Cemal Abdülnasır
15.01.1918 – 28.09.1970 01 Ocak 1970
15 Ocak 1915 tarihinde, İskenderiye’nin orta gelirli kesiminin yaşadığı, Backus mahallesinin Khnawat caddesinde dünyaya gelmiştir.
Tam adı Cemal Husein Sultan Ali Abdülnabi’dir. Babası, 1888 yılında Mısır’ın kuzeyinde yer alan Beni Mur köyünde doğmuştur. Çiftçi bir aileden gelen babası, belirli seviyede eğitim almış ve sadece temel ihtiyaçlarını karşılayacak kadar bir maaşla, devletin posta işlerinde çalışmıştır.
Abdülnasır, 1923 ve 1924 yılları arasında anaokulunu İskenderiye’nin Muharrem Bek, ilkokulunu ise Alkhtatabh bölgesinde okumuştur. 1925 yılında, Kahire’deki amcası Khalil Hüseyin’in yanında, Alnahhasin İlkokulu’na başlamıştır. Resmi tatillerde ailesini ziyarete giden Nasır, 1926 senesinin yaz tatilinde kendisini uzun yıllar hüzne boğacak bir gerçekle yüzleşecektir. Annesi birkaç hafta önce vefat etmiş ancak hiç kimse kendisine haber vermemiştir. Bu konu ile ilgili olarak, Sunday Times gazetesinin temsilcisi David Morgan ile yaptığı röportajda şöyle konuşmuştur: “Annemin ölümü benim için büyük bir hüzün kaynağıdır. Ancak bu şekilde öğrenmiş olmam, içimden uzun süre silinmeyecek bir yara açtı ve beni tüm hayatım boyunca etkiledi”.
Ortaöğretiminin üçüncü senesini amcasının yanında kalarak bitiren Abdülnasır, 1928 yazında babası tarafından son senesini bitirmek üzere İskenderiye’ye dedesinin yanına gönderilmiştir. İskenderiye´de Alattareen okuluna devam ederek mezun olmuştur.
1929 yılında liseye Helwan okulunda başlayan Abdülnasır, burada bir yıl okuduktan sonra babasının tayini İskenderiye’ye çıktığından, 1930 yılında Ras El-tin okuluna gitmiştir. Milli şuurunun temelini bu okulda şekillendiren Abdülnasır, 1930 yılında hükümete ve sömürgeciliğe karşı düzenlenen büyük yürüşe katılmıştır. Daha sonra verdiği bir mülakatında o günü şöyle anlatmıştır: “O gün, İskenderiye’de yer alan Elmansheya Meydanından geçiyordum. Bir anda polislerle çatışan bir öğrenci grubunu gördüm ve nedenini dahi sormadan hemen öğrencilerin arasına katılmaya karar verdim. Nedenini sormadım çünkü sormaya ihtiyaç duymadım. Öğrencilere karşı orantısız güç ve şiddet uygulayan polisler vardı. Bu durumda öğrencilere karşı yer almam beklenemezdi.”
Mülakatın devamında; “Bir anlığına gösterici öğrenciler olarak duruma hakim olduk. Ancak birkaç dakika geçtikten sonra polislerle dolu iki polis arabasının geldiğini fark ettik. Etrafımızı çeviren polisler hepimizi coplarla dövmeye başladılar. Bende copla başımın arkasından vuruldum ve kanlar içinde arabaya bindirildim. Polis karakolunda yaram tedavi edilirken, polislere gösterinin nedeni sordum. Bana güldüler ve orada bulunarak polislere karşı tezahürat etme amacımı sordular. Ben de onlara anlattım. Daha sonra öğrendim ki gösteriyi Genç Mısır grubu düzenlemiş”.
Heyecanlı bir öğrenci olarak girdiği hapisten öfke dolu olarak çıktığını ifade eden Abdülnasır, bahsedilen dönemin gelecek hayatında önemli etkiler bıraktığını dile getirmiştir. Ona göre, o meydanda ilk kez özgürlük ve adalet kavramları can bulmuş; en önemlisi de Mısır için sesler yükselmiş ve iktidara karşı çıkılmıştır. Ardından şunları ekler Abdülnasır: “O gün sömürgeciler ve sömürgecilere yardım edenler, bize ateş ettiler. Aramızda yaralananlar ve ölenler oldu. Ancak oradan kurtulanlar özgürlüğün tadını tatmışlar ve artık ülkeleri için her şeyi yapabilecek seviyeye gelmişlerdi”.
