ÖZGÜRLÜK VE KAHRAMANLIK ŞAİRİ: AHMET CEVAT / Fuat Uçar
01 Ocak 1970
Milletlerin tarihi ve kültürel derinliğinin en önemli göstergesi edebiyatıdır. Çünkü edebiyat doğrudan doğruya milletin hayatından kaynaklanır ve onu yansıtır.
Türk Edebiyatı’da Türk milletinin köklü tarihini, engin ruh halini, zengin kültürünü yansıtır. Bu nedenle edebiyatımızda aynen tarihimiz gibi asırlara ve coğrafyaya sığmayan bir karakter taşımaktadır.
Yusuf Has Hacip’le bilgeliğe doymuş, Kaşgarlı Mahmut’la kendini bulmuş, Dede Korkut’la soy soylamış, boy boylamış, Nasrettin Hoca ile güldürmüş, Yunus Emre ile hakka varmış, Fuzüli ile çöllere düşmüş, Köroğlu’yla coşmuş, Cengiz Aytmatov’la gürlemiştir.
Görüldüğü gibi Türk milleti zengin bir edebiyatın mirasçısıdır. Fakat bizlerin bu zenginliği yeterince tanıdığı ve faydalandığı söylenemez.
Milleti millet yapan değerlerin varlığı gibi bu önemli kişilerde kültür hayatımızda, hemen herkesin bildiği, tanıdığı yol göstericiler, ışık tutanlardır. Ama bazıları vardır ki eserleri, düşünceleri yaşadığı halde duyulmamış ve isimleri unutulmuş niceleri bulunmaktadır.
Eserleriyle, yaşam mücadelesiyle hayatı pahasına katkı sağlamış, Azerbaycan’ın İstiklal şairi Ahmet Cevat’ta bunlardan biridir.
Tanıtmaya çalışacağım şair, Azerbaycan Edebiyatı içerisinde şiir alanında tanınan, Türkiye’deki şiir akımının da etkisi altında kalan ve dönemin bütün heyecanlarını üzerinde toplayan Ahmet Cevat’tır.
Türkiye’de öğrenim gören Azerilerin Ahmet Cevat üzerinde önemli etkisi olur. Ahmet Cevat adını, aynı dönemde Türkiye’de yaşamış olan dilbilimci Ahmet Cevat (Emre) den almıştır.
5 Mayıs 1892’de Gence’de doğan Ahmet Cevat, küçük yaşta yetim kaldığı için ağabeyleri okutur. 1912’de okulu çok iyi dereceyle bitiren Ahmet Cevat öğretmenlik yapmaya başlar. Azerbaycan milli kimliğinin oluşması için mücadele verir, demokratik ve modern bir Azerbaycan’ı hedefler.
Daha öğrenciyken şiirleri çevresinin ve öğretmenlerinin dikkatini çeker. “Koşma” adlı ilk şiir kitabını 1916’da, “Dalga” adlı ikinci kitabını da 1919’da yayınlar. Bu kitapları okuyucular arasında ilgiyle karşılanır.
1912-1913 yıllarında, Azerbaycan’da Türk ordusu için maddi yardım toplanır. Bir çok genç Türk ordusunda savaşmak için İstanbul’da kurulan “Kafkas Gönüllüleri Birliği”ne yazılırken, henüz 20 yaşında olan Ahmet Cevat’ta bu gönüllülerle Türk ordusuna katılmıştır.
Ahmet Cevat, 1915’te Ermeni katliamına maruz kalmış Kars-Erzurum yöresine yardım amacıyla düzenlenen “Kardaş Kömeği” adıyla bilinen faaliyetlere aktif olarak katılmış, cephe vekili Hüsrev Paşa’nın yardımcısı ve sorumlu katibi olarak maddi yardım dağıtmış, yaralı ve esir Türk askerlerin ziyaret ederek onların ihtiyaçlarını karşılamıştır.
I.Dünya Savaşı yıllarında, işgal edilerek Batum’a bağlanan Artvin’de, Rize’de, Trabzon’da ve Erzurum’da bulunmuştur. Kafkasya’daki Türk esir askerlerinin en çok sevdiği şair Ahmet Cevat’tır.
Ahmet Cevat’ın yaratıcılığında Türkiye’nin önemli bir yeri vardır. Döneminde diğer aydınlar gibi Ahmet Cevat’ta Türkiye’yi yakından izlemiştir, Türkiye’nin toplumsal ve kültürel hayatıyla sıkı ilişkileri de olmuştur. Bu nedenle şiirlerinde, Türkiye’deki bir çok siyasi, sosyal yaşantıların, olayların etkilerini görmek mümkündür. Bu dönemde Türkiye’den çok şey umuluyor ve bekleniliyordu.
Bu yakın ilişkiler ve beklentiler; Şehidlere, Türk Ordusuna, Ey Asker, Çırpınırdı Karadeniz, Şehid Esir, Ben Bulmuşam, İstanbul, İngiliz ve Bismillah gibi şiirlerinde görülmektedir.
Bu şiirlerinde, Türkiye özlenen, beklenen bir sevgili, bütün Türklerin ordusu ve bazen de olağanüstü özellikleri olan bir kurtarıcı olarak yer alır. Ya da o cennetini açık gözle görülen bir rüyada, Türkiye’de bulmuştur.
Böylece şair Türkiye’nin acı ve sıkıntıları ile yakından ilgilidir. İstanbul’un işgali altında yazdığı şiirde, sadece Türkiye’nin değil bütün Türklerin başkenti olarak gördüğü İstanbul’a ve dünyadaki bütün Türklerin kırılan ümitlerine göz yaşı döker.
Yine Ahmet Cevat, Türkiye’yle ilgili şiirlerin bir bölümünde de Türk ordusuna duyulan sevgi ve minnettarlık duygularını işlemiştir. Türk ordusu Azerbaycan’ı hem İngiliz işgalinden kurtarmış, hem de Rus ve Ermeni baskısına karşı kollamıştır.
Hepimizin bildiği ya da duyduğu o meşhur “Çırpınırdı Karadeniz” şiirinde;
Çırpınırdın Karadeniz
Bakıp Türkün Bayrağına
Ah diyerdin hiç ölmezdin
Düşebilsem ayağına
İnciler dök gel yoluna
Sırmalar düz sağ soluna
Fırtınalar dursun yana
Selam Türkün Bayrağına
Dost elinden esen yeller
Bana şiir…selam söyler
Olsun bizim bütün eller
Kurban Türk’ün bayrağına
diyerek, Türkiye’yi bütün dünya Türklüğü için bir kurtarıcı ve toparlayıcı olarak görmüştür.
“Çırpınırdın Karadeniz”in müziği Azerbaycan’ın ünlü bestecisi Üzeyir Hacıbeyli’ye aittir. Şiir 15 Kasım 1914’de Gence’de yazılır. Bu dönem Osmanlı Devleti’nin son yıllarıdır. Böyle bir çöküş döneminde Türk’ün bayrağını övmek daha cesur ve anlamlı olmaktadır.
Ahmet Cevat şiirleriyle, yazılarıyla bütün Türk dünyasında, özelliklede Azerbaycan’da ve Türkiye’de sevilmiş ve meşhur olmuştur. Bugünkü Azerbaycan bayrağının rengini, milli marşının müziğini ve ritmini Ahmet Cevat’tan almıştır.
1920’de Azerbaycan’ın Rusya tarafından işgalinden sonra, Ahmet Cevat için zor ve sıkıntılı günlerde başlamıştır. Karşı devrimcilik gibi asılsız suçlamalarla tutuklanmış ve askeri mahkeme kararıyla ölüm cezasına mahkum edilmiştir. 1937’de Sovyet yönetimi tarafından yargılanmadan kurşuna dizilerek öldürülmüştür. 1955’de SSCB başsavcısı Ahmet Cevat’a karşı ileri sürülen bütün suçlamaların asılsız olduğunu belirtmiş ve ölümünden sonra beraat kararı vermiştir. KGB baskısı altındaki ailesi de ancak 1950’den sonra zindandan kurtulabilmiştir.
Böylece fırtınalı ve acı dolu bir yaşamının son meyvesi olan ve 1937’de öldürülmeden önce yazdığı, çok güçlü bir özgürlük şiiri olan “Susmaram” şiirini yazmıştır.
“Susmaram” Ahmet Cevat’ın yakın arkadaşını hapishane ziyaretine gittiğinde ezberlettiği bir şiirdir. Bu şekilde olmasının nedeni; yazılı metin olarak elde tutulması ve yakalanması ölüme neden olacak kadar büyük bir suçtur. Ahmet Cevat’ta arkadaşının bu cezaya çarptırılmasını istemediği için arkadaşına;
“Ağaçlara bakarım, ben söyleyeyim, sen dinle, ama bunu ezberle, bugünler gelip geçecek, güzel günler, hürriyet dolu günler geldiğinde bunu yazmaya döker, oğluma ulaştırırsın ve yayınlatarak milletime hediye edersin” der. Bu şekilde ezberleterek şiir bugünlere ulaşır. Bu şiir 2004 yılında Kültür Bakanlığı’na hediye edilmek üzere teslim edilmiştir.
S U S M A R A M !
“Men bir gulam, yük altında ezilmişem, gardaşım,
Sevinç bilmez bir mahkumam, ahu-zardır sırdaşım.
Damga vurub, zencirleyib tullamışlar zindana,
Karlı-buzlu cehennemler mesken olmuşdur bana.
Mene dinme, sus deyirsen, ne vahtacan susacam,
Buhranların, hicranların, mahbesinde galacam?
Niye susum, konuşmayım, insanlıkda payım var,
Menim ana vatanımdır talan olan bu diyar.
Niye susum, konuşmayım, Türk yurdudur bu toprak,
Oğuzların, elhanların vatanında kimdir, bak!
Bu dünyada azadlığı şan şöhretten üstün tut,
Alçaklığı, yaltaklığı rezilliyi sen unut!
Nece susum, konuşmayım, men eyleyim heyanet?
Hanı sevgi, hanı vatan, de harda galdı millet?
Men bir gulam, yerim altun, suyum gümüş, özüm aç,
Atam mahkum, anam sail, elim her şeye möhtaç.
Men Türk evladıyam, derin aklım, zekam var,
Ne vahtacan çiynimizde gezecekdir yağılar?
Ne kadar ki, hakimlik var, mahkumluk var, ben varam,
Zülme garşı isyankaram, ezilsem de susmaram!”
TBMM’nin 21 Şubat 2006 tarihli saat 15: 05’deki 1.oturumunda gündem dışı konuşma olarak Afyon milletvekili Dr. Mahmut Koçak tarafından Ahmet Cevat hakkında bilgi verilmiş ve Türk kültürüne hizmet edenlerin unutulmaması gerektiği belirtilmiştir.
Bugün tarihe mal olmuş, büyük kültür ve medeniyetler meydana getirmiş ve hizmet etmiş herkese minnet borçluyuz. Onlar asla unutulmamış ve unutmayacaktır. Bu vesile ile Ahmet Cevat’ı ve bağımsızlığımızın ve kültürümüzün bütün kahramanlarını tekrar saygıyla anıyorum.