Millî Ülkü
Milletleri yaratan, her şeyin yaratıcısı olan Cenab-ı Hak'dır. Her yarattığı şeyde hikmetler vardır. Her hikmetli yaratılış bir ayettir. Millet gerçeği, tarihin ve içtimai hayatın temel gerçeklerindendir. Milletlerarası yarışlar, rekabetler, hüsümetler, düşmanlıklar, ihtilaflar ve itilaflar, dostluklar, birleşmeler, ittifaklar, kaynaşmalar ve karışmalar, insanlık tarihine renk veren, yön gösteren değişmeyi ve gelişmeyi sağlayan en ehemmiyetli hadiselerdir. Millet vakıasına karşı çıkmak ilahi irade isyan manasını taşır. Millet vakıası olmaza idi, insanlık bu günkü seviyesine asla ulaşamazdı. İnsanlık tarihinin temel meselesi milletlerarası münasebetlerdir. Milletler dünyasında düşmanlık kadar dostluklara da yer vardır. Ayrılıklarla birlikte birleşmeler de milletlerarası münasebetlerin temellerindendir.
Kendisinde belli bir atıl ve hali hazır güç varsayan her millet, sahip olduklarından daha fazlasını istemeğe, sığamadıkları kabında taşmaya başlar. Ortaya bir takım dilekler, hevesler, temayüller konulur. Bu maşeri arzuları birlurlaşır. İfade edilir hala gelirse, milli ülküler ortaya çıkar.
Milli bir ülküye ulaşmış olan milletler için ülkü en büyük muharrik güç kaynağıdır. Var olmanın, gelişmenin ve kalkınmanın en tesirli destekçisi, milli ülkülerin mevcudiyetidir. Japonlara mucize çapında kalkınmayı sağlayan, dinlerinden kaynaklanan; ''Yamota Damaşi'' dedikleri Japon ruhunu kutsallaştıran milli ülküleri olmuştur. Almanları, her savaştan ve yenilgiden sonra, hiçbir şey olmamışcasına dirilten, soylarını kutsallaştırmaya dayanan milli ülküleridir. Yahudilere binlerce yıl sonra Mev'ut toprakta yurt kazandıran siyonizmin meydana getirdiği heyecan fırtınalarıdır. Yunanistan'ı yüzyıllarca sonra bir devlet ve millet hayatına ulaştıran ve devamlı genişlemelerine sağlayan 'Megalo idea'' larıdır. Ruslara sahip oldukları durumu sağlayan, Deli Petro'nun vasiyetleri ve büyük Rusluk inançlarıdır. Bugün cihanın efendisi rolüne talip olan ülkelerin bu hava ve heyecan kaybettikleri anda neleri kaybettikleri gözler önündedir.
Milli bencilikten başka bir kaynağı sahip olmayan milletlerin ülkülerinin insanlığına nelere mal olduğu da unutulmaması gereken bir husustur. Başka milletlerin hakkına tecavüzü esas alan başkalarını sömürerek kendi insanlığına refah sağlamaya çalışan kendi milletlerinden olmayanları insan saymayan bir anlayış, bu anlayışa sahip olan millet için de bir felaket kaynağıdır. Böyle milletler insanlığa verdiği huzursuzluk ve zararın yanında, kendileri de huzura erişemezler.
Türk milleti tarih sahnesine çıktığı andan itibaren milli bir ülkünün takipçisi olan bir millettir. Tarih içindeki emsalsiz yerimizin sırrı da buradadır. Maddi ve manevi kuvvetlerin bağdaşması ile ortaya çıkan çok yüksek bir güç birikimi Türklerin cihana hakim olma ülküsüne sevk etmiştir. Hunlar ve Göktürkler o çağın dünyasında bu ülkü yolunda en ileri merhalelere ulaşmışlardır. Ancak İslamiyet ile şereflenmekle Türkler sadece yeni bir dine girmiş olmamışlardır. İslam potası ile eriyerek, adeta yeniden şekillenmişlerdir. Böylece Milli Ülkü'de yeni bir muhteva kazanmıştır.
Türk Milleti kendisine ilahi irade tarafından çok yüksek bir görev verildiğine, kendisinin Aleme Nizam vermeye mecbur ve vazifeli olduğuna inanmışlardır. Karahanlı ve Selçuklu dönemlerinde bu yolda ileri adımlar atılmıştır. Osmanlı ise bir manada milli ülkünün gerçekleştiği bir devir olmuştur. Bütün insanlık tarihinde en büyük beşeri teşkilatlanmayı ortaya koymuş olan Osmanlı'nın başarısının sırrı da buradadır. En üst nokta olan Kanuni devrinde cihanın bilinen bütün kuvvetleri kendilerini az veya çok Osmanlıya tabi hissediyorlardı. Osmanlıda biriken güç, kendisinin dışındaki bütün toplam güçlerden daha üstün bir halde idi.
Milli Ülkü yolunda ilerleyen milletimizin başka insan topluluklarını da yönetmek arzusunu, çok defa onların da talepleri doğrultusundaki izhar ediyordu. Ancak emperyalist devletlerden önemli bir ayrılıkla, o insanları ezmek, hor görmek istismar etmek değildi bu istek… Onlara adil bir nizam huzur dolu bir hayat, emniyet ve asayiş götürmek temel anlayış halindeydi. Milletimizin ALEME NİZAM vermek istiyordu. Ama kendi menfaati arzu ve hevesleri açısından değil, ilahi kaideler istikametlerinde bir NİZAM… işte ilay-ı kelimetullah ruhu bunu gayeleştirmiştir. Milli ülkünün zahiri görünüşü NİZAM-I ALEM davası, özü ise İLAY-I KELİMETULLAH idi. İlay-ı kelimetullah sözü bir kavl-ı mücerret değil, manası medlulu ve muhtevası tatbiki yönü olan büyük bir vaad idi. Allah adını yayma, Allah'ın iradesi istikametinde insanlara saadet kapıları açan bir nizam verme manasına idi.
Milletimizin milli ülküsünden koptuğu kendisine güvenini yitirdiği batı taklitçiliği belasına kapıldığı andan itibaren zirveden aşağılara doğru düşmeye başlamışlardır. Son yüzeli senelik maceramız budur…
Bugün yeni bir düşünme, derlenme, uyanma ve dirilme dönemindeyiz. Milli ülkü yeniden yüzbinlerce inançlı insanın gönlünde nazlı birer hayal haline gelmiştir. Bir buçuk milyona ulaşan gençlik zümresi, kendini bulmanın hazzı ve heyecanı içinde, toprağın derinliklerine ve göklerin yüceliklerini kurcalama hali içindedir.
Ülkücülerin bedeninde Satuk Buğra Han, Alparslan, Osman Gazi, Osman Gazi'nin Gazi Dervişleri, Hüdavendiğar Murat Fatih yeniden dirilmiştir. Ülkücülerin kendilerine yamanmak istenen suni ülküleri güdük hevesleri silkinip atmış ve gerçeği görmüşlerdir.
Bir genç ülkücünün deyimiyle ''Ülkücülüğün kulağı ezan sesinde… gözü başbuğun işaret parmağındadır''. O işaret parmağının neyi gösterdiğini anlatmadan anlayacak üstün bir idrak seviyesine ulaşmıştır. Ülkücüler…
15. İslam asrının Alperenleri, Gazi Dervişleri olan Ülkücüler yoluna baş koydukları ülkülerini göklere yükselen gür seslerle haykırıyorlar.
ÜLKMÜZÜN ALEME NİZAM VERME ÜLKÜSÜDÜR!
HEDEFİMİZİN ALLAH RIZASINA KAZANMAK VE İLAY-I KELİMETULLAH YOLUNDA SAVAŞMAKTIR!
TÜRK MİLLETİ AHLAKTA VE MANEVİYATTA İLİM VE TEKNİKTE YENİDEN CİHANA ÖNCÜ OLACAKTIR. ANADOLU YAYLALARINDA PARLAYAN MEŞALE, BÜTÜN CİHANI AYDINLATACAKTIR!
BÜTÜN DÜNYA TÜRKLÜĞÜ BAĞIMSIZ OLACAK VE BİRLEŞECEKTİR! İSLAM MİLELTLERİ KÖLELİK ZİNCİRLERİNE KIRACAK VE KAYNAŞACAKTIR.
İNSANLIK İÇİNDE BULUNDUĞU ZULÜM ÇAĞINDAN KURTULACAK MADDEYE TAPAN KÖLELER OLMAKTAN ÇIKACAK, YENİDEN KENDİNİ BULACAKTIR!
TÜRK-İSLAM MEDENİYETİ, ÇAĞIN VE GELECEK ÇAĞLARIN SIRTINA MÜHRÜNÜ VURACAKTIR…