Zenbilli Ali Efendi
1445 – 1526 01 Ocak 1970
Osmanlı Devleti’nin yükselme devrinde yaşamış âlim ve velilerin önde gelenlerindendir. Asıl ismi Ali olup, Anadolu evliyalarından Cemalaeddin Aksarayi’nin torunudur. Bundan dolayı Ali Cemali ismiyle tanınmıştır. Aslen Aksaraylıdır. O devirlerde Aksaray, Karaman eyaletine bağlı olduğu için kendisine Karamanî nisbeti de verilmiştir.
Zenbilli Ali Efendi, dedesinden ve babasından dolayı ilim hayatına tabiri caizse beşikte başlamıştır. Zekası ve kuvvetli hafızasından dolayı kendisini gören, tanıyan herkesin dikkatini çekmiştir. Küçük yaşta ilimde büyük mesafeler kat etmesi kısa zamanda isminin duyulmasına vesile olur. Hocaları bu gelecek vaad eden talebenin mutlaka İstanbul’da eğitim görmesi gerektiği noktasında fikir birliğine varırlar. Ali Efendi İstanbul’a gelir ve Fatih tarafından devrin İmam-ı Azam’ı sayılan Molla Hüsrev’den ilim almaya başlar. Sonra Molla Hüsrev, onu Bursa’ya gönderip, Sultan Medresesi müderrisi Hüsâmzâde Mevlânâ Muslihuddîn’den ders almasını tavsiye etti. Bu zâtın derslerine devâm edip, ondan aklî ve naklî ilimleri öğrendi. İlimde yetiştikten sonra hocası Mevlânâ Muslihuddîn, onu kendisine mu’îd (yardımcı müderris) seçti. Mevlânâ Muslihuddîn’in kızı ile evlenip dâmâdı oldu.
Bursa, İznik ve Edirne medreselerinde müderrislik vazifesinde bulundu. Müderrislik görevini bırakıp Şeyh Ebu’l Vefa Hazretlerine talebe olup, tasavvufta ilerlemiştir. Ali Efendi’deki meziyet ve ilmi yakından takip eden devrin padişahı II. Bayezid-i Veli Han, onu şehzadeler şehri Amasya’ya müftü olarak görevlendirir. Amasya Müftülüğü vazifesini yürüttüğü esnada makamında gözü olan kişilerin, Ali Efendi aleyhinde faaliyetlerde bulunmaları üzerine müftülük vazifesini bırakarak özlemiyle tutuştuğu kutsal topraklara doğru yola çıkar. Hac yolculuğu esnasında Hicaz’da bazı karışıklıkların olduğunu öğrenince o seneyi Mısır’da geçirir. Mısır’da kaldığı 1 sene boyunca Mısır kütüphanelerinde araştırmalar yapıp, çeşitli ilim ve sohbet meclislerini takip eder. Mısır’da bulunduğu sürede Arap tedrisatıyla Osmanlı tedrisatını mukayese etme imkanı bulur. Daha sonra Mekke-i Mükerreme’ye geçip Hac farizasını yerine getirip, Hazreti Peygamberi ziyaret için Medine-i Münevvere’ye geçer. Ali Efendi Hacda iken, Şeyhülislâm Efdalzâde Hamîdüddîn Efendi vefât edince, İkinci Bâyezîd Hân tarafından 1497 (H. 903)'de Osmanlı Şeyhulislâmlığı’na tâyin edildi. İkinci Bâyezîd Hân, Zenbilli Ali Cemâlî Efendi Hicaz’dan gelinceye kadar fetvâ işlerinin Sahn-ı Semân Medresesi müderrisleri tarafından yürütülmesini emretti. Ayrıca Zenbilli Ali Efendi’ye yeni yapılmış olan Bâyezîd Medresesi müderrisliğinde de vazife verildi. Bu tarihten sonra Şeyhülislâmların, Bâyezîd Medresesinde müderrislik yapması âdet hâline geldi.
