« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

07 Mar

2010

Mizah Edebiyatımızda Bir Kilometre Taşı: Hüseyin Rahmi Gürpınar / Cihan Demirci

01 Ocak 1970

Sevgili dostlar, bulunduğum dam üstünden hepinize merhaba. Şimdi “Damdaki Mizah-çı”nızla birlikte 1970'li yılların hemen başlarına gideceksiniz. Yıl: 1972-1973 filan... İl-kokuldayım, 4. sınıfta. Bir mizah yazarının kitaplarını keşfediyorum. Bu keşfi yapmam-da edebiyat öğretmeni olan babamın da katkısı var. Zira kendisi öğretmenlik yaptığı okulun kü-tüphanesi için Cağaloğlu yokuşundaki yayınevlerinden sık sık kitap alıyor, özellikle de her ki-taptan iki tane almaya çalışıyor. Biri okula alınıyor kitabın, diğeri bizim eve. Ağabeyimle pay-laştığım odadaki küçük kitaplık yetmiyor onca kitaba ve odamızın her tarafı bir anda kitapladoluyor. Sabah yataktan kalktığımda ilk merhabamı çevremi sarmış, yatağımın altına kadar gir-miş kitaplara veriyorum. Onca kitap arasında, epeyce kitabı olan bir yazarın kitapları dikkati-mi çekiyor. Bu yazarın adı: Hüseyin Rahmi Gürpınar...Özellikle ilkokul 5. sınıfta, orta bir ve ikide sürekli Hüseyin Rahmi kitapları okumaya baş-lıyorum. İlkokula başladığım ilk yıllarda okuduğum, beni hüngür hüngür ağlatan KemalettinTuğcu'nun kitaplarından çok farklı geliyor bana Hüseyin Rahmi'nin kitapları. Öncelikle çokiyi bildiğim ve sürekli gözlemlediğim bir dünyayı anlatıyor. Zira benim de tıpkı Hüseyin Rah-mi usta gibi çocukluğum İstanbul'un en eski ve en renkli semtlerinden birinde, Aksaray'da ge-çiyor. Aksaray Mahmudiye İlkokulu'na gidiyorum. Okula giderken girdiğim kestirme sokak,arnavut kaldırımlı, daracık bir Aksaray sokağı. Bu sokak ve benzerleri Hüseyin Rahmi'nin ro-man ve öykülerinde birebir karşıma çıkıyor adeta. Yan yana sanki baraj kurmuş futbolculargibi eğreti bir şekilde birbirine yapışmış, çoğu dökülmekte olan cumbalı ahşap evler, o cum-baların önündeki pencerelerden vücutlarının büyük bir kısmı dışarı sarkmış halde gün boyuçevredeki komşu kadınlarla dedikodu yapan, bugünün deyimiyle oldukça ‘obez’ ev kadınla-rı... Sanki günün her saatinde çamaşır yıkamakta olan bu kadınların ıslak ıslak astığı çamaşır-lardan tepemize inen su damlacıkları...
Okuduğum her Hüseyin Rahmi kitabı beni bu yazara daha da yaklaştırıyor. O sıralarda ye-ni çıkmaya başlamış Salata ve Gırgır adlı mizah dergileriyle birlikte en büyük tutkum oluyorartık onun yazdıkları. Ne de olsa içinde yaşadığım bir semtin elli-altmış sene önceki hallerinianlatıyor Hüseyin Rahmi. Ortaokul yıllarımın da en önce gelen yazarı o, özellikle lise yılların-da yerini Aziz Nesin alana dek.Mizahla profesyonel anlamda uğraşmaya başladıktan sonra, merak edip hayatını daha ay-rıntılarıyla keşfediyorum Hüseyin Rahmi ustanın. Çok sonraları anlıyorum ki, mizah yazını-mız roman ve öykü anlamında neredeyse onunla başlamış. Bugün, gönül rahatlığıyla “Mizahöykücülüğümüz ve mizah romancılığımız gerçek anlamda ilk kez Hüseyin Rahmi Gürpınar'labaşlamıştır” diyebilirim.Mizahı sevmemde ve mizaha bir sevgili gibi tutkuyla sarılmamda çok büyük payı olmuş buustayı gelin biraz daha yakından tanımaya çalışalım şimdi. Türk mizah yazınının temel taşla-rından olan Hüseyin Rahmi Gürpınar, 1864'te İstanbul'da Ayazpaşa semtinde doğmuş. Henüzdört buçuk yaşındayken annesini kaybetmiş. Babasının ikinci kez evlenmesi üzerine o, artıkbüyükannesinin İstanbul Aksaray'daki evinde teyzesi ve komşu kadınların arasında büyümüş-tür. İşte bu Aksaray'da ve çevresinde bir sürü kadınla büyüme durumu sanırım Hüseyin Rah-mi ustayı mizahçı yapmış. Çelimsiz bir çocuk olduğu yazılı kaynaklarda. İlk gittiği mahalleokulunda hocasının suratına su sıktığı için dayak yeme korkusuyla okuldan kaçmış küçük
