« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

24 Oca

2010

Genelkurmay'ın şüphesi / MURAT YETKİN

01 Ocak 1970

Genelkurmay, İstanbul’daki Birinci Ordu’nun 2003 Martında yaptığı harp oyununu, Taraf gazetesinin ‘Balyoz Planı’ diye yazdığı şekliyle onaylamadığından emin.

Ama 5-7 Mart 2003 tarihlerinde Selimiye Kışlası’nda yapılan seminerde her şey Ankara’da, Genelkurmay Karargahı’nda önceden onaylandığı gibi mi gitti? Bundan karargahta kimse henüz tam emin değil.

Genelkurmay Genel Sekreteri Ferit Güler’in dünkü basın toplantısındaki sözlerine bu gözle birlikte bakalım: “O seminerde dış tehdide karşı yapılmış bir harekat planının -şuranın altını çizmek istiyorum ki bu planın ismi asla o iddia edilen isim değildir. Ve o planla bağlantılı olarak geri bölge emniyeti sıkı yönetim uygulamasının görüşüldüğünü açıkladık. Bu konular dışında da iddia edilen hususlar için ise ‘aklı ve vicdanı olan hiçbir kimsenin kabul etmeyeceğini’ diyerek kınadık. Acaba burada anlaşılamayan ne var diye düşünüyorum?’
Tümgeneralin son cümlesinin, Genelkurmay’ın önceki günkü açıklamasına gelen ‘tatmin edici değil’ yorumlarına tepki olduğu anlaşılıyor.

Ancak bu sözleri biraz deşip, bir kaç askeri kaynakla konuşunca, bende oluşan izlenim şu:

* Çetin Doğan’ın komutanlığı döneminde Birinci Ordu’da yapılan harp oyunu, her yıl, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin her kuvvetinde ve her orduda yapılan planlı tatbikatlardan. Bunlar ‘TatProg’ denilen Tatbikat Programları kitapçıklarında yer alıyor. Kimin, hangi tatbikatı, nerede, ne zaman, ne şekilde yapacağı, tatbikat fiili değil masa başındaysa ne konuşulacağı önceden belirleniyor ve Genelkurmay tarafından onaylanıyor.

* 2003 planlı harp oyunu da bu şekilde -ismi verilmeden- Yunanistan ile çıkabilecek bir çatışma senaryosunun 3 gün, 3 parça halinde masa başında ‘oynanması’ üzerinde kurulmuş ve onaylanmış. Birinci aşama Hükümet ve Meclis’in orduya savaş talimatı vermesi; ikinci aşama, cephe gerisi (ki planda geri bölge diye geçen kavram bu) düşma faaliyetine karşı tedbir alınması; üçüncü aşama da Anayasa’nın 122’inci maddesi çerçevesinde ‘Meclis’in takdiri ile’ sıkıyönetim uygulamasına geçilmesi durumunda yapılacaklar olarak tasarlanmış.

* Taraf’ın yayınında bu masa başı tatbikatında, Yunanistan ile savaşın, gerekirse Türk uçağının Türk askeri tarafından düşürülerek çıkarılması, bununla sıkıyönetim ilanının amaçlandığı, o esnada cami bombalama dahil kışkırtma eylemleriyle kaos ortamı oluşturarak AK Parti hükümetinin düşürülmesinin ve yerine askerlerin güdümünde bir hükümetin kurulmasının amaçlandığı yazılıyordu.

* Genelkurmay’a göre, ‘Akıl ve vicdan dışı’ olan işte bu; böyle şeylerin düşünülmüş olması.

* Daha açık sorulduğunda, bu seminerde, velev ki görev istismarıyla, velev ki dış tehdit bahane edilerek uçak düşürme, cami bombalama gibi kanlı kışkırtmalar konuşulmuş olabilir mi?

* Cevap: Resmi planda böyle şeylerin olması akıl dışıdır. Olamaz, olmaması lazım.

* Şüphe ise şu: Genelkurmay’ın bu isimle, hükümete karşı tertip öngören bir plan üzerinde çalışmayı onaylamamış olmasına karşın, İstanbul’daki seminerde bu konular da konuşulmuş, ama Birinci Ordu Komutanlığı tarafından Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na (o sırada Aytaç Yalman) ve (veya onun tarafından bir üst makam olan) Genelkurmay’a (o sırada Hilmi Özkök) bildirilmemiş olabilir mi?

* Cevap: Olmaması lazım.

* Deniyor ki; ‘129 subayın bulunduğu bir yerde bu konuşulsa o bilgi orada kalır mı? Mantıklı değil’. Ama asıl yorum bu saptama ardından sarf ediliyor, ‘Bilemeyiz tabii.. Eğer birisi yapmışsa, ona diyeceğimizi açıklamada söyledik, ‘Akıl ve vicdan’ diyerek. Seminer devam ederken bir kaç kişi bir köşeye çekilip bunu konuşmuş olabilir mi? Olmaması lazım.

* Yani, Genelkurmay’ın onayladığı şekildeki harp oyunu planı ile seminerde oynananın aynı olması gerektiğini vurguluyor, ama olması gerekenle olanın arasında kalın bir çizgi çekiyorlar. ‘Bizim sistemimiz içinde böyle bir bilgi yok’ denmesi bile şüphe yansıtan bir ifade.

* Peki nasıl anlayacağız seminerde aslında ne olduğunu? Olması gerekenin olup olmadığını?

* Genelkurmay’da -iddiaların aksine- o harp oyununun bir kaydının olmadığı ifade ediliyor. Ya sonuç raporu? Sonuç raporları 4 yıl bekletilip imha edilirmiş; yani rapor da yok.

* Geriye bir tek yol kalıyor: O seminere katılan 129 subaydan hayatta olanlara, halen görevde olan ve olmayanlara sormak; yani bir soruşturma açmak. Bunu dün basın toplantısında açıklanan ‘Nereden sızdı?’ soruşturmasıyla karıştırmamak gerekiyor. Genelkurmay’ın onayladığı seminer planı ile, uygulanan arasında bir fark olup olmadığını ortaya çıkaracak bir soruşturmadan söz ediyoruz.

* Hayır, böyle bir soruşturma henüz yok. Mevcut soruşturma ve Anayasa Mahkemesi’nin askeri yargılama kurallarını değiştiren yasa maddesini iptali sonrasındaki durumun netleşmesi bekleniyor belki, ama böyle bir soruşturma henüz yok.

Genelkurmay, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik psikolojik savaştan yakınıyor, ama TSK’ni temize çıkarmak üzere böyle bir soruşturmayı henüz açmamış durumda.

Hisarcıklıoğlu yakışanı yaptı

Taraf’ın dünkü yayınına göre, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, bir darbe yapılırsa asker güdümünde kurulacak bir hükümetin Başbakanı yapılacaktı.

Hisarcıklıoğlu kendisini karanlık tertiplerin parçasıymış gibi gösteren bu yayına sert tepki gösterdi. Darbe yanlısı olmayı vatana ihanet gördüğünü söyledi. Adını bu tertipe karıştıran ‘haysiyet cellatlarıyla’ yargı önünde hesaplaşacağını ilan etti. Bu tertipte ‘hedef gazeteci’ olarak ilgim ve bilgim dışımda başka 136 meslektaş ile birlikte benim de adım yazıldı. Kendimi bildim bileli darbelere, baskı rejimlerine karşı oldum, şimdi de karşıyım. Adımın bu kirli tertibe karıştırılmasından ve bunu fırsat bilip ‘yandaşlar şaşkın’ acizliğine, ‘hâla kilit noktalardalar’ saptamalarına başvuranları görmekten üzüntü ve tepki duyuyorum.

Harekât planları çalınmış

Askeri savcılık tarafından açılmış bir dosya ile, Birinci Ordu harekat planlarından bir kısmının Temmuz 2009’da çalınıp çalınmadığı soruşturuluyor.
Bir subay zan altında.

Ancak iş bununla kalmıyor. İkinci, Üçüncü ve Ege ordusunda da benzeri soruşturmalar, yani askeri belgelerin soruşturmalar devam ediyor. Hatta bir subayın bu nedenle tutuklu bulunduğu bilgisi var.

Ne yazık ki, bilgi ve belge güvenliği açısından kevgire dönen yalnızca Genelkurmay karargahı değil. Bilgi-belge sızmasının da yalnızca siyaset-asker ilişkileri alanıyla sınırlı kalmadığı anlaşılıyor.

Belki de bu durum bir bahar temizliğine vesile olur, bilinmez.

Seferberlik planları neden iptal?

Ankara seferberlik dairesindeki arama sonucu Hakim Kadir Kayan’ın tutanağında devlet sırrı niteliğinde hiç bir bilgi yok.

Devlet sırlarını ne savcı, ne de bilgisayarların bellek kopyalamasını yapan 3 kişilik heyet gördü.

Sırları yalnız Hakim ve zaten o sırları bilen, (mümtaz medyamızın ‘kozmik’ adını taktığı) ‘özel odada’ görevli bir albay gördü.

Seferberlik planlarının iptal edilip sil baştan kurulacak olmasının tek nedeni de bu.
Yatkililere göre, ‘Hakime güvenilmediğinden değil’. Sır, sır olmaktan çıktığı için. Bir de, kovuşturma konusunun ötesine geçilip, neredeyse ‘Gelmişken bakayım’ yaklaşımıyla, ‘tesadufi delil araması’ yapıldığından; yani yetki aşımından.

Ziyaret -> Toplam : 125,30 M - Bugn : 62860

ulkucudunya@ulkucudunya.com