Samipaşazade Sezai
1859 – 26.04.1926 01 Ocak 1970
Tanzimat devrinin ileri gelen isimlerinden, Osmanlı Devleti’nin ilk Maarif Nazırı Abdurrahman Sami Paşa ile Paşa’nın ikinci eşi olan Dilarayiş Hanım’ın oğludur. Babasının konağında özel öğrenim gördü. Çocukluk ve ilk gençlik yılları, zaman zaman bazı yapıtlarında büyük bir özlemle anlattığı bu konakta geçti. Sami Paşa'nın konağında sık sık bir araya gelen dönemin tanınmış edebiyatçı, şair ve devlet adamları ile tanıştı. Konaktaki eğitim yıllarında Farsça, Arapça, Fransızca, Almanca; daha sonra Londra’da görev yaptığı yıllarda İngilizce öğrendi. Yirmi yaşına kadar resmi bir görev almayıp, edebiyat konusundaki bilgilerini artırmayı tercih etti. 1880'de, ağabeyi Abdüllatif Suphi Paşa’nın başında olduğu Evkaf Nezareti Mektubi Kalemi’ne memur oldu. Babasının ölümünden sonra da Londra elçiliği ikinci kâtipliğine atandı. Orada kaldığı dört yıl boyunca İngiliz ve Fransız edebiyatlarını yakından izledi. 1885’te elçilik görevlerinin şapka giymesi yasağına uymadığı için elçilik kadrosu azledildiğinde İstanbul'a döndü, İstişare Odası’na memur oldu. İstanbul'da geçirdiği 1886-1901 yılları onun edebi bakımdan en verimli dönemi oldu.
1901'de, İstanbul'da yaşadığı ortamın artık tahammül edilemez bir hale geldiğini görünce, yakın akrabalarından Ayetullah ve Baki beylerin de etkisiyle, Jön Türkler'e katılmak üzere gizlice Paris'e gitti. Burada, Jön Türkler'in lideri Ahmet Rıza Bey'in denetimi altında yayımlanan Şûra-yı Ümmet gazetesinde II. Abdülhamit ve istibdat rejimi aleyhinde yazılar yazdı. Daha sonraki yıllarda sanatkârane bir üslupla kaleme aldığı 1901'den İtibaren Paris'te Geçen Seneler, Paris Hatıratından ve Paris'te Yedi Sene adlı yazılarında Paris yıllarını ve Jön Türkler'e ilişkin anılarını dile getirdi. 1908'de II. Meşrutiyet'in ilanından sonra İstanbul'a döndü. 1909'da Selanik'te toplanan İttihat ve Terakki Kongresi'ne katıldı. 1909-21 arasında Madrid sefirliği yaptı. Trablusgarp, Balkan, I. Dünya savaşları ile Milli Mücadele yıllarını, tedavi için gittiği İsviçre’de geçirdi. O zamana kadar büyük bir hayranlıkla savunduğu ve örnek alınmasını istediği Batı uygarlığı hakkındaki düşünceleri yavaş yavaş değişmeye başladı. 1921'de elçilik görevinden azledildi; bunun üzerine İstanbul'a döndü ve sadece yazı yazılarıyla meşgul oldu. 1927'de Türkiye Bütük Millet Meclisi tarafından kendisine "Hidemat-ı Vataniyye" tertibinden maaş bağlandı, ayrıca İstanbul Belediyesi'nin Mühürdar'da kiraladığı bir evde ikamet etti. Vefatının ardından Küçüksu Mezarlığı'na defnedildi.
Yazı hayatına on dört yaşında başladı, Maarif başlıklı ilk yazısı 1874 yılında Kamer adlı gazetede yayımlandı. Abdülhak Hamit ve Recaizade Ekrem ile yakın dost oldu. Gençlik yıllarında tanıştığı Namık Kemal ile sürekli mektuplaştı. Diğer Tanzimat yazarları gibi çok sayıda eser vermedi; bir roman, iki küçük hikâye kitabı, hatıra ve seyahat yazıları yazdı. 1888’de bir paşazade ile cariyenin aşk öyküsünü anlattığı Sergüzeşt adlı romanı yayımlayarak Şemseddin Sami, Namık Kemal ve Ahmet Mithat Efendi'den sonra Türk edebiyatının ilk romancıları arasına girdi. Dönemin güncel konularından biri olan esirliği işlediği eseriyle basında büyük yankılar uyandırdı, övgülerin yanında eleştirilere de hedef oldu. Alphonse Daudet'den Jak romanını Türkçeye çevirdi. 1891’de hikayelerini Küçük Şeyler adlı kitapta topladı. 1897'de İkdam gazetesinde makaleler ve hikayeler yazdı. Bazı makale ve hikayelerini Rumuzü'l-Edeb (1898) adlı kitapta topladı. Türk edebiyatında modern anlamda kısa öykünün kurucusu kabul edilen Samipaşazade Sezai romantik bir mizaca sahip olmakla birlikte, Türk edebiyatında Beşir Fuat ve Mizancı Murat ile başlayan gerçekçilik anlayışından da etkilendi. Bu tavrı, öykülerinde olduğu kadar gezi notları ve anı türündeki yazılarında dikkati çeker. Konularını her zaman yerli hayattan seçtiği yazılarında romantizm ile realizmi birleştirdi. “Sanat için sanat” anlayışıyla eserler verdi.