Daha sonraları kontrolü ele alan sömürgeciler, Abdülnasır’ın okuldaki faaliyetlerinden rahatsız olup bu konuda babasını tembihlemişlerdir. Bunun üzerine babası onu Kahire’ye göndermiştir. 1933 yılında Elnahda okulunda eğitimini devam ettiren Cemal, siyasi faaliyetlerini de sürdürerek okulun öğrenci konseyi başkanı olmuştur. Okuma aşkı ile tanınan Abdülnasır, o dönemde tarih, milliyetçilik konuları üzerine birçok eser okumuştur. Fransız devrimi, Rousseau, Voltaire, Napolyon ve Gandi ile ilgili okumalar yaptığı da ifade edilmektedir. Ayrıca Voltaire’in mücadelesini anlatan “Özgürlük Adamı Voltaire” adlı bir makale kaleme almış ve makalesi okul dergisinde yayınlanmıştır.
Sanat ve tiyatro ile yakından ilgilenen Cemal, 1935 yılında okulun düzenlediği bir etkinlikte Julius rolünü oynamıştır.
Diğer taraftan 1935 yılı, ülkede milliyetçi hareketin çok etkin olacağı bir tarihtir . 9 Kasım 1935 tarihinde İngiltere’nin Dışişleri Bakanı Samuel Hoare, Mısır’da anayasal hayatın tekrar vuku bulmasını istemediklerini ilan edince ülkede büyük çaplı gösteriler başlamıştır. Abdülnasır, okuldaki öğrencilerin oluşturduğu bir grupla birlikte, polislerle çatışmaya girmiş ve kafasına bir mermi isabet etmiştir. Bu gösteriden yaralı olarak çıkan Abdülnasır, ertesi günün sabahında Cihat Gazetesinin ilk sayfalarında yer almış ve devrimci genç olarak tüm ülkeye tanıtılarak ün kazanmıştır.
Bu sırada, öğrenim gördüğü okul idaresi tarafından atılmak istenmiş ancak okul öğrencilerinin düzenlediği grev ve gösteriler buna engel olmuştur. İlk medyatik gösterisinden sonra, hayatının çoğu siyasi uğraşılarla geçen Abdülnasır, Arap milliyetçilik akımı ile ilgili ve özellikle Filistin aleyhindeki Balfour Sözleşmesi’ne karşı birçok gösteri ve etkinliğe katılmıştır. Lise yıllarını böyle geçiren Mısırlı lider, daha sonra Kara Harp Okulu’na girecektir.
Liseyi bitirdikten sonra orduya katılmaya karar vermiştir. Nitekim siyasi mücadelesi sırasında birçok siyasetçiyle ve siyasi partiyle ilişkiler kurmuştur. Bunların neticesinde edindiği tecrübeye dayanarak, Mısır’daki durumu düzeltebilmenin siyasi hutbelerle değil, ancak silahlı mücadele ve güçle olabileceğini anlamıştır. Bunun üzerine Kara Harp Okulu’na başvuru yapmış ancak sağlık kontrolünden geçmesine rağmen; çiftçi bir aileden gelmesi, devlette önemli görevde çalışan bir memurun çocuğu olması ve en önemlisi 1935 yılında ülkede düzenlenen gösterilere katılmış olmasından dolayı başvurusu kabul edilmemiştir. Başvurusunun reddi üzerine Hukuk Fakültesine devam eden Abdülnasır, 1937 yılında devletin askeri gücünü artırma planını ortaya koyması üzerine tekrar Kara Harp Okuluna başvurmuş ve kabul edilmiştir. Zira bu sefer, toplumsal sınıf ve ideolojik eğilime bakılmaksızın subaylığa uygun görünen herkes okula kabul edilmiştir.
