« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

23 Eyl

2024

Şehâbeddin Sühreverdî

1145 – 26.09.1234 01 Ocak 1970

İslâm coğrafyasında büyük veliler yetiştirmiş, muhakkik âlimlerin intisap ettiği, Hindistan gibi bölgelerde ümmeti her tür itikadî ve amelî sapmalardan korumuş Sühreverdiyye tarikatı, bugün mezcolduğu Nakşibendiyye yolu tarafından hatme-i hacegânlarda anılmakta ve mensupları hâsıl olan sevaba ortak edilmektedir.

İslâm toplumlarını sohbet, zikir ve muhabbet halkalarıyla mamur eden tasavvuf yollarından biri de Sühreverdiyye’dir. Yolun pîri Şeyh Şihabüddin Sühreverdî k.s. hazretleridir. Hicri 539 senesinde İran’ın Zencan vilayetine bağlı Sühreverd köyünde doğmuştur. Hz. Ebubekir Sıddık r.a.’ın soyundandır. Bu sebeple ailesi “Bekrîler” olarak bilinir ve pek çok âlim, sûfi yetiştirmiş köklü bir ailedir. Şeyh Şihabüddin Sühreverdî k.s.’nin asıl ismi Ömer, künyesi Ebu Hafs’tır. “Şihabüddin” lakabı ise “dinin yıldızı, kıvılcımı” anlamlarındadır.

Sühreverdî hazretleri gençliğinde ilim tahsili için Bağdat’a gider. Burada amcası Ebu’n-Necib Sühreverdî k.s. bulunmaktadır. Nizamiye medreselerinin meşhur müderrislerinden olan Ebu’n-Necib k.s. yeğenini hem zâhirî hem de bâtınî ilimlerde yetiştirir. Onun vesilesiyle pek çok bereketli ilim meclisinde bulunan Şihabüddin Sühreverdî k.s., büyük sûfilerle de görüşür. Bunların arasında Şeyh Abdülkadir Geylânî, Şeyh Sâdeddin Cebavî, İbn Arabî, İbnü’l-Fârız gibi meşhur ârifler vardır. (Allah Tealâ hepsinin sırrını yüceltsin.)

Şeyh Abdülkadir Geylânî k.s. ona “Sen Irak’ta meşhur olanların sonuncususun.” diyerek tasavvuf ilminde büyük bir mertebe elde edeceğine, tarikatta pîr konumuna yükseleceğine işaret etmiştir. Sâdiyye yolunun pîri Şeyh Sâdeddin Cebavî k.s. da “Hz. Rasul s.a.v.’e bağlılık nuru Şihabüddin’in yüzünde parlıyor” diyerek onu methetmiştir.

Amcasının vefatından sonra manevi terakkisi için yeni bir mürşid arayışına giren Şihabüddin Sühreverdî k.s. Bağdat’tan ayrılır, bir müddet Basra’da zikir ve sohbet halkalarına katılır. Molla Câmi k.s. hazretlerinin Nefahâtü’l-Üns adlı eserinde nakledildiğine göre Basra körfezindeki Abadan isimli bölgede ricâl-i gayble hemhal olur, Hz. Hızır a.s. ve abdallarla görüşür. Manevi kemalât ile Bağdat’a, amcasının tekkesine geri döner.

Bağdat’ta ilim ve irşad vazifesini üstlenir. Şeyh Abdülkadir Geylânî k.s. ve Ebu’n-Necîb k.s. gibi büyük zâtların sohbetiyle ihya olmuş, vefatlarının ardından o feyzli günlerin hasretiyle yanıp tutuşan Bağdat halkı tarafından büyük teveccüh görür, meclisi dolup taşar. Bağdat’ta sadece halk arasında değil; halife, devlet erkânı ve ulema nezdinde de saygınlık kazanır. Çoğu seneler hacca gider. Mekke ve Medine’de dahi ilim ve zikir halkalarının baş köşesine oturtulan Sühreverdî hazretleri, devrinin “şeyhu’ş-şüyûhu: şeyhlerin şeyhi” kabul edilir. Tarikat erbabı her türlü müşkülün halli için kendisine başvurur. Ayrıca birçok İslâm beldesine çeşitli vesilelerle ziyaretlerde bulunur. Anadolu’ya da Abbasî halifesinin elçisi olarak gelmiş, Selçuklu hükümdarı ve bazı gönül sultanlarıyla görüşmüştür. Sühreverdî k.s. hazretlerinin bir türbesi de Eskişehir Odunpazarı’nda bulunmaktadır ki buranın “makam” olma ihtimali yüksektir.

Onun ulaştığı yüksek mertebeyi İmam Yafiî k.s. hazretleri, “zamanının üstadı, çağının biriciği, nur kaynağı, sır menbaı, tarikatın delili, hakikatin tercümanı, zâhir ve bâtın ilmini kendisinde toplayan, büyük şeyhlerin şeyhi, âriflerin önderi, sâlihlerin dayanağı, rabbanî âlim” sıfatlarıyla anlatır.

Şeyh Şihabüddin Sühreverdî k.s. hicri 632 yılında Bağdat’ta vefat eder ve tekkesine defnedilir. Tekke ve türbesi asırlar boyunca Bağdat’ın önemli dinî merkezlerinden biri olmuştur. Kendisinden sonra irşad makamına aynı zamanda halifesi olan oğlu geçmiştir.

Müellif bir şeyh olan İmam Sühreverdî’nin pek çok eseri bulunmaktadır. Bunlardan Mekke’deyken telif etmiş olduğu Avârifü’l-Meârif adlı kitabı, tasavvuf ilminin klasiklerinden ve sûfilerin başucu eserlerindendir. O, bu eserini sûfilerin yolunun Kur’an ve Sünnet yolu olduğunu, yaptıkları her işin mutlaka bir delilinin bulunduğunu ve yaşadıkları sürece Allah Tealâ’nın dinine hizmet ettiklerini göstermek için yazdığını belirtmiştir. Eser Türkçeye “Gerçek Tasavvuf” ismiyle tercüme edilmiştir.

Ziyaret -> Toplam : 125,07 M - Bugn : 95589

ulkucudunya@ulkucudunya.com