Enerji satrancı
Deniz Ülke ARIBOĞAN 15 Mayıs 2007
Türkiye’nin merkez ülke konumu her geçen gün biraz daha pekişiyor. Turizmde, kültürde, finansta, siyasette tüm yollar artık Roma’ya değil, İstanbul’a çıkıyor. Küreselleşme süreci dünya resmini netleştirdikçe, ister istemez tam ortalarda bir yerde, Türkiye’yi yeniden keşfediyor dünya toplumu. Bu coğrafya bir kez daha, üzerindeki çamurunu silkeleyen bir altın misali ışıldamaya başlıyor. Birbiri ardına düzenlenen konferanslar, buluşmalar, uluslararası ziyaretler derken, nerede durduğumuzu, ne olduğumuzu, ne olabileceğimizi öğrenmeye başlıyoruz. Yüzyılların komplekslerini üzerimizden attığımız; öcülerimizi, sanal korkularımızı kovalayabildiğimiz ve günlük değil, ömürlük stratejiler geliştirmeye başladığımız anda Türkiye’ye hak ettiği değeri verebilmemiz mümkün.
Geçtiğimiz hafta içerisinde düzenlenen İstanbul Forumu toplantıları, Türkiye’nin entelektüel birikimini, uluslararası düzeyde sergileyebilme fırsatını vererek, dış politikadan, küresel ekonomiye ve enerjiye uzanan geniş bir alanda bu stratejileri tartışabilme imkanı sundu. Birçok yerli ve yabancı uzmanın (ben de dahil) katıldığı forumun başlığı “Dünyadaki değişimler ışığında Türkiye’nin gelecek yol haritası” idi. Değişimin en önemli belirleyicisi sanayileşme ve nüfus artışına paralel olarak yükselen enerji talebi olduğundan, forumun ana konuları arasında enerji güvenliği de bulunuyordu. Enerji konusunun popülaritesine binaen, ben de görüşlerimi şöyle özetleyeyim.
1- Enerji konusu yalnızca “enerji” üzerinden tartışılabilecek, tek özneli bir konu değil. Uluslararası sistemin genel bütününün içerisinde değerlendirilmeli ve enerji uzmanları kadar uluslararası ekonomi, finans ve siyaset alanında çalışanların da ilgilendiği bir konu haline gelmeli. Zira enerji genelde bilinenin aksine bir amaç değil, bir araç. Asıl olan devlet ve devlet dışı aktörler arasındaki rekabet ve güç mücadelesi.
2- Enerji, yaşayan bir organizma olarak kabul edilebilecek olan dünya sisteminin temel yaşam kaynağıdır. Enerji hatları, tıpkı vücudumuzdaki damarlar gibi, kanın, yani enerjinin, organizmanın bütününe ulaştırılmasını sağlar. Kalbin kanı pompalaması kadar, damarların kanı etkin biçimde dağıtabilmesinin önemi de büyüktür. Unutmamak gerekir ki, kriz, damarın tıkanması sonucu oluşur. Bu açıdan ana arter niteliğindeki hatların özenle korunması ve bakılması zorunlu. Türkiye, kuzey-güney ve doğu- batı doğrultusunda bir geçiş ve ana arter niteliğinde. Bu nedenle “istikrarsız bir Türkiye” görüntüsü, halen kurulu enerji modeline uyan bir yapı niteliği taşımıyor. Türkiye’nin istikrarlı ve bütünlüğünü koruyan bir ülke olarak varlığı, yalnızca bizim için değil, kapitalist dünya ekonomisi açısından da bir zorunluluk. Bu yüzden üzerinde konumladığımız coğrafya, korkmaya değil, sahip çıkmaya ihtiyaç gösteriyor. Önümüzde riskten daha çok fırsatlar bulunuyor.
3- Enerji üzerindeki rekabet, yalnızca enerji üreten ve arz eden alanların, yani Hazar-Kafkasya ve Ortadoğu’nun üzerinden yapılmıyor. En büyük kapışmalardan bir tanesi de enerji nakil hatlarında gerçekleşmekte. Özellikle Rusya’nın bu alandaki etkinliği, hem kaynağı, hem boruyu hem de vanayı elinde tutma noktasına kadar genişleme eğiliminde. Doğalgaz konusunda Putin’in Kazakistan ve Türkmenistan ile yaptığı son anlaşma Türkiye’nin Avrupa’ya petrol ve gaz taşıma konusunda öncelikli rolünü elinden almaya yönelik bir girişim. Kazakistan’ın Tengiz yataklarından çıkan petrolün Bakü-Tiflis-Ceyhan yerine Rusya’dan geçecek olması ve Türkmen doğalgazının yeni bir boru hattıyla Rusya’ya aktarılması konusundaki memorandumun imzalanması, Nabuco projesinin de alternatifli hale gelmesi anlamını taşıyor. Bu da Avrupa’nın, enerjiye Rusya üzerinden ulaşarak yeni bir bağımlılık ilişkisi kurması demek. Bu, satrancın şimdiki hamle sırasının ABD’de olduğunu gösteriyor. Biz ise hâlâ konuyu İslam, mezhep, uygarlık diye anlayıp, Filistin’de, Çeçenistan’da, Irak’ta, İran’da neler olduğunu tartışaduralım. Belki ne olduğunu bir anlayanımız olur!
4- Türkiye’de çok kıymetli enerji uzmanları var. Üstelik hepsi ortalıkta neler döndüğünün farkında. Bu kişilerin arenaya hemen şimdi sürülmeleri gerekiyor. Türk şirketlerinin de, bu satrancın içerisine atlamaları ve her bakımdan devlet desteği görmeleri şart. Bir Gazprom yaratamasak da, dünya enerji stratejilerini anlayacak bir takım kurabiliriz. Bu ligde oynayacaksak, ona göre takım kurmalıyız.