14 soru ve yanıtta Halep/HTŞ krizi
Sedat Ergin 01 Ocak 1970
1- Suriye’deki son sıcak gelişmeler Ortadoğu’da yaşanan büyük kriz ve sıcak çatışmalar ölçeğinde ne anlama geliyor? Heyet Tahrir eş-Şam Ortadoğu’da yeni bir aktör mü?
Suriye’deki son gelişmeler yalnızca bu ülkeyi değil, 7 Ekim 2023 tarihinde HAMAS’ın İsrail’e ağır saldırısı ve İsrail’in bu hamleye acımasız bir ‘soykırım’ stratejisiyle karşılık vermesiyle başlayan, İran’la İsrail arasındaki füze savaşları, ardından İsrail’in Lübnan’da açtığı askeri cepheyle çok sert bir türbülans içinde savrulmakta olan bölgede yeni bir durum yarattı. Çünkü, bu krizin ne yönde genişleyeceği ve nasıl sonuçlanacağı, Suriye’deki krize doğrudan ya da dolaylı taraf olan bütün aktörleri çok yakından ilgilendiriyor.
Suriye’deki jeopolitik denkleme şöyle bakalım: Öncelikle Türkiye, Rusya, ABD ve İran sahada askeri güç bulunduran ülkeler. İsrail, her gün Suriye’deki İran hedeflerini vurarak çatışmaların içinde yer alıyor.
Ayrıca Fırat’ın doğusunda PKK uzantısı YPG/PYD’nin omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) kontrolündeki bir “Özerk Yönetim” var. Bu yönetim ABD’nin himayesi altında bulunuyor. Silahlı Suriye muhalefetinin birinci kanadında eski adıyla “Özgür Suriye Ordusu” (ÖSO), yeni adıyla “Suriye Milli Ordusu” (SMO) yer alıyor. Bu silahlı gruplar Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’nin kontrolü altındaki “güvenlikli bölgeler”de faaliyet gösteriyor.
Bir de silahlı muhalefetin Türkiye’nin kontrolündeki ÖSO/SMO çatısı dışında kalan ve Hatay’a komşu İdlib’de sahayı kontrol eden El Kaide kökenli Ebu Muhammed El Culani’nin önderliğindeki Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) faktörü var. HTŞ İdlib’de, bakanlıkları da bulunan “Ulusal Kurtuluş Hükümeti” adıyla bir idari yönetim yapısı da kurmuş bulunuyor.
HTŞ’nin kontrolündeki İdlib bir bakıma Suriye’deki iç savaşın son kalelerinden biri olarak görülmekteydi. İşte Suriye’de patlak veren son olaylar buradaki dengeleri altüst etmesi nedeniyle sahada güç bulunduran bütün aktörlerin hepsinin konumlarını, çıkarlarını, risklerini etkileyecek boyutlar kazanmaya aday.
2- HTŞ’nin Halep’e saldırısı Suriye denkleminde neyi değiştirdi? İç savaş yeniden mi başladı?
Suriye iç savaşı 2011 yılı mart ayında başlamıştı. Muhtelif aşamalardan geçen iç savaşın kırılma noktası, geniş bir bölümü silahlı muhalefetin kontrolüne geçmiş olan Halep’te yaşandı. Esad ordusu, Rusya ve İran’ın destekleriyle Halep’i kuşatma altına aldı. Halep’teki direniş, 2016 Aralık ayında muhalefetin yenilgiyi kabullenmesiyle son buldu.
Silahlı muhalefetin Halep’ten çekilmesi 22 Aralık 2016 tarihinde tamamlandı. Bu gelişme genellikle iç savaşın Esad rejiminin lehinde son bulması şeklinde yorumlandı. Suriye krizine siyasi bir çözüm bulunamasa da rejimin çökmeyeceği, Esad’ın kalıcı olduğu uluslararası camiada genel kabul haline geldi; Fırat’ın doğusu ve Suriye’nin kuzeyinin ne olacağı soruları açıkta kalmakla birlikte…
Son hadiselerle birlikte Suriye’nin bütün coğrafyasına yayılacak geniş ölçekli bir iç savaşın yeniden başladığını söyleyebilmek bu aşamada zor. Bununla birlikte ülkenin kuzeybatısında Halep’ten İdlib’e kadar uzanan bir coğrafyayı kapsayan yeni bir cephe açıldığını söylemek mümkün. Ama buradaki gelişmeler bütün Suriye ve buradaki aktörler açısından sonuç yaratacak.
3- Gelişmelerin Beşar Esad’a dönük sonuçları neler olabilir?
Silahlı muhalefetin 2016 sonunda çekildiği Halep’in kapılarına yedi yıl sonra yeniden dayanması sonucu Beşar Esad’ın çok büyük bir zemin kaybına uğradığı ortada. Kendisinin Suriye’de kontrolü önemli ölçüde eline aldığı algısı bu olaylarla ağır bir darbe yemiş oldu.
Suriye ordusunun bir direniş gösteremeyerek sahada ciddi bir şekilde dağılması Esad’ın askeri gücündeki zafiyeti, boşlukları bütün çıplaklığıyla gösterdi. Üstelik en önemli destekçileri olan Rusya’nın Ukrayna’yı işgal ederek yürüttüğü savaş, diğer destekçisi İran’ın Hizbullah’ın Lübnan’daki yenilgisi de dâhil olmak üzere İsrail karşısında gerilemesi, Esad’ı dış destekler bakımından da zor bir duruma sokmuş bulunuyor.
Denilebilir ki Esad, 2017 sonrasındaki en zor günlerini yaşıyor. Tabii gelişmeler kaçınılmaz olarak şu soruyu da tetikledi: Halep’i bile koruyamayan bir rejim ordusu, Türkiye’nin kuzeyden çekildiği bir senaryoda bu bölgenin güvenliğini nasıl sağlayabilecektir?
4- Esad’ın Halep’te sıkışık bir duruma girmesi Rusya açısından ne anlam ifade ediyor?
2015 yılında Suriye’de sahadaki duruma müdahale ederek rejimin düşmesini önleyip Beşar Esad’ı ayakta tutan Putin’in, müttefikinin bu kadar sıkışık bir duruma düşmesinden hoşnut olmayacağı aşikâr. Bu gelişmeler Esad gibi Putin açısından da bir prestij kaybı anlamına geliyor. Esad’ın hazırlıksız yakalanması bir yana, Rusya’nın istihbaratının da HTŞ’nin bu kadar sistemli, planlı bir saldırısını önceden haber alamaması düşündürücü.
Putin’in önemli bir açmazı Ukrayna’da savaş sahada sıcak bir şekilde seyrederken, Suriye’ye eskiden olduğu kadar geniş zaman ve kaynak ayırabilmek gibi bir lüksünün bulunmaması.
2024 yılında Ukrayna’da yürüttüğü savaşta cephede ilerleyebilmek için Kuzey Kore’den asker desteği alan bir Rusya’dan söz ediyoruz. Rusya’nın Suriye’deki askeri varlığı, HTŞ’yi Halep’in kapılarına kadar dayanabileceği bir saldırıdan caydıramadı. Ancak Rusya’nın hava gücündeki üstünlüğüne dayanarak HTŞ’ye çok ağır bir karşılık vermesi ihtimali yabana atılmamalıdır.
5- Erdoğan ile Putin arasındaki 5 Mart 2020 Moskova Mutabakatı’nda tesis edilen statüko geçerli mi? Halep-Şam bağlantısının kapanması ne anlama geliyor?
Söz konusu mutabakat 2020 yılı Şubat ayı sonunda İdlib-Halep ekseninde yaşanan büyük bir krizin ertesinde ortaya çıkmıştı. Bu krize, M-4 karayolu ile M-5 karayolunun stratejik bağlantı noktasında yer alan Serakip yerleşimi üzerinde Türkiye ile Esad Rejimi/Rusya ikilisi arasında yaşanan çatışmalar ve ardından Suriye/Rus savaş uçaklarının ortak saldırısında 33 Türk askerinin şehit olması yol açmıştı. Sonrasında yürütülen müzakereler bu mutabakatı beraberinde getirmişti.
Mutabakat, ana hatları itibarıyla Esad rejiminin Halep’ten çıkarak, M-4 otoyolu üzerinden Serakip’te M-5 otoyoluna bağlanıp Şam’a kadar karayoluyla erişim sağlayabilmesini mümkün kılıyordu. TSK’nın İdlib’deki askeri varlığı da M-4 otoyolunun üzerine çekilmiş, ancak bu karayolu üzerinde kuzey ve güneyde altışar kilometre derinliğinde bir güvenli koridor oluşturulması kararlaştırılmıştı.
