Tarladaki nimeti çatala haram etmek
Şeref Oğuz 01 Ocak 1970
Bir ülke düşünün; 7 iklim, 4 mevsim, fauna, flora, hava, su ve endemik zenginliğiyle cennet vatan olsun. Fakat gel gör ki darı ambarı üzerinde açlık çeken tavuk gibi, tarladaki nimeti çatala haram etsin, gıda enflasyonunda dünya rekortmeni olsun. Evet, burası Türkiye ve cinnet vatana hoş geldin.
Sorunu kuraklığa, iklim değişikliğine, dış güçlere adreslemek işin kolayı ve kurnazcası olurdu ama ben öyle yapmayacağım. Sorunu, kendi sorumluluk alanı dışına öteleyen Tarım Bakanlığı veya ekonomi yönetimi gibi davranmayacak, kabahati kendimde, derin ahlaksızlığımda, akılsızlığımda, arayacağım.
Üretime çökme, çökertme ekonomisi
Genç çiftçi kardeşimiz Eda Halıcı’nın sosyal medyada paylaştığı duyuruyu dinliyorum; “Bin bir eziyetle üretiyoruz ama toptan satışa gelince, büyük şirketler ve büyük çiftçiler altında çokça eziliyoruz. Satışlarda tüccarlar, fiyatı en düşük düzeyde tutuyorlar ve bizi de üretimden çıkmaya zorluyorlar.” Gençlerimiz tarıma girmek istiyor. Bandırmadaydım. Genç çiftçimiz Beyza Aydın, ekecek tarla edinemediğinden söz ediyordu. Talip olduğu tarlaya, imarlı arsa muamelesi çekip, dönümü 40 bin liralık tarlaya 1,5 milyon lira fiyat biçen OSB kurnazlarından şikâyetle, âleme feryat ediyordu.
İKİ SORU İKİ CEVAP / Çökertmeye dair…
■ Üreteni neden koruyamıyoruz? Çünkü muktedirler (iktidar sahipleri), başkasının ürettiğine çökmek istiyorlar. Biri üretsin, biz ona el koyalım, vergi, rüsum, harç, yasalar ve finansal tuzaklarla onu elinden alalım, biz yiyelim, semirelim. Kamu; üreticiyi korumak yerine, ondan daha fazla gelir alma telaşında olduğundan avara kasnak gibi.
■ Eda’lara, Beyza’lara destek? Büyük şirketler, dev tüccarlar, tarlada iken ucuza kapatmaya çalıştıkları üreticilerin, bir sonraki sezonda hayatta kalıp kalmayacağına aldırış etmiyor. Ticaret bakanı, peşinde kameralarla medyatik soğan mağaraları basmakla meşgulken, Eda’lar, Beyza’lar, bu tarım zararlılarından “elâman” diyor.
not/Ekende yok, biçende yok, yemede ortak Osmanlı
Geçen yüzyılın başında Sultan Abdülazîz’in katlinden sonra halkın diline doladığı bir türkü vardı; “Şalvarı şaltak Osmanlı / Eğeri kaltak Osmanlı / Eken de yok biçen de yok / yemede ortak Osmanlı.” Bundan 150 yıl önceki durum buydu ve şimdi, ekende biçende olmayanlar çöküyor malımıza…
Dalında 1 liralık limon, mutfağa 100 liraya geliyorsa arada olanları sorgulamak gerekmez mi? Çiftçi “üretiyorum ama satamıyor, çürütüyorum” diye feryatta… Dar gelirli “çok pahalı alamıyorum” diye ıstırap çekiyor. İyi de bu tabloyu seyredenler ne yapıyor dersiniz? Bizleri suçlamakla yetiniyorlar.
Büyük zincirler; üreticiden 120 gün vadeyle ve en dip fiyattan aldığı gıdayı, marketinde 24 saatte nakde çeviriyor ve yüksek faiz ortamında 4 aylık vade sayesinde, domatesle adeta repo yapıyorsun. Ancak bir sonraki sezonda, hasadına çöktüğün üreticiyi çökerttiğinde seneye kimden alabileceksin?
Bakanlık; neredeyse her yıl bakanını değiştiriyorsun. Ama bakanlığa çökmüş 5-6 bürokrat oligark sayesinde, iş yapar gibi görünüp ülkedeki açlığı adeta bir orkestra şefi gibi yönetiyorsun. Sorsan üretim patlamış, havza modeliyle bereket saçılmış… Peki ya gıda enflasyonunda neden lideriz?
Belediyeler; neden genç çiftçilerimizin elindeki ürünü, ederinden ve onu yaşatacak düzeyden satın alıp, tanzim satışlarla hemşerilerinizi ucuzlukla buluşturmuyorsunuz? Yeriniz mi dar yeniniz mi dar?