“Hüseyin Rahmi Gürpınar, doğal bir dile sahiptir.Son derece akıcı bir üslubu vardır ki bu akıcılık onun mizah gücüne güçkatmıştır. Bakın Ahmet Hamdi Tanpınar, onun için neler diyor:‘Türk romanında hakiki konuşma Hüseyin Rahmi'yle başlar.Onda her cins adam ve her cins konuşma vardır.Hüseyin Rahmi'nin büyük kuvveti insan yaratmasını bilmesidir.Kahramanları kitabın ortasında tabii muhitlerindeymiş gibi yaşarlar.Biraz fazla saçılır, dökülürler! Ama yaşarlar.O, halkımızı ve hayatımızı tanıyan yazarlardandır.Ama asıl edebiyatımıza sokak onunla girmiştir...’ ”
Hüseyin Rahmi. Sonrasında da belli ki okulu pek sevmemiş. Çantasını alıp okula gidiyorumdiye evden çıkıyor, çantasını bir kovuğa saklayıp aylak aylak dolaşıyormuş Langa senin, Ak-saray benim. Bunları yıllar sonra okuduğum zaman, tam da dama çıktığım bir dönemde içimbir tuhaf olmuştu doğrusu. Zira ben de benzer şeyler yapardım hemen hemen aynı semtler-de. Gerçi okuldan korkan, okulu sevmeyen bir çocuk değildim. Önlük zorunluluğu bile ol-mayan, her anlamda harika bir ilkokulda okuyordum şansıma; ama ara sıra okuldan kaçıpmahalle arası maçlarına dalıyordum ki, bir keresinde kale olarak kullandığım okul çantam bi-le çalınmıştı. Hüseyin Rahmi, yaramaz bir çocuk olarak sonrasında büyük teyzesinin evinekaçmış. Sonrasında eniştesi onu başka bir okula yazdırmış. Böyle zor okuyan bir çocuk bir-denbire Mülkiye Mektebi'nde bulmuş kendini, yani bugünün Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde.Sonrasında 1908'e, yani Meşrutiyet ilanına dek memurluk yapmış. Sonrasında yaşamını hepkalemiyle sürdürmüş, 1935-1943 yılları arasında iki dönem milletvekilliği de yapmış bu ara-da. Yaşamının son otuz yılını geçirdiği Heybeliada'daki köşkünde 1944 yılında, 80 yaşında ve-da etmiş dünyaya.Benim çocuk yaşta ardı ardına okumaya başladığım Hüseyin Rahmi kitaplarını Atlas Kita-bevi, onun doğumunun 100. yılı nedeniyle 1964 sonrasında basmaya başlamış ve HüseyinRahmi'nin kitapları bu yayınevinin özverili çalışması sayesinde 60'ların sonları ve 70'lerin baş-larında yeniden moda haline gelmişti.70'ten fazla eser verdiği belirtilen Gürpınar'ın kitaplarını, bugünün diline göre yeniden sa-deleştirilmiş, elden geçirilmiş haliyle günümüzde Özgür Yayınları külliyat olarak yayınlamışbulunuyor. Ben, Atlas Kitabevi'nden okuduğum pek çok kitabını dam üstünde bu yazıyı ya-zarken yeniden elden geçiriyorum. Bazılarının isimlerini sayayım: Şık, Mürebbiye, Şıpşevdi,Utanmaz Adam, Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç, Ben Deli miyim, Cadı, Tutuşmuş Gönül-ler, İki Hödüğün Seyahati, Melek Sanmıştım Şeytanı, İnsanlar Maymun muydu?, Kadın Erkek-leşince, Mezarından Kalkan Şehit, Acı Gülüş, Can Pazarı, Billur Kalp, Efsuncu Baba, Gulya-bani, Hayattan