« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

07 Mar

2010

İmam-ı Cafer-i Sadık

01 Ocak 1970

Yeryüzüne gelmiş en güzel nesildir Efendimiz Hazreti Muhammet Mustafa’nın nesli. Yüce Rabbimizin Kur’an-ı Kerim’de de andığı gibi bütün kainat O’nun için yaratılmıştır. İşte böyle yüce bir Peygamberin ümmetiyiz biz. Hazreti Efendimizin bu yüceliği elbetteki kendi yüce soyuna, ailesine yani Ehli Beyt’ine de geçmiştir. Kendisinden sonra gelen amcası, amcaoğlu ve damadı Hazreti Ali Efendimiz, Hazreti Ali’nin oğulları Hazreti Hasan ve Hüseyin efendilerimiz ve bunları çocukları da en büyük hürmeti görmüşlerdir ve insan neslinden. Sadece bütün İslam alemi için kara bir leke olan KERBELA OLAYINI saymazsak eğer, Ehli Beyt hakkı olan saygıyı ve itibarı yaşadıkları sürece görmüşlerdir. Tabiki bu Ehli Beyt’in de insanlara örnek olan yaşamından da kaynaklanmaktadır. Ehli Beyte ait bütün fertler, her zaman sırtlarına yüklenen sorumluluğun farkında olup, ona göre yaşamışlardır. Bu yüce şahsiyetlerin başında da İmamı Caferi Sadık elbetteki! Bu yazımızda da İmam-ı Cafer’in herkese örnek olması gereken yaşamından, yaptıklarından ve sözlerinden bir kısmına yer vermek istedik;

Güvenilir İmam

İmam Ca‘fer-i Sâdık (r.a) hem âlemlerin sultanı Efendimiz’in (s.a.v) neslinden gelen bir velî, hem de Hz. Ebû Bekir Efendimiz’in (r.a) sahip olduğu “sıddîkıyet makamı”nın vârisi bir Allah dostu…

Onun dünyaya gelişiyle, ilim ve irfan nurları yeniden parlamaya başladı. Dedesi kâinatın efendisi sevgililer sevgilisi Muhammed Mustafa’nın (a.s) torunu Hz. Hüseyin Efendimiz’di (r.a). Annesi ise Hz. Ebû Bekir’in torunu Ebû Muhammed Kasım’ın kızı Ümmü Ferve’ydi. Anneannesi ise Hz. Âişe validemizin kız kardeşi Esmâ (r.a) annemizdi.

İmam Ca‘fer-i Sâdık (r.a) devrin gönüller sultanıydı. Kur’an ve Sünnet’i en iyi bilen bir aileden geliyordu. Önce onu dedesi, babası ve annesi Kur’an ve sünnet ilimleri konusunda yetiştirdi. O, zamanın en önemli ilim ehlinden hiç ayrılmadı. Zamanın en önemli hadis âlimleri Urve, Atâ, Nâfi ve İmam Zührî hazretlerinden hadis rivayet etti, onların hadis derslerine katıldı.

Kendisinden de Süfyân-ı Sevrî, İmam Mâlik gibi devrin en büyük ilim sahipleri hadis nakletti. Pek çok hadis imamı onun hadislerini kitaplarına “hadislerine güvenilir (sika râvi)” diye aldılar. Zira o, Ebû Hâtim hazretlerinin dediği gibi bir zattı:

“İmam Ca‘fer-i Sâdık hazretleri, her konuda kendisine güvenilen bir âlimdi. Hatta o, kendisine güvenilip güvenilemeyeceği sorusu akla gelmeyecek kadar şahsına güven duyulan büyük bir ilim sahibiydi.”

Bir gün amcası Zeyd hakkında, Kelb kabilesinden Hakem b. Abbas’ın hakaret içeren şu sözlerini işitti:

“Sizin için astık Zeyd’i hurma dalına

Rastlamadık dürüst olup da asılanına”

Bu sözler üzerine İmam Ca‘fer-i Sâdık hazretlerinin dilinden şu sözler işitildi:

“Allahım! Göster şu kuluna köpeklerinden birini.”

Aradan günler geçti…

Bir haber duyuldu; bir aslan Kelb kabilesinden Hakem b. Abbas’ı paramparça etti diye… O, yüce Allah’ın nazlı kullarındandı. Hakk’a yönelen biriydi, niyazı kabul görendi.

Leys b. Sa‘d şöyle anlatıyor:

“113 (736) yılında hac görevimi yerine getirmek üzere hacca gitmiştim. Kâbe-i Muazzama’da bulunduğum bir gün Ebû Kubeys dağına çıktım. Orada Allah’a dua etmekte olan daha önce hiç görmediğim birine rastladım.

‘Ey rabbim! Ey rabbim!’ diyerek yüce Allah’a yalvarıyordu. Bir ara nefesi kesildi. Tam o anda, ‘Yâ hay! Yâ hay!’ dediğini hissettim.

Derken, yine nefessiz soluksuz kaldı. Bir süre sonra kendine geldi. Bu kez Allah’a şöyle dua etti:

‘Ey rabbim! Taze üzüm yemek istiyorum, bana ikram et. Hırkam eskidi, yenisini bana nasip eyle.’

Daha o sözlerini tamamlamamıştı ki, üzüm dolu bir sepet önüne geliverdi. Oysa üzüm mevsimi değildi. Ardından yanında iki hırka gördüm. Ama ben o hırkaların bir benzerini bu dünya üzerinde asla görmedim.

