NEJDET SANÇAR(01 Mayıs 1910- 23 Şubat 1975) / Necmettin SEFERCİOĞLU
01 Ocak 1970
Türkçülüğün büyük önderlerinden Nejdet Sançar Bey uçmağa varalı 30 yıl oldu. Ama onu yitirmenin acısı, kendisini benim gibi yakından tanıyıp sevenlerin yüreğinde eksilmeden sürüyor. Ayrıca, onun gibi büyük ülkü erlerine toplumca duyulan özlem, her geçen gün daha da artarak büyüyor. Çünkü, onun gibi büyük Türklük dâvasının çilesini çekenler, Türklük düşmanları ile kıyasıya mücadele edenler iyice azaldı. Buna karşılık Türklüğü horlayanlar, başka etnik kökenden olduğunu ilân etmekten zevk duyanlar, Türk olduğunu söylemekten çekinenler olabildiğince arttı. Kısacası, Nejdet Sançar gibi yol gösteren, Türklük ruhu aşılayan ülkü önderlerine her zamankinden daha çok muhtacız.
01 Mayıs 1910 günü İstanbul'da doğan Nejdet Sançar, Bayburt ili Torul ilçesinin Midi Köyü’ndeki Çiftçioğlu ailesinden Güverte Binbaşısı Mehmet Nail Bey ile Zehra Hanım’ın oğlu; ünlü Türkçü Atsız Bey’in kardeşidir. Evdeşi Reşide Sancar, fizik öğretmeni idi.
1935 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nin Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirerek edebiyat öğretmeni oldu.
Sivas Erkek İlk Öğretmen Okulu ile Balıkesir Lisesi’nde çok değerli öğrenciler yetiştirdi. Balıkesir'de görevli iken, 1944 yılı Mayıs ayında Türkçülüğe karşı başlatılan devlet terörü sırasında, yirmi üç ülküdaşı ile birlikte tutuklandı. Atıldığı zindanda işkencelere uğratıldı. Bir yıla yakın tutuklu kaldı. Uzun süren yargılamalar sonunda aklandı. Fakak, görevine başlatılmadı. Beş yıl boyunca evdeşi Reşide Sançar'ın öğretmenlik yaptığı Zonguldak'ta meslek dışı işlerle uğraştı; özel bir lisede dersler verdi Edirne Lisesi edebiyat öğretmenliğine, ancak 1950 yılında atanabildi. Ardından, Edebiyat Fakültesi'nden sınıf arkadaşı olan Adnan Ötüken'in çabaları ile onun müdür olduğu Millî Kütüphane'de çalışmak kaydıyla, Ankara Atatürk Lisesi’nin kadrosuna alındı. Orada 1953'ten 1965 yılına kadar çalıştı. O dönemde, Sivas Öğretmen Okulu’ndan öğrencisi olan Veli Soysaldı' nın müdür olduğu sıralarda, Gazi Lisesi’nde dersler verdi; böylece öğretmenlik özlemini biraz olsun giderebilmek fırsatını buldu; 1965'te de bu lisenin aslî öğretmeni oldu. Tek çocuğu olan Afşin'i, Kasım 1960'ta 16 yaşında iken yitirmesinin verdiği acı ile 1961 Şubat’ında geçirdiği felci, azmi ile kısmen yendi. 1973 yılında emekliye ayrılarak doğum yeri olan İstanbul' a yerleşti. Fakat bu dönem uzun sürmedi. Yayınlanmasının ardından İtalya Büyük Elçiliği'nin isteği üzerine hükümetçe toplatıldığı için yaygın olarak tanınmayan Tarihte Türk-İtalyan Savaşları (1942) adlı eserinin genişletilmiş ikinci basımı üzerinde çalıştığı sırada, yazı makinesi başında geçirdiği kalb bunalımından kurtulamayarak 23 Şubat 1975 günü sabaha karşı, henüz 65 yaşında iken uçmağa vardı. Karacaahmet Mezarlığı’nda vatan toprağına kavuştu. Daha sonra ağabeyi Atsız da yanına gömüldü.
Nejdet Sançar, yüreği Türklük ve Türkçülük aşkıyla çarpan büyük bir ülkü eri idi. Hayatının anlamı saydığı ülküsüne öz ağabeyisi Atsız Bey’in telkin ve özendirmesi bağlandığını daima, iftiharla söylerdi. Bu kutlu dâvanın "çetin yollar"ını hep el ele, omuz omuza, gönül gönüle aynı kaderi paylaşarak1 aşmaya çalıştılar. Ülkü yolunda Sançar Bey daima ağabeyisinin destekçisi ve yardımcısı oldu.2 Özellikle yayın çalışmalarında bu yardım ve destek, ayrı şehirlerde yaşamalarına rağmen aksamadan sürdü.3
O, öğretmen olmanın yanında çetin bir 'mücadele adamı' idi. Yaşadığı yılların en büyük millî tehlikesi olan komünizm ve komünistler ile millî olmayan akım ve kişilere karşı amansız mücadeleler vermişti. Eserlerinin ve yazılarının pek çoğu bu konuda idi.
Nejdet Sançar Bey, enerji dolu, hareketli bir insandı. Bu yüzden resmî görevleri dışındaki hayatı büyük bir hareketlilik içinde geçti. Türkçülük ile ilgili olanlar başta olmak üzere çeşitli toplum çalışmalarına aktif olarak katılmış, gönüllü kültür kuruluşlarının etkinliklerine, özellikle yayın alanında, büyük özverili katkılarda bulunmuştu. Onun Zonguldak'ta bulunduğu sırada Zonguldak Komünizmle Mücadele Derneği'nin kuruluşuna ve çalışmalarına katıldığını, az sayıdaki gönüldaşı ile bu işçi merkezinde çok yararlı etkinlikler gösterdiğini, bizzat kaleme aldığı bir dizi broşürün ve Komünizme Karşı Türklük adlı bir gazetenin çıkarılmasına öncülük ettiğini ve Bucak adlı derginin yayınlanmasına yardımcı olduğunu biliyoruz.
Ankara'ya geldikten sonra da Millî Kütüphane'nin toplum çalışmalarına önemli katkılarda bulundu. Millî Kütüphane’ye Yardım Derneği ile Türk Kütüphaneciler Derneği'nin yönetim kurullarında uzun süre görevler aldı. Özellikle Türk Kütüphaneciler Derneği Bülteni adlı meslek dergisinin yazı işleri sorumluluğunu yıllarca taşıdı. Ankara'da bulunduğu yıllar içinde başkenti Türkçü etkinliklerin odağı konumuna getirmeyi de başardı. İstanbul' da kurulup bir süre bitkisel hayat yaşamış olan Türkçüler Derneği'nin merkezini Ankara'ya taşıtarak "Türkiye Milliyetçiler Birliği" adı ile çok verimli çalışmalar yapmasını sağladı. Ankara'da etkin olduğu kuruluşlardan biri de Türk Ocağı idi. Bu tarihî kuruluşun merkez heyetinde de güzel çalışmalar yaptı ve Türkçülüğe gönül veren birçok gencin yetişmesine vesile ve yardımcı oldu. Türk Ocağı'nın yayın organı olan Türk Yurdu'nun 1960'lı yıllarda çıkan sayılarında da gençlere yol gösterici yazıları yayınlandı.
Sançar Hoca' nın büyük bir istekle ve özverilerde bulunarak katıldığı ve katkılarda bulunduğu Türkçü toplum çalışmaları, düzenlenen geziler ile başka şehirlere de taşırılırdı. O, gidilen yerlerde verdiği konferanslar ile, sohbet toplantılarında yaptığı coşkulu, nükteli, bilgi ve birikim yüklü konuşmalarla, yöre gençlerinin Türkçülük ülküsüne ilgi duymasına, hatta bağlanmasına vesile olurdu.
Nejdet Sançar, başarılı bir öğretmen, değerli bir ülkü ve düşünce adamı olmanın yanında titiz bir araştırıcı, yorulmak bilmeyen verimli bir yazardı. Ülkenin her yerindeki Türkçü yayın organlarının yazı isteklerini geri çevirmez, gücünün yettiğince onlara yardımcı olmaya çalışırdı. Sürekli olarak yazdığı Orhun, Çınaraltı, Orkun, Millî Yol, Ötüken gibi dergiler dışında ülkü ve inançlarına uygun dergi ve gazetelerin hemen hepsinde yazıları yayınlanmıştı. Kitaplarında ve yazılarında adı, çoklukla, Çiftçioğlu Nejdet Sançar biçiminde yer alırdı. Kendi adı yanında Okçuoğiu, Çiftçioğlu, Ahmet Tuğcu ... gibi eğreti adlar da kullanırdı. Bu yüzden, yayınlanmış yazılarının tam sayısını bilmek, onlara ulaşmak çok zordur, hattâ mümkün değildir.
Kitap yayıncılığına da büyük önem verirdi. Türkçülüğün kuşaktan kuşağa ancak kitaplarla sürdürülebileceğine inanırdı. Bu inanç ile çok genç yaşında yitirdiği oğlunun adını taşıyan ‘Afşin Yayınları’nı kurmuş, bir dizi kitap çıkarmıştı. Türkçü kuruluşlar için hazırladığı imzasız kitapçıklar yanında on da kitabı yayınlandı. Tabiî onlar, ülkü, düşünce ve mücadele çilesinin verimi olan canlı, coşkulu, akıcı bir üslûpla yazılmış eserlerdi: Tarihte Türk-İtalyan Savaşları (1942), Irkımızın Kahramanları (1943, 1997), Hasan Âli ileHesaplaşma (1947), Türklük Sevgisi (1952), Türk, Moskof ve Komünist (1959), Afşın' a Mektuplar (1963), Türk Kahramanları (1965), Gizli Komünist Belgeleri (1966), İsmet İnönü ile Hesaplaşma (1971), Nâzım Hikmet Masalı (1975), Türkçülük Üzerine Makaleler (1976). Bu kitaplar, hem sundukları bilgiler ve işledikleri konular hem de Türkçe'mizin güzel örnekleri olmaları bakımından gençlerimizin mutlaka okuması gereken, değerli ve yararlı eserlerdir.
Nejdet Sançar Hoca ile Ankara'ya geldiği 1951 yılında tanıştım. 1959-62 yıllarında da Millî Kütüphane'de birlikte çalıştık. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Kütüphanecilik Bölümü’nün son sınıfında iken kütüphaneye onun delaleti ile girmiştim. Orada çalışma odalarımız bitişikti ve birbirinden ortasında kapı bulunan bir camekân ile ayrılıyordu. Yani aynı odada çalışıyor gibi idik. Bütün gün onu her an görebilme ve kendisi ile görüşme şansım vardı. Ayrıca kütüphane ile aynı sokakta bulunan evine teklifsizce gidebilme ayrıcalığım da var idi. Öylesine sevgi ve güvenini kazanmıştım. Böylece Türkiye'nin dört bir yanından kendisini ziyarete gelen Türkçüleri görmek, tanımak şansını da elde etmiştim. Birçok ünlü Türkçü ile o sayede tanıştım.
Bu yakınlık bana onun huy, karakter ve niteliklerini gözlemlemek, öğrenmek fırsatını da vermişti. Buna dayanarak onun herkesçe bilinen cana yakınlığı ve şakacılığı yanında alabildiğine kibar, nazik, çevresine saygılı, alçak gönüllü bir İstanbul efendisi olduğunu belirtmek durumundayım. Dostlarına karşı özverili ve vefalı, çalışmalarında titiz, azimli ve gayretli idi. Çok da yardım severdi. Yüz sayfayı aşkın bir metin olan lisans tezimi daktilo etmiş oluşunu unutamıyor, daima minnetle anıyorum.4
Kimsenin ardından dedikodu yapmaz, beğenmediği tutum ve davranışları onları yapanların kendisine söylerdi Onun bu güzel davranışından kimileri hoşlanmaz, olumsuz tepki gösterir, hatta ona darılırdı. O onlara alınmaz, doğru bildiğini söylemekten çekinmezdi. Hoşgörüsüz davrandığı, hatta kabalaştığı çok nadir zamanlar, Türkçülüğe, dürüstlüğe ve ahlâk değerlerine aykırı davranışlarla, sözlerle karşılaştığı zamanlardı. Öyle tutum, davranış ve sözlerin sahiplerini, en yakını olsalar bile hoş görmez, bağışlamaz ve tepkisini en ağır biçimde göstermekten kaçınmazdı. O uğurda karşılaşacağı her güçlüğü, tehlikeyi ve sıkıntıyı göze alır, tevekkülle karşılardı. Hayatı da, zaten, bir sıkıntılar ve çileler yumağı idi.
Çektiği dayanılmaz sıkıntılara ve çilelere, katlanmak zorunda bırakıldığı acı ve işkencelere rağmen hayat dolu idi. Hiçbir şey ona yaşama sevincini ve neşesini kaybettirememişti. Onun katıldığı sohbetlerde kahkahalar eksik olmazdı. Biricik oğlu Afşin'i hekimlerin ihmali yüzünden yitirmiş olmanın onulmaz acısı ile bacakları felç olmuş, o menhus illeti büyük bir irade, azim ve gayret ile, bastonsuz yürüyecek derecede yenmişti. Neşeli görünümünü bu korkunç, dayanılmaz acılar bile bozamadı. Acılarını içine gömdü ve hep bilinen Nejdet Sançar olarak görünmeye çalıştı. Fakat her dokusu böyle acılarla yüklü olan yüreği onlara ancak 65 yıl dayanabilmiş, o ağır yüklerin altında ezilerek, ansızın durmuştu.
Nejdet Hoca dinimize de saygılı idi. Ramazanlarda oruç tutmayı ihmal etmezdi. Kendisini ziyarete gelen gençlere Türklükle islâmlığın et ve tırnak gibi birbirinden ayırılamaz kutsal değerler olduğunu söylerdi.
Nejdet Sançar'ın başka bir özelliği de hayatı boyunca hiç şiir yazmamış olması idi. Hemen hemen bütün yazarlar yazı hayatına şiir denemeleri yaparak girdikleri ve ağabeyi Atsız B. de iyi bir şair olduğu halde, o buna hiç heves etmemişti. Bunu kendisinden birçok kez duydum. Ama hikâye denemeleri, birkaç da yayınlanmış hikâyesi bulunduğunu biliyorum.
O, aynı zamanda iyi bir futbolcu idi. Fenerbahçe Kulübünde, en alt sıradan başlayıp adım adım ilerleyerek birinci takım oyunculuğuna kadar yükselmişti. Fakat öğretmenlik hayatı başlayınca İstanbul’dan ayrı kaldığı için futbolu bırakmak zorunda kalmıştı. Spor hayatını sürdürebilse, tanınmış bir futbolcu olması ihtimali yüksekti. Çünkü çok azimli ve gayretli bir insandı.
* * *
Nejdet Sançar Bey, Türklüğe ve Türkçülüğe sayılamayacak, anlatılamayacak kadar çok ve değerli hizmetlerde bulunduğu halde hayatı, eserleri ve çalışmaları yeterince değerlendirilememiştir. Eserlerinin yeni yayımları yapılmalı, gazete ve dergi sayfalarında kalmış yazıları bir araya getirilerek kitaplaştırılmalıdır. Hayatı ve Türkçülük çalışmaları üzerine araştırmalar yapılmalı, eserler yazılmalıdır. Yayınlar, ile ilgili bibliyografik çalışmalar yapılarak onların gün ışığına çıkarılması da genç Türkçülerin gayret ve himmetini bekliyor.
1 Her ikisi de edebiyat öğretmeni olmalarına ve 1944-45 dâvasında aklanmış bulunmalarına rağmen, CHP hükümetlerince görevlerine iade edilmediler. DP hükümetleri de, öğrencilerden uzak tutmak için, onları kütüphanelerde görevlendirdi. Atsız B. Süleymaniye Kütüphanesi'nde, Sançar B. Millî Kütüphane'de çalıştırıldı. Bu çileleri yirmişer yıla yakın sürdü.
2 Atsız Bey ile Sançar Bey’in soyadlarının neden ayrı olduğu daima merak edilmiştir. Bunun sebebini Nejdet Bey bana "Soyadı kanunu çıktığında ayrı şehirlerde idik. Hemen haberleşme imkânımız olmadı. Bu yüzden babam 'Çiftçi', ağabeyim Atsız' soyadını almış; ben de 'Sançar'ı seçtim. Sonra da onları değiştirmeyi doğru bulmadık" diyerek anlatmıştı. Sanırım bu durumu bir iki kez de yazdı.
3 Özellikle Ötüken Dergisi’nin yayıma hazırlanmasının yükünü, kendisi Ankara'da yaşamasına, dergi İstanbul'da yayınlanmasına rağmen, çoklukla o taşımıştı.
4 O yıllarda bilgisayar yoktu. Tez metinleri yazı makinesi ile veya elle yazılırdı. Bunun ne külfetli ve zor bir iş olduğunu bugünün insanına anlatabilmek mümkün değil. Sevgili Nejdet Hoca lütfedip benim büyük zamanımı alacak olan bu yükümü hafifletmişti.
KAYNAKÇA:
SEFERCİOĞLU, N. (2005). Tanıdığım Ünlü Türkçüler. İstanbul: Ötüken Neşriyat