Sayfalar, Dirilen İskelet, Kaynanam Nasıl Kudurdu? (Semra Kaynana merak-lılarına özellikle tavsiye edilir!), Kokotlar Mektebi, Ölüm Bir Kurtuluş mudur?, Toraman, Met-res, Tesadüf, Boşanmış Kadın, İffet, Şeytan İşi, Nimetşinas, Hakka Sığındık, Son Arzu...Hüseyin Rahmi Gürpınar, doğal bir dile sahiptir. Son derece akıcı bir üslubu vardır ki buakıcılık onun mizah gücüne güç katmıştır. Bakın Ahmet Hamdi Tanpınar, onun için neler di-yor: “Türk romanında hakiki konuşma Hüseyin Rahmi'yle başlar. Onda her cins adam ve hercins konuşma vardır. Hüseyin Rahmi'nin büyük kuvveti insan yaratmasını bilmesidir. Kahra-manları kitabın ortasında tabii muhitlerindeymiş gibi yaşarlar. Biraz fazla saçılır, dökülürler!Ama yaşarlar. O, halkımızı ve hayatımızı tanıyan yazarlardandır. Ama asıl edebiyatımıza so-kak onunla girmiştir...”
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın da işaret ettiği gibi, edebiyatımıza “sokak” gerçekten de tam an-lamıyla onunla girmiştir. Hüseyin Rahmi'nin roman ve öykülerinde İstanbul'un kenar mahal-lerinin soluk alan, yaşayan sokak dili vardır. Tanpınar'ın onun mizahında eksik olarak gördü-ğü tek şey, mizahının psikolojiyle birlikte yürümemesidir. Tanpınar'a göre, Gürpınar'da in-sanları birey olarak görmemesi yüzünden bir psikolojik boyut eksikliği vardır ama gene onundeyişiyle, Hüseyin Rahmi bu eksikliği yaşama sevgisiyle giderir.Mustafa Nihat Özön ise, onun “İstanbul Türkçesi”ne olan hâkimiyetine dikkat çekerek şöy-le der Hüseyin Rahmi için: “... Asıl özelliği şahıslarını konuşturduğu bölümlerdir. İstanbulTürkçesini bütün özlüğü ve özelliğiyle ondan kuvvetli, ondan canlı olarak kimse kullanmış de-ğildir. Hüseyin Rahmi'nin bu yanı her zaman incelenmesi gereken bir değerdir...”Hüseyin Rahmi'nin önemli bir uğraş alanı da, yaşadığı yıllarda dinin hayat üzerinde yarat-tığı ağır baskı ve tahribatla öykülerinde, romanlarında dalgasını geçmesidir; ki bu, özellikleüzerinde durulması gereken bir durumdur. Hüseyin Rahmi pek çok öyküsünde ve romanın-da cinlerle, perilerle, dini bağnazlıktan beslenen doğaüstü güçlerle alay eder, bunların ne den-li boş, anlamsız, batıl inançlar olduğunu bize sıkça gösterir. İsmet İnönü, onun bu özelliğinin;“Halkın zihnini cumhuriyet devrimlerine hazırlamak yönünde gerçekten yararlı olduğunu”söyler.Bakın Nâzım Hikmet 21 Mayıs 1935 tarihli Tan gazetesinde onun hakkında neler yazıyor:“Çocukluğumu, delikanlılığımı ve kırkına merdiven dayayan yaşımı kitaplarında toplayan biryazıcı olduğu için onu, şu veya bu düşüncenin dışında, tabiatın bir görünüşünü sever gibi se-verim... Hüseyin Rahmi, yalnız kendi alnının teriyle tanınmışlığını yapan bir büyük yazıcıdır.Bu bakımdan da onu sayarım. Bugün kaç yaşındadır, bilmiyorum. Ancak bir büyük yazarınara sıra kutlulanması yaşına bağlıysa, bu yaşa nasıl olsa çoktan gelmiş olduğunu sanıyorum.Ve yine sanıyorum ki, halkın en çok okuduğu bir büyük artisti kutlulamakta geç bile kalın-mıştır.”Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın bir önemli özelliği de mizahının arka planında geleneksel fi-gürlerin oldukça fazla olmasıdır. Bu figürler meddah, karagöz ve orta oyunu tarzından fazla-sıyla beslenmiştir. Temaşa geleneğinden gelen bu beslenme Hüseyin Rahmi'nin bütün romanve öykülerinde karşımıza çıkar neredeyse.Yaşdaşı olan bir başka büyük usta Ahmet Rasim, daha çok makaleleriyle mizahta yepyeniufuklar açarken, o, roman ve öyküleriyle mizahın edebiyat içerisinde yeşermesini sağlamıştır.Ondan çok sonra Türk mizahının bir başka büyük ustası olan Haldun Taner de pek sevmiş-tir Hüseyin Rahmi'yi. Onun mizahını “hafif” bulanlara şöyle seslenir bundan tam otuz bir yılönce: “Çatık kaşlı yazmanın ciddi, derin yazmak sanıldığı, anlaşılmamanın seviyelilik diyeyutturulduğu bir ortamda ona ‘avami’ denilmesinin, mizahçılığının hafiflik gibi yerilmesininnedenleri kolay anlaşılır.”
Onun halka yakın mizahını, halka uzak, seçkinci bir edebiyata tercih ettiğini söyleyen Hal-dun Taner, Hüseyin Rahmi'nin edebiyatımıza getirdiği yeniliği şöyle anlatır: “Asıl getirdiği ye-nilikse, ‘Ağır otur da molla desinler’ fetvasınca edebiyat eşit ciddilik sanan bir toplumun ede-biyatına, mizah denen bir açının varlığını hatırlatmış ve gözlemlerini, yorumlarını bu felsefidistanstan faydalanarak sunmuş olmasıdır.”Aslında Hüseyin Rahmi'nin mizahının başına gelenler sonrasında onun mizahının çok öte-sinde bir şekilde, toplumsal ve siyasal bir zeminde mizah yapan Aziz Nesin'in de başına gel-miştir. Sanırım bu ‘mizah’ denen, aslında son derece ciddiye alınması gereken işin ülkemizdehep ‘hafiflik’ olarak algılanmasındandır. Üstünde kafa yormaya bile gerek görülmediği için mi-zahımızın edebiyatla olan yakın akrabalığı aslında çok uzun yıllar karambole gitmiş, gözler-den ve kalemlerden uzak tutulmuştur. Mizahı, hem halktan hem de edebiyattan koparmayaçalışan zihniyet Hüseyin Rahmi Gürpınar gibi değerleri de kolayca edebiyat düzleminde de-ğerlendirmemiştir haliyle. Haldun Taner ustanın da yakınması bundan değil midir zaten?Geçmişte mizahı ve mizahçıyı hak ettiği düzlemde değerlendiremeyen ve edebiyatıniçerisinde olması gereken yere yerleştiremeyen edebiyatımız için artık böyle bir sorun pek kal-mamıştır diyebiliriz. Zira günümüzün postmodern edebiyat anlayışı içerisinde mizah artık es-kiden olduğu gibi keskin çizgilerle edebiyattan ayrılamamakta, onun içerisinde bir yerlere ya-pışıp kalmaktadır.Edebiyatla yıllarca süregelen o sağlıksız ilişki sonucunda edebiyata aşkını rahatça ya-şayamayan ve sonunda ona yapışmak durumunda kalan mizah, günümüzde o en önemli yan-larından ikisini, yani samimiyetini ve muhalif duruşunu oldukça yitirmiştir. Bu şekliyle ol-dukça sıradanlaşmış ve sadece stand-up şov tadına inip televizyonların elinde ucuz bir reytingmalzemesi haline getirilmiştir. Bunun ötesinde gözden kaçmaması gereken ince bir durum da-ha var. Mizah dergiciliği geleneğinden gelerek, maddi anlamda güçlenip günümüzde kendipatronu haline gelebilen mizahçı, zamanında kendine yüz vermeyen edebiyatçı takımını ken-di çıkardığı dergilere telif karşılığında yazar edebilmektedir artık. Acaba bu ilginç durum, ohaylaz, o bitirim, o mizah denen sokak çocuğunun, kendi yöntemleriyle çatık kaşlı edebiyat-tan bir çeşit intikam alması mıdır, ne dersiniz?...Damdaki Mizahçı'nızın başka damlara atlama zamanı geldi, gelecek sayıya dek, dam üs-tünden şimdilik gülekalın...

Ziyaret -> Toplam : 125,24 M - Bugn : 123416

ulkucudunya@ulkucudunya.com