« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

18 Mar

2024

Sevgiler, bağlılıklar…

Ahmet Selim 01 Ocak 1970

Rehber ittihaz ettiğin zatın, ahlakı, sıfatı, şahsiyeti sana ne derece yansımış? Önemli olan budur. “Ben seviyorum, ben bağlıyım” demekle olmaz.

Sevgi, bir hemhal oluş durumudur, bazı açılardan bir özdeşleşme temayülüdür, sevilenin hoşnutluğunu kazanma arzusudur. Bir büyüğü sevmek, bütün bunların bir “manevî değerler ve ölçüler” sistemi içinde kıvam bulmasıdır.

Merhametli değilsin, vefalı değilsin, fedakâr değilsin, yardımsever değilsin, gayretli değilsin, hatta yeterince dürüst bile değilsin…

Senin bağlılık ve sevgi iddian bile bir çeşit nefsaniyet. Nefs bazen öyle der: “O tarafını da tamamlamış görün de, ben rahatsız edilmekten tam kurtulayım!”

Gücün var, imkânın var, pek zorlanman da gerekmiyor; ama yapmıyorsun, zahirî ve şeklî kifayet örtülerine sığınıp yan geliyorsun. Böyle sevgi, böyle bağlılık olmaz.

İbadetin ruhu, kalbî kulluktur. Zahiri; onu nizama koymanın, devamlı kılmanın ve kıvamlı tutmanın teminatı ve vesilesidir. İbadetin ruhu, bütün hayatı bir ibadet haline getirme mefkûresine sımsıkı bağlıdır. Zahir reddedilemez, ihmal edilemez; ama tecrit de edilemez.

İbadetin zahirini tecrit etmek, ruhunu öldürmek demektir. Hayat ve ibadet görüşün bu ufka açılmıyorsa, senin sevginin ve bağlılığının bir manası kalır mı?

Dar manadaki ibadette noksanın var. Bu affedilebilir… Ama ibadetin tevhidî ruhuna kayıtsızlığın varsa, emanete ihanet etmişsin demektir. Bu hayat sana emanet, bu hayatta senin sorumluluğuna taalluk eden kişiler sana emanet, vazife sana emanet, dava sana emanet. Fakat sen emin ve fahûr bir eda ile keyif çatıyorsun! Bunun hesabı çok büyük! Bunun hesabı, istismar ve ihanet veballeriyle ilgili bir hesaptır.

Bu, bilinen manadaki gaflet de değil. Gafletin bir başka çeşidi. Bile bile yapmak, bile bile yapmamak; başka bir hal.

Kur’an-ı Kerim, bazılarına dağ-ı derun olur. Bazı bağlılık ve sevgi iddiaları da öyle olur, kıymeti bilinmeyen bazı tanışmalar ve karşılaşmalar da öyle olur.

Mümin mesul demektir. Tahsisen, sen münevversin, vazifelisin, dünyanın şu acı tezatlarla dolu zamanında imkânların ve alakaların dolayısıyla vazifelisin; zahirî ve asgarî icapların bile hakkını vermekte bocalıyorsun, onları kabuğa doğru daraltmanın nefsine hoş gelen yeterlik hesaplarıyla uğraşıyorsun. Hem de iddialarını bir zerre azaltmadan, hatta daha yüksek sesle telaffuz ederek.

Gururlu olman aslında tabiîdir; çünkü tevazu, vazife şuuruna sahip bulunanların vasfıdır. Nefsine elbiseler giydirmeyi amaç edinenlerin yolu çabucak biter ve hemen “tamamladık, tamamlandık” gururlanması başlar. Tekâmül yolunun sonsuzluğuna bakanların ise elbette ki başı öne eğilir. İşte asıl onlar sever, asıl onlar bağlıdır.

Sevgiler ve bağlılıklar saf olmalı, doğru olmalı ve de yaşanmalı. Fiilen yaşanmalı, fikren yaşanmalı, kalben yaşanmalı, doğuşuna ve gayesine uygun olarak itidal, istikamet ve tekâmül ölçülerine uygun olarak yaşanmalı. Yolun bütünü için geçerli olan bu temel kaide; her merhalesi, her şeridi, her izi, her noktası için geçerlidir.

… Bugünkü fikrî akametin sebebi, samimiyetsizliktir. Şu an başka tabir kullanmak istemediğim için “samimiyetsizlik” diyorum. Genel vasfıyla budur.

Akıl, istikamet dengesinden kopmuşsa; mazeret üretmeye yarar, taklit şaklabanlıkları yapar, pratik ve teknik oyunlar oynar, kurnazlık komedileri sergiler; her şeyi becerir, tefekkür edemez. Adeta tefekkürden kaçar. Nefsin emrindeki irade, onu, “boş kalıp da düşünce ihtiyacı duymasın” diye kaçırır, teferruata boğar, zevahir labirentlerinde dolaştırır. Bugünkü manzara budur.

Hayat bir toplam değil, bir terkiptir, bir bütündür. O da var, bu da var; tamamladık gitti! Yok öyle şey! Hayatımız yaşadıklarımızdır; dilimizdeki iddialar, tecrit ettiğimiz hatıralar, alakalar ve mensubiyetler, yaşanmıyorlar ise; hayatımızı etkileyip yönlendiremiyorlar ise, kendi kendimizi aldatıyoruz demektir. Sadece kendi kendimizi… Seviyor-sayıyor göründüklerimizi değil, derece derece bağlılık arz ettiklerimizi değil, değer ölçülerini ve hükümlerini değil.

Ziyaret -> Toplam : 133,96 M - Bugn : 78977

ulkucudunya@ulkucudunya.com