« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

04 Nis

2010

ÖZEL HARP DAİRESİ VE ALPARSLAN TÜRKEŞ GERÇEĞİ / Röportaj: Fatih ERBOZ

01 Ocak 1970

Çürük kaynaklarla tarihe ışık tutulmaz 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ, devletin kurumlarını yıpratarak Türk milliyetçilerini karalamak ve zan altında bırakmak alışkanlığının gazeteci Ecevit Kılıç’ın “Özel Harp Dairesi” adlı kitabında da acımasızca sürdürüldüğüne dikkat çekti.



Çürük kaynaklarla tarihe ışık tutulamaz

Prof. Ümit Özdağ Türk milliyetçilerini karalamak ve zan altında bırakmak alışkanlığının gazeteci Ecevit Kılıç’ın “Özel Harp Dairesi” adlı kitabında da acımasızca sürdürüldüğünü söylüyor

Prof. Özdağ, gazeteci Ecevit Kılıç’ın kitabının büyük yanlışlar, tahrifatlar ve çarpıtmalarla dolu olduğunu belirtiyor.

Türkiye gündemindeki en çarpıcı başlıklardan birisi, askeri darbe iddiaları ve bununla birlikte Özel Kuvvetler Komutanlığı. Bu konularda her gün yüzlerce haber ve makale yazılı ve sanal basında çıkıyor. Eski adı Özel Harp Dairesi olan Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın Kontrgerilla olduğu ile ilgili iddialar ise 1970’lerden buyana gündemde oldu. Bu çerçevede bir kısım basın ve yayın organı tarafından sürekli gündeme getirilen bir iddia da rahmetli Alparslan Türkeş’in Özel Harp Dairesi’nin ilk adı ile Seferberlik Tetkik Dairesi’nin kurucularından ve öğretmenlerinden oluşu ile 1970’li yıllarda MHP ile Özel Harp Dairesi/Kontrgerilla arasında bağ olduğu. Bu kadar iddiaya rağmen bu konuda yazılmış kitap sayısı ne yazık ki çok az. Ayrıca, Türk milliyetçilerinin bu iddialar konusunda şimdiye değin verilmiş çok fazla cevabı yok.



Bu konularda kapsamlı bir çalışma olma iddiası ile piyasada bulunan bir çalışmada gazeteci Ecevit Kılıç’in “Özel Harp Dairesi-Türkiye’nin Gizli Tarihi” adlı kitabı. Ecevit Kılıç’in bu kitabı konu ile ilgili tek kitap olarak tanıtılıyor, aslında çok da yanlış değil bu iddia. Kılıç’in kitabı birkaç baskı yaptı. Ancak Ecevit Kılıç’ın kitabında ileri sürdükleri ile bir süre önce değişik televizyon kanallarında Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın ileri sürdüğü hususlar arasında bazı temel farklılıklar olduğu gözümüze çarpınca Prof. Dr. Ümit Özdağ ile bir söyleşi yaparak bu konudaki görüşlerini sorduk. Ortaya çok çarpıcı iddialar çıktı. Aşağıda bu çarpıcı söyleşiyi yayınlıyoruz.



En temel çarpıtma

- Sayın Özdağ, son günlerde özellikle de Çukurambar’da gerçekleşen ve Sayın Arınç’a suikast iddialarına kadar uzanan tartışmaların odağında olan Özel Harp Dairesi ile ilgili araştırma çok fazla değil. Bunlardan birisi belki de en fazla bilineni Ecevit Kılıç’ın “Özel Harp Dairesi-Türkiye Cumhuriyetinin Gizli Tarihi” adlı kitabı. Oysa siz bu konuda son haftalarda bu kitapta ileri sürülenlerden çok farklı bir Özel Harp Dairesi manzarası çiziyorsunuz. Neden?

Evet farklı aslında benim okuduğum kaynaklar Kılıç’ın okuduklarından çok farklı değil. Ancak Ecevit Kılıç’ın kitabı çok büyük çarpıtma ve görmezlikten gelmelerle dolu. Kılıç, kaynakları bilinçli olarak çarpıtıyor, yazılmamış şeyleri yazılmış gibi gösteriyor ve kaynak tahrifatı yapıyor. Ortaya böylece olandan farklı bir resim çıkıyor. Kılıç’ın en temel çarpıtması Özel Harp Dairesi’ni İtalyan Özel Harp Dairesi Gladio ile özdeşleştirmesi ile başlıyor. Oysa, Türkiye’de 1952’de kurulan Seferberlik Tetkik Kurulu ile İtalya’da kurulan Gladio’yu yapı ve işlev açısından özdeş örgütler olarak ortaya koyması. Oysa, karşımızda kuruluş zemini, yapı ve işlev açısından çok farklı iki örgüt var.



