« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

04 Nis

2010

ALPARSLAN TÜRKEŞ (Özcan Yeniçeri)

01 Ocak 1970

Varlığını ideallerine adayan, ideallerini de kendi var eden çok az insan geçmiştir bu dünyadan: Bunlardan bazıları tek başına bir millet kadar zengin, bir devlet kadar da koruyucudurlar Kuru kalabalıkları ideallerin peşine takar, onlara bir amaç ve anlam kazandırırlar Sürüleri kahraman yapacak düşünce ve erdemi yayarlar etraflarına

Milletin milli ve manevi mimardırlar Bu tür insanların milletini anlamak, anlamlandırmak ve anlatmak yetenekleri olağan üstüdür Hevayı, hevesi, zevki ve şöhreti ayaklarının altına koyarak ezen, ezdikçe de yükselen bir kader onları çoğu zaman milletinin kalbine oturtturur Erdem ile ekmek, onur ile konfor çelişkisi ile yüz yüze geldiğinde birincilerinden yana tavır koyar Büyük davaların devasa boyutlardaki eziyetlerine talip olurlar Eğilmeğe, bükülmeğe, yılgınlığa ve yorgunluğa lügatlerinde yer yoktur Onlar reisül evveldirler Emir almazlar, taklit etmezler, yozlaşmazlar ve yabancılaşmazlar Makamları olmasa da, anlaşılmasalar da, iftiralara uğrasalar da inandıkları yoldan ayrılmazlar Nesli tükenen türden kahramanlar arasında milletinin kendisine "Başbuğ" sıfatını yakıştırdığı Alparslan Türkeş´in çok özel bir yeri ve konumu vardır



YÜZDE YÜZ YERLİYDİ

Zihnini, zekasını, enerjisini, gayretini ve mesaisini içinden çıktığı toplumun, tarihin ve coğrafyanın emrine vermişti Yüreği milletinin ve üzerinde yaşadığı coğrafyanın sorunlarıyla ağzına kadar doluydu Kara sevda ölçüsünde milletine vurgundu Yüreği coşku dolu, sözleri heyecan yüklü olmasına rağmen akli olmayan hiç bir olayın içinde yer almamıştır Hiç bir maceraya yüz vermemişti En önemli yanı da yüzde yüz yerli olmasıydı "Buluşma yerimiz ne doğudur, ne batıdır, ne kuzeydir, ne güneydir Buluşma yerimiz Büyük Türkiye´dir Buluşma noktamız Türk´ün kafası, Türk´ün kalbi, Türk´ün cevher´i aslisidir" Dünya fikir piyasasında düşünce, duygu, görüş, yaklaşım, analiz ve sentezleriyle "Made in Türkey" markasını ondan başka hak eden bir başka siyasi liderle Türkiye henüz tanışmamıştır Herşeyi milleti için istemiş, onun şuna buna "el-avuç" açmasına büyük bir hırsla karşı çıkmıştır Halkının içinde bulunduğu durumu aşağıdaki biçimde tasvir ettiğinde çok önemli bir mesaj da vermişti "Dudaklar çatlak, mideler boş, köyler karanlık, dağlar tepeler çıplak, halk yoksul, millet düne küskün, gelecekten ümitsizdir" Bu satırlar adeta Atatürk´ün Nutuk´ta İstiklal Savaşını başlatmak için "Samsun´a çıktığım gün umumi durum ve manzara" adlı bölümünü çağrıştırmaktadır O yenmek için yemin ettiği geriliği, yolsuzluğu, inançsızlığı, ülküsüzlüğü ve cehaleti bir seferberlik duygusu içinde adeta çarmıha vurmuştu Yok etmek istediği bu hususları daha sonra eşsiz bir retorikle şöyle anlatacaktı: "En az iki yüz yıldan beri soysuzlaşma, milli benliğinden koparak başkalarına sığıntı olmak, yabancıları taklit etmek, Batının sefahat ve kaba dış görünüşüne özenmek, başka diyarların gerçeklerinden doğmuş sistemlerini kopya etmeğe kalkışmak gibi hareketler ezilip, bir daha hortlamamak üzere yok edilecektir" Taklitin yabancı hayranlığını; yabancı hayranlığının da yabancı uşaklığını doğuracağını zamanında kavramış; gerekli ilke ve tedbirleri koymuştu "Türk milleti için her çeşit yabancı ideoloji ve kültür saldırısına karşı dayanılacak kuvvet, Türklük ülküsü ve Türk milliyetçiliği şuuru ile Türk milliyetçiliği ideolojisidir" Tamamı yerli, bütünü milli ve ağzına kadar vatanseverlikle dolu görüşleri büyük bir cesaretle fikir piyasasına sürmüştü.