Okuldaki eğitimi boyunca disiplinli ve titiz olmasıyla tanınan Cemal, eğitim hayatı boyunca hiçbir disiplin cezası almamıştır. Kendi anlatımına göre, Kara Harp Okuluna girdiği ilk günden itibaren kendisine bir hedef koymuş; okulun en disiplinli öğrenicisi olup bir lider vasfı kazanmak. 17 aylık eğitim sürecinden sonra, 1938 yılının Nisan ayında Teğmen olarak mezun olmuştur. Abdülnasır’ın, okulun zengin kütüphanesinde Bonaparte, İskender ve Mustafa Kemal Atatürk gibi tarihin büyük liderleri hakkında birçok kitap okuduğu anlatılmaktadır. Ayrıca Ortadoğu, Filistin sorunu ve Sudan ile ilgili okumalar da yaptığı ifade edilmektedir.
Mezun olmasından sonra ordunun piyade güçlerine atanarak ülkenin kuzeyinde yer alan Mnaqbad şehrinde göreve başlamıştır. Burada, daha sonra Mısır’ın cumhurbaşkanı olacak Enver Sedat ve ülkenin önemli generallerinden biri olan Zakaria Mohiuddin ile tanışmıştır. 1939 yılında Sudan’a tayinini çıkarmak için dilekçe veren Abdülnasır; başkent Hartum’un ilçesi Jabal Awliya’da görev yaptıktan sonra, 1940 yılında üsteğmen rütbesine terfi ederek Mısır’a dönmüştür.
Eski görev yeri olan Mnaqbad şehrinde tekrar göreve başlayan Cemal, o dönemde Mısır’a bağlı olan Sudan’daki arkadaşı Hassan Nashar’e 1941 yılında bir mektup yazmıştır. Mektubunda orduda yaygınlaşmış olan yolsuzlukları anlatmıştır; şerefli ve onurlu olan subayların dışlandığını anlatan geleceğin Cumhurbaşkanı, yaşananlara karşı çok kızgın olduğunu, kalbinin üst rütbeli komutanlara karşı kin ve nefret dolu olduğunu ancak sesini çıkaramadığını belirtmiştir. Çünkü ona göre üst rütbelerdeki komutanlar, mevcut durumu devam ettirip; ülke ve vatan için değil, sömürgeciler ve kendi çıkarları için çalışmaktaydılar. Üstelik alt rütbedekilerden sesini çıkarmaya çalışan olursa, hiç düşünmeden onu harcadıklarını ve böylece orduyu şerefli subaylardan arındırdıklarını belirtmiştir. Artık bu duruma karşı sessiz kalınmaması gerektiğini ifade eden Cemal, daha sonra Özgür Subaylar Cemiyetine katılacaktır.
9 Eylül 1942 tarihinde Yüzbaşı rütbesine terfi edilen Abdülnasır, 7 Şubat 1943 tarihinde Kara Harp Okuluna eğitmen olarak atanmıştır.
29 Haziran 1944 tarihinde, İranlı bir tüccarın kızı olan Tahia Kazem ile evlenmiştir. Amcası Khalid Hüseyin’in aracılığıyla tanıştığı eşiyle, daha sonra mutlu bir evlilik hayatları olacak; Mona ve Hoda isimli iki kızı; Khalid, Abdel Hamid ve Abdel Hakim adlarında üç erkek çocukları olacaktır.
Siyasi hayatında, özellikle Özgür Subaylar Cemiyetini kurmada eşi büyük bir rol oynamıştır. Ayrıca 1951 ve 1952 yıllarında, İngiltere’nin Süveyş Kanalındaki üssüne karşı saldırı düzenleyecek olan Mısırlı fedailerin eğitimine ve silahların saklanmasına yardım etmiştir.
1945 yılında İkinci Dünya Savaşının bitmesiyle birlikte, Mısır ordusu içerisinde Özgür Subaylar adı altında, içinde Abdülnasır’ın kilit rol oynadığı bir yapılanma kurulmuştur. Yapılanma, ordunun düşen motivasyonu yeniden yükseltmek ve ordu içindeki yolsuzlukla mücadele için çalışmıştır. Ayrıca ordunun, sömürgecilere karşı eli kolu bağlı durmaması gerektiğini savunmuş ve bu yönde görüşe sahip olan subayları bir çatı altında toplamaya çalışmıştır.