- Nasıl farklı, biraz açar mısınız bu konuyu?

Tabii, bu konunun iyi anlaşılması gerekiyor. Seferberlik Tetkik Kurulu/Özel Harp Dairesi ile ilgili bilinen en temel gerçek, Türkiye’nin 1952’de NATO’ya girmesinden sonra, Türk Ordusu bünyesinde “Seferberlik Tetkik Dairesi” adlı bir dairenin 27 Eylül 1952’de “Milli Savunma Yüksek Konseyi” nde görüşüldükten sonra hükümetin kararnamesi ile kurulduğudur. Kuruluş kararnamesinin altında Cumhurbaşkanı C. Bayar, Başbakan A. Menderes, Milli Savunma Bakanı, İçişleri Bakanı ve Adalet Bakanının da imzaları vardır. İtalya’da Gladio ise Amerikan istihbarat örgütü ile İtalyan askeri istihbarat örgütü arasındaki bir anlaşma çerçevesinde imzalanmıştır. Bu çok önemli bir hukuki ve politik meşruluk farkıdır.

Seferberlik Tetkik Dairesi, NATO’daki benzeri kuruluşlardan farklı olarak, içinde “İstikrar Harekatı” ve “Psikolojik Savaş” birimleri olmayan, sadece “Gayri Nizami Harp” bölümü üzerine kurulmuş bir yapıdır. Gayri Nizami Harp, üç askeri harekat türünü içermektedir. Bunlar, gerilla harekatı, mukavemet harekatı ve özel kuvvetler harekatıdır. Türkiye’de oluşan yapı, gerek örgütsel gerek stratejik anlayış açısından genel NATO modelinden büyük farklılıklar içermektedir.

İtalyan Özel Harp Örgütü Gladio, “İstikrar Harekatı”, “Psikolojik Savaş”, “Gayri Nizami Harp” bölümlerinin üçünü bünyesinde barındıracak şekilde oluşturulmuştur. Bu fark büyük bir öneme sahiptir. Çünkü örgütsel modeliniz sizin işlevinizi de belirler. Ecevit Kılıç ve onun gibi bir politik sonuca varmak isteyenler, bu kuruluş farkı ve örgütsel model farkını bilmelerine rağmen bilmemezlikten gelmektedirler. Çünkü bu farkı ortaya koyduğunuz zaman daha sonraki çıkarımlarınız tartışmalı hale gelir.



Sömürülmüş efsane

- Peki bu konu üzerinde tekrar duracağız, ancak öncelikle dikkatinizi çeken başka hangi hususların altını çizmek istersiniz?

Öncelikle altını çizmek istediğim husus, Türkiye’de sol hareketin büyük bir bölümüne hakim olan “Özel Harp Dairesi-Alparslan Türkeş-MHP” bağlantısı efsanesini Ecevit Kılıç’ın kitabında acımasız ve kanıtsız şekilde sömürmüş olmasıdır. Müsaade ederseniz bu konunun açığa kavuşması için Ecevit Kılıç’ın kitabından alıntılar yaparak yapılan tahrifatları, çarpıtmaları tek tek ortaya koymak istiyorum. Kılıç şöyle diyor: “Savaş sırasında Türkiye’de tanınmayan Türkeş’in adını Naziler çok iyi biliyordu. Avrupa’daki gizli örgütler üzerinde en kapsamlı araştırmayı yapan ünlü araştırmacı Daniele Ganser’e göre Nazilerin İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye’de bağlantılı olduğu kişi Alparslan Türkeş’ti”.

Kılıç’ın bahsettiği Daniele Ganser’in “NATO’nun Gizli Orduları” adlı kitabı son derece yüzeysel, ikincil ve üçüncül kaynaklara dayalı bir çalışmadır. Kitabın Türkiye bölümü ise kullandığı kaynaklar açısından tam bir felakettir. Bu bölümde kullanılan bir çok kaynak PKK’nın Almanya’da bastırdığı propaganda kitaplarına dayanmaktadır. Nitekim, A. Türkeş ile ilgili iddiasını ileri sürdüğü 393-394. sayfalara baktığımız zaman Ganser’in bu görüşüne kaynak olarak Fikret Arslan ve Kemal Bozay’in yazdığı “Grauen Wolfe heulen wieder” adlı (Bozkurtlar yeniden uluyor) Almanya’da yayınlanan komünist ajitasyon/propaganda kitabı olduğunu görürsünüz. Böyle bir kaynağa dayanarak ortaya attığınız iddia uyduruktur. Kılıç bunu bilmiyor mu? Tabii ki biliyor ancak sözde “ünlü araştırmacı Danser” diyerek kaynağın çürüklüğünü örtmeye ve bu tespiti Ganser’in ürettiğine okuyucuyu ikna etmeye çalışıyor.



