Terörün amacını yeniden düşünmek
Mümtaz’er TÜRKÖNE 29 Mayıs 2007
Terörü durdurmanın mantığı, terörün mantığı kadar sade ve basittir: Terörün karşısına yekvücut bir toplum olarak çıkmak. Bombanın yol açtığı ve açabileceği hiçbir gelişmeye vesile olmamak. Var olan kırgınlıkları, kızgınlıkları unutarak terör karşısında kenetlenmek. Şayet patlayan bombanın, terör kayıpları dışında tek bir taşı bile yerinden oynatamadığını gösterebiliyorsanız, zihninizden bir şüphenin ve endişenin bile geçmediğini hissettirebiliyorsanız, terörün mimarlarını başarısızlığa mahkûm etmiş olursunuz.
Gündelik koşuşturmaların bir araya getirdiği bir kalabalık, söz konusu olan. Birbirine yabancı insanlar. Kimi maişet derdinde, kimi bir an önce gideceği yere yetişme telaşında. Çoğunluk sadece basit bir tesadüfün eseri olarak orada bulunuyor. Sonra kare donuyor. Bombanın patladığı an, karenin donduğu andır. Öncesinde telaşlı bir şekilde akan zaman sonrasında donmuş, hareketsiz bir zaman olarak durur karşınızda. Duran zaman zihninizdeki zamandır. Öncesindeki telaşlarınızın tamamı anlamını kaybetmiştir. Karşınızda duran, en korkutucu, en bezdirici haliyle ölümdür. Korkunun ötesinde bir şey, korkunun da sebebi olan şey bütün elbiselerini çıkartır ve karşınıza dikilir. Parçalanmış cesetlerin, sağa sola dağılan kol ve bacakların manzarası, ölümün en dolaysız ve en vahşi halidir. Aklınız, muhakemeniz, hatta doğal içgüdülerinizin çoğu donmuş, zamanın öncesinde takılıp kalmıştır. Korku egemenliğini kurmuş ve sizi dünyadan koparmıştır.
İnsan korktuğu zaman düşünemez, basit bir muhakemeyi bile yürütemez. Sizi motor duygularınız hareket ettirir. Hareketlerinizi yönlendiren basit duygularınızdır. Korkularıyla hareket eden insanlar, basit bir muhakemeyi yürütmekten bile acizdir. Salı günü Ankara'da patlayan bombanın ilk amacı da budur. Terör kestirmeden birçok amacı aynı anda gerçekleştirir. Ama bunların en başında düşünme yeteneğinizi yok etmek, korkunuzu giderecek en onursuz çarelere bile sizi teslim etmektir. O zaman ilk cevabınızın duygularınızdan değil aklınızdan gelmesi şart. Korkularımızı yönetmekten, birçok şeyi bir arada düşünerek çözümler üretmekten başka çaremiz yok. Aksi takdirde teröre ve terörün amacına teslim olduğunuzu fark edecek kadar bile muhakeme yeteneğiniz kalmayabilir.
Terörün mantığı
Patlayan bombanın yol açtığı manzara vahşi bir karmaşadır. Bombayı patlatanların karargâhı ise tersine ince planların, kılı kırk yaran hesapların düzenli ve tertipli mekânıdır. Her şey önceden hesaplanmıştır. Bu dehşetin yol açacağı zincirleme reaksiyonlar tek tek öngörülmüş; zamanlama ve yer özenle seçilmiştir. Doğal olarak ortaya çıkacak her tepki, zaten önceden hesaplanmış karşılıklardır. Terörün temel amacı, halkta yarattığı korku ile arzu ettiği siyasî sonuçlara ulaşmaktır. Araç şiddet, amaç siyasî hedeftir. Sivil hedeflere yönelik saldırılar, halkın gündemine öncelikli sorun olarak "can güvenliği"ni yerleştirecek, demokratik yönetimden her şeyden önce can güvenliği sorununu çözmesi, yani terörün engellenmesi istenecektir. Anafartalar Caddesi'nde patlayan bombanın ve arkasından "büyük şehirlerde bekleyebilirsiniz" uyarısının korkuyu gündelik hayatımızın bir parçası haline getirdiği doğru değil mi? Gündelik alışkanlıklarımızın önüne geçen bir endişe olduğuna göre, önceliklerimiz, tercihlerimiz ve kamu gücünü kullanan, yani can güvenliğimizi sağlayanlardan beklentilerimiz değişmeyecek mi?
Seçim atmosferi doğal olarak kutuplaşmaları arttırır. Bu atmosferin üzerine düşen bomba elbette ayrışmayı daha da keskinleştirecektir. Bombayı patlatanların ilk elden amacı, toplumu da hızla kutuplaştırmak ve aradaki çatlaklara yerleşerek masa başındaki planlarının ilerleyeceği yeni adımları atmaktır. Bombanın patlamasından sonra yapılan gelecek tahminlerini ve suçlamaları alt alta yazıp okuduğunuz zaman bu çatlakların nasıl büyüdüğünü görebilirsiniz. Toplumdaki korku ve umutsuzluğu arttıran bütün beyanların da ya bilgisizlik ya da art niyetle alâkalı olduğunu görebilirsiniz.
Halbuki terörü durdurmanın mantığı, terörün mantığı kadar sade ve basittir: Terörün karşısına yekvücut bir toplum olarak çıkmak. Bombanın yol açtığı ve açabileceği hiçbir gelişmeye vesile olmamak. Var olan kırgınlıkları, kızgınlıkları unutarak terör karşısında kenetlenmek. Şayet patlayan bombanın, terör kayıpları dışında tek bir taşı bile yerinden oynatamadığını gösterebiliyorsanız, zihninizden bir şüphenin ve endişenin bile geçmediğini hissettirebiliyorsanız, terörün mimarlarını başarısızlığa mahkûm etmiş olursunuz. Başarısız bir eylemin devamını ise kimse getirmek istemez. Böylece terörün üstesinden gelmiş olursunuz.Demokratik siyasetin aslî fonksiyonlarından biri, toplumdaki farklılıkları telif ederek ortak paydalar altında toplamaktır. Her farklılık kendini temsil edemediği için demokratik rekabet kendiliğinden geniş uzlaşma alanları oluşturur. Bu uzlaşmalar rekabet eden fikirlere ve çıkarlara meşruiyet kazandırