Kör Kavgada Boğuluyoruz
A. Yağmur Tunalı 01 Ocak 1970
“Kavga”, yeni hayatımızda bin türlü bozukluk yaratan ve doğru dürüst üzerinde durmadığımız bir kavramdır. Din anlayışlarımızdan tutun da hemen her şey bizim için kavga konusudur. İdeolojik bağlılıklar tam manasıyle böyledir.
Sebep arıyorsanız özü, özeti gayet açık: Çünkü hür düşünme yoktur. Dolayısıyla bilgi görgü yoktur. Buradan medenî bir tavır çıkması beklenmez.
Bizde ana akımlarda çok yönlü cehalet tercih edilir. Uzun süren cehalet zamanla kökleşir. Kökleşmiştir. Fikir akımlarına ve mensuplarına bakan bunu görür. İslamcı denen dincilerimizin dini ile dinin alakasının kalmadığı açık. Sosyalistlerimizin toplum ve hayatıyla ilgisi yok. Milliyetçilerimiz milletten habersiz. Hal böyle olunca, üç beş içi boş sloganın peşinde bu bilgisizlik ve görgüsüzlükle ancak kavga edilir. Etiketlere bakmayınız, kavga da Sulukule sürtüşmesinden daha değerli bir sebebe dayanmaz.
Bozan Dinden Görünen Din
İçine düştüğümüz bozgunu tek başına fikir akımları getirdi diyemeyiz. Fakat şu kesindir: 22 yılda din sosunun bozduğunu diğerleri yapamazdı. Bu bozma şerefinin madalyası din üzerinden konuşanlarımızındır. Bu bozgundan çıkışın ilk adımını hep söylüyoruz: Devlet işlerinde –ve mümkünse günlük hayatta- din dilini kullanmayacağız. Objektif, ölçülebilir bilgilere bakacağız. Dinin özü de bize oradan görünecek.
“Kavga” önemli bir kavramdır. Bizdeki haliyle kutsallara atfedilen, ancak mukaddesleri doğrayan bir kıyıcılık getirdi. “Davamız” diyen, davası kendisi olan davasızlar elinde kaldık. Bunun literatüre geçecek örneğini Erdoğan veriyor.
Kavga eden ve her zaman savunmada kalan, hep kötülük bekler. Bu tetikte bekleyişin psikolojisini etraflıca konuşmalıyız.
Çok Geriye Düştük
Kör kavgayla yol gidemezsiniz. Bozuk yolda patinaj ve görünür kazalar vardır. Suçu ona buna atmak gerçeklerden kaçıştır. Bilerek yapıldığında ve halk şu veya bu ideolojik hipnozla uyutulduğunda kötülüklerin anasıdır. Daha açığını söyleyeceğim: Bozgunu normalleştirmeye çalışmak ahmaklığıdır. Böyle bir ülkenin geri kalması kaçınılmaz sonuçtur.
Doğruları doğrayan hareketlerle boğulduk. İçine düştüğümüz durumu anlamak için başka ülkelerle kıyaslamak lazım. Hemen bütün verilerde istatistikler, sıralamalar bizi uyandırır. Gerideyiz, çok gerideyiz. Nispeten iyi olduklarımızda da geriye düştük. Mesela internet erişilebilirliğinde Özal zamanında Avrupa’da 1. sıradaydık, şimdi sonuncu, dünyada 129. sıradayız. Bu devirde internetin ne demek olduğu düşünülünce, yönetenlerimizin bilmeyi ve bildirmeyi engellediğini anlarsınız. Hastalıklı bir durum olduğunu söyleyen psikiyatrların dediği ayrı, bize yansıması katmerli bozgunculuk halidir.
İçimiz Boşalıyor
Sadece cebimiz boşalmıyor. Hayatımız boşalıyor. Değersiz, diğer bir ifadeyle ölçüsüz, yaygın kullanışla kuralsız hayat olmaz. Devlet hayatı kurallar manzumesiyle yürür. Tek kişinin istediği kural, istemediği tu kaka ise varacağınız yer bellidir. Bu tür totaliter eğilimleri dünya çok gördü. Bizim tarihimizde bu keyfiliğe hemen hemen yer yoktur. Girdikse de tez çıktık.
Saltanat rejiminde, Padişah kurallara uyarak yönetir. Padişahın gözetiminde Sadrazamın başında bulunduğu bürokrasi devleti işletir. Padişahın buyrukları düzeni bozacak şekilde olmaz. Bazı emirlerine “Kanun değildir” diyen ve yanlışlarına engel olan yüksek devlet adamları bürokratlardır. Osmanlı Türkiye’siyle dünyanın tek gücü olduğumuz üç asrı, önünü sonunu inceleyen bunu görür. Yavuz gibi “şedid” bir Padişaha bile, defalarca “Bunu yapamazsın!” diyen bir kanun adamı Zenbilli Ali Efendi çıkar ve istisna da değildir.
Evet, iyimser bir ifadeyle kuralların askıya alındığı bir dönemden geçiyoruz. Nereye düştüğümüzü konuşmuyoruz. İnsani gelişmişlikte 45., küresel refahta 93., mutluluk endeksinde 98. sıradayız. İyileri kovan bir anlayışın despotluğunda bu gerilik kaçınılmazdı.
Birçok endekste durumumuz benzer. 60 yıldır dünyanın en büyük 20 ekonomisi içindeydik. 2021 itibariyle o ligden de düştük. Dünyanın “en iyi ülkeleri” sıralamasında 55. Sıradayız. En yeni bilgileri iç karartmamak için vermeyeyim.
Anlama Yoksa Yol Yürüyemezsiniz
Bir düşmek var ki her şeyi izah ediyor: Kendi dilinde okuduğunu anlamada 2022 Pisa endeksinde 81 ülke arasında 36. sıradaymışız. Okuduğunu anlamayan, yani dilini bilmeyen bir memleketin hemen hiçbir konuda ileri gitmesi mümkün değildir. “Ben fenciyim” diyerek kimse kurtulamaz, teknoloji de dil ve anlama ister. Okuma yazma öğretemeyen, yani Türkçe öğretemeyen, yani anlamayı sağlayamayan bir Millî Eğitim topyekûn başarısızlığı hazırlar. Bahane aramaya gerek yok: Oradayız.
Bu anlama bahsi temeldir. Erdoğan iki yılda bir kültürde ve eğitimde başarılı olamadık der. Ben de her defasında “Topyekûn başarısızlık”ın ilanı böyle olur derim. Evet eğitimde ve kültürde başarısızlık her konuda başarısızlığı getirir. Bunu bileceğiz ki çıkış yollarını arayalım.
“Biz iyiyiz” diyerek kendimizi kandıra kandıra bozulmanın dibine yakınız. Kandırıldık ve kandık. Bunu ne kadar yumuşatırsak yumuşatalım böyle. Kabul edecek ve “Nerede yanlış yaptık?” sorusunu içimiz kanayarak soracak ve dosdoğru cevaplayacağız.