Psikolojik operasyon

Kılıç, Türkeş ile ilgili bir başka efsaneyi de özensiz bir şekilde gündeme taşıyor. 1948’de 16 Türk subayı iki ordu arasında yapılan bir anlaşma gereği “gerilla savaşı” konusunda eğitim almak üzere ABD’ye yollandı diyor. Gerçekten de 16 Türk subayı 1948 senesinde ABD’ye yollanıyor ancak subayları Genelkurmay Başkanlığı keyfi olarak seçmiyor. Yapılan İngilizce dil sınavını kazanan 16 subay yollanıyor. Subayların politik görüşlerinin seçilme ile herhangi bir ilgisi yok. Ancak Kılıç, “27. sayfada ” Nazilerin Türkiye’deki bağlantılı ismi olan Alparslan Türkeş “ ve s. 29’da ” Alparslan Türkeş ve Turgut Sunalp’in liste başı olduğu ekip “ diyerek iki çarpıtma yapıyor. Ölçüt dil sınavında yüksek puan almak için liste başı olmayı oluşturacak tek şey dil sınavından yüksek puan almak. Ancak Kılıç, burada gördüğü bir listeye atıfta bulunmuyor sadece psikolojik operasyon yapıyor.

ABD’ye yollanan 16 subay içinde 27 Mayıs’ta Milli Birlik Komitesi içinde ve Alparslan Türkeş’in politik olarak karşısında yer alan Ahmet Kılıç ve Mucip Ataklı da var. Özellikle Ahmet Kılıç, 1970’li yıllarda Türkiye’de solun önde gelen isimlerinden. Kılıç, MBK üyelerinden Suphi Karaman’ın da bu 16 subay arasında olduğunu söylüyor ki bu doğru değil.



Piyade Tekamül Kursu

ABD’ye giden 16 subay gerilla ve özel harp eğitimi mi alıyorlar. Hayır, aldıkları eğitim ” İleri Piyade Tekamül Kursu “. Zaten Kılıç’ta’da Türkeş’in ” Şahinlerle Dans “ adlı kitabındaki anılarına dayanarak eğitimin Georgia’da Amerikan Piyade Okulu’nda gerçekleştiğini ifade ediyor. Kılıç’a göre bu okuldaki eğitim son üç ayında özel harp teknikleri öğretilmiş. Demek ki 3 ayda özel harpçi olunuyormuş!!!

Ancak Kılıç’ın A. Türkeş’e olan takıntısı burada bitmiyor. Kılıç, kitabının 40. sayfasında Fransa’da kurulan özel harp yapısından bahsederken şöyle diyor: ” Elemanları tamamen Amerika’da özel harp eğitiminden geçirilen bu örgütün baş kahramanı ise Alparslan Türkeş’le benzer özellikler taşıyan Francois Grassouvre’ydi. O da İkinci Dünya Savaşı sırasında tıpkı Türkeş gibi Nazilerin yayında yer almıştır. “ Kılıç, böylece bir yandan büyük bir yalanla Türkeş’i Nazi bağlantılı olarak ortaya koymakta ve ülkesi Fransa Nazi orduları tarafından işgal edilen ve onlarla işbirliği yapan Francois Grassouvre ile benzer göstermektedir. Kılıç’a bu yetmiyor. Sayfa 40’da ” Portekiz’de özel harp örgütünü kuran Yves Guillon’da Türkeş gibi yüzbaşı iken ABD’de eğitim almıştır “ diyerek devam etmektedir. Doğrusu çok etkileyici bir benzerlik... Aslında Kılıç, kitabın değişik yerlerinde ilgili ilgisiz konuyu Türkeş’e getirerek psikolojik savaş metni kaleme alıyor.



Özel Harp Dairesi’nde hiç görev almadı ama...

Ecevit Kılıç’ın yararlandığı kaynaklardaki bilgilerle de çeliştiğine dikkat çeken Ümit Özdağ, “Türkeş ile ilgili gerçekler, kurmak istediği bu sahte gerçekliğe uymadığı için görmemezlikten gelinmiş” tespiti yapıyor



Çok sıkı okuduğunuz anlaşılıyor, kitabı farklı renklerle boyama kitabına çevirmişsiniz...

Evet ancak ortada öyle büyük bir rezalet var ki bilimsel araştırma adına ve Türkeş ile ilgili öylesine haksız bir kara propaganda yapılıyor ki, bunları gündeme getirmenin zamanı geldi artık diye düşünüyorum. Ecevit Kılıç kitabının ilerleyen sayfalarında mesela sayfa 49’da Özel Harp Dairesi’ni kuran kadroların isimlerini veriyor. Bunların arasında Alparslan Türkeş yok. İlk kez bir doğru ile karşılaşıyoruz Türkeş ile ilgili. Türkeş emekli olduğu 13 Kasım 1960 tarihine kadar Seferberlik Tetkik Dairesinde hiç görev yapmamış. Bu nasıl özel harp kurucusu ki hiç özel harp dairesinde çalışmamış...



- Söylediğiniz şu mu: “Türkeş özel harpçi değil ve özel harp dairesinde hiç çalışmadı.”

Evet. Bunu kastediyorum. Türkeş, değil özel harpçi olmak özel harp eğitimi dahi almamıştır. Özel Harp Dairesinin kuruluşunda veya daha sonraki yıllarda çalışmalarında bulunmamıştır. Aslında Türkeş, Özel Harp Dairesi’nin ne iş yaptığını tam anlamı ile ancak 28 Mayıs 1960’da Seferberlik Tetkik Kurulundan görevli ve Harp Okulundan arkadaşı İsmail Tansu gelip anlatana kadar bu dairenin ne iş yaptığını dahi bilmemektedir. İsmail Tansu, bu olayı çok açık bir şekilde “Aslında Kimse Uyumuyordu” adlı kitabında anlatıyor. Kılıç bu kitabı okuduğu ve Tansu ile söyleşi yaptığı halde Türkeş ile ilgili bu gerçeği kurmak istediği sahte gerçekliğe uymadığı için görmemezlikten geliyor.

Kılıç, İsmail Tansu’nun kitabından özet alıntı yaptığı 109. sayfada şöyle diyor: “Tansu bu gergin bekleyişe son vermek ve daireyle ilgili planları öğrenmek için Cemal Gürsel’e gitti. Ancak randevu verilen kişi Başbakan Müsteşarı olan Alparslan Türkeş oldu. İsmail Tansu karşında Alparslan Türkeş’i görünce hem şaşırdı hem sevindi. Sevinmesi derdini rahat anlatacak olmasındandı. Çünkü Türkeş Özel Harp Dairesini ve görevlerini çok iyi biliyordu.” Bu anlatımdan sonra okuyucu şu soruyu sorma hakkına sahip oluyor. “Eğer Türkeş Özel Harp’in kurucularından ise Özel Harpçi İsmail Tansu neden Gürsel’den randevu istesin ve tesadüfen Türkeş ile görüştüğünde şaşırsın?” Özel Harp Dairesinde efsane olan bir subayı hem de başbakan müsteşarı olmuş. Eğer Özel Harp Dairesi için bu kadar önemli bir subay 27 Mayıs’ın öncü kadrosu içinde ise neden Özel Harp Dairesi 27 Mayıs’tan habersiz ve dışında kalmış... Bu tür soruları artırabiliriz.

Üstelik İsmail Tansu, Türkeş ile görüşmesini Kılıç’ın özetlediği gibi anlatmıyor. (Aslında Kimse Uyumuyordu s. 232) “Türkeş’le daha önceden tanışıyordum. (...) O da öteki ihtilalci subaylar gibi kurulumuzu tanımıyordu. Yalan yanlış dedikodular nedeni ile kurulumuzdan kuşku duyuyorlardı.(...) Kurulumuzu tanıtmak ve gerçekleri anlatmak için Milli Birlik Komitesinde yakın arkadaşlarım vardı. Fakat ben bulunduğu makamı göz önünde bulundurarak Türkeş’e gitmeyi tercih ettim. (...) 28 Mayıs sabahı randevu almadan, tebrik etmek vesilesi ile Türkeş’in makamına gittiğimde beni dostça karşılayıp, kucaklayarak teşekkür etmiş ve oturmam için yer göstermişti (...)Beni dikkatle ve merakla dinleyen Türkeş ”Anlat Tansu anlat vaktim var. Bu çok önemli bir mesele, bulandırılan kafalarımız şüpheden arınsın“ demişti.” Bunları okuduktan sonra Ecevit Kılıç’ın konuyu nasıl çarpıttığı bir kez daha meydana çıkıyor. Bir araştırmacı kaynağa sadık kalmak zorundadır. Kaynağı çarpıtan araştırmacı araştırmacı değildir.



- Türkeş’in Çankırı’da gerilla okulunda ders vermesi Özel Harp Dairesi ile ilişkilendiriliyor. Buna açıklık getirir misiniz?