Önüne gelen üzümden ben de yemek istedim. Yanına gittim. Kendisine, ‘Bu işte ben de sana ortak oldum biliyor musun?’ dedim. ‘Sen dua ettikçe ben de âmin diye dua ettim’ dedim. Bana şöyle dedi:

‘Tabii ki yiyebilirsin, afiyet olsun’ dedi.

‘Ama ondan bir şeyler alıp saklama, yiyebildiğin kadar ye’ diye tembihledi.

Sözlerini tamamladıktan sonra, gelen iki hırkadan birini bana verdi:

‘Benim hırkaya ihtiyacım yok’ dedim.

Birini kendisi giydi. Diğerini de üzerine aldı, büründü.

Ve bu haldeyken Ebû Kubeys dağından indi. Ben de peşindeydim. İner inmez yanına biri geldi. Şöyle dedi:

‘Ey Allah Resûlü’nün evlâdı! Onu bana hediye etsene’ dedi. O da iki hırkayı gelen kişiye verdi. Ben kendisine, ‘Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) evlâdı kim?’ diye sordum.

Gelen kişi, ‘İşte bu zat. O, İmam Ca‘fer-i Sâdık hazretleridir’ dedi.

O zatın Ca‘fer-i Sâdık hazretleri olduğunu öğrenince hemen peşine düştüm. Belki biraz daha hadis öğrenirim diye umutlandım. Ne yazık ki onu bir daha göremedim.”

Güzel Sözleri

? Bir iyiliğin tamamlanması için yapılanları gözde küçük görmek, etrafa yaymayıp gizlemek ve acele davranmak gerekir.

? Bir insan, “Yüce Allah bir şeydedir, bir şeyin parçasıdır veya bir şeyin üstündedir”derse, Allah’a mekân tahsis etmiş olur ve şirke düşer. Çünkü yüce Allah, bir şeyin üstünde olursa taşınmış olur. Bir şeyin içindedir denilirse, bunun anlamı Allah sınırlıdır demek olur. Bir şeyin parçasıdır demek ise Allah’ın sonradan yaratılmış olduğunu söylemek anlamına gelir.

? Ca‘fer-i Sâdık hazretleri, elbisesinin altına yünden yapılma kısa ama kalın bir cübbe giyerdi. Dış elbise olarak da ipek ve yün karışımı astarlı bir elbise kullanırdı. Neden bu şekilde giyindiğini merak edenlere ise şöyle söylerdi:

“Biz cübbeyi Allah için, ipek ve yünden yapılma süslü elbiseyi de sizin için giyiyoruz. Biz Allah için olanı gizledik. Sizin için olanı ise açığa çıkardık.”

? Eğer bir günah işlersen, hemen Allah’tan bağışlanmanı iste. Zira işlenen günahlar, henüz yaratılmadan önce, insanların boyunlarına asılan yaftalara benzer. Sakın günah işlemekte ısrar etme ve Allah’tan bağışlanma isteğini asla terketme.

? Yüce Allah dünyaya şöyle vahyetti: “Bana hizmet edene sen de hizmet et. Bana hizmet etmeyeni ise kendine hizmetçi edin, o kişi dünyalık işlerle sana hizmet etsin.”

? Yalancının mürüvveti olmaz.

? Başkasının iyiliğini çekemeyen hasetçi rahat yüzü göremez.

? Cimrinin dostu olmaz.

? Dünyasından bezmiş kişilerin kardeşliği görülmez.

? Huyu kötü olana hürmet edilmez.

? Harama el uzatma, Allah’ın emirlerine sarıl, Allah’ın âbid kulu olursun.

? Allah’ın sana nasip ettiği kısmete razı ol, o vakit gerçek müslüman olursun.

? İnsanların, seninle nasıl arkadaş olmalarını arzu ediyorsan, onlarla o şekilde dostluk kur, o zaman güvenilen bir insan olursun.

? Kötü kişiyle arkadaşlık yapma. Çünkü o, sana kötülüklerini öğretir.

? Bir sülâleye mensup olmadan asalet iddia eden ve saltanata kavuşmadan güçlü olmak isteyen kişinin, günahın zillete düşürmesinden Allah’a itaat etme izzetine yükselmesi gerekir.

Vefatı

80 (699) yılında doğan İmam Ca‘fer-i Sâdık hazretleri, 148 (765) yılında Medine’de vefat etti. Cennetü’l-bakî Mezarlığı’nda babası Muhammed-i Bâkır ile dedesi Zeynelâbidîn ve dedesinin babası Hasan b. Ali’nin (Allah hepsinden razı olsun) yanına defnedildi.

Allahım! O kabir ne güzel!…

Orada yatan ne yüce insan!…

Ne kadar şerefli bir zat!…

Bu zatın ardından, tasavvuf yolunun nice mânevî sırları, ruhaniyet yoluyla Bâyezîd-i Bistâmî hazretlerine geçti. Bu yolun şanlı, şerefli imamı artık o oldu. Şimdi zamanın sultanı o idi. Sıra onda…

Allah Teâlâ bizleri kendisinden ayırmasın.

Allah Teâlâ makamını yüceltsin.

Ziyaret -> Toplam : 125,24 M - Bugn : 125061

ulkucudunya@ulkucudunya.com