YÜZDE YÜZ FİKİRDİ

Zehirin panzehirle; fikrin de ancak daha ileri bir fikirle yenilebileceği görüşündeydi Kendi milli bünyemize uygun, ötekilerden daha yüksek ve daha ileri bir fikirle galip gelinebileceğine savunuyordu Silahı fikirdi Fikirler, ülküler ve inançlar silah kuvveti ile, polis gücü ile veya kaba kuvvetle hiç bir zaman ezilemez, önlenemez ve yenilemez diyordu Fikirsiz hiç bir hareketin başarı kazanamayacağına dikkat çekmişti



"Milletler yabancı kuvvetlerin orduları ve diğer menfi güçleri tarafından yok edilmeden önce manevi ve fikri güçleri tarafından esaret altına alınırlar Böyle bir duruma düşen toplumun esir ve yok olması kesin bir hale gelir" Bu inanç, onu yabancıya karşı yerli, dışa karşı iç, kaba güce karşı fikri ön plana alan çalışmalar yapmaya sevk etmiştir Yabancı doktrinler ve yönetim sistemleri taklit edilerek Türkiye´nin kalkınamayacağını bu anlamda da kapitalizm, komünizm ve liberalizmin ülkemizin gerçekleriyle bağdaşamayacağını ifade etmişti Türkiye´yi kalkındıracak sistem ve görüş ancak Türk milletinin özelliklerine uygun, müslüman Türk milleti gerçeğini göz önünde bulunduran ve modern ilim ve tekniği yol gösterici kabul eden milli bir görüş olduğunu savunmuştu



Ortaya koyduğu görüşler ve gösterdiği hedefler milletinin hislerine tercüman olacak nitelikteydi Milli unsurları, yerli ilkelerle ve milletinin özünde var olduğuna inandığı potansiyel kaynaklarla harekete geçirmeyi amaç edinmişti İşaret ettiği büyük hedef oldukça anlamlıydı O diyordu ki;



"Ben Türk milletini, sokaklarda ıspanak fiyatına satılan demokrasiye, Rüşvet, hile, çiğnenen, çiğnetilen hukuk düzenlerine, Ahlaktan mahrum bir hürriyete, Tefeciliğe, karaborsaya yer veren bir iktisadi yapıya çağırmıyorum



Tüklük şuur ve gururuna, İslam ahlak ve faziletine, yoksullukla savaşa, adalette yarışa, birliğe, kardeşliğe, kısacası hak yolu, hakikat yolu, ALLAH yoluna çağırıyorum"



Türkiye ona göre "aç hürler, tok esirler ülkesi" olmamalıydı Onu anlayanlar anlamıştı O Türk Milletinin üstüne kabus gibi çöken sefalet, ideolojik savaş ve ihanetlere karşı çağdaş bir çığlık gibi gençliğin yüreğinde yerini almıştı



YÜZDE YÜZ MİLLİYDİ

Ona göre Türk milletinin istiklal ve istikbalini korumak, yüceltmek ve ebedi olarak var etmek fikrinin üstünde hiç bir fikir olamazdı "Biz her türlü emperyalizmi ve yabancı kültürleri reddediyoruz, merde de, namerde de muhtaç olmadan yaşayan bir Türkiye görmek istiyoruz" O tam bağımsız, anti emperyalist, demokratik ve insan haklarını esas alan bir milliyetçilik anlayışını milletinin önünü koymuştu: "Her şey Türk milleti için, Türk milleti ile beraber ve Türk milletine göre" biçiminde bir ilkeyi gönüllere nakşetmişti



Hataları bile ancak milletinin öz evlatlarının yapabileceğine dikkati çekiyor; her şeyde, yerde ve şartlarda milli bir politikanın ve bakış açısının geliştirilmesi gerektiğini ihtar ediyordu: "Bir ihtilal, hangi millet hesabına yapılırsa yapılsın; mutlaka onun öz evlatlarının eliyle yapılmalı ve onun elinde kalmalıdır" diyordu Günümüz Türkiye´sine baktıkça onun o gün söylediklerinin anlamını bugün çok daha iyi anlaşılıyor O şöyle yazmıştı "Devlet işlerinin başına, devletin kurucusu olan kavimden başkaları geçince, o devlet yıkılır Yani millet istiklalini kaybeder."



YÜZDE YÜZ MÜCADELECİYDİ

"Ne yaptımsa, bilerek ve isteyerek yaptım Türkiye ve Türk Milleti için yaptım Milliyetçiliği suç kabul ediyorsanız, ölünceye kadar bu suçun faili olacağım" diyerek başladığı mücadelesine gerçekten ölünceye kadar sürdürdü Hapishaneleri dahi vatan köşesi kabul etmiş ve dik başını hiç bir zaman eğmemiştir Değme aydınların dahi bir pil kadar ışık saçamadığı zamanlarda o adeta bir güneş gibi Türk gençliğinin yolunu aydınlatmıştır,



"Tehlikelerin gözünün içine bakmak, zafer için şarttır" diyerek ülkesinin yüce geleceği için kendisini her türden tehlikeye atmakta hiçbir sakınca görmemiştir "Tehlikeler bizden korkup kaçacaklardır Millete ve memlekete hizmet yolunda bela arıyoruz Belaaa" diyerek haykırırken Namık Kemal´in;



"Felek her türlü esbabı cefasın toplasın gelsin

Dönersem kahbeyim millet yolunda bir azimetten"



Mısralarındaki anlamı eyleme geçiriyordu İftiralar, karalamalar, sürgünler, hapishaneler onu yıldırmamış, yormamış, yıpratmamış ve her türden zulümden sonra "nerede kalmıştık" diyerek, bıraktığı yerden yoluna devam etmiştir Onun şanssızlığı ciğerleri, yüreği, zekası ve vicdanı kendisi kadar güçlü az sayıda insana rastlamasıdır Halbuki liderleri kahraman yapan "kendisinden akıllı ve dirayetli" insanları etrafına toplayabilmesinde saklıydı Talih ve tarih bu yönden ona pek cömert davranmamıştı Bir konuşmasında "zaman zaman bitmiş, tükenmiş bir vaziyette bazı insanların kendisine gelerek umutsuzluk ve bezginlik sergilediklerini" acı acı hikaye etmiş ve ardından da "tükenmiş piller gibi bunların sürekli şarz edilmeleri gerektiğini" itiraf edivermişti Güneşin doğuşuyla doğabilmek ve hergün mücadeleye adeta sıfırdan başlar gibi başlayabilmek ona has bir meziyetti.



YÜZDE YÜZ ÜLKÜCÜYDÜ

Alçak gönüllülük ile alçaklığı bir birine karıştırılmaması gerektiğini hatırlatmıştı Vaat ettiği şeyin kolay olmadığını, kısa yoldan iktidar umanların yanına yaklaşmamasını istemişti İnsanları ideallerini anlamaya ve onun için mücadeleye davet etmişti Makamların, koltukların, zevk ve sefanın iştahıyla kervana katılmak arzusu içinde olanların başka kapılara başvurmaları gerektiğini anlatmıştı Yiğit olanlar, cesur olanlar ve gerçekten inananları kafileye katılmaya davet etmişti İnanmış kişilerin yenilemez olduğunu belki de en etkili biçimde o ifade etmişti



Ülkücülük anlayışını bir cümle ile şöyle formüle edivermişti: "Türk milletini en ileri, en medeni, en kuvvetli bir varlık haline getirme ülküsüdür" İşte bu ülkü için asla almayı düşünmeden, daima vermeyi göze alan fazilet savaşçılarını göreve çağırmıştı Şöhret, koltuk, ikbal ve şan duygusuna esir olmadan ve hiç bir şeyden korkmadan feragat ile mücadele edecek ahlak timsali kişileri göreve çağırmıştı Ömrü boyunca fiyatı olmayan kişileri bir diyojen gibi elinde fenerle aramış durmuştu



O öyle demişti öyle oldu Rüyasının kısmen de olsa hakikat olduğunu görmüş ender insanlardan birisiydi Gözlerini kapadığında içinde ukdesini taşıdığı bir çok hayalin, inanılmazın ve idealin "gerçek" (reel) olduğunu görmüştü "Türk birliğinin bir gün hakikat olacağına imanım vardır Ben görmesem bile, gözlerimi bu dünyaya, onun rüyaları içinde kapayacağım" Türk ülkeleri kurultaylarını yaparken ki mutluluğu görülmeye değerdi O bu anı görmenin Türkiye´de iktidar olmaktan da, devlet başkanı olmaktan da çok daha önemli olduğunu defalarca söylemişti.



YÜZDE YÜZ AKILCIYDI

"Ülkücülük ve gerçekciliği birlikte yoğurarak yeni ufuklara doğru Türk milletinin kanatlanışını sağlamalıyız" diyordu Hedefleri yüce olmasına karşın ayaklarını sıkı sıkıya bulunduğu zemine basıyordu O "ütopya", "hayal", "macera" ve "romantizm" ile gerçeği çok iyi ayırmasını becerebilmişti



"Biz ırkçı değiliz Fakat biz dünyanın değil, kainatın neresinde bir Türk varsa onunla ilgilenmeği, ona sevgi beslemeği bir görev sayıyoruz Milyonlarca esir Türkün bulunduğu dünyanın bu haliyle huzura kavuşacağına inanmıyoruz Bunun için bütün Türklerle ilgileniyoruz Fakat burada bir prensip koyuyoruz Türkiye dışındaki Türklerle ilgilenirken, Türkiye´ye en ufak bir tehlike gelmemelidir Herşey Birleşmiş Milletler Yasası´na göre yürütülmelidir diyoruz"



Vatan, millet ve din düşmanları söylenmedik söz, atılmadık iftira bırakmadılar ona Ancak o hiç bir zaman aklın ve gerçeğin dışında bir yol ve yönteme tevessül etmedi İçi insanlık daha çok da doğal olarak Türklük sevgisiyle doluydu Bu sevginin duygularını değil aklın hizmetinde olarak nesillerden nesillere ulaştırılması gerektiğini savunuyordu Siyasi sınırlarımız dışında fakat kültür sınırlarımızını göbeğinde bulunan kardeşlerimizle ilişkilerimiz sıklaştırmalı, yoğunlaştırmalı ve geliştirmeliyiz diyordu Bizim koyacağımız, tuğlalar zamanla kutlu dava Turan´ın temellerini oluştururlar O göreceksiniz çok kısa süre sonra Sovyet zulüm imparatorluğu çökecektir demişti Onu takip eden bir çokları bile bu öngörüyü çok iddialı bulmuştu.