Türkeş, Çankırı’da Piyade Okulu’nda 1949-51 seneleri arasında öğretmenlik yapmış. Bu okulda hem “gerilla savaşı” dersine hem “savunma tabyası” derslerine girmiş. Ancak gerilla savaşı dersi vermesi onun özel harpçi olduğunun kanıtı değildir. Zaten dersi alanlar da piyade subaylarıdır. Üstelik bu tarihlerde Seferberlik Tetkik Dairesi henüz kurulmuş değildir.



- Kılıç’ın Seferberlik Tetkik Dairesi’nin bir işgal döneminde harekete geçecek sivil personeli ile ilgili olarak, ABD’nin Türkiye’deki ırkçı-Turancı hareketi nasıl kullanacağına dair tespitlerine ne diyorsunuz?

Bu noktada da Ecevit Kılıç büyük bir çarpıtma yapıyor. Kılıç’ın bu yargısını dayandırdığı JSPC 891/6 B Bölümü adlı Amerikan belgesindeki cümleler şöyle: “Türkler politik anlamda güçlü milliyetçi ve antikomünist anlayışa sahipler. Ve Kızılordu’nun Türkler içinde varlık göstermesi milliyetçi duyguların kabarmasına neden olacaktır. Türkiye gizli ordu rezervlerinin kurulması için fazlasıyla uygun bir ülke.” Bu cümleden “Türkiye’deki ırkçı-Turancı hareket” ile ilgili hiçbir şey çıkmaz ancak Türk milletinin milliyetçi eğiliminin güçlü olduğu çıkar. Ancak Kılıç politik felsefesini desteklemek için böyle bir sonuç çıkarabilir. Ayrıca Amerikan belgesinden yapılan tercümenin 2. cümlesinde tercüme hatası var.



- Kılıç’ın sadece Türkeş ile ilgili iddiaları mı yanlış?

Ne yazık ki hayır. Kılıç başka somut çarpıtmalar da yapmış. Örneğin Kılıç David Galula’nın Genelkurmay Başkanlığı tarafından tercüme edilen ve yayınlanan “Ayaklanmaları Bastırma Hareketleri-Teori ve Pratik” adlı kitabından yaptığı bir alıntı da Galula’nın kontrgerilla örgütlerine “şuursuz terörizm” ve “seçilmiş terörizm” şeklinde iki eylem biçimini önerdiğini ileri sürüp, kitaptan bu eylem biçimlerini anlatan alıntılar yapıyor. Kılıç, Türkiye’de Galula’nın bu kitabı okutularak, bu tavsiyelere uyularak cinayetlerin işlendiğini ima ediyor.

Oysa kitabın ilgili bölümünde bu eylemler Galula tarafından kontrgerillaya önerilen eylemler değil. Galula bu eylemleri, “Burjuva-Milliyetçi” devrimci hareketlerin eylem biçimlerini anlatırken dile getiriyor. Üstelik Kılıç bu alıntıları yaparken cümlelerin içinden kelime çekerek işine gelmeyen bölümleri çıkarıyor. Nasıl mı? Galula şöyle diyor: “Şuursuz terörizmden maksat ayaklanma hareketleri sebepleri için fazla alaka toplamak ve halkın dikkati bir tarafa çekildikten sonra gizli olarak bulunan taraftarları cezp etmektir.” (“Ayaklanmaları Bastırma Hareketleri-Teori ve Pratik”, s.52)Kılıç ise kitabının 60. sayfasında bu alıntıyı yaparken, “Şuursuz terörizmden maksat (”ayaklanma hareketleri sebepleri için fazla “-denilen kısmı çıkararak) alaka toplamak ve halkın dikkati bir tarafa çekildikten sonra gizli olarak bulunan taraftarları cezp etmektir” diyor ve cümleyi kendi amacına uygun hale getiriyor.

Kılıç’ın bu çarpıtmasını ikinci çarpıtması izliyor. Galula, Burjuva-Milliyetçi devrimci hareketlerin bir başka eylem biçiminin ise “seçilmiş terörizm” olduğu belirtiyor ve seçilmiş terörizmi şu şekilde tanımlıyor: “Seçilmiş terörizm çabucak şuursuz terörizmi takip eder. Bundan maksat, isyanı bastırmakla görevli olan tarafı halktan uzak tutmak, halkı mücadeleye sokmak ve asgari olarak halkın pasif ortaklığını temin etmektir.” (“Ayaklanmaları Bastırma Hareketleri-Teori ve Pratik”, s. 52) Kılıç bu cümleyi de kitabına tahrif etmiştir. Kılıç’ın kitabında bu cümle şu şekilde aktarılmıştır: “Seçilmiş terörizm çabucak şuursuz terörizmi takip eder. Bundan maksat, isyanı bastırmakla görevli olan tarafı halktan uzak tutmak, halkı mücadeleye sokmak ve asgari olarak halkın pasif ortaklığını temin etmektir. “Görüldüğü gibi cümlenin ortasından” isyanı bastırmakla görevli olan tarafı halktan uzak tutmak“ bölümü çıkarılmıştır.

