İmam hatiplerdeki kayıp çocuklar
Hakan Paksoy 01 Ocak 1970
“İmam hatip mücadelesi bir iman mücadelesidir. İmam hatip mücadelesi bir varlık yokluk mücadelesidir.” Bu sözler AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ait. “İmam hatip mücadelesi bir vatan savunmasıdır.” sözleri de onun. ÖNDER İmam Hatipliler Derneği’nin toplantısında söyledi. AKP Genel Başkanı haklı. Her iki cümle de haklı. Türk Milleti dinbazların verdiği imam hatip mücadelesini kazanmak zorunda. Aksi hâlde milyonlarca Türk genci heba oluyor. Onları kurtarmak gerekiyor. Dolayısıyla bu mücadele bir vatan savunması.
Bu konuya girmeden bir hususu daha ortaya koymak gerekiyor. AKP kurucusu Bülent Arınç, “Bir koku var duyuyor musunuz? … Aile kurumunun yozlaştığı, ahlâk, edep ve hayânın neredeyse sadece lafta kaldığı, toplumsal çürümenin kokusu bu … Bu koku her geçen gün daha da yayılıyor … bizi biz yapan kavramları yok ediyor.” ve ekliyor, “Zaman geçiyor, vakit daralıyor … Bizleri yönetenler ellerindeki işleri birilerine teslim edip bu toplumsal çürümeye odaklanmak zorundadır.”
Bülent Arınç’ın şikâyet ettiği çürümedeki, büyük ama çok büyük, vebalini bir yana bırakarak çağrı yaptığı yöneticilere bakalım.
Yığınaktaki hatalar
ÖNDER İmam Hatipliler Derneği her öğretim yılı başında farklı bir şehirde toplanıyor. Bu toplantılara illerden gelen temsilcilerin yanında siyasiler de katılıyor. ÖNDER illerde Millî Eğitim uygulamaları ve özellikle imam hatiplerin yönetiminde etkili bir dernek.
Bu yılki konukları ilginçti. İdeolojinin temsilcileri ve uygulamacıların en üst isimleri katıldı. Galiba sıkıntı vardı. Konuklar Tayyip Erdoğan, Hayrettin Karaman, Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, Din Öğretimi Genel Müdürü Ahmet İşleyen ve Prof. Dr. Nurullah Genç’ti.
Erdoğan’ın toplantıda yaptığı konuşmada Kara Harp Okulu’ndaki mezuniyet töreni de vardı. Hem sekiz gün sonraydı hem de imam hatiplilere en üst perdeden konuşurken söyledi. Gündeme bu sözler oturdu ve diğer söylenenler güme gitti.
Ama asıl gözden kaçırılanlara bakmak gerekiyor. Menzil başka gibi duruyor.
AKP Genel Başkanı “İmam hatip davası” dedi. Bu dava (!) için de “bizim mücadelemizin asıl gayesi … Rabb’imin huzurunda bile inşallah bana şahitlik edecek bir makamım bir rütbem bir sıfatım var. O da imam hatipli olmaktır.” sözlerini ekledi.
Ve gençlere tavsiyede de bulundu: “Bu topraklar iki asırdır saldırı altında*. En çok da ilim, irfan yuvalarımıza saldırıyorlar. Şunu çok iyi biliyorlar; ezan yoksa cami yoksa Kur’an yoksa iman yoksa vatan yoktur, millet yoktur, Türkiye yoktur. İmam hatip mücadelesi bir vatan savunmasıdır. İmam hatip mücadelesi bir iman mücadelesidir. İmam hatip mücadelesi bir varlık yokluk mücadelesidir.”
Bu imam hatip davasını anlatmaktan gına geldi. Ama aynı isimler bunu temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp önümüze koymaktan yorulmadılar. Kendileri yorulmadı belki ama muhatapları öyle değil. Onlarda sıkıntı görünüyor. Onlar kim mi? Elbette imam hatiplerdeki çocuklarımız. Türk çocukları. İnsanlığın ve zamanın hakikati, hayallerin gerçeküstülüğüne darbeler indiriyor.
Gözleri var görmezler, ya kulakları…
Yanlışı kabul etmek zordur. Yanılgı geri dönmeyi gerektirir. Peki, davanın temelleri bir yanılgıysa? Bunu kabul etmek çok daha zor elbette. Ama başaramadıklarını kendileri de görüyorlar ve tedbir almaya çalışıyorlar. Tedbir de uyarı, azar ve tehdit…
Hayrettin Karaman’ın 90 yaşına rağmen toplantıya gelmesi problemin büyüklüğüne de işaret ediyor. Konuşmasını da oturarak yapmış. Yüzünde mutluluk ifadesi de yoktu. İmam hatip davasının (!) geçmişini anlattı. Konuşmasını gözlerini kapatıp göğsünü döverek, “Gövdemiz büyüyor ama ruhumuz zayıflıyor ve küçülüyor. Ahireti dünyaya değişiyoruz… Ahireti dünyaya önceleyerek yaşamak zor hâle geldi. Öyle laga luga yok. Bunu böyle bilelim.” diye bitirdi.