YÜZDE YÜZ HAKLIYDI

Paslanmış beyinleri, kirlenmiş damarları asli cevherine döndürme gayreti içindeydi Bitmiş, tükenmiş, yürümeye ve düşünmeye mecali kalmamış bir çok insana aktivite kazandırmış ve onları yeniden harekete geçirtmiştir Onun idealleri adeta, sefilleri kahraman yapacak bir aşı gibiydi Onun kaybıyla daha önce deve dişi gibi görünen bir çok insanın sessizliğe, yokluğa ya da inzivaya çekilmesi bu yüzdendi Işığını, su içtiği pınarı ve hergün kendisini motive eden unsurları bir anda kaybeden bir çok insan adeta vurgun yemiş gibi hala şoktan çıkamaması bundandı



Tarih Türkeş´i hem haklı çıkardı hem de beraat ettirdi Tarihi milletler mücadelesi, olarak ortaya koyup o günkü milletlerarası mücadelenin esasını da, milli kültür ve ideolojiler teşkil ettiğini söylediğinde sokaklar onun aleyhine bir çok afişle doldurulmuştu Tarihin sınıf mücadelesinden ibaret olduğunu ifade eden "Marksist, Leninist ve Maoist" mihraklardı bu afişleri sokaklara asanlar Onlara göre din, millet ve milliyetçilik gibi kavramlar burjuva dönemine aitti O dönemde tarihin çöplüğünde kalmıştı Tarihi materyalizme göre toplumlar "Avcı ve toplayıcı, tarım, feodal, kapitalist, sosyalist ve komünist" aşamalardan geçecektir Bu tarihin amansız kanunudur Onlar Türkeş´in, milliyetçiliği, milletler mücadelesini ve dini savunmakla tarihin akışını geri çevirmekle suçlamışlardı Bu yüzden Türkeş´i dar ağacında idam edilen bir adam olarak resmettikleri afişin altına şunları yazmışlardı



Adı: Alparslan Türkeş

Suçu: Tarihin akışını geri çevirmek

Cezası: İdam



Bu afişi yazanlar, bu fikri savunanlar ve bu sloganları seslendirenler tarihin komünist ülkelerdeki amansız takibini bugün bile yapabilmiş değiller Daniel Bel´in "İdeolojinin Sonu" ya da Francis Fukuyama´nın "Tarihin Sonu ve Son İnsan" isimli görüşlerinin tamamının onların maruf ideolojilerinin dramıyla ilgili olduğunu da anlamış değillerdir Zira yabancıların menfaatlerinin azat kabul etmez kölesi niteliğinde olan yaratıkların tutuldukları hastalıktan kurtulmasına henüz tarih şahitlik etmemiştir Bu bakımdan tarihin akışının bu ithal kafalı zevatın arzularının dışında olması onların ütopyalarına hiç bir etki yaptığını da sanmıyoruz Ama bilinen bir şey varsa o da 1989 yılında Gorbacov dar ağacına sosyalizmin bilumum değerlerini asmıştı Komünizmin kirli çamaşırlarını yıkama görevi de Türkiye´deki yerli uşaklarına kalmıştı



O şimdi rızasını kazanmak için hayatını ortaya koyduğu Allah´ının huzurunda Adam gibi yaşadı ve öyle de öldü Şiddetli bir kış gününde iki milyondan fazla insanın omuzları üzerinde dualarla defnedildiği ebedi istirahatgahında uyuyor Maddi yönüyle ayrıldığı milletinin kalbinde manevi bir ışık olarak her zaman yaşayacaktır Napolyon ünlü Alman düşünürü Goethe´yle ilk karşılaştığında "Ecce Homo" demişti Bu söz "adam gibi adam" anlamında tarihin ilk dönemlerinden beri kullanılmıştır Belki de bu kavramı Türkçe´ye "yüzde yüz adam" olarak çevirmek ve Başbuğ için de "yüzde yüz adamdı" demek daha doğru olur!

Ziyaret -> Toplam : 125,20 M - Bugn : 80495

ulkucudunya@ulkucudunya.com