Gökhan Yarbay Böyle İntihar Etti
Müyesser Yıldız 01 Ocak 1970
18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günü’nde iftarını 4. Kolordu Komutanlığı’nda yapan Erdoğan, “Güçlü bir orduya sahip olmak bizim için tercihten öte bir mecburiyettir. Biz, caydırıcılığını her zaman en üst seviyede tutması gereken bir ülkeyiz, bir milletiz, bir orduyuz.” dedi.
Aynen böyle, ama devr-i iktidarlarında tümüyle emperyalistlerin arzusu doğrultusunda “vesayetle mücadele” adı altında ordumuzun başına neler geldiğini, getirildiğini de yaşayarak gördük.
Nitekim o sözlerinin mürekkebi kurumadan miting meydanlarında “vesayetle” mücadelelerini anlatıp şunları söyleyen de yine kendisi oldu:
“Demokrasimizi vesayetin sultasından kurtararak güçlendirmemiz, bizim referansımızdır…”
“Geçtiğimiz 21 yıl boyunca vesayeti gerilettik, darbecileri püskürttük.”
Endişelenmeyin, son 21 yılda TSK’nın yaşadıklarını anlatmayacağım. Zaten bir avuç insan dışında kimsenin umurunda da değil.
Açığa Aldılar Askeri Törenle Uğurladılar
Duymuşsunuzdur; önceki gün 42 yaşındaki bir yarbay intihar etti. Ondan ve onun veda mektubundan söz edeceğim.
Muhabere Yarbay Gökhan Ünyeli uzmanlık alanı itibarıyla sadece 15 Temmuz’un öncesinde değil sonrasında da kritik görevlerde çalıştı. 1 yıldır da Kara Kuvvetleri Komutanlığı Eğitim ve Doktrin Komutanlığı’na (EDOK) bağlı Muhabere Elektronik Bilgi Sistemleri Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığı’nda (MEBS) görev yapıyordu.
Teknolojiyle neler yapılıyor, görüyoruz; ama bizimkiler hâlâ telefon aramaları üzerinden herkese terörist damgası vuruyor ya, 12 yıl önce telefonuna gelen bir cevapsız arama yüzünden Gökhan Yarbay’ın da başı derde girdi.
Nihayetinde Salı akşamı mesaiden çıkarken, açığa alındığı bildirildi.
Yalnız başına yaşadığı Ankara Oran’daki evine gitti.
Ve ertesi sabah WhatsApp üzerinden devrelerine, bazı amirlerine ve mesai arkadaşlarına intihar mektubunu gönderdi.
Hemen Gökhan Yarbay’ın evine gidildi. Kapıyı açan olmadı. Kapı zorlanarak içeri girildi. Kendisi yoktu, intihar mektubu ve vasiyeti vardı. Arabasına bakıldı, kapının önündeydi. Apartman kameraları izlendi, son olarak Oran ormanına yürüdüğü görülünce orada aramaya başlandı. Aynı esnada sabah yürüyüşü yapan iki kadın, polise ormanda ölmüş birisini gördüklerini bildirmişti. Askerler ve polisler Gökhan Yarbay’ı eşzamanlı buldu. Beylik tabancasıyla intihar etmişti.
Tek satır haber olmadı. Oysa polise yapılan ihbarı öğrenen kimi gazeteciler de olay yerine ulaşmıştı.
Hasta annesi ve ablası İstanbul’da yaşıyordu. Cenazesini 26 yıldır görüşmediği babası Çanakkale’den gelip aldı ve memleketine götürdü. Gökhan Yarbay dün ikindi namazında, burada düzenlenen askeri törenle son yolculuğuna uğurlandı. Törene ailesinin yanı sıra Çanakkale Valisi, Çanakkale Boğaz ve Garnizon Komutanı, bir grup devresi ile Türkiye Emekli Subaylar Derneği (TESUD) yöneticileri katıldı.
“Ötekileştirildik ve Cezalandırıldık”
Gökhan Yarbay’ın “Değerli silah arkadaşlarım” hitabıyla başlayan iki sayfalık veda mektubuna gelelim.
“Sizlerin arasından bu şekilde ayrıldığım için üzgünüm. 1995 yılından itibaren şerefle üniformasını giydiğim Türk Silahlı Kuvvetleri’nde sizlerle birlikte görev yapmaktan her zaman kıvanç duydum. Yolumun kesiştiği tüm mesai ve kahraman silah arkadaşlarıma en içten dileklerimle teşekkür ederim. Bu kararımın anlık hislerle alınmadığını ve etraflıca düşünülmüş olduğunu bilmenizi isterim. Bu nedenle tercihime saygı duymanızı ve üzülmemenizi temenni ederim.” dedikten sonra şunları vurguladı:
“Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kutsal benliğine ve mümtaz personeline yıllardır yapılan alçak saldırıların hepimiz farkındayız. 1990’lı yıllarda Türk halkının gururla askerini bağrına bastığı o güzel günlerden, içinde bulunduğumuz şu karanlık günlere, yani askeri ötekileştirmeye ve cezalandırmaya nasıl gelindiği hususunu anlatmak gerçekten imkânsız. Henüz 14 yaşında terör örgütlerinin ve aşırı dinci grupların eylem listesinde olmayı öğrenmiştik, ancak bütün halk tarafından topyekûn dışlanmayı tahmin edemezdik. TSK’ya duyulan bu nefretin ve aşağılık duygunun halk tabanına yayılmasını ise hiçbir zaman anlamlandıramadım. Beslenen bu menfur duygular cisimleşerek öncelikle askerin itibarıyla oynandı, ardından özlük haklarına ve yargı kararlarına tezahür etmeye başladı.”
Ardından subay ve astsubayların neler yaşadığını şöyle anlattı:
“Artık subay ve astsubaylık, doğrudan emekli olunamayan meslekler haline geldi. İnanması güç; ancak subaylarda resen ayırma ve kadrosuzluk, astsubaylarda ise yaş haddinden istisnasız olarak kapı önüne konuluyorsunuz ve emekli olabilmek için 10-19 yıl maaşsız ve sağlık güvencesiz beklemeniz gerekir. Sen, mesai mefhumu gözetmeden ülkemizin huzur ve güvenliği için gece gündüz, yaz kış demeden, hayatını hiçe sayarak her türlü tehlikeye karşı mücadele et, ancak emekliliğini hak edemeden TSK ile ilişiğin kesilsin. Kendi özelimde ise 8 Eylül 1999 öncesi SGK giriş olmasına rağmen ne emekli olabiliyor ne de zorunlu hizmetten dolayı istifa edebiliyorum. Aynı yaşta olduğum devre arkadaşlarımın çoğunluğu emekli olabiliyorken, kanunun tamamen yanlış yorumlanmasından dolayı benim de içinde bulunduğum bir avuç subay ve astsubay daha önce emsali olmayan bir mağduriyet yaşıyor. Yargı yolu da kapanan bu mağduriyet başka bir meslek grubunda olsaydı nasıl bir yargı kararının çıkacağını tahmin etmek hiç zor değil.”
“Bu Gidişle Yargılanmayan Asker Kalmayacak”
Devamını ise şöyle getirdi:
“Onur ve şeref duygusu, bir subayın asla taviz vermeyeceği kutsal değerlerdir. Ergenekon, Balyoz, Askeri casusluk vb. davalar ile başlayan ve 15 Temmuz menfur darbe girişimi sonrasında farklı boyuta evrilen süreç sonunda, sanırım yargılanmayan veya idari tedbir uygulanmayan asker şahıs kalmayacak. Üzülerek ifade ederim ki, son bir yıldır benim de şahsıma yönelik onur kırıcı idari/adli tedbirler uygulanmıştır. Tam 12 yıl önce kim olduğu belirsiz bir kişi tarafından telefonuma yapılan cevapsız çağrı nedeniyle yaşadıklarım umarım kimsenin başına gelmez. Tabii ki tüm toplumun adeta görmezden geldiği, 90 yaşında haksızca hapishanelerde ölüme terk edilen onca asker varken kendi durumumu acıklı hale getirmeyeceğim. Ancak tek amacı Türk Milletinin tarihine ve ebedi Başkomutan’ımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün güvenine lâyık olmaya çalışan, Anayasa’ya bağlılıktan ödün vermeyen ve askerlik mesleğinin gerektirdiği tüm vazifeleri yerine getiren biri olarak bana karşı yapılan haksızlıklar tahammül sınırını aşmıştır. Meclis kürsüsünden FETÖ elebaşına methiye düzenlerin Adalet Bakanı olduğu, fotoğraf çektirmek için el pençe divan duranların milletvekili olduğu bir ortamda elbette konuyu ciddiye alma diyebilirsiniz, ancak duyduğum öfkeyi bastıramıyor ve kabullenemiyorum.”
“Türk Milleti’nin TSK’ya Tekrar Sahip Çıkması Dileğiyle”
Genç subay ve astsubaylara; “Türk askerinin şerefine yönelik saldırıların daha da artacağı ve benzer süreçlere çekilmeye çalışılacağı gerçeğinden hareketle, ileride kuvvetle muhtemel karşılaşacakları idari ve adli süreçlerden alınlarının akıyla çıkmaları için her hareketlerini kayıt altına almaları ve telefonlarına gelen cevapsız çağrılarla ilgili savcılığa suç duyurusunda bulunmalarını” tavsiye eden Gökhan Yarbay’ın son sözleri ve dileği ise şunlar oldu:
“İnandığım ve bildiğim tek gerçek, Türk Milletinin ve kültürünün yüksek karakteridir. FETÖ ve PKK başta olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmez bütünlüğüne kasteden tüm terör örgütlerini lanetliyorum. Hemşericiliğin, tarikatçılığın ve hizipçiliğin olmadığı, sadece Türk vatandaşı olmanın aidiyet duygusu için yeterli olduğu bir ülke hayal ediyorum. Türk Milletinin, kendi evlâtları olan Türk Silahlı Kuvvetleri’ne tekrar sahip çıkması dileğiyle. Elveda.”
Yarbay Ali Tatar Ne Demişti?
TSK’ya yönelik kumpaslar üzerine 2009’da “yapılan hukuksuzluğa isyan için” canından vazgeçen Öğretmen Yarbay Ali Tatar’ın veda mektubunu hatırlıyor musunuz?
“Bu şekilde giderseniz ne yönetecek bir ordu ne yaşayacak bir ülke ve cumhuriyet bulamayacaksınız.” demişti.
15 yıl sonra ne haldeyiz? İşte bunu da can yakıcı tespitler ve yine acı bir sonla Gökhan Yarbay göstermiş oldu!..