Orhan Veli Kanık
01 Ocak 1970
Orhan Veli Kanık (13 Nisan 1914 – 14 Kasım 1950), Türk şair. Melih Cevdet ve Oktay Rifat'la birlikte Garip Akımı'nın kurucularındandır. Şiirde ölçü, uyak ve sanatlı söyleyişlere karşıydı. Orhan Veli, her şeyin şiire konu olabileceğini savunmuştur.
Hayatı
Çocukluğu ve eğitimi
Orhan Veli Kanık, 13 Nisan 1914'te Beykoz'a bağlı Yalıköyü'nde bulunan İshak Ağa Yokuşu'ndaki Çayır Sokağı'nda 9 numaralı konakta dünyaya geldi.[4] Babası İzmirli tüccar Fehmi Bey'in oğlu Mehmet Veli, annesi ise Beykozlu Hacı Ahmet Bey'in kızı Fatma Nigar Hanım'dır.[5] Nüfus tezkeresi sûretine göre asıl ismi Ahmet Orhan olan şairin babasının adı Veli olduğu için, sanatçı Soyadı Kanunu'ndan önce Orhan Veli olarak tanındı.[4] Orhan Veli'nin babası evlendiği sırada Mızıka-yı Hümayun'da klarnist idi. Cumhuriyet'in ilanından sonra ise Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın şefi oldu.[6] Veli Kanık, hem bu yeni görevi hem de Musiki Muallim Mektebi'nde (Ankara Konservatuvarı) armoni profesörü olması dolayısıyla 1923-1948 yılları arasında Ankara'da yaşadı.[6] Bu dönemde bir süre Ankara Radyosu'nda müdürlük de yapan Veli Bey, daha sonraki yıllarda İstanbul Konservatuvarı'nda ilmi kurul üyesi ve İstanbul Radyosu'nda ses uzmanı olarak çalıştı.[6] Orhan Veli'nin kendisinden küçük iki kardeşi vardı. Bunlar Vatan Gazetesi muhabirlerinden Adnan Veli Kanık ve Füruzan Yolyapan'dır.[7] Şairin, ayrıca, bir yaşında iken Ankara'da ölen Ayşe Zerrin isminde bir kız kardeşi de olduğu söylenmektedir.[8]
Orhan Veli'nin çocukluğu Beykoz, Beşiktaş ve Cihangir'de geçti. Mütareke sırasında Akaretler'de bulunan Anafartalar İlkokulu'nun ana sınıfına devam etti.[6] Bir sene sonra ise bu okuldan alınarak Galatasaray Lisesi'ne yatılı olarak verildi.[9] Yedi yaşındayken Halife Abdülmecit'in Yıldız Sarayı'nda düzenlediği bir düğünde sünnet edildi.[5] 1925'te dördüncü sınıfı tamamladığında babasının isteği ile Galatasaray Lisesi'nden ayrılarak annesiyle birlikte Ankara'ya taşındı. Orada, Gazi İlkokulu'na yazıldı. Bir yıl sonra Ankara Erkek Lisesi'ne yatılı girdi.[10] Kanık, çocukluğunda bazı hastalıklar ve tehlikeler de yaşadı. Örneğin, beş yaşında yanma tehlikesi geçirdi ve uzun süre tedavi gördü.[9] Şair dokuz yaşında kızamık, on yedi yaşında ise kızıl hastalığına tutuldu.[11]
Kanık'ın edebiyata olan merakı ilkokul sıralarında başladı.[10] Bu dönemde Çocuk Dünyası isimli dergide bir hikâyesi basıldı.[12] Ortaokulun yedinci sınıfındayken Oktay Rifat Horozcu ile tanıştı.[13] Birkaç yıl sonra ise bir müsamere sırasında Halkevi'nde Melih Cevdet Anday ile arkadaş oldu.[14] Lisenin ilk yılında edebiyat öğretmeni Ahmet Hamdi Tanpınar'dı.[13] Tanpınar, öğretmeni olduğu sürece Kanık'a öğütler verdi ve onu yönlendirdi.[13] Şair, lise döneminde arkadaşları Oktay Rifat ve Melih Cevdet'le birlikte Sesimiz isimli bir dergi çıkardı.[12] Sanatçının yaşamının bu evresi aruz vezni kurallarını ve ahengini kavradığı ve ilk şiirlerini yazdığı dönem oldu.[15] Gene lisede oyun çalışmalarına katıldı. Örneğin, Raşit Rıza'nın oynadığı Aktör Kin oyununda rol aldı.[13] Ankara Halkevi'nde Ercüment Behzat Lav'ın sahnelediği Ahmet Vefik Paşa'nın Molière'den uyarladığı Zor Nikah'ta Üstâd-ı Sanî'yi, Maurice Maeterlinck'in Monna Vanno'sunda ise baba rolünü üstlendi.[12] Kanık, sonraki yıllarda tiyatro alanındaki çalışmalarına çevirmen olarak devam etti ve pek çok oyunu Türkçe'ye çevirdi.[I]
1932 yılında, liseden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nin Felsefe bölümüne kaydını yaptırdı.[16] 1933 yılında Edebiyat Fakültesi Talebe Cemiyeti başkanı seçildi. 1935 yılına kadar devam ettiği üniversiteyi bitirmeden okuldan ayrıldı.[16] İstanbul Üniversitesi'ne giderken bir yandan sürdürdüğü Galatasaray Lisesi'ndeki öğretmen yardımcılığı görevine okuldan ayrıldıktan sonra bir sene daha devam etti.[17]
Sonraki yaşamı ve sanat hayatı
Kanık, daha sonra, Ankara'ya giderek P.T.T. Umum Müdürlüğü, Telgraf İşleri Reisliği, Milletlerarası Nizamlar bürosuna girdi.[16] Şair, Ankara'ya döndükten sonra eski arkadaşları Oktay Rifat ve Melih Cevdet'le tekrar bir araya geldi ve üçlü benzer tarzda şiirler yazmaya başladı. 1936 yılında, Nahid Sırrı Örik'in şiirlerini yayınlatmaları önerisinin ardından, Varlık Dergisi'nde Orhan Veli'nin, Oaristys, Ebabil, Eldorado, Düşüncelerimin Başucunda isimli şiirleri yayınlandı.[18] Dergide, Orhan Veli ve arkadaşlarını edebiyat dünyası ile tanıştıran "Varlık'ın şiir kadrosu yeni ve kuvvetli genç imzalarla zenginleşmektedir. Aşağıda dört şiirini okuyacağınız Orhan Veli, şimdiye kadar yazılarını neşretmemiş olmasına rağmen olgun bir sanat sahibidir. Gelecek sayılarımızda onun ve arkadaşları Oktay Rifat, Melih Cevdet ve Mehmet Ali Sel'in şiirimize getirdikleri yeni havayı daha iyi belirtecektir." satırları da yer aldı.[1] Bu ilk şiirlerini, bir kısmı Mehmet Ali Sel mahlasını taşıyan diğer şiirleri takip etti. 1936 - 1942 yılları arasında Varlık'ın yanı sıra İnsan, Ses, Gençlik, Küllük, İnkılâpçı Gençlik dergilerinde şiirleri ve yazıları basıldı.[19] Orhan Veli, bu dönemin ilk yıllarında yazdığı şiirlerin şekli, yapısı ve içeriği dolayısıyla hece şairi olarak kabul edildi. 1937 yılından sonra ise hem Kanık hem de Anday ve Horozcu yeni tarzda şiirlerini yayınlamaya başladılar.[20]
1939 yılında, arkadaşı Melih Cevdet Anday'la birlikte araba kazası geçirdi. Bu olayın sonucunda yirmi gün komada kaldı.[19] Kazanın sebebi, Anday'ın sürdüğü arabanın Çubuk Barajı tepesinden aşağı yuvarlanmasıydı. 1941 yılının Mayıs ayında Garip seçkisi yayınlandı. Bu kitapta şairin yirmi dört şiirinin yanı sıra Melih Cevdet'in on altı, Oktay Rifat'ın ise yirmi bir şiiri yer aldı.[21] Kitabın içindeki şiirler kadar ses getiren önsözünü ise Orhan Veli yazdı.[21] Bu kitap sonradan Birinci Yeni olarak da anılacak Garip Akımı'nın başlangıcı oldu.[22] Garip Akımı'nın kurucuları olan Kanık, Horozcu ve Anday, radikal bir tutumla kendilerinden önce gelen hececilerin ve Ahmet Haşim'in şiirleriyle, Nazım Hikmet'in toplumcu-gerçekçi şiirlerini reddettiler.[23] Kitaptaki şiirler ve önsöz edebiyat dünyasında büyük tartışmalara sebep oldu. Özellikle Orhan Veli'nin yazdığı "Yazık Oldu Süleyman Efendi'ye" mısrası üzerinde duruldu. Bu mısrayı kimileri tenkit ederken[II], kimileri çalıntı olduğunu iddia etti.[III][23] Bir diğer grup ise Türkçe'de yazılmış en güzel dizelerden biri olduğunu söyledi. Bu münakaşalar sonucunda mısra çok popüler oldu[23] ve Nurullah Ataç'ın deyişi ile "vapurlara, tramvaylara, kahvehanelere kadar" girdi ve bir deyim niteliği kazandı.[24] Orhan Veli'nin "Yazık oldu Süleyman Efendi'ye" kadar meşhur olarak gündelik dile giren bir diğer dizesi ise Ahmet Haşim'in "Göllerde bu dem bir kamış olsam" mısrasını hicvetmek için yazdığı "Rakı şişesinde balık olsam" idi.[IV][25][26][27]
Şair, P.T.T.'deki görevinden askerlik sebebiyle 1942 senesinde ayrıldı. 1945 yılına kadar Gelibolu'nun Kavak Köyü'nde askerliğini yaptı.[17] Bu dönemde sadece altı şiiri yayımlandı.[21] 1945 yılında teğmen rütbesiyle terhis oldu ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın Tercüme Bürosu'nda çalışmaya başladı.[17] Fransızca'dan yaptığı çeviriler bakanlığın klasikler serisinden yayınlandı.[17] Şair Şubat 1945'te Vazgeçemediğim isimli şiir kitabını, Nisan 1945'te ise Garip'in sadece kendi şiirlerini içeren ikinci baskısını çıkardı.[21] Bu kitapları 1946 yılında yayımlanan Destan Gibi ve 1947'de basılan Yenisi takip etti.[28] 1946 seçimlerinden sonra Hasan Âli Yücel'in Milli Eğitim Bakanlığı görevinden ayrılması sonucunda Yücel'in kurduğu Tercüme Bürosu da önemini yitirdi. Kısa bir süre sonra Kanık istifa etti. İleriki yıllarda ayrılışına neden olarak Reşat Şemsettin Sirer'in bakan olmasından sonra oluşan baskıcı havadan rahatsız olmasını gösterdi.[29][28] Bu istifanın sebebini Orhan Veli'nin memuriyete uyum sağlayamaması olarak yorumlayanlar da oldu.[30] Ayrılmasının ardından Mehmet Ali Aybar'ın çıkardığı Hür ve Zincirli Hürriyet gazetelerinde denemeler ve eleştiriler yazdı. 1948'de La Fontaine'nin masallarını Türkçe'ye çevirdi, Ulus gazetesinde Yolcu Notları'nı yayınladı. Bakanlıktaki değişimin ardından kendisiyle benzer durumda kalan Bedri Rahmi Eyüboğlu, Abidin Dino, Necati Cumalı, Sabahattin Eyüboğlu, Oktay Rifat ve Melih Cevdet gibi arkadaşlarıyla buluşmaları sonucunda 1948 yılı sonunda bir dergi çıkartmaya karar verdiler.[21] Masraflarını Mahmut Dikerdem'in karşıladığı Yaprak on beş günde bir yayınlanıyordu.[31] Dikerdem'in yardımlarına rağmen derginin sahibi ve yazı işleri müdürü Orhan Veli'ydi. Bu yüzden zaman zaman ortaya çıkan para problemleriyle kendisi ilgilendi ve dergiye devam edebilmek için paltosunu satmak zorunda bile kaldı.[21] Son sayıyı yayınlayabilmek için ise Abidin Dino'nun kendine hediye ettiği resimleri elden çıkardı.[21] İlk sayısı 1 Ocak 1949'da çıkan, Cahit Sıtkı Tarancı, Sait Faik Abasıyanık, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Cahit Külebi gibi yazar ve şairlerin eserleri yayınlanan Yaprak, 1 Haziran 1950'ye kadar 28 sayı yayınlandı.[17] Yaprak'la birlikte Orhan Veli'nin şairliğinin yanı sıra fikir adamlığı yönü de ortaya çıktı. Şairin yaklaşan seçimlerle ilgili fikirleri bu dergide yayınlandı. Ayrıca, Melih Cevdet ve Oktay Rifat'ın toplumsal şiirleri de Yaprak'ta yer buldu. Aynı günlerde Orhan Veli, Oktay Rifat ve Melih Cevdet, Nazım Hikmet'in hapishaneden çıkartılması için açılan kampanyaya katılarak üç gün açlık grevi de yaptılar.[32] Orhan Veli, Yaprak'ın yayınlandığı 1949 yılı boyunca Nasreddin Hoca hikâyelerini şiirleştirdi, Karşı isimli son şiir kitabını yayınladı ve Charles Lamb'ın uyarladığı Shakespeare'in Hamlet ve Venedik Taciri isimli eserlerini Şehbal Erdeniz'le birlikte Türkçe'ye çevirdi.[33][34]
Ölümü
Orhan Veli, Yaprak'ın kapanmasının ardından İstanbul'a geri döndü. Aynı yılın Kasım ayında bir haftalığına geldiği Ankara'da belediyenin kazdığı bir çukura düştü ve başından hafifçe yaralandı.[35] İki gün sonra İstanbul'a döndü. 14 Kasım günü bir arkadaşının evinde öğle yemeği yerken fenalık geçiren şair hastaneye kaldırıldı. Beyinde damar çatlaması yüzünden başlayan rahatsızlığın sebebi doktor tarafından anlaşılamadı ve Kanık'a alkol zehirlenmesine karşı tedavi uygulandı.[36] Aynı akşam sekizde komaya giren şair gece 23:20'de komadan çıkamayarak Cerrahpaşa Hastanesi'nde hayata veda etti.
Lisedeki edebiyat hocası Ahmet Hamdi Tanpınar, Kanık'ı hastanede ziyaret etme fırsatı buldu ve bu olayı şöyle anlattı:
“ Daha orta mektebin birinci sınıfında talebem olan Orhan'ı Cerrahpaşa Hastanesi'nde son defa oksijen çadırının altında yarı çıplak, güçlükle nefes alır ve o kadar güzel hayallerin yakaladığı dünyamızı yalnız akı görünen gözlerinden boşanırken gördüğüm günü hiçbir zaman unutamam. Şiirimize tatlı anlaşmazlığı ve lezzeti getiren zeka, kendisi olmaktan çıkmıştı.[37] ”
16 Kasım günü morgda yapılan otopsiden önce Sanat Dostları Cemiyeti tarafından Orhan Veli'nin yüzünün mülâjı alındı.[17] 36 yaşında ölen şairin cenazesi 17 Kasım 1950'de, Beyazıt Camii'nden kaldırıldı. Cenaze, akademisyenler, yazar ve sanatçılardan oluşan kalabalık tarafından Sirkeci'ye kadar taşındı, oradan bir otomobil ile Aşiyan Mezarlığı'na götürülerek defnedildi. Rahatsızlandığı sırada üstünde bulunan ceketin cebinden bir diş fırçasının sarılı olduğu kağıda yazılmış Aşk Resmi Geçidi isimli şiiri çıktı. 1 Şubat 1951'de arkadaşları tarafından anısına Son Yaprak çıkarıldı. Tek sayı olarak basılan bu dergide Orhan Veli'nin daha önce yayınlanmamış Aşk Resmi Geçidi şiiri de yer buldu.[38]
Ölümünden sonra
Kaynak ve Varlık dergileri tarafından "Orhan Veli'nin mezarı" kampanyası başlatıldı.[39] Suat Taşer, Osman Attilâ gibi birçok ismin kampanyaya destek vermesinin ardından Abidin Dino, Orhan Veli için bir mezar projesi hazırladı. Nevzat Kemâl ise bu mezarı inşa etti.[40] Ölümünün ardından, şair için, dostlarından Halim Şefik Güzelson Otopsi[34], Ercüment Behzat Lav Çilelim, Oktay Rifat ise Ağıt isimli şiirler yazdılar.[41] Yüksel Pazarkaya ve Helmut Vader tarafından Almanca'ya çevrilmiş olan seçilmiş 49 şiiri 1965 yılında Frankfurt'taki Suhrkamp Verlag yayınevi tarafından Poesie ismiyle yayınlandı.[42] Şairin hakkında Almanca bir kitap da bulunmaktadır. Orhan Veli'nin şiirleri İngilizce ve Özbekçe'ye de çevrildi.[42]
Orhan Veli'nin çevirdiği Jean Anouihl'den Antigone ve Jean-Paul Sartre'dan Saygılı Yosma ölümünden önce yayınlanamamıştı. Bu eserlerden Antigone şairin vefatından sonra İstanbul Devlet Tiyatrosu'nca sergilendi. Saygılı Yosma ise 1950 sonunda "Saat 6 Tiyatrosu" tarafından bir kez temsil edildi.[33]
1988 yılında yapılan Orhan Veli heykeli Rumelihisarı sahilindeki ufak bir parka kondu.[43] Bu heykelde şairin elinde bir kitap, hemen arkasında ise bir martı durmaktadır. Orhan Veli ise Boğaziçi'ni seyretmektedir.
Kişiliği ve fiziksel özellikleri
Orhan Veli'nin kişiliği ve fiziki özelliklerinin şiirleri ve sanat anlayışı ile bağlantılı olduğu düşünülmektedir.[44] Cemal Süreya, Kanık'la ilgili olarak "Yeni şiirimizin, işlev olarak kurucusu olan bu adam kuramını yazılarıyla değil, başka iki şeyiyle yaptı: Hayatıyla (yaşam biçimiyle) ve şiirleriyle" açıklamasını yaptı.[45] Orhan Veli, Garip Akımı'nı sadece şiirleriyle değil, günlük hayatıyla, gönül ilişkileriyle, çevresinde kendisi ile ilgili çıkan dedikodularla, fiziği ile yeni bir şair tipi yaratarak oluşturdu.[1]
Kardeşi Adnan Veli'nin "Vücudu oldukça kemikli, kollarıyla bacakları epey uzundu. Göğsünü öne doğru eğerek hafifçe yaylanarak yürürdü. Elleri gayet ince, beyazdı. Parmakları adam akıllı uzun, tırnakları pembe, uzun ve yuvarlaktı. Geniş bir alnı, sivri bir çenesi vardı. Dudakları eni konu etliydi. Burnu tümsekliydi. Yüzü gençlikte çıkardığı ergenlik sivilceleri sebebiyle pürtüklüydü."[46] olarak anlattığı Orhan Veli'yi, yazar arkadaşı Sait Faik ise bir röportajında şöyle betimledi:
“ İki incecik bacak, kısaca bir trençkot, kanarya sarısı bir kaşkol, müselles bir yüz, şişirilmiş bir göğüse benzeyen bir sırt, -denebilirse- ergenlik bozuğu bir yüz: İşte görünüşte Orhan Veli.[47] ”
Herkesle iyi geçinen, kimsenin kalbini kırmayan, çevresindeki insanlara saygı gösteren Orhan Veli'nin yakın arkadaşları arasında Oktay Rifat, Melih Cevdet, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Sait Faik, Suat Taşer, Fikret Adil, Agop Arad gibi isimler yer alıyordu. Son günlerinde en yakın olduğu isim ise Sabahattin Eyüboğlu'ydu.[48] Garip Akımı'nı yalnız yazdıklarıyla değil, hayata karşı duruşuyla açıklayan şair fiziğini bile bu uğurda kullanmaktan çekinmedi. Bu yüzden şiirinin hayatının sonucu olduğuna değil, aksine hayatını şiirine göre yaşadığına inanılır.[1]
Sanat hayatı
Şairliği
Orhan Veli Kanık'ın 1936 yılında başladığı şiir hayatı üç dönemde incelenebilir: Garip öncesi (1936-1941), Garip dönemi (1941) ve Garip sonrası.
Garip öncesi
Bu devredeki şiirleri eski ve yeni şiirleri olmak üzere iki devrede incelenebilir.[49]
Eski şiirleri
Orhan Veli'nin ilk şiirleri 1 Aralık 1936 tarihinde Varlık Dergisi'nde yayınlandı. O günlerde Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Muhip Dıranas, Ahmet Kutsi Tecer, Necip Fazıl Kısakürek gibi şairler Ahmet Haşim'in Fransız sembolistlerinden ilham alarak oluşturduğu simgelerin gücünden yararlanan şiirlerinin takipçisiydi.[50] Ahmet Haşim'in saf şiir anlayışını benimseyen bir diğer şair olan Cahit Sıtkı Tarancı ise diğer dönemdaşlarından aksine gündelik yaşamı da şiirlerinin içine almaya çalışıyordu.[50] Nazım Hikmet Ran ve Ercüment Behzat Lav ise biçim ve özde yenilik yaparak vezinsiz, serbest ve toplumcu şiirler yazıyorlardı.[51]
Kanık'ın ilk şiirleri, Necip Fazıl, Ahmet Muhip, Ahmet Hamdi ve Cahit Sıtkı kuşağına bağlıdır.[52] Bu eserler, içerik, biçim, dil ve tarz olarak klasik ve geleneğe bağlı olarak yazıldılar. Daha sonraki çalışmalarının aksine şiirlerinde uyak da kullanan Orhan Veli ayrıca benzetmelere ve sıfatlara geleneksel bir şekilde yer verdi.[49] Ölüm, doğa, rüya, zaman, aşk gibi temaların işlendiği eserlerinde hiç ironiye rastlanmaz. Şair henüz kendine ait bir dil geliştiremediği için şiir anlayışı ve mısra yapısında Baudelaire'in konu, işleyiş, dil ve üslupta ise Necip Fazıl'ın etkisi altındaydı.[53]
Gün Doğuyor, Oaristys, Ebabil, Eldorado, Kurt, Zeval gibi eserlerini içeren ilk dönem şiirlerinde şair, yalnız ve mutsuz bir kişinin yaşamını anlattı, acılarını, isteklerini, aşklarını dile getirdi. Orhan Veli eski şiirlerinde akıldan çok duyguya, gerçeklikten çok romantikliğe, toplumsallıktan çok bireyselliğe önem verdi.[54] Bu açıdan da Kanık'ın edebiyat dünyasına girişi okuduğu ve sevdiği yabancı şairlerin etkilenerek ve Türkiye'de onları takip eden şairlerin arasına katılarak oldu.[55]
Yeni şiirleri
Şair, 1937 yılından sonra eski şiir anlayışından uzaklaşarak Garip akımının habercisi olan yeni bir tarz benimsedi.[49] Kanık'ın bu yeni şiirleri 1937 - 1941 yılları arasında Varlık, İnsan, İnkılâpçı Gençlik gibi dergilerde ve ölümünün ardından Vatan (1952) ve Papirüs'te (1967) yayınlandı.[56] Sayıları 51'i bulan Garip'in ilk örnekleri olan bu eserler, abartılı bir dille yazılmıştır.
Dönemin şiirlerinden farklı yapıtlar ortaya koymaya karar veren Orhan Veli, ilk olarak ölçü ve uyağı daha sonra ise tasviri, şairaneliği, hayali, süsü ve zeka oyunlarını şiirinden çıkarttı.[57] Sadelik ve basitliği önemseyen sanatçı, duygudan çok akla önem vermeye başladı.[58] Halkın kullandığı kelimeleri tercih etmeye başlayan Kanık hayat karşısında kötümser, ironik, ümitsiz, inançsız görünmektedir.[58] Yeni şiirlerinin temaları ise çoğunlukla tabiat, insan, aşk, çocukluk, savaş, hayat, sarhoşluk ve seyahat oldu.[59] Şair bu dönemde, çoğunlukla kısa şiirler yazmayan başladı. Nurullah Ataç bu çalışmaların Fransız sürrealistlerin yazılarını ve Japon haikularını anımsattığını söyledi.[60] Orhan Veli de o yıllarda arkadaşlarıyla birlikte Fransız gerçeküstücüleri sık sık okuduklarını açıklamıştır.[61] Yine de sanatçı, noktalama işaretleri kullanması, imgeyle simgeden kaçınması, şiiri insanın duyularına değil aklına hitap eden bir sanat haline getirmeye çalışması gibi özellikleriyle sürrealistlerden ayrılır.[62]
Kanık'ın bazı şiirlerinde oluşturmaya çalıştığı yeni tarzla ilgili acemiliği ortaya çıkar. Bu şiirlerde mısralar yan yana yazılınca bir nesir oluşur.[60] Şairin bu dönemine ait eserleri arasında Fena Çocuk, Ağaç, Kuş ve Bulut, Tereyağı, Gangster, Pazar Akşamları gelir.
Garip dönemi
1941 yılında Orhan Veli, Melih Cevdet ve Oktay Rifat'la birlikte Garip adlı şiir kitabını yayınladı. Bu kitapla birlikte şairin tarzının önceki dönemine göre daha tutarlılaşmış ve gelişmiş olduğu düşünülür.[64] Kanık, kitabın önsözünü kendi yazdı ve şiir hakkındaki düşüncelerini açıkladı. Bu önsöz Garip akımının manifestosu kabul edilir.[58] Orhan Veli, o günlerin aydınlarının şiir anlayışı sebebiyle kendisine "garip" gözüyle baktıklarını açıklamıştır. Akımın adının da bu bakış açısından geldiği sanılmaktadır.[23] Garip akımı kendisinden önceki şiir anlayışına bir tepki olarak doğdu.[23] Kanık ve arkadaşları Ahmet Haşim'in eserlerini, Nazım Hikmet'in toplumcu şiirlerini ve hececileri reddetmişlerdi.
Şair bu dönemdeki şiirlerinde klasik uyak düzenini ve vezni kullanmadı. Ona göre hakiki şiir için vezin ve kafiye mutlak gerekli olan şeyler değildi.[58] Kanık, kafiyeyi reddetse de düzensiz ses yinelemelerine sık sık başvurdu ve onlara anlam vurgusunu oluşturan temel bir işlev yükledi.[65] Eserleri incelendiğinde sanatçının ses yinelemeleri, sözcük öbeği yinelemeleri, söz dizimsel yinelemeler, ek yinelemeleri ve dizelerin aynen yinelenmesi gibi tekrarlara başvurduğu görülebilir.[66]
Garip dönemi şiirlerinin bir diğer ortak özelliği ise Orhan Veli'nin konuşma dilinin doğallığını, sokak Türkçesini ve hatta halk argosunu eserlerine taşımış olmasıydı.[67] "Kılıksız", "cıgara", "ıspanak", "rakı", "Hitler", "boyacı sandığı" gibi sözcükler kullanan şairin Kitabe-i Seng-i Mezar isimli şiirinde kullandığı "nasır" kelimesi büyük tartışmalara sebep oldu.[65] Kanık, böylece hem divan hem de halk şiirinde egemen olan romantizm anlayışını da yıkmış oluyordu.[68] Öte yandan teşbih ve istiâreyi terk ettiği için şiirinde yalın bir dil ortaya çıktı.[69] Orhan Veli'nin Garip hareketiyle getirdiği yeniliklerin diğer ikisi ise Türk şiirinde öteden beri soyut olarak dile getirilen evrensel hümanizmin yerine somut ve belirgin bir hümanizm koyması ve belirli kişileri hedef alan taşlama geleneğini ilk kez bir şair olarak kendisine yöneltmesiydi.[68]
Orhan Veli, o günlerde kişisel şiirler yazdığı kadar sosyal konulara da eğildi[23] ve dar görüşler ile törelerin gülünçlüğünü alaylı sözcükler kullanarak anlatmaya çalıştı.[67] Ayrıca, şairin hece ve sözcük bakımından boyutunu ve şiirdeki sayısını azaltarak dizenin şiirdeki egemenliğini ortadan kaldırdığı da söylenir.[70]
Garip sonrası
Orhan Veli, "Garip sonrası" olarak adlandırılan 1945-1950 yılları arasında dört kitap yayınladı: Vazgeçemediğim (1945), Destan Gibi (1946), Yenisi (1947) ve Karşı (1949). Ayrıca, şairin 1949-1950 yılları arasında yazılmış fakat vefatı sebebiyle yayınlanamamış şiirleri de mevcuttur. Kanık'ın garip sonrası dönemde yazdığı şiirler "garibin devamı" ve "garipten farklı" olarak iki ana grupta toplanabilir.[71] Şair sanatındaki değişimi 1945 yılında ikinci baskısı yapılan Garip'in önsözünde "Onları beş sene önce yazmıştım. Beş sene sonra da aynı şeyleri söyleyecek olduktan sonra neden yaşadım" diyerek açıkladı.[27]
Bu dönemde düşünceleriyle birlikte eserleri de farklılaşmaya başlayan Orhan Veli'nin yıkıcılıktan ayrılarak yapıcılığa yönlendiği ve şiirinin estetik yönünü zenginleştirmeye çalıştığı gözlemlenebilir.[72] Değişiminin göze çarpan yanlarından biri de şairin Vazgeçemediğim ile birlikte uyak kullanmaya başlaması oldu. Bu döneminin en ayırt edici özelliği ise şairin halk şiirine duyduğu ilginin eserlerine yansımasıydı.[73] Bu konuda Vazgeçemediğim içinde yer alan İstanbul Türküsü isimli şiir bir dönüm noktası kabul edilmektedir.[73] Destan Gibi içinde yer alan Yol Türküsü isimli uzun şiir de sanatçının bu tarza olan yönelişinin bir örneğidir. Orhan Veli bu dönemdeki şiirlerinde gülmece öğelerini azalttı. Halk şiiri tarzında yazdığı eserlerinin konusu çoğunlukla kişisel duygular olsa da özellikle Yenisi ve Karşı'da toplumsal konulara da değindi. Asım Bezirci, Orhan Veli'nin bu tarz konulara eğilmeye başlamasının sebebinin İkinci Dünya Savaşı ardından pahalılık ve yoksulluğun alt tabaka kadar orta ve üst sınıfı da etkilemesi olduğunu iddia etti.[74]
Kanık'ın kelime kullanımı, dize ve cümle yapısı halk şiiri özellikleri taşıyan eserleri dışında benzer şekilde devam etti. Öte yandan ilk dönem şiirlerinde sık rastlanan yinelemeleri halk şiirine yaklaşması ile daha da fazla kullanmaya başladı.[75] Şairin halk kültürüne olan bu yakınlaşması vefatı sebebiyle yarım kalmıştır.[76]
Diğer çalışmaları
Şair, 1948 yılında La Fontaine'den 49 fablı manzum olarak Türkçe'ye çevirdi. Bu çeviriler Doğan Kardeş Yayınları tarafından iki cilt olarak yayınlandı.[33] Çevirileri [değiştir]
Orhan Veli, Türkçe'ye şiir, hikâye ve oyun çevirileri yaptı.[77] İlk kez 1947 yılında Varlık Yayınları tarafından basılan Fransız Şiirleri Antolojisi'nin önsözü ve kitapta yer alan şairlerin biyografileri de sanatçı tarafından yazıldı. Oktay Rifat ve Melih Cevdet'le birlikte çalıştığı Batıdan Şiirler isimli kitaptaki 31 şiirin altı tanesi Kanık tarafından çevrilmişti.[77] 1948 yılında, Doğan Kardeş Yayınları'ndan çıkan La Fontaine'den Masallar da ise La Fontaine'nin 49 masalını çevirdi. Şairin hayat görüşü ile La Fontaine'nin felsefesi arasında yakın ilişki olduğuna inanılır.[76] Orhan Veli'nin şiirlerinin de hikâye karakteri taşıması ve sanatçının yaşama karşı alaycı duruşu bu inancı destekler.[76]
1945 yılında yayınlanan Üç Hikâye isimli kitapta Gogol'un üç öyküsü bulunuyordu. Bunlardan Burun ve Fayton isimli olanları Orhan Veli çevirmişti.[42] Charles Lamb tarafından çocuklar için hikâyeleştirilmiş William Shakespeare'in Venedik Taciri'ni ise 1949 yılında Şehbal Erdeniz'le birlikte çevirdi.[42]
Kanık ilk oyun tercümesini Oktay Rifat ile birlikte 1943 yılında Alfred de Musset'nin Bir Kapı Ya Açık Durmalı Ya Kapalı isimli eserini çevirerek yaptı.[78] Ertesi yıl aynı yazarın Barberina'sını Türkçe'ye kazandırdı. Bu çeviri Milli Eğitim Bakanlığı Dünya Edebiyatından Tercümeler serisinin 53. kitabı olarak yayınlandı.[78] Sanatçı, 1944'te Moliere'in üç oyununu çevirdi. Orhan Veli'nin çevirisini yaptığı Jean Anouilh'in Antiogone isimli oyunu ise şairin ölümünden önce basılamadı. Bu oyun şairin vefatının ardından İstanbul Devlet Tiyatrosu'nca sergilendi.[33] Ölümünün ardından basılan ve sergilenen bir diğer çevirisi ise Jean-Paul Sartre'ın Saygılı Yosma'sı oldu. Kanık, son olarak İrène Nemirovsky'nin Les Chiens et les Loups adlı oyununu İtlerle Kurtlar ismiyle Türkçe'ye tercüme ediyordu. Sanatçı, 245 sayfalık bu eserin 105. sayfasını çevirmesinin ardından hayata gözlerini yumdu.[33] Orhan Veli'nin tamamlayamadığı diğer iki çalışma ise Moliere'in Elit Prenses'i ve Madame de Sévigné'nin seçme mektuplarıydı.[46]
Nesir yazıları
Kanık'ın 21 makale, 6 öykü ve 7 eleştiri yazısı ilk kez 1953 yılında Varlık Yayınevi'nce Nesir Yazıları ismiyle yayınlandı.[79] Daha sonraki yıllarda ise Asım Bezirci, şairin nesirlerini bir araya getirerek farklı kitaplar olarak yayınladı. Bu kitaplardan ikisi 1975 yılında yayınlanan Edebiyat Dünyamız ve 1982 yılında yayınlanan Bütün Yazıları'dır.
Kullandığı temalar
Her şeyin şiire konu edinilebileceğine inanan Orhan Veli ve arkadaşlarının Türk şiirine yaptığı en büyük katkılardan biri de bu inançlarını eserlerinde uygulamaları oldu.[80] Bunun için de ilk olarak sıradan insanı kendilerine konu edindiler. Böylece, eski şiirlerdeki kahramanlaştırılan ideal insan tipinin yıkılmasını sağladılar. Divan şiirinde insan, aşkın arayıcısı olan kusursuz ve soyut bir varlık; Namık Kemal, Tevfik Fikret ve Mehmet Akif gibi şairlerin eserlerinde toplumu için mücadele eden bir kahraman iken Orhan Veli'nin şiirlerinde gündelik sorunların peşinde koşan sıradan bir vatandaştı.[80] Örneğin Kitabe-i Seng-i Mezar şiirinin kahramanı olan Süleyman Efendi, hayattaki en önemli sorunu nasır olan, Allah'ın adını sık anmasa da günahkar sayılmayan, varoluş problemi yaşamayan bir adamdı.[81] Süleyman Efendi'yle ilgili olarak Orhan Veli: "Ben hayatı sadelik içinde geçmiş basit bir adamın hayatından bahsetmek istedim. Acayiplik olsun diye yazmadım şiiri neşretmeden evvel de bu kadar yadırganacağını tahmin etmiyordum." dedi. Nasırı önemseyip edebiyata soktuğu için eleştirenlere ise şu cevabı verdi: "Hayatından daha büyük manevi ızdırapları olmayan bir insan için nasırın mühim olduğunu telakki ediyorum".
Toplum eleştirisi teması da Orhan Veli tarafından sık sık kullanıldı.[82] Fakat şair, bu konuyu kendisinden önce bu türün örneklerini veren Namık Kemal, Nazım Hikmet ya da Tevfik Fikret gibi isimlerin aksine ironi ve parodi tekniklerini kullanarak işliyordu. Hardalname, Cımbızlı Şiir, Vatan İçin, Bedava ve Kuyruklu Şiir'in örnek olarak verilebileceği şiirlerinde sadece durum tespiti yapıp herhangi bir ideolojiyi savunmaması sebebiyle sanatçı burjuva şairi olmakla da suçlandı.[83]
Orhan Veli Dedikodu, Söz, Tahattur, Şanolu Şiir, Sereserpe, Eski Karım, Aşk Resmigeçidi gibi pek çok şiirinde ise aşk ve cinsellik konusunu işledi. Öte yandan çocukluk şairin hem Garip öncesi hem de Garip döneminde sık sık kullandığı temalardan biriydi. Bu temanın örnekleri arasında Ağaç, Kuş ve Bulut, Rüya, Robenson sayılabilir. Sanatçının çocuk algısıyla yazdığı şiirlerde duygu tonu diğer şiirlerine göre çok daha fazladır.[84]
Şairin işlediği diğer temalar arasında yaşama sevinci (Ne Kadar Güzel, Sokakta Giderken, Güzel Havalar, Birdenbire), savaş (Bizim Gibi, Tereyağı, Gangster), Yolculuk (Yolculuk, Seyahat) gelir. Talât Sait Halman'a göre varolmanın ve yaşamın sevincini Türk edebiyatına sistemli olarak yerleştiren isim Orhan Veli olmuştur.[68] Ayrıca, Kanık, Nedim ve Yahya Kemal ile birlikte Türk şiirinin sayılı İstanbul şairlerinden biri kabul edilmektedir.[85]
Takma adı
Orhan Veli, Mehmet Ali Sel ismini takma ad olarak kullandı ve pek çok şiirini bu isimle yayınladı.[86] Örneğin, ilk şiirlerinin yayınladığı Varlık Dergisi'nin Aralık 1936'da çıkan sayısında "Varlık'ın şiiri kadrosu yeni ve kuvvetli genç imzalarla zenginleşmektedir. Aşağıda dört şiirini okuyacağınız Orhan Veli, şimdiye kadar yazılarını neşretmemiş olmasına rağmen olgun bir sanat sahibidir. Gelecek sayımızda onun ve arkadaşları Oktay Rifat, Melih Cevdet ve Mehmet Ali Sel'in şiirimize getirdikleri yeni havayı daha iyi belirtecektir." dendi.[87] Arkadaşı Oktay Rifat, bu isimle ilgili olarak "galiba yırtmayı kıyamadığı şiirlerini bu adla çıkarırdı" açıklamasını yaptı.[87] Orhan Veli ise Baki Süha Ediboğlu'nun konuyla ilgili sorusunu şu şekilde yanıtlamıştı:
O zamanlar çok şiir yayınlıyordum. Adımın her zaman görünmesi hem benim için hem de dergi için doğru değildi. Bir de şu var: Mehmet Ali Sel benim bazı tecrübelerime alet olmuş bir isimdir.[87]
Etkileri
Orhan Veli'nin öncüsü olduğu Garip akımı dönemin genç şairlerine örnek olduğu gibi bir çok ünlü şairini de etkiledi.[88] Kanık'ın vefatının ardından Oktay Rifat ve Melih Cevdet yeni bir şiir geliştirmeye yönlenseler de 1950'ler boyunca Garip'in Türk edebiyat dünyası üzerindeki etkisi devam etti.[89] Dergilerde bu akımın kopyası olan şiirlere sık sık rastlanıyordu.[90] Mehmet Doğan bu tarz şiirlerle ilgili "İmzalar olmasa hangi şiirin kime ait olduğu anlaşılmamaktadır" yorumunu yaptı.[91] Muzaffer Erdost'un İkinci Yeni adını verdiği şiir hareketi de o günlerde Garip'e tepki olarak doğdu.[92] Akımın öne çıkan isimleri arasında İlhan Berk, Cemal Süreya, Edip Cansever, Turgut Uyar, Sezai Karakoç ve Ece Ayhan yer alıyordu. Birinci Yeni olarak adlandırılan Garip akımı gibi İkinci Yeni de Türk şiirinin gelişimine büyük katkıda bulundu.[92] İkinci Yeniciler, Garipçilerin aksine anlaşılırlık yerine anlamca kapalılığı, somuta karşılık soyutlamayı, imgeci ve biçimci bir şiir anlayışını savundular.[89]
İkinci Yeni'nin önde gelen bazı isimleri şiire ilk başladıkları günlerde Garip etkisinin altında şiirler de yazmışlardı. Örneğin, Edip Cansever'in ilk denemeleri yaşama sevincini dile getirdiği bu tarzda eserlerdi.[93] Turgut Uyar'ın 1958 yılında büyük kente yerleşmesinin ardından değişen kültür ve ilişki ortamı şiirine de yansımıştı. Uyar, bu değişimin Orhan Veli etkisinden uzaklaşmasını nasıl sağladığını şu cümlelerle açıkladı: "Beni yazdığım şiiri yazmaya iten neden çevremin değiştiğini görmemdi. Birdenbire kentleşen dünya, birdenbire karşılaştığım neon lambaları, büyük oteller, bir takım yeni gelişmeleri haber veren durumlar beni artık Orhan Veli şiiri yazmakla kurtarmıyordu."[94]
Ahmet Oktay, Orhan Veli ve Garip akımının Rıfat Ilgaz'dan Suphi Taşhan'a pek çok farklı şairi değişik derecelerde etkilediğini söyledi.[95] Oktay'a göre Cahit Irgat'ın imgelerinin altında dahi Garip şiirinden çok şey bulunabilir.[96]
Şairin pek çok şiiri farklı sanatçılarca bestelendi. Anlatamıyorum Alpay, Hümeyra, Bedava Yaşıyoruz Cem Karaca, Özdemir Erdoğan, Dedikodu Levent Yüksel, Pireli Şiir Timur Selçuk ve Vesikalı Yarim Edip Akbayram tarafından seslendirildi.[97] Murathan Mungan ise Orhan Veli'nin şiirlerini Bir Garip Orhan Veli ismiyle oyunlaştırdı. Oğuz Aral'ın yönettiği ve Müşfik Kenter'in rol aldığı tek kişilik oyun 1980 yılından beri Kent Oyuncuları tarafından sergilenmektedır.[98][99] Oyunun, Müşfik Kenter'in sesinden bir albümü de yayınlanmıştır. Metin Üstündağ ise 2002 yılında Orhan Veli'lemeler isimli bir kitap yayınladı.[V]
1989 yılında Ramazan Üren'in yazı işleri müdürlüğünde Sunay Akın ve Akgün Akova'nın destekleriyle Yeni Yaprak dergisi çıkmaya başladı.[100] Bu derginin logosu Orhan Veli'nin Yaprak'ı ile aynıydı ve ilk sayısında tıpkı Yaprak'ın ilk sayısında olduğu gibi Orhan Veli'nin Alış-Veriş şiiri yer alıyordu.[100]
14 Kasım 2000'de M. Şeref Özsoy tarafından Beyoğlu'nda açılan Orhan Veli Şiir Evi'nde ise şiir ve fotoğraf alanında etkinlikler düzenlenmektedir.[101] Ayrıca, şairin ölüm yıldönümü olan 14 Kasım'da 1996 yılından beri Orhan Veli yürüyüşü düzenlenmektedir. Yürümeyi çok sevdiği bilinen Kanık'ın anısına sevenleri o günde Taksim'den sanatçının mezarının bulunduğu Aşiyan'a kadar hep birlikte yürümektedirler.[102]
Seçme bibliyografi
Şiir kitapları
Garip (1941, Resimli Ay Matbaası)
Vazgeçemediğim (1945, Marmara Yayınevi)
Destan Gibi (1946, Ölmez Eserler Yayını)
Yenisi (1947, İnkılâp Yayınevi)
Karşı (1949, Güney Matbaacılık ve Gazetecilik)
Bütün Şiirleri (1951, Varlık Yayınları)
Hikâye/Şiir
Nasreddin Hoca Hikâyeleri (1949, Doğan Kardeş Yayınları)
Yazılar
Nesir Yazıları (1953, Varlık Yayınları)
Edebiyat Dünyamız (1975, Bilgi Yayınları. Hazırlayan: Asım Bezirci)
Bütün Yazıları (1982, Can Yayınları)
Çeviri
Bir Kapı Ya Açık Durmalı Ya Kapalı, Alfred de Musset (1943, Maarif Basımevi)
Barbarine, Alfred de Musset (1944, Maarif Basımevi)
Scapin'in Dolapları, Molière (1944, Maarif Basımevi)
Versailles Tûluatı, Molière (1944, Maarif Basımevi, Azra Erhat'la birlikte)
Sicilyalı Yahut Resimli Muhabbet, Molière (1944, Maarif Basımevi)
Tartuffe, Molière (1944, Maarif Basımevi)
Üç Hikâye, Nikolay Gogol (1945, Alaaddin Kıral Basımevi, Erol Güney'le birlikte)
Turcaret, Alain Rene Lesage (1946, Milli Eğitim Basımevi)
Fransız Şiir Antolojisi, (1947, Varlık Yayınevi)
La Fontaine'in Masalları, La Fontaine (1948, Doğan Kardeş Yayınları)
Hamlet, William Shakespeare (1949, Charles Lamb uyarlaması, Doğan Kardeş Yayınları)
Venedik Taciri, William Shakespeare (1949, Charles Lamb uyarlaması, Doğan Kardeş Yayınları)
Saygılı Yosma. Jean-Paul Sartre (1961, Ataç Yayınevi)
Batıdan Şiirler (1963, Yeditepe Yayınları)
Bütün Çeviri Şiirleri (1982, Can Yayınları)
Notlar
I. ^ Kanık'ın Türkçe'ye çevirdiği oyunlar arasında Oktay Rıfat'la birlikte çevirdiği Alfred de Musset'nin Bir Kapı Ya Açık Durmalı Ya Kapalı'sı, Jean-Paul Sartre'ın Saygılı Yosma'sı, Moliere'in Tartuffe'ü gibi oyunlar yer alır.
II. ^ Yusuf Ziya Ortaç, Akbaba Dergisi'de sert bir eleştiri yazısı yayınladı.
III. ^ Mısranın Verlaine'in "Priez pour le pauvre Gaspard" mısrasından çalındığını söyleyenler olduğu gibi Baki'nin "Berbâb kıldı taht-ı Süleymân-ı rûzigâr" mısrasından "aşırıldığını" iddia edenler de vardır.
IV. ^ Ahmet Haşim'in ilgili dizesi Piyale isimli kitabında yer alan Bir Günün Son Arzusu şiirindedir. Bu şiirin son dörtlüğü şu şekildedir: "Akşam, yine akşam, yine akşam / Bir sırma kemerdir suya baksam / Akşam, yine akşam, yine akşam / Göllerde bu dem bir kamış olsam!". Divan şairi Nedim'in ise Ahmet Haşim'e esin kaynağı olan "Destide kadehte doyamam görmeye bârî/Ey gevher-i şeffaf senin mahzenin olsam" dizelerini yazdığı bilinmektedir.
V. ^ Üstündağ'ın Orhan Veli'lemeler isimli kitabı Sel Yayınları tarafından 2002 yılında yayınlandı. Eserin ISBN'i 9755701699'dur.
Kaynakça
Bezirci, Asım (1972), Orhan Veli, Oluş Yayınevi
Bezirci, Asım (1977), Orhan Veli ve Seçme Şiirleri, Cem Yayınevi Eğitim Dizisi
Bezirci, Asım (1991), Orhan Veli: Yaşamı, Kişiliği, Sanatı, Eserleri, Altın Kitaplar Yayınevi, 975 405 239 5
Ercilasun, Bilge (2004), Orhan Veli Kanık, Hayatı, Sanatı, Eserlerinden Seçmeler, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, 975 11 0789 X
Halman, Talât Sait (14 Kasım 1975), "Orhan Veli'nin edebiyatımıza katkıları ve şiirlerindeki yenilik boyutları", Milliyet Sanat Dergisi (158)
Kanık, Adnan Veli (1953), Orhan Veli İçin, Yeditepe Yayınları
Karpat, Kemal H. (2004), Studies on Turkish politics and society: selected articles and essays, Brill, ISBN 9789004133228
Kurnaz, Cemal; Tatcı, Mustafa (2000), Ölümünün 50. Yılında Belgelerle Orhan Veli, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, ISBN 9751120802
Ostle, Robin (1991), Modern literature in the Near and Middle East 1850-1970, Taylor & Francis, ISBN 9780415058223
Özdemir, Emin (1994), Türk ve Dünya Edebiyatı, T.C. Kültür Bakanlığı yayınları, ISBN 9751714540
Özkırımlı, Atilla; Baraz, Turhan (1993), Çağdaş Türk Edebiyatı, Anadolu Üniversitesi Yayınları, ISBN 9789754923711
Özsoy, M. Şerif (2002), Kanık'sadığım Biri Orhan Veli, Ayna Yayınları, ISBN 9789758297160
Taşçıoğlu, Yılmaz (2004), Türk Şiirinde Bir Garip Adam: Orhan Veli Kanık, Beykoz Belediye Başkanlığı Yayınları
Uyguner, Muzaffer (1967), Orhan Veli Kanık : hayatı, sanatı, eserleri, Varlık Yayınları
Kaynak notları
1.^ a b c d Özkırımlı, Atilla. 25. ölüm yıldönümünde Orhan Veli: Kendisinden önceki şiir ne değilse onu yazmaya çalışan şair. Milliyet Sanat Dergisi. 14 Kasım 1975. Sayı: 158, Sayfa 5.
2.^ Özkırımlı, Atilla. 25. ölüm yıldönümünde Orhan Veli: Kendisinden önceki şiir ne değilse onu yazmaya çalışan şair. Milliyet Sanat Dergisi. 14 Kasım 1975. Sayı: 158, Sayfa 6.
3.^ Uyguner 1967, sayfa 9
4.^ a b Kurnaz 2000, sayfa 3
5.^ a b Uyguner 1967, sayfa 3
6.^ a b c d Taşçıoğlu 2004, sayfa 23
7.^ Kanık 1953, sayfa 8
8.^ Ercilasun 2004, sayfa 15
9.^ a b Bezirci 1991, sayfa 15
10.^ a b Bezirci 1991, sayfa 16
11.^ Uyguner 1967, sayfa 4
12.^ a b c Ercilasun 2004, sayfa 16
13.^ a b c d Bezirci 1991, sayfa 17
14.^ Anday, Melih Cevdet. Açıklığa Doğru. 1984, sayfa 10.
15.^ Taşçıoğlu 2004, sayfa 26
16.^ a b c Kanık 1953, sayfa 9
17.^ a b c d e f Ercilasun 2004, sayfa 17
18.^ Bezirci 1972, sayfa 10
19.^ a b Bezirci 1991, sayfa 18
20.^ Taşçıoğlu 2004, sayfa 29
21.^ a b c d e f g Taşçıoğlu 2004, sayfa 32
22.^ Okay, Orhan. Şiir Sanatı Dersleri, Cumhuriyet Devri Poetikası. Erzurum, 1984.
23.^ a b c d e f Bezirci 1991, sayfa 23
24.^ Bezirci 1972, sayfa 42
25.^ Ercilasun 2004, sayfa 28
26.^ Bezirci 1991, sayfa 84
27.^ a b Bezirci 1991, sayfa 85
28.^ a b Bezirci 1994, sayfa 19
29.^ Onger, Fahri. Orhan Veli Kanık. Yenilik Dergisi. Aralık 1953
30.^ Kurnaz 2000, sayfa 8
31.^ Sazyek, Hakan. Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde Garip Hareketi. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. 1996. Sayfa 257.
32.^ Doğan, Mehmet H., Yaprak döneminde Orhan Veli. Türk Dili, sayı 291. Aralık 1975, sayfa 722 - 731
33.^ a b c d e Kanık 1953, sayfa 13
34.^ a b Bezirci 1991, sayfa 20
35.^ a b Taşçıoğlu 2004, sayfa 33
36.^ Sönmez, Cemil ve Özdamar Necmettin. Acı bir Ölüm Olayı. Antoloji. Sayı 1, 1981. Sayfa 36. Şairin ölüm sebebi tedavi eden doktorlarca alkol zehirlenmesi olarak gösterildi. Adli tıp raporu veren doktorlara göre ise Orhan Veli, Ankara'da düştüğü çukurda başını vurmuş ve bu sırada beyin damarlarından biri çatlamıştı.
37.^ Tanpınar, Ahmet Hamdi. Edebiyat Üzerine Makaleler. Hazırlayan: Zeynep Kerman. İstanbul, 1977. Sayfa 447-448.
38.^ Théma Larousse: Tematik Ansiklopedi, Milliyet, 1993-1994. Cilt 6. Sayfa 92.
39.^ Özsoy 2002, sayfa 246
40.^ Ercilasun 2004, sayfa 18
41.^ Kanık 1953, sayfa 89
42.^ a b c d Ercilasun 2004, sayfa 34
43.^ Özsoy 2002, sayfa 226
44.^ Özkırımlı, Atilla. 25. ölüm yıldönümünde Orhan Veli: Kendisinden önceki şiir ne değilse onu yazmaya çalışan şair. Milliyet Sanat Dergisi, sayı 158. 14 Kasım 1975, sayfa 4.
45.^ Süreya, Cemal. Papirüs, 1967. Sayfa 8
46.^ a b Kanık 1953, sayfa 14
47.^ Abasıyanık, Sait Faik. Orhan Veli Kanık. Yedigün Dergisi. 2 Şubat 1947
48.^ Kanık 1953, sayfa 15
49.^ a b c Ercilasun 2004, sayfa 21
50.^ a b Taşçıoğlu 2004, sayfa 63
51.^ Özkırımlı, Atilla. 25. ölüm yıldönümünde Orhan Veli: Kendisinden önceki şiir ne değilse onu yazmaya çalışan şair. Milliyet Sanat Dergisi. 14 Kasım 1975. Sayı: 158, Sayfa 7.
52.^ Bezirci 1977, sayfa 14
53.^ Bezirci 1991, sayfa 34
54.^ Bezirci 1991, sayfa 37
55.^ Bezirci 1991, sayfa 35
56.^ Bezirci 1972, sayfa 23
57.^ Bezirci 1972, sayfa 25
58.^ a b c d Ercilasun 2004, sayfa 22
59.^ Bezirci 1972, sayfa 38
60.^ a b Bezirci 1972, sayfa 27
61.^ Bezirci 1972, sayfa 34
62.^ Bezirci 1972, sayfa 35
63.^ Théma Larousse: Tematik Ansiklopedi, Milliyet, 1993-1994. Cilt 6. Sayfa 93.
64.^ Bezirci 1991, sayfa 64
65.^ a b Taşçıoğlu 2004, sayfa 70
66.^ Taşçıoğlu 2004, sayfa 75
67.^ a b Bezirci 1991, sayfa 72
68.^ a b c Halman 1975, sayfa 9
69.^ Taşçıoğlu 2004, sayfa 68
70.^ Taşçıoğlu 2004, sayfa 71
71.^ Ercilasun 2004, sayfa 24
72.^ Bezirci 1991, sayfa 86
73.^ a b Taşçıoğlu 2004, sayfa 86
74.^ Bezirci 1991, sayfa 88
75.^ Taşçıoğlu 2004, sayfa 87
76.^ a b c Ercilasun 2004, sayfa 30
77.^ a b Ercilasun 2004, sayfa 33
78.^ a b Kanık 1953, sayfa 12
79.^ Ercilasun 2004, sayfa 35
80.^ a b Taşçıoğlu 2004, sayfa 91
81.^ Taşçıoğlu 2004, sayfa 94
82.^ Taşçıoğlu 2004, sayfa 96
83.^ Halman 1975, sayfa 8
84.^ Taşçıoğlu 2004, sayfa 101
85.^ Ercilasun 2004, sayfa 27
86.^ Özsoy 2002, sayfa 23
87.^ a b c Özsoy 2002, sayfa 14
88.^ Özkırımlı & Barez 1993, sayfa 91
89.^ a b Özkırımlı & Barez 1993, sayfa 139
90.^ Özdemir 1994, sayfa 221
91.^ Özkırımlı & Barez 1993, sayfa 145
92.^ a b Özkırımlı & Barez 1993, sayfa 148
93.^ Özkırımlı & Barez 1993, sayfa 144
94.^ Oktay, Ahmet. İmkansız Poetika. İthaki Yayınları, 2008. Sayfa 510. ISBN 9789752733909
95.^ Oktay, Ahmet. Toplumcu Gerçekçiliğin Kaynakları. İthaki Yayınları. ISBN 9789752734050. Sayfa 41
96.^ Oktay, Ahmet. Toplumcu Gerçekçiliğin Kaynakları. İthaki Yayınları. ISBN 9789752734050. Sayfa 42
97.^ orhanveli.net'te şairin bestelenmiş şiirlerinin tam listesi
98.^ Milliyet.com.tr'de oyunla ilgili haber
99.^ tiyatrom.com'da oyunun sayfası
100.^ a b Özsoy 2002, sayfa 259
101.^ Orhanveli.net'te şiir evinin sayfası
102.^ Özsoy 2002, sayfa 219