Mutabakattaki Türk-Rus ortak devriyeleri projesi istenildiği gibi yürümemiştir. Aslında 5 Mart 2020 Mutabakatı’nın önemi, sıkça ihlaller olmakla birlikte genel bir göreceli çatışmasızlık ortamı yaratmış olmasıydı. Bu durum Esad rejimini Halep’te ciddi bir şekilde rahatlatmıştı. 5 Mart 2020 statükosu son 48 saat içinde önemli ölçüde sarsılmış görünüyor.
6- HTŞ nasıl bir örgüt? HTŞ’yi “terörist” listesine alan BM Güvenlik Konseyi kararları ne diyor?
HTŞ lideri Ebu Muhammed el Culani, Suriye iç savaşına 2012 yılında DEAŞ’ın Suriye’deki temsilcisi olarak bizzat kurucusu olduğu El Nusra örgütü ile katılmış, ardından 2013 yılında DEAŞ’tan koparak örgütüyle o dönemde Eymen el Zevahiri’nin liderliğindeki El Kaide’ye biat edeceğini duyurmuştur.
El Nusra, El Kaide’nin devamı olduğu gerekçesiyle BM Güvenlik Konseyi’nin DEAŞ, El Kaide ve bunlarla bağlantılı terör örgütlerini izleyen Yaptırımlar Komitesi’nin güncellediği terör örgütleri listesine dâhil edilmiştir. Culani, 2016 yılında Cephe El Fetih Şam adlı yeni bir örgüt oluşturmuş, daha sonra 2017 yılında da bazı silahlı muhalif grupları da bünyesine alarak Heyet Tahrir eş Şam’ı (HTŞ) kurmuştur.
Gelgelelim BM Güvenlik Konseyi (BMGK) yaptığı değerlendirmede, bu isim değişikliğine itibar etmeyerek HTŞ’nin El Kaide/Nusra’nın şubesi olmaya devam ettiğini belirtmişti. BMGK, 2018 yılında HTŞ’yi de aynı gerekçelerle terör örgütleri listesine almıştır. Güvenlik Konseyi’nin daimi 5 üyesi de HTŞ konusunda bugüne dek mutabakat içinde hareket etmiştir.
Ayrıca BMGK’nın 2015 yılında kabul ettiği 2254 sayılı kararı, Suriye’deki terör örgütlerinin faaliyetlerinin “önlenmesi ve bastırılmasını” önemli hedeflerden biri olarak tanımlıyor. Bu örgütlerden biri de HTŞ.
7- Türkiye HTŞ’yi terörist olarak mı görüyor?
Evet. BMGK’nin ilgili komitesi belli aralıklarla terör örgütü listesini güncelliyor. Türkiye de BMGK terör örgütleri listesi güncellediğinde 2018 yılında HTŞ’yi de terör örgütü olarak kabul ederek yaptırım listesine almıştır.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasını taşıyan bu konudaki Cumhurbaşkanı kararı’ 31 Ağustos 2018 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
8- HTŞ, ABD’ye hangi mesajları veriyor? ABD HTŞ’ye nasıl bakıyor?
HTŞ lideri El Culani, ABD basınına yaptığı açıklamalarla Washington’a sıcak mesajlar göndererek, El Kaide ile bir bağlantısının kalmadığını, dolayısıyla BM’nin terör örgütü listesinden çıkmak istediğini duyuruyor.
Donald Trump’ın ilk başkanlık döneminde kendisinin Suriye Özel Temsilcisi olarak görev yapan Büyükelçi James Jeffrey’nin, 30 Ocak 2020 tarihinde yaptığı bir açıklamada HTŞ konusunda kullandığı esnek ifadeler dikkat çekici bulunmuştu.
Jefrrey, bu açıklamasında HTŞ’nin bir “El Kaide türevi” olmakla birlikte ağırlıklı olarak Esad rejimine karşı savaştığına dikkat çekerek, “Kendilerinin terörist değil, yurtsever muhalif savaşçılar olduklarını ileri sürüyorlar. Bu iddialarını henüz kabul etmiş değiliz… Bir süredir uluslararası bir tehdit yarattıklarını da görmedik” diye konuşmuştu.