Özetle Türkiye’de Galula’nın kitabının okunduğu kesin ancak Ecevit Kılıç tarafından yapılan kırma ve kesmelere maruz kalmış baskısı değil okunan. Kılıç’ın yaptığı şey çok ayıptır.



- Kıbrıs’ta kurulan ve Rumlara/Yunanlılara karşı savaşan Türk Mukavemet Teşkilatı ile ilgili iddialar neler?

Ecevit Kılıç, Kıbrıs’taki Türk Mukavemet Teşkilatından bahsederken ”illegal“ örgüt tanımlamasını yapmaktadır. Bu Ecevit Kılıç’a hakim olan politik ruhu çok iyi ifade etmektedir. Türk Mukavemet Teşkilatı’na ”illegal“ demekle İstiklal Harbini veren Büyük Millet Meclisine ”illegal“ demek arasında hiçbir fark yoktur. İngiliz işgali altındaki bir bölgede kurulan bir örgüt nasıl ”legal“ bir örgüt olabilir ki? Kılıç bununla da yetinmeyip, sayfa 101’de ”Yavru kontrgerilla örgütü TMT’de adada işçi hareketini, aydınları hedef aldı“ demektedir. Oysa TMT sadece Yunan ve Rumlara ajanlık yapan kişileri hedef almış ve öldürmüştür. TMT’nin 1965’de İngiliz petrol şirketi British Petrolumun Baf’taki rafinerisini havaya uçurduğunu biliyoruz. Bu saldırı üzerine Washington ve Londra sarsılmıştır. İşçileri işçi oldukları için hedef alan bir örgüt kapitalizmin en güçlü temsilcisi olan bir şirketi hedef alır mı?



-Şimdi tekrar Alparslan Türkeş’e dönelim isterseniz?

Evet haklısınız, çünkü Kılıç’ın Türkeş üzerine kurduğu kurgular burada bitmiyor. Kılıç, s.110’da şöyle diyor: “Özel Harp Dairesini 27 Mayıs’çıların tasfiyesinden kurtaran ve en son dairenin Çankırı Gerilla Okulu’nda öğretmenlik yapan Alparslan Türkeş, kısa sürede nasıl Başbakanlık müsteşarlığına oturmuştu?” Bu cümle başlı başına bir felakettir.

Türkeş, Özel Harp Dairesini tasfiyeden kurtarmamış sadece TMT’nin Kıbrıs ile ilgili çalışmalarının devamını sağlamıştır bir. İkincisi Gerilla Okulu Özel Harp Dairesine bağlı değildir. Ve Türkeş’in ders verdiği 1949-1950 senelerinde Özel Harp Dairesi daha kurulmamıştır. Türkeş, Çankırı’da 2.5 sene kaldığını Hulusi Turgut’a anlatır. “Şahinlerin Dansı” adlı kitabın 80. sayfasında çok açık bir şekilde ifade edilmiştir bu. 1949-1950 seneleri anlamına gelir bu.

Üçüncü cümle ise tam bir felakettir. Türkeş nasıl kısa sürede Başbakanlık müsteşarlığına geldi sorusu içinde sanki Başbakanlık Müsteşarlığı Özel Harp Dairesi içinde bir mevki imiş gibi ima vardır. Oysa Kılıç da bilmektedir ki Türkeş’in Başbakanlık müsteşarlığının herhangi bir süre ile ilgisi yoktur. 27 Mayıs ihtilali ile ilgisi vardır. Bir yazar üç cümlede üç büyük hatayı ancak bilinçli olarak yapar.



- Sizce Kılıç bilinçli çarpıtma mı yapıyor?

Evet bakın nasıl devam ediyor 110. sayfada: “Özel Harp Dairesi’nin merkezi yapısında görev almamasına karşın Türkeş, daire içinde etkin isimlerdendi. Daireye subay alımında en son testi özel harp öğretmeni olarak o yapıyordu” denmektedir. Bu testleri nerede, ne zaman, nasıl yapıyordu belli değil. Eğer Çankırı’da öğretmenliği sırasında yapıyordu ise henüz kurulmamış bir daireye subay alıyormuş demek Türkeş. Kılıç devam ediyor: “Komando eğitimini tamamlayanlar Türkeş’in vatanseverlik testine katılmaya hak kazanıyorlardı. Sadece testi geçen subaylar Özel Harp Dairesi’nde göreve başlıyordu. Siviller biraz daha hafif olsa da aynı testlerden geçiyorlardı” demektedir. Bu cümleler Kılıç’ın fantezi dünyasının zengin olduğunu gösterir. Ancak yaptığı araştırmacılık adına çok ayıptır.