Prof. Dr. Nurullah Genç de batı medeniyeti karşısında yenilen imam hatipli gençten bahsetti. Sahnede konuşma yapılırken elindeki telefondan dizi seyreden imam hatipli örneğini verdi.
Konuşmacılardan birisi de Din Öğretimi Genel Müdürü Ahmet İşleyen’di. Dikkatli (ya da duymak isteyen) kulaklar için tehlikeyi işaret eden bir konuşma yaptı. Faaliyetlerini daha doğrusu sadece imam hatipleri anlattı. ÖNDER’in bir yıl önceki kurultayında da konuşmuştu ama bu sefer icraat anlattı.
Genel müdürün sunumu Türk millî eğitimindeki ikili eğitimi anlatıyor. Bir imam hatipler var bir de diğerleri. İmam hatip fen lisesi var, genel fen lisesi var. İmam hatip sosyal lisesi var, genel sosyal lise var. İmam hatip spor lisesi var, genel spor lisesi var. Musiki, geleneksel ve çağdaş görsel sanatlar imam hatip liseleri var. Genel güzel sanatlar lisesi var.
Menzil ne? Cevabı genel müdürün, “birincisi mesleki alan ikincisi Kur’an ve sünneti rehber edinmiş bir nesil istiyoruz” cümlelerinde. Meslek kısmı dolgu cümlesi. Diğerini de “Bizim istediğimiz gibi düşünen” diye anlamak gerekir.
İmam hatiplerde Çince ve Japonca da dahil on yabancı dilde hazırlık eğitimi yapılıyor. Ama genel müdür imam hatiplerin meslek eğitimi olduğunu da söylüyor. Namazı Çince kıldıracaklar desek olmaz değil mi? İbadet dili Arapça diye karşı çıkacaklardır.
Duymamaya ve görmemeye devam…
Bu bir millî güvenlik problemidir. Hem bugün hem de gelecekte toplumu bölmek anlamına gelir. Ama biz önce genel müdürün cümlelerine dönelim.
Genel Müdür büyük bir gururla akademik başarının çok yüksek olduğundan bahsetti. Olacak elbette. Ellerindekiler zeki Türk çocukları. Daha ortaokuldan itibaren takip ediliyorlar. Fakat genel müdür sunumunda öyle cümleler kurdu ki, acı acı güldüm. “Öğrencilerimiz hâlâ ilahiyat fakültelerini ciddî anlamda tercih ediyorlar. Her dört öğrenciden birisinin ilahiyat fakültelerini seçtiğini biliyoruz. Ancak çağın gereklerine uygun olarak mühendislik, tıp ve hukuk da öğrencilerimizin tercih ettiği fakülteler.”
Bu cümleler şecaat arz ederken merdi Kıpti sirkatin söyler misali ya da Yüce Tanrı şaşırtıyor işte. “Hâlâ ilahiyat tercih eden” çocuklar da var “Ancak çağın gereklerine” uyanlar da. Dedik ya insan fıtratındaki ve zamanın hakikati ideolojinin dar kalıplarını kırıyor. Hele bir de baskı altına alınan Türk kimliği olunca bu biraz daha öne çıkıyor.
Alttaki tablo Millî Eğitim Bakanlığı’nın 2024 Bütçe Raporu’ndan alınan bilgilerle hazırlandı. MEB bu yıl her zamankinden farklı olarak bu raporu bütçe görüşmelerinde ortaya çıkarmadı. Çok sonra sitesine koydu. Milletvekillerine de bu raporu göndermedi.
Bütçeden öğrenci başına düşen pay geçen yılda da aynıydı. Geçmiş yıllara bakılırsa yine aynı olacağına eminim.
AKP Genel Başkanı Erdoğan Mevlit Kandili’nde yaptığı konuşmada, “Dünya hayatında kendimize örnek aldığımız, izinden gittiğimiz, yoluna hayatımıza adadığımız tek insan Resulullah Efendimizdir.” demiş. Bülent Arınç’ın yazdıklarının, MEB’de ve Türkiye’de yaşananların bu perdenin arkasında gerçekleştiği düşündüğümüzde, toplumda dinden uzaklaşmalar olmasını normal karşılamak gerekiyor sanırım. Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz demiş Ziya Paşa…