller atılmasını, halılar serilmesini beklemeyen, hak bildiği yolda yüzbinlerce ülküdaşı ile birlikte yürüyen insandır. Türk-İslam Medeniyetinin altın ufuklarına doğru… Sağlam, kararlı ve emin adımlarla…

Ziyaret -> Toplam : 125,03 M - Bugn : 49908

ulkucudunya@ulkucudunya.com