- Sizin iddianıza göre “çarpıtma” yapan Kılıç, bunun ortaya çıkacağını düşünemedi mi?

Bunu bilemem ancak kitabının yayınlanmasının üzerinden üç yıl geçti ve kimse şimdiye değin bir şey yazmadı bu konuda. 111. sayfada Kılıç şöyle diyor: “Yeni döndüğünde artık kurmay albay’ dı ve yeni görev yeri de Elazığ’dı: Bu sürede Elazığ’ı Özel Harp Dairesi’ne sivil unsurlar yetiştirme merkezlerinden biri haline getiren Türkeş, Milli Birlik Komitesi’nin içinde yer aldı.” Oysa 1958’de Elazığ’da görev yapan Türkeş 1960’da çoktan Ankara’dadır ve 27 Mayıs’ta Milli Savunma Bakanlığı NATO Koordinasyon Şubesi Müdürü idi. Elazığ’daki sivil unsurlar meselesi ise tam bir fantezidir. Türkeş’in Elazığ’da görev dışı esas mesaisini 27 Mayıs’ın hazırlıkları oluşturmuştur.



- “Gerçek dışı” olarak nitelendirdiğiniz başka konu var mı?

Sadece bir değil bir çok husus var. Örneğin, Kılıç 133. sayfada şöyle diyor: “Nazar, savaş sonrasında Nazi yanlısı olan Alparslan Türkeş’le de Amerika’da CIA kampında tanıştı. Tanıştıran kişi ise Pentagon’da Türk Hava Kuvvetleri’ni temsilen bulunan ataşe yardımcısı Agasi Şen’di.” Türkeş’in Washington’da bulunduğu sırada Nazar ile tanıştığı doğru da bunun için CIA kampına gittiği ancak Kılıç’ın kendince yaptığı bir psikolojik harekattan başka bir şey değil.

Kılıç böyle bir çarpıtmayı Özel Harp Dairesi komutanlığı yapmış E. Orgeneral Kemal Yamak’ın hatıralarını çarpıtırken de yapıyor. Kılıç şöyle diyor: “Türkeş de zaman zaman Yeni Delhi’den Kabil’e (Fazıl) Akkoyunlu’yu ziyarete gidiyordu. İşte bu ziyaretler sırasında Türkeş ile tanıştı. Türkeş’in Kabil’e gelişlerini hiç kaçırmıyordu artık. Bu Yamak için ikinci staj dönemi olmuştu. Hem de stajı Alparslan Türkeş’in yanında yapıyordu.”

Oysa bu konuda Kemal Yamak “Gölgede Kalan İzler ve Gölgeleşen Bizler” adlı kitabının 174. sayfasında şöyle demektedir: “Daha sonra aynı şekilde Yeni Delhi’ye atanan, rahmetli Alparslan Türkeş de Afganistan’a Sayın Akkoyunlu’nun misafiri olarak gelecek ve bir sürede Kabil’de kalacaktı.” Bu ifadeden Kılıç’ın söyledikleri çıkar mı?



-“Özel Harp Dairesi/Kontrgerilla-MHP” bağlantısı iddialarına ne diyorsunuz...

Kıbrıs Barış Harekatı’nın başlamasından bir süre önce Amerikalı yetkililer ile ÖHD yetkilileri arasında Amerikalıların olumsuz yaklaşımlarından kaynaklanan bir gerilim oluşmuştur. Bu gerilimin sonucunda Türk tarafı, ABD’nin her sene Özel Harp Dairesi’ne, askeri malzeme alımı için verdiği bir milyon doları almaktan vazgeçmiştir. Amerikalılar, muhtemelen Özel Harp Dairesi’nin Kıbrıs’ta yaptığı çalışmalardan iyice rahatsız olmaya başlamışlardır.