“Zenbilli” denilmesinin sebebi ise; Şeyhülislamlığı Döneminde kendisine sorulan soruları evinin balkonundan bir zenbil sarkıtarak alması ve cevaplayıp tekrar zenbili ile sarkıtmasından dolayıdır. Zühdü, takvası ve doğruluğu ile meşhur olan Zenbilli Ali Efendi, II. Bayezid’in vefatı sonrasında Yavuz Sultan selim Dönemi’nde de vazifesine devam eder. Zenbilli Ali Efendi, dine uymayan her çeşit hükme ve karara şiddetle karşı çıkardı. Bir defâsında Yavuz Sultan Selim Hân Topkapı Sarayı hazînesi görevlilerinden yüz elli kişinin sorumsuz davranışlarından dolayı îdâmını emretmişti. Zenbilli Ali Efendi, bu kararı duyunca derhal Dîvân-ı hümâyûn’a koştu. Vezîrler ayağa kalkıp saygı ile karşıladılar ve baş köşeye oturttular. Şeyhülislâmın dîvâna gelmesi âdet olmadığından, niçin geldiğini sordular. Pâdişâhla görüşmek istediğini söyledi. Durum pâdişâha arzedildi. Yavuz Sultan Selîm Han, huzûruna girmesine izin verdi. Arz odasına girip selâm verdi. Pâdişâhın hürmet göstermesinden sonra, gösterilen yere oturdu. Sonra pâdişâha; “Fetvâ vazîfesinde (şeyhulislâmlıkda) bulunanların bir işi de, pâdişâhın âhiretini korumak, onları dînen hatâ olan şeylerden sakındırmaktır. Yüz elli kişinin îdâm edilmesine pâdişâh fermanı çıktığını duyduk, öldürülmeleri için, dînen bir sebep tesbit edilmiş değildir. Bunların af buyrulması ricâ olunur.” sözü üzerine kızan pâdişâh; “Bu iş saltanatın gereğidir. Âlimler böyle işlere karışırsa devlet idâresi kargaşaya uğrar. Sorumsuzluklara göz yummak, beğenilecek tutum değildir. Bu işlere karışmak sizin vazifeniz değildir.” dedi. Zenbilli Ali Efendi, Pâdişâhın bu sözleri karşısında; “Bu karar âhiretiniz ile ilgilidir ve buna karışmak da bizim vazifemizdir. Eğer affederseniz ne iyi ne güzeldir.
Yoksa âhirette cezâya müstehak olursunuz.” Bu sözler, Pâdişâhın kızgınlığını yatıştırdı. “Affettik” diyerek lütuf göstermiştir. Kendisine ve çevresindekilere yapılanlara bazen göz yuman Ali Efendi, konu mukaddesat olunca hiçbir şekilde taviz vermez. Yavuz Sultan Selim Han’ı Çaldıran Seferine teşvik eden de O’dur. Yine Yavuz’un Mısır Seferi’ni sonuna kadar desteklemiştir. Zenbilli Ali Efendi, gönlü Allah aşkı ile tutuşan cihad sevdalısı bir insandı. Zamanı geldiğinde cihada bizzat iştirak etmişti. Kanuni Sultan Süleyman Dönemi’nde Akdeniz yapılan fetihler neticesinde bir Türk gölü halini almıştı. Fakat Rodos Şövalyelerinin korsanlık faaliyetleri devletin Akdeniz’deki asayişini tehtid etmekteydi. Zenbilli Ali Efendi, padişahı Rodos seferine ikna etmiş, hatta kendisi de Rodos fitnecilerine karşı savaşmıştır. Rodos feth edildikten sonra burada kalıp yerli halka İslamiyet’i anlatmış, birçok Rum’un hidayete ermesine vesile olmuştur. Rodoslu Müslümanların mayasında onun gayretleri vardır. Zenbilli Ali Efendi’nin; El-Muhtârât adlı eseri, bir fıkıh kitabı olup, çok kıymetlidir. Bundan başka; Muhtasar-ul-Hidâye, Âdâb-ül-Evsiyâ ve Risâle fî Hakk-ıd-Deverân adlı eserleri vardır.
1526 senesinde Hakk’a yürüyen Zenbilli Ali Efendi’nin kabri Fatih sınırları içerisinde yer alan Zeyrek yokuşunda kendi dergâhının bahçesindedir.