Gelgelelim, HTŞ’nin Güvenlik Konseyi terörizm listesinden çıkabilmesi, örgütü şiddetle eleştiren daimi üyeler Rusya ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin veto engeline takılması ihtimali nedeniyle kolay görünmüyor.
9- Halep’teki çatışmalar Türkiye’nin Esad rejimi ile ilişkileri normalleştirme arayışlarını nasıl etkileyebilir?
Kabul edelim ki, Suriye lideri Esad Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan gelen çağrılara olumlu karşılık verip Ankara ile sınırlı da olsa bir normalleştirme sürecini başlatmış olsaydı, bu gelişme Suriye’de oyun değiştirici yeni bir durum yaratacaktı.
Bu yönde bir gelişme, HTŞ’yi Türkiye’yi karşısına almaması için Esad’a karşı bir saldırıya kalkışmaktan caydırabilirdi. Son gelişmelerin, zaten ilerlemeyen normalleşme arayışlarını ne yönde etkileyeceği bu aşamada belirsiz görünüyor.
Bu sorunun yanıtı biraz da Esad’ın son saldırıdan kimi sorumlu tutacağı sorusuna bağlı. Her halükârda kendisini çok köşeye sıkıştığını hissettiği bir noktada Esad pekâlâ farklı bir çizgiye kayıp Ankara ile köprü kurma ihtiyacını duyabilir.
Burada Rusya’nın alacağı tutum ve Esad’a ne yönde telkinlerde bulunacağı da kuşkusuz önem taşıyor.
10- Rusya’nın Tel Rifat ile Menbiç’ten çekildiği haberleri, Suriye Milli Ordusu (ÖSO) unsurlarının bu bölgelere dönük hareketlenmesi ne anlama geliyor?
Herkes dikkatlerini Halep’e çevirirken, Halep’in hemen kuzeyindeki Tel Rifat ve doğusunda Münbiç’te sahada yaşanan gelişmeleri de aynı tablonun içindeki unsurlar olarak görmek gerekiyor. Her iki bölgede de PKK uzantısı YPG unsurları faaliyet gösteriyor.
Putin 22 Ekim 2019 tarihinde Erdoğan ile vardığı Soçi mutabakatında YPG unsurlarını bu iki yerleşimden çekme taahhüdünü üstlenmiş, ancak Rusya bu taahhüdünü uygulamada yerine getirmemişti.
Ankara, dün Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Öncü Keçeli üzerinden yaptığı bir açıklamayla “Tel Rifat ve Münbiç’teki terör gruplarının sivil halkı ve Türkiye’yi hedef alan saldırılarının arttığına” dikkat çekmiş ve Rusya’ya taahhütlerini hatırlatmıştır. Esad rejimi Halep’te zemin kaybettiği bir zamanlamada, Türkiye de YPG saldırılarının artması gerekçesiyle Tel Rifat ve Münbiç’e ilişkin hassasiyetlerini denkleme dâhil etmektedir.
Bu hatırlatmanın, son zamanlarda Ankara tarafından gündemde tutulan Suriye’nin kuzeyine yeni bir askeri harekât söyleminin ertesinde olması da bu çerçevede dikkate alınmalıdır.
11- Durum kontrol altına alınamazsa kriz hangi boyutları kazanabilir?
Burada kaygı verici olan bir ihtimal, Suriye ve Rusya’nın, HTŞ’nin Halep ve batısındaki ilerlemesini durdurmak üzere hava üstünlüklerine başvurarak bu örgüte İdlib’de ağır bir karşılık vermeleridir. Sahadan gelen ilk işaretler bu yönteme işaret ediyor. İdlib, büyük ölçüde HTŞ’nin alan hâkimiyetindeki bir bölge. Rusya/Suriye ikilisinin, havadan sivil halkın da etkilenebileceği çok ağır karşı saldırıya yönelmesi Hatay’ın hemen yanı başındaki İdlib’i tam bir kaosun içine itebilir.
BM raporlarına göre İdlib bölgesinde büyük bir bölümü iç göçle yerlerinden olmuş insanların oluşturduğu 3,5 milyon dolayında bir nüfus yaşıyor. Böyle bir misilleme stratejisi Türkiye sınırına doğru yeni bir göç hareketini tetikleyebilir. Ancak, Türkiye’nin de İdlib’den bir göç dalgası ihtimalini caydırmak üzere burada oldukça kuvvetli bir askeri varlığının bulunması göz önünde tutulması gereken önemli bir faktördür.