1947 yılının Eylül ayında Filistin’in bölünmesi kesinleşince, Arap milliyetçiliğine karşı yürütülen bu zulme dur deme zamanın geldiğine ve Filistin’deki direnişçilere yardım etmeye karar vermişlerdir. Abdülnasır, bu kararın alınmasının ertesi günü Mısır’da ikamet eden Filistin müftüsünü ziyaret ederek kendisinin ve küçük grubunun Filistin’in yanında yer aldıklarını ve direnişçilere eğitim desteğinin yanında, gerekirse yanlarında savaşmaya hazır olduklarını dile getirmiştir. Ancak Müftü, Mısır hükümetinin onayı olmadan teklifi kabul edemeyeceğini belirtmiş ve iki gün sonra da bunu reddetmiştir. Bunun üzerine Cemal, gönüllü direnişçilere katılmak üzere ordudan izin istemiş ancak dilekçesinin yanıtı çıkmadan Mısır Hükümeti savaşa katılma kararı almıştır. Böylece Abdülnasır, yılın başlarında almış olduğu Binbaşı rütbesi ile, 16 Mayıs 1948 tarihinde savaşmak üzere Filistin’e, ordunun bünyesine dahil olmaya gitmiştir. Savaşa katılan Arap Ordularının arasında sağlıklı bir koordinasyonun olmadığını ifade eden Abdülnasır, iki kez yaralanmış ve gösterdiği kahramanlıktan dolayı 1949 yılında Askeri Yıldız madalyasına layık görülmüştür.
Mısır’a döndükten sonra gerçek savaşın Mısır’da olduğu kanaatine varmıştır. Çünkü ona göre, ordu Filistin’de düşmanlara karşı savaşırken, siyasetçiler ülkede servetlerinin peşindeydiler. Mamafih siyasetçiler, Mısır Ordusunun savaşta kullandığı bozuk silahları ucuza alıp, orduya pahalıya satmışlardı. Bunun üzerine, Özgür Subaylar Cemiyetinin hedefinde Mehmet Ali Paşa’nın ailesi yer almıştır. Buna paralel olarak 1948 ve 1952 yılları arasında Cemiyet, Kral Faruk’u da hedef almıştır.
1955 yılında devrim yapmayı planlayan Cemiyet, ülkede yaşanan gelişmeler nedeniyle, devrimi planlanan tarihten önce yapmak üzere alternatifler üretmiş ve 23 Temmuz 1952 tarihinde harekete geçerek, ordu karargahında kendileri aleyhinde toplanan ordunun üst komutanlarını gözaltına almışlardır. Ayrıca devletin diğer stratejik kurumlarını da kontrol altına almışlar.
Devrim başarılı olunca, devrimin başı olarak Mohammed Nejib’ı tanıtmışlardır ancak gerçek önder Abdülnasır’dır. 25 Ağustos 1952 tarihinde, Abdülnasır bir insiyatif kullanarak Devrim Komuta Konseyi başkanlığını tamamen Mohamed Nejib’e bırakmış ve bunu konseyden çıkarılan bir kararla kamuoyuna duyurmuştur. Ancak 25 Şubat 1954 tarihinde, konsey üyeleri arasında yaşanan anlaşmazlıklardan dolayı Mohamed Nejib istifa etmiş; konsey başkanlığına ve bakanlar kuruluna tekrar Abdülnasır seçilmiştir. Bu süreçte ülkede birçok anlaşmazlıklar yaşanmıştır. Hatta 26 Ekim 1954 tarihinde Abdülnasır’a başarısız bir suikast düzenlenmiştir.
24 Haziran 1956 tarihinde, 16 Ocak 1956 Anayasası uyarınca yapılan bir referandumla, Abdülnasır cumhurbaşkanı olarak seçilmiştir. 22 Şubat 1958 tarihinde ise Mısır ve Suriye arasındaki birliğin ilanından sonra, Birleşik Arap Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olmuştur ancak bu görevi uzun süre yürütememiştir. Nitekim Abdülnasır, vefat tarihi olan, 28 Eylül 1970’e kadar Birleşik Arap Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı görevini yürütmüştür.
Dr. Tirab Abbkar TİRAB