Barış Harekatının sonuçlanmasından sonra Amerikalılar Özel Harp Dairesi ve onun kurduğu Türk Mukavemet Teşkilatının ne kadar başarılı bir çalışma yaptığını anlamışlardır. Kıbrıs Barış harekatından bir süre sonra, ABD, Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı askeri ambargo uygularken, Özel Harp Dairesi’ne karşı ise “kontrgerilla” sloganı arkasına sığınan bir psikolojik operasyon geliştirmiştir. Ambargo ve psikolojik harekat 1974’de Kıbrıs Barış Harekatından hemen sonra başlamıştır. Ancak bir süre sonra ABD’nin de isteği ile Amerikan ambargosundan doğan boşluğu Batı Alman askeri yardımı kapatmıştır.

Özel Harp Dairesine karşı sürdürülen psikolojik operasyon ise 1980’e kadar sürmüştür. Bu Amerikan operasyonunda Türk sosyalist hareketi büyük bir tuzağa düşmüştür. Bu noktada şunun da altını çizmek istiyorum. Afganistan-İran-Türkiye üzerinden denizlere inmeyi hedefleyen Sovyetler Birliği de böyle bir psikolojik operasyondan çıkar sağlayacak bir güçtür. Ancak ben operasyonun arkasında ABD’nin olduğunu düşünüyorum

Bülent Ecevit, daha sonraki yıllarda yaptığı bir açıklamada 1974’de Kıbrıs Barış Harekatı öncesinde Tümg. K. Yamak’ın kendisine ve Milli Savunma Bakanı Hasan Esat Işık’a yapmış olduğu sunumdan sonra çok rahatsız olduklarını hatta Özel Harp Dairesini ortadan kaldırmaya karar verdiklerini fakat bunun için Kıbrıs Barış Harekatı sonrasını beklediklerini söylemiştir. Oysa Hasan Esat Işık, 1984’de artık Orgeneral ve Kara Kuvvetleri Komutanı olan Kemal Yamak’a yazdığı mektupta şöyle demektedir: “Sizi o zaman sorumlusu bulunduğunuz bir önemli dairenin sorunlarını sunarken asıl tanıdım. O gün ki izlenimlerimi hazla sürdürürüm. Bazı görevler vardır onlar başkasına emanet edilemez, ancak ulusların kendi evlatları ve kendi olanakları ile görülmesi gerekir. Bu gerçek bağımsızlık ve egemenliğin koşuludur. Sunuşunuz bu bilinci her yönü ile yansıtıyordu.” Işık’ın mektubundan anlaşılan, Işık’ın Özel Harp Dairesi ile ilgili olarak Ecevit ile hiç de aynı düşünceleri taşımadığıdır.

Öte yandan dairesine yönelik olarak başlatılan “Kontrgerilla” suçlamaları karşısında dönemin ÖHD komutanı Kemal Yamak, ÖHD’nin hiçbir personelinin, görev almadığının altını çizdiği 12 Mart 1971 muhtırasından sonra gerçekleşen sorgulama ve anti terör operasyonları ile hesaplaştıklarını düşünen Türk sosyalistleri, aslında bir yabancı psikolojik operasyon sürecinin parçası olmuştur.

Üzerinde biraz düşünülse Özel Harp Dairesi elemanlarının 12 Mart sonrasında yapılan sorgulamaları yapmaya hiç de uygun olmadığı anlaşılır. 12 Mart sonrası yapılan sorgulamaları yapacak kadroların Türkiye’nin ve sol siyasetin iç yapısı hakkında detaylı bilgi sahibi olması gerekirdi. Türkiye’de bu sorgulamaları yapacak bilgiye MİT ve siyasi polis dışında kimse sahip değildir. Hele odak noktası Kıbrıs olan Özel Harp Dairesi hiç değildir. Zaten seneler sonra 1982’de içlerine büyük komünist sızma olan ve 1978 devresi Harp Okulu mezunlarının sorgulanması söz konusu olduğunda önce sorguyu yapacak kimse bulunamamıştır. Sonra acaba Kıbrıs’ta TMT içinde Rum-Yunan unsurları sorgulayan subaylardan yararlanılabilir mi diye düşünülmüş fakat uygulamada bu da başarısız olmuştur.

ÖHD ile MHP’nin özdeş olduğu ve MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş’in STD’nin kurucusu olduğu şeklindeki iddialar MHP ile ideolojik mücadele içinde olan Türk sosyalistlerinin Türk Özel Harp Dairesine açtıkları politik-ideolojik-psikolojik savaşı daha da güçlendirmelerine neden olmuştur. Çünkü Türk solunu sadece geçmişte yapılan sorgulama ve işkenceler üzerinden “Kontrgerillaya” karşı sürekli ve istikrarlı bir muhalefete sevk etmek mümkün değildir. (Kaynak: Yeniçağ Gazetesi)

Ziyaret -> Toplam : 125,20 M - Bugn : 87335

ulkucudunya@ulkucudunya.com