12- Halep bunalımının ABD’deki yönetim değişikliğine denk gelmesi ne anlatıyor?
Girilen son kriz ABD’deki yönetim değişikliğinin tam ortasına denk geliyor. ABD’de biri halen işbaşında olan “gidici”, diğeri ise 20 Ocak’ta görevi devralmaya hazırlanan ancak fiilen iktidarı kendisinde toplamış “gelen” yeni yönetim olmak üzere iki başlı bir görüntü var. Uluslararası alandaki bütün aktörler hesaplarını yeni yönetime göre yaparken, Washington cephesinde bu tür geçiş dönemlerinin kargaşası yaşanıyor.
İşte Suriye tam bu geçiş döneminde dış dünyanın çok da yakından tanımadığı bir aktör olan HTŞ’nin rejime karşı oldukça kuvvetli bir hamleye girişmesine sahne oldu. Bu örgütün lideri El Culani’nin Esad rejiminin algısında yol açtığı belirgin tahribatla kendisini önümüzdeki dönemde Suriye’nin sahada hesaba katılması gereken aktörlerinden biri olarak tescil ettirmeye çalıştığı söylenebilir. Ancak kendisinin ve örgütünün BMGK’nın terör listesinde olması en büyük handikapıdır. Özellikle Rusya’nın bu örgüte yönelik en büyük itirazı HTŞ’nin terörist kimliğine odaklanıyor.
13- Ortaya çıkan jeopolitik tablo Türkiye’nin konumunu nasıl etkiler?
Öncelikle İdlib-Halep ekseninin 2020’den beri bir çatışmasızlık bölgesi olarak kalması Türkiye’nin dikkatlerini daha çok Fırat’ın doğusunda PKK’nın uzantısı gruplara yoğunlaştırabilmesini kolaylaştırmıştı. Ankara’nın en önemli kaygısı, dünkü Dışişleri açıklamasında görüldüğü gibi çok kalabalık bir iç göçmen kitlesinin yaşadığı İdlib’de sükunetin bozulması.
Bunun dışında Beşar Esad’ın sahadaki askeri gücünün zayıflığının ortaya çıkması, kendisinin üzerinde durduğu zemini belli ölçülerde sarsmış görünüyor. İçine girdiği bu sıkışmışlık durumu belirtiğimiz gibi, kendisini Türkiye karşısında yeni bir muhasebeye, normalleşme yönünde bir bakışa yöneltebilir. Ancak Esad’ın Halep’te uğradığı kayıplar bağlamında Türkiye’ye dönük olumsuz bir okuma yapması, bunun tam tersi yönünde bir sonuç doğurup, normalleşme arayışlarını daha da zora sokabilir.
14- Krizin düğümü yeni bir Erdoğan-Putin zirvesini davet eder mi?
Suriye’nin kuzeyinde 2016/2017 sonrasında sahada meydana gelen değişikliklerin önemli bir bölümü bir şekilde Türkiye ile Rusya arasında varılan mutabakatlarla şekillenmiştir. Bunların çoğunda, sahada yaşanan büyük gerilimlerin ardından Erdoğan ile Putin’in bir araya gelerek bir çözüm formülü bulup, bunu bir mutabakat metnine bağlamaları şeklinde yerleşmiş bir çizgi var. Bu zirveler her seferinde karşılıklı çıkarların, beklentilerin bir ver-al dengesine bağlanmasına sahne oldu. Bir kez daha aynı yöntemin tekrarlandığını görmek şaşırtıcı olmaz.
Her halükârda, yayılmakta olan son krizin Türkiye ile Rusya arasında bir noktada üst düzey siyasi diyaloğu davet etmesi kaçınılmaz görünüyor. Bu süreçte yakından bakılması gereken kritik bir soru, Türkiye’nin Menbiç-Tel Rifat’a dönük beklentilerinin de bu müzakerenin tamamlayıcı bir noktası olup olmayacağıdır. Benzer şekilde, bu bölgelerde sahadaki gelişmeleri de yakından izlemek gerekiyor.