Abdurrahman Kızılay
Mahir Nakip 01 Ocak 1970
Abdurrahman Kızılay ve Mehmet Özbek’in konseri var. Salon tıklım tıklım dolu. Gelenlerin çoğu Kayseri’nin aydınları ve Kerkük meselesini yakından bilen ve takip eden kişiler. Aynı günün sabahı Saddam’ın düşmesi ve ABD kuvvetlerinin de yeşil ışık yakması üzerine, Iraklı Kürt Peşmergeleri Kerkük’ü işgal etmiş, tapu ve nüfus dairelerinin belgelerini yağmalamış. Salonun duygu yüklü olduğu her halinden belliydi. Önce Mehmet ÖZBEK sahne aldı:
Yıktılar Kalamızı,
Vurdular balamızı,
Daha can boğazdayken
Çektiler salamızı.
Can Kerkük, canan Kerkük,
Her söze kanan Kerkük.
Kalıptı yârdan ırak,
Mum kimin yanar Kerkük.
türküsü ile başladı. Bayanlar gözyaşlarını sessizce dışa, erkekler içlerine akıtıyordu. Mehmet ÖZBEK bütün hissiyatını bu türküde ifade ediyordu. Mahzun bir şekilde sahneyi terk etti. Derken KIZILAY sahne aldı. Salon alkıştan adeta yıkılırken, KIZILAY’ın yüzü hüzün doluydu. Kemancı hazin hazin Mazan Hoyratının giriş ezgisini çaldı. Abdurrahman KIZILAY şakımaya başladı:
Türkmen’i,
Sev, kucakla Türkmen’i.
Ne suçum, ne günahım,
Hak yarattı Türk meni.
Kerkük’e giden olsa,
Arzuhal yazan olsa,
Yıkaram Kerkük seni,
Türkmen’e ziyan olsa.
Okudukları hoyrat değil, adeta birer ağıttı. Artık kimse gözyaşlarını gizleyemiyordu. Evet, türküleri her Türk’ün gönlünde taht kurmuş Kerkük şehri, Saddam’ın şerrinden kurtulmuştu ama bu sefer de çapulcu eşkıyaların eline düşmüştü. Bunu da en veciz ve açık şekilde dile getiren Abdurrahman KIZILAY türkülerinde ve hoyratlarında dile getiriyordu. Bu hoyratlar bir sanatçının isyanı, feryadı ve yakarışı idi.
O zaman konserlerinin çoğuna fiilen katıldığım Abdurrahman Ağabeyin doldurduğu boşluğu daha iyi idrak etmeye başlamıştım. O, sanatıyla davasına hizmet etmeyi gaye edinmiş bir ülkü adamıydı. Ancak, sanatın hakkını vererek ve ideolojik mecralara sapmadan bunu başarabilmişti. Belki burada Türkiye’de Türkmen davasını tanıtmaya ve savunamaya çalışanlar olarak bir itirafta bulunmamız gerekecek. Bizim siyaset sahasında tanıtmaya çalıştığımız Türkmen davasını, Abdurrahman KIZILAY ve Mehmet ÖZBEK, sanat alanında daha iyi ve etkin bir şekilde tanıtmışlar ve bir o kadar da siyasî etkisi olmuştur. KIZILAY, hiçbir zaman insanları eğlendirmek için değil, Kerkük ve Türkmen davasını tanıtmak için türkü söylemiş ve hoyrat çağırmıştır.
Abdurrahman KIZILAY’ın bir diğer takdire şayan yanı, sanatını icra ettiği yarım asrı aşkın süre içerisinde sanatından ekmek parası kazanmamış olmasıydı. Aslında bu, birçok Kerküklü sanatçının kaderi olmuştur. Nitekim Kerkük, Erbil ve Tuzhurmatı ses sanatçıları arasında millî duygusu tekâmül etmemiş, Kerkük ve Türkmen konusunda türkü ya da hoyrat söylememiş hemen hemen hiçbir sanatçı yoktur. Özellikle 1960 yılından sonra yetişen Türkmen sanatçıların takriben hepsinin ilk besteleri Kerkük’e dairdir.
Abdurrahman KIZILAY, 1940 yılında Kerkük’te dünyaya geldi. Kerkük’ün popüler mahallî sanatçılarından Reşid Küle Rıza ve İzzeddin Nimet’ten çok yararlanmıştır. Rahmetli Abdülhavit KÜZECİOĞLU’nun izinden giderek meşhur olmaya başlamıştır. 1959 yılında Bağdat Radyosuna bağlı Türkmence kısmında türkü, hoyrat ve kendi bestelerini okumuştur. 1960 yılında Türkiye’ye gelerek batı müziği konservatuarında eğitim görmüş ve udi Fahri KOPUZ’dan dersler almıştır. TRT’de okunan Kerkük türkülerinin ve hoyratlarının çoğuna kaynaklık etmiştir. Bunun yanında çok sayıda bestesi de yaygın bir şekilde okunmaktadır. “Aynaya baktım saç beyaz olmuş”, “Esmerim güzel esmer”, “Yazmalı gelin”, “Evlerinin lambaları yanıyor” bunların birkaç tanesidir. Yurt içinde verdiği sayısız konserlerinin yanında Almanya’da, ABD’de, Belçika’da, Hollanda’da, İsveç’te, Danimarka’da, Lübnan’da ve Arabistan’da da konserler vermiştir.
Abdurrahman KIZILAY, Türkmen davasına sadece sanatıyla hizmet etmemiştir. En zor ve mihnetli yıllarda bir dava adamı olarak da görev yapmıştır. 1980 yılında Türkmen davası uğruna şehit düşen Türkmen lideri Nejdet KOÇAK’la aynı evi paylaşmış ve 1960’lı yıllarda Türkmen gençliğinin yetişmesinde Rahmetli KOÇAK’la omuz omuza mücadele vermiştir. Ayrıca müteakip yıllarda Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği’nde aktif rol almıştır. Bu yüzden Baas Partisi’nin kara listesinde girerek Kerkük’teki yakınlarını riske etmiştir.
2010 yılının son ayında, 72 yaşında Abdurrahman Ağabeyimiz kaybettik. Son güne kadar udunu elinden bırakmadı, türkü ve hoyratları dilinden düşürmedi. Sürekli Kerkük ve Erbil’i terennüm etti. Yeri doldurulamayacak kadar önemli bir sanatçıydı. KIZILAY sanatında fikrini ve davasını işledi. Bu açıdan bir idol olarak kalacaktır.
Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah GÜL’ün ve Başbakan Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın birer taziye mesajı yayınlamaları oldukça anlamlıdır. Sayın GÜL’ün “… Ömrünü halk müziğine adayan, icra ettiği eserleri ve derleme çalışmalarıyla seçkin bir kültür mirası oluşturan Abdurrahman Kızılay, gönüllerde müstesna bir yer edinmiştir. Kerkük hoyrat ve türkülerinin unutulmaz ismi Abdurrahman Kızılay, milletimizin büyük beğenisini kazanan ve dilden dile dolaşan türküleriyle daima saygıyla hatırlanacaktır…” ve Sayın ERDOĞAN’ın "Merhum Abdurrahman Kızılay, sesi ve yorumunun yanı sıra derlemeleriyle de Türk halk müziğine yaptığı katkılarıyla her zaman hatırlanacak, kadirşinas milletimiz tarafından saygıyla anılacaktır.” Sözleri bizlere biraz da olsa acımızı unutturacak ve teselli verecek bir kadirşinaslıktır.
Ruhunu teslim etmeden önce eminim ki, dili ya da gönlü Kelime-i Şahadetin yanında şu hoyratı telaffuz ediyordu:
Kalasız,
Kerkük olmaz Kala’sız.
İşte, men koydum gittim,
Siz sağlıkla kalasız.