Türkiye Kuzey Irak'a ABD için mi girecek?
İbrahim KARAGÜL 22 Mayıs 2007
Avrupa'nın; Türkiye'nin tam üyeliğine karşı olan, birliği bir medeniyet projesi gibi algılayan iktidar kadrolarına teslim oluşu, bu kadroların ABD'nin küresel politikalarına göre saf tutması, ilerideki Ortadoğu/İslam coğrafyası senaryolarına yönelik güçler dayanışmasının belirginleşmesi Türkiye'ye yepyeni roller öneriyor. Dünkü yazıda bu konuya bir giriş yapmıştım. Avrupa'daki sert rüzgarların, Türkiye'deki sert rüzgarlarla örtüşmesi, Avrupa'daki ABD karşıtı cephenin mevzi kaybetmesi, bunun üyelik süreci üzerinden Türkiye'ye yansıması tamamen tesadüf mü?
ABD-Avrupa yakınlaşmasının Türkiye'nin Batı Avrupa ile entegrasyonunu daha da kolaylaştıracağını, demokratik sürece desteğin daha da artacağını düşünenler yanılabilir. Rusya-Almanya-Fransa hattının zayıflaması, Moskova'nın tek başına enerji karteli haline gelmesi ve benzeri gelişmelerin Doğu-Batı mücadelesini tırmandırdığı bir dönemde, Batı'nın Türkiye'ye vermek istediği rol, demokrasiden çok güvenlik içerikli olacak. Süreç de oraya doğru gidiyor. Irak işgalinden ve yeni Ortadoğu planlamasından bu yana ABD'nin Türkiye'ye biçtiği rolü Büyük Ortadoğu Projesi'yle ve Ak Parti iktidarıyla algılayanlar, ilişkilerin niteliğini, bölgedeki geçiş sürecini, dünyanın içinde bulunduğu kamplaşmaları pek görmüyor.
Türkiye'deki rejim tartışmalarını, Cumhurbaşkanı'nı halkın seçmesinin darbeye neden olacağını söyleyen otoriter yönetim taraftarlarının tehdit algılarını dikkatle sorgulamak gerekiyor. Bütün bu gelişmelerin dışarıdan yönetildiğini söylemek elbette mümkün değil. Ama Türkiye dışındaki eğilimlerle bu denli örtüşmesi yabana atılacak bir durum değil. İçerideki mücadeleyi Ak Parti kazanırsa Türkiye ABD kontrolünde hareket edecek, karşıtları kazanırsa milli bir Türkiye izleyeceğiz kanaati oldukça yanıltıcı. Ya da, Ak Parti de kazansa karşıtları da kazansa Türkiye'ye biçilen rolü bir şekilde oynayacak tezinin gerçekleşme ihtimali oldukça fazla.
Bu yeni rol arayışının/önerisinin en önemli göstergesi seçim sonuçları değil Kuzey Irak'la ilgili gelişmeler olacak. Kuzey Irak ve Kürt meselesi, Cumhuriyet tarihinin en önemli dönüm noktasına hazırlıyor Türkiye'yi. Hem Ankara'daki iç çekişme hem de Türkiye'nin yeni bölgesel rolü üzerinde birinci dereceden belirleyici. Öteden beri Türkiye'nin en zor ve yakıcı kararını verme zamanının yaklaştığı iddiasındayım. Ya uzlaşmaya dayalı bir gelecek inşası ya da nihai bir hesaplaşma!
Son günlerde Irak'taki çatışmaların seyrine bakalım: Saldırılar giderek Kuzey Irak'a yöneliyor. Son saldırıda elli kişi öldü ve hedef dikkat çekiciydi. Bu saldırılar artarak devam edecek. Şiiler ya da Sünniler mi Kürtleri hedef alıyor? Ya da söylendiği gibi, El Kaide mi? Mesele bu kadar basit değil. Saldırılara paralel olarak Kerkük referandumunun ertelenmesine yönelik girişimlerin de artmasını buraya ekleyelim.
Terörle Mücadele Koordinatörü Orgeneral Edip Başer'in Die Welt'e verdiği söyleşide Kuzey Irak'a bu yıl operasyon yapılacağını söylemesi ve “Bu yıl olacağını düşünüyorum. Ancak, bu kararın Başbakan tarafından alınması gerekiyor. Başbakan bu kararı, Genelkurmay Başkanlığı'yla birlikte alacaktır. Bu konuda, hükümet ve Genelkurmay Başkanlığı arasında bir görüş ayrılığı olduğunu görmüyorum” şeklindeki sözleri, “Ak Parti operasyona karşı, ordu operasyon istiyor. Ak Parti kazanırsa ülke bölünecek, kaybederse Kuzey Irak'a operasyon yapılacak, Türkiye kurtulacak” diyenlere bir cevap gibi.
Türkiye hızla operasyona hazırlanıyor. ABD de buna yeşil ışık yakacaktır. Seçim sonuçları ne olursa olsun, siyasi irade bu operasyona izin verecektir. Ama bu gerçekte teröre karşı bir mücadele mi olacak?
ABD için öncelik Türkiye'yi NATO içinde güçlü bir müttefik olarak tutmak ve Avrupa ile ortak tavrı Türkiye'yi Ortadoğu sorunlarının içine çekmek. Nicolas Sarkozy'nin “Türkiye AB-Akdeniz Birliği'nin lideri olsun” sözü ile örtüşen bu tavır, tartıştığımız yeni rolü açık ediyor. K. Irak'a müdahale ile PKK gözden çıkarılabilir ama bu Kürtlerle çatışma anlamına gelmiyor.
Bu, ilk bakışta Büyük Ortadoğu Projesi'ne devam olarak algılanacak elbette. Ama BOP'u aşan bir işbirliğinden söz ediyoruz biz. Demokrasiden, özgürlüklerden, reformlardan değil, güvenlik işbirliğinden, askeri seçeneklerden söz ediyoruz. Türkiye'nin ABD'nin bölgedeki bütün tehditlerine karşı yeniden konumlandırılmasından.
Meydanları Türk bayraklarıyla dolduranlar, bu yıl sona ermeden hayal kırıklığına uğrayabilir. Destekledikleri kadroların hem Kürt meselesinde hem de bu yeni rolde ABD ile omuz omuza hareket ettiklerini görebilir.
“K. Irak tehdidi” ile “İran tehdidi” arasındaki pazarlık Ankara'nın yeni duruşunu belirleyecek. Böyle bir işbirliğinin ilk kurbanı Türkiye-İran-Suriye dengesinin bozulması, ardından İran'ın büyük hedef ilan edilmesi olacaktır. ABD, Avrupa, Türkiye ve bölge müttefiklerinin İran'a olası saldırısı ise bölgesel savaş hatta dünya savaşı demektir.