Bir eleştirmen olarak Ahmet Hamdi TANPINAR / Hasan ÖZTÜRK
01 Ocak 1970
Yazıyı, kendince bir “aşk” ve “var oluş” sorunu olarak algılayan Tanpınar’ın kendi yazdıkları kadar onun için yazılanlar da ilgilendirmiştir beni. Türkiye’nin makas değiştireceği Özal’lı yıllar öncesindeki “darbe” günlerinde, derli toplu eserlerinden Tanpınar okumanın güçlüklerini, benim gibi başka okurların da yaşadığını düşünüyorum. Sağlığında, yazdıklarının ilgi görmemesinden yakınan – örneğin, Huzur için yazılanların azlığından açıkça sitemkâr- Tanpınar, ölümünden yıllar sonra, 80’li yılların başında yeni okumaların ve yazıların kaynağıdır. Tanpınar’ın, sağlığında bir kısmını göremediğini kitaplarının yeni/düzenli baskıları 80’lerin başında gerçekleşebilmiştir. Türk edebiyatının -geç de olsa- bu sevindirici keşfedi(li)ş sürecinde, Mehmet Kaplan’ın akademik çabasıyla Dergâh Yayınları etkenini önemsemek gerekir.
Günlükleri Işığında TANPINAR’LA BAŞBAŞA(Dergâh, 2007) kitabından esinle yazdığım “Ahmet Hamdi Tanpınar’a; selâm, sevgi ve hürmetle” başlıklı mektubumun Dergâh(Mayıs, 2009) dergisinde yayımladığı günlerde yeni bir kitap edindim: Bir Eleştirmen Olarak Ahmet Hamdi Tanpınar.(Dergâh, 2009) Ne hoş bir tesadüf; Tanpınar mektubumun yayımlandığı Dergâh’ın orta sayfa konuğu adı geçen kitabın yazarı ve Dergâh Yayınları arasında başka kitapları da çıkan Mehmet Erdoğan’dı. Öncelikle sevinmem gereken, Tanpınar’la ilgili “müstakil” kitaplara –Mehmet Kaplan(Tanpınar’ın Şiir Dünyası), Şerif Oktürk(Ahmet Hamdi Tanpınar), Oğuz Demiralp(Kutup Noktası), Orhan Okay(Ahmet Hamdi Tanpınar), Erdoğan Erbay(Tanpınar’ın Huzurunda: Musikinin Büyülü Dünyası), Ali İhsan Kolcu(Zamana Düşen Çığlık), Ekrem Işın(A’dan Z’ye Ahmet Hamdi Tanpınar), Haluk Sunat (Boşluğa Açılan Kapı: Ahmet Hamdi Tanpınar ve Yapıtlarına Psikanalitik Duyarlıklı Bir Bakış), Sevim Kantarcıoğlu(Ahmet Hamdi Tanpınar:Yapıbozumcu ve Semiotik Yaklaşımlar Işığında Tanpınar Hikâyeleri) adlarından sonra- bir yenisinin eklenmesi. Şimdiye dek gündeme pek fazla getiril(e)meyen, “Tanpınar’ın eleştirmeliği” bir kitabın adıyla yazıldı; bu da önemli.
Mütevazı bir Tanpınar okur olarak, “Altmış yaşındayım, eserim yok” diyen mustarip yazara gideceklerin “sevgi” yolundan geçmeleri gerektiğini düşünüyorum. Tanpınar’ı sevmeyenler, onu anlayamazlar.(Bu iddiamım doğruluğu için hiç olmazsa “günlükler” kitabını kanıt olarak gösterebilirim.) Onu yazacaklar, “sevgi” ve “dikkat” sözcüklerini göz ardı etmemelidirler. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın okunmasında/anlaşılmasında akademik çalışmaların katkısı vardır ve olmalıdır da; ancak kendi adıma Tanpınar’ın, akademik teferruata boğ(dur)ulmasına razı değilim açıkçası. Mehmet Erdoğan’ın kitabını, “akademik bir kurguyla değil, okuma düzenine göre ve deneme tarzıyla” yazıldığı için de sevdim özellikle.
Bir Eleştirmen Olarak Ahmet Hamdi Tanpınar, bir bakıma Tanpınar kitaplarının sırasıyla, dikkatli bir okunmasından yansıyan bir özetleme. Kitabın, “eleştirinin kaderi” bölümü, “Tanpınar’ın eleştirmen yönünün derinliğini görmek ve özelliklerini tespit edebilmek için eserlerini sırasıyla inceleyelim.” cümlesiyle biter. 19.Asır Türk Edebiyatı Tarihi, Yahya Kemal, Edebiyat Üzerine Makaleler, Denemeler(Beş Şehir, Yaşadığım Gibi) Hikâye, Roman ve Şiirler, yeni kitaplaşan “günlükler”, yol işaret sayılabilecek ayrıntıların belirlendiği bir okumadan geçer. Tanpınar’ın okurları, onun edebiyat çalışmalarında -19.Asır Türk Edebiyatı Tarihi kitabındaki açıklıkla- edebiyat eserini önemsediğini görmüşlerdir. Mehmet Erdoğan, “esere içeriden yaklaşmayı” ilke edinen Tanpınar’ın, “yazarlığının asıl inkişaf ettiği zemin eleştiridir” iddiasıyla onun yazdıklarına da “içeriden” bakmaya çalışmıştır. Bu bakış, başkalarının söylediklerinin derle(n)mesi yerine M. Erdoğan’ın kendi gördükleridir.( Öyle ki kitap içinde, yazdıklarından söz edilen Şehnaz Aliş ve Nurdan Gürbilek yazılarının kaynağı bile verilmemiştir.) M. Erdoğan, “eleştiriye yön veren bir yazar” olarak çağdaşı yazarlardan “başarılı ve işlevsel” gördüğü Tanpınar’ın eleştiri anlayışının özelliklerini, çalışmasının sonunda yirmi bir madde ile sıralamıştır.
Tanpınar’ın eleştirmen yönünün gölgede kalmasında onun, sanatkârlığının eleştirisini kuşattığı, eleştirinin tür olarak bağımsızlığı göster(e)meyişi ve Nurullah Ataç ile Suut Kemal Yetkin’in ismen öne çıkmışlığı etkili olmuştur elbete. Ne var ki bu gölgede kalışa/bırakılışa Tanpınar’ın kendi devamsızlığı/sistemsizliği ile kanonik edebiyatın dışlayıcılığı da eklemeliyiz. Günlükleri Işığında TANPINAR’LA BAŞBAŞA’yı, “mektuplar” kitabıyla bileştirerek okuyanlar; “İnceleme ve makaleleriyle çağının romanını yazan, hikâye ve romanlarıyla yakın çevresin anlatan Ahmet Hamdi Tanpınar, mektup ve günlükleriyle âdeta kendi romanını yazar” cümlesinin son sözünü özellikle onaylar; ancak roman ve hikâyelerin dikkatli okurlarının, Mümtaz adıyla özdeşleşen Tanpınar’la sık sık karşılaştıkları açıktır. Her ne kadar Tanpınar, “şiirim esastır” derse de “Bir yazar ve sanatçı olarak onu eksiksiz bir şekilde hangi eserinde bulmak ve hangi eseriyle değerlendirmek mümkündür?Bu sorunun cevabı tereddütsüz şiirleridir. Diğer yazdıklarında parça parça yer alan Ahmet Hamdi Tanpınar, şiirlerinde öz hâlinde ve kâmilen mevcuttur.” hükmü, onun tamamlandığını göstermeye yetmiyor gibi. Özellikle de “günlükler” kitabında şiirlerini yazış sürecindeki ıstırabı gördükten ve Zamana Düşen Çığlık(A.İhsan Kolcu) kitabını okuduktan sonra.
Mehmet Kaplan, hocasının bir kitabına yazdığı önsözde Tanpınar’ı sevmenin bile bir “seviye” meselesi olduğunu söylüyordu. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın yazarlığının şimdiye dek pek fazla değinilmeyen bir yönü için “akademik bir kurguyla” olmasa bile bir kitap yazmak az şey mi? Bir Eleştirmen Olarak Ahmet Hamdi Tanpınar, ilk kez Tanpınar okuyacakların yolunu aydınlatacağı gibi Tanpınar’la ilgileneceklere da çalışmalarında yardımcı olacaktır. Türk edebiyatının yüz akı ismi Ahmet Hamdi Tanpınar’ı, “yazarlığının asıl inkişaf ettiği zemin eleştiridir” iddiasıyla gündeme getirmek bile önemli bir çabadır.