« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

28 Şub

2010

Memleketten uyku manzaraları...

Deniz Ülke Arıboğan 01 Ocak 1970

Memleketin birinde bazı kişiler her gece, 'acaba yarın sabah sokaklar tanklarla dolacak mı'; acaba millet iradesi silahla sonlanacak mı' korkusuyla yatağa girerlermiş. Rüyalarında tutuklandıklarını, gözaltına alındıklarını görür; daha önceki dönemlerden kalan travmalarla rüyada asker görmeyi hayra yormazlarmış. Bir yanda kendilerini iktidara taşıyan milletin omuzlarına yüklediği güç ve sorumlulukla enerji dolar, diğer yandan da 'ya bir anda milletin desteği kaybolur, başarısızlıklar yüzleşir ve güçsüz kalırsak başımıza ne gelir' endişesiyle dönüp dururlarmış. Huzursuz uykular huzursuz sabahlara döner; her sabah evden ofise eşlerle helalleşip çıkılırmış.

Aynı memlekette bazı başka kişiler 'bu gece polis evimi basıp da gece yarısı beni içeri alır mı', 'itibarım beş paralık olur mu' korkusuyla yatağa girer; yatmadan önce şanlı günlerde çekilmiş üniformalı resimlere yaşlı gözlerle bir kez daha bakılırmış. Onların kabuslarında ise çember sakallı, poturlu şalvarlı adamlar varmış. Rüyada polis görmeyi hayra yormaz, uykuya bile tetikte dalmayı vazife sayarlarmış. Bu kişiler bir yandan daha çocuk yaşlardan itibaren üstlendikleri 'devletin bekasını sağlama' görevinin enerjisiyle dolar; diğer yandan 'ya devlet bu adamlar tarafından ele geçirilirse kuşkusuyla' huzursuzlanıp dururlarmış. Endişeli uykular, endişeli sabahlara döner, her sabah eşleriyle helalleşerek evlerinden çıkarlarmış.

Bu memlekette bazı kişiler geceleri 'inceledikleri dosyalar yüzünden sabah evden gözaltına alınırlar mı' ya da 'bir gün sokak ortasında vurulurlar mı' endişesiyle yataklarına girerlermiş. Rüyalarında kendi meslektaşlarının onları suçladığı mahkeme salonlarını görür; kutsal bildikleri cüppelerinin bir gün kefenleri olabileceği düşüncesiyle huzursuz uykular uyurlarmış. Bir yanda 'adalet' gibi yüce bir ilkenin hizmetkarı olmanın sorumluluğunu taşır; diğer taraftan da 'ya bildiğimiz, yorumladığımız ilkeler bir başka güç tarafından farklı yorumlanır da, biz hukuku yanlış uygulamakla itham edilirsek' diye yataklarında dönüp dururlarmış. Sabahları görev başına gitmeden eşleriyle helalleşir, güne öyle başlarlarmış.

Bu garip memlekette bazı kişiler geceleri 'yazdıkları haber ya da yorum yüzünden, ertesi gün belki polis, belki asker, belki patron, belki de eli silahlı bir katil tarafından cezalandırılacakları' endişesiyle yatağa girerlermiş. Rüyalarında yazdıkları haberin hesabını soran kitleler, yargıçlar ya da eli silahlı güçler görür; yatağa girmeden önce kutsal saydıkları kalemlerini özenle saklarlarmış. İtibarlarını, gelirlerini, kişiliklerini, güçlerini, sevdiklerini kaybetme korkusu ile huzursuz uykular uyur; sabahları bir yandan bağımsız medya, özgür basın sloganlarının verdiği enerji ile heyecanlanır, diğer yandan da inandıkları düşüncelere hizmet aşkıyla tutsaklıklarını yaşarlarmış. Bu kişiler her sabah evden helalleşerek ve daha önce katledilmiş meslektaşlarının listesine girmemek için dualar ederek yola çıkarlarmış.

Bu memlekette bazı kişiler sahip oldukları işyerlerinin, yaptıkları yatırımların kontrolsüz tanklar ya da basiretsiz siyasetçiler tarafından bir gecede yok olup gidebileceği endişesiyle yatağa girer; bir gün biri diğerine anayasa fırlatır mı; öbür gün bir diğeri bir gece internete muhtıra koyar mı diye huzursuz uykular uyurmuş. Bu kişiler rüyalarında asker görmeyi de, polis görmeyi de, kriz görmeyi de hayra yormaz; her gece yatağa girmeden kriz sonrası yapılacaklar listesi hazırlamaktan kendilerini alıkoyamazlarmış. Bu endişelerle dolu olduklarından sahip oldukları kaynakları yatırıma dönüştürmekten çekinir, acil durum planları yapmaktan usanmış bir halde, her sabah evlerinden helalleşerek çıkarlarmış.

Bu memlekette bazıları geceleri 'ertesi gün evlerine ekmek götürüp götüremeyecekleri endişesiyle yataklarına girer'; her sabah işyerinin kapısına konulma ya da daha kötü koşullarda çalışmaya zorlanma korkusuyla uykuya yatarlarmış. Hiçbir sabaha güvenle uyanmaz; gece boyunca gördükleri kabuslarda müdürlerinin onlara 'işten çıkarıldınız' diyen sesini duyarlarmış. Rüyada biber gazı, polis copu gibi şeyler görmeyi hayra yormaz; her sabah evden çıkarken çoluk çocuk helalleşirlermiş.

Bu memleket aslında derin bir uyku bozukluğundan mustaripmiş. Hiç kimse yatağına huzurla yatmaz, sabah nasıl gelecek endişesi tüm güzel rüyaları karabasana çevirirmiş. Gecelerin yorgunluğu sabahlara yansır; insanlar ne uyurken ne de uyanıkken mutlu olabilirlermiş. Kısaca bu memleket uykulara olduğu kadar, uyanmalara da hasretmiş. Bu sebeptendir ki, yıllarca memleketteki herkes bir gün huzurla uyanmayı beklemiş, beklemiş, beklemiş...

Ziyaret -> Toplam : 125,26 M - Bugn : 16268

ulkucudunya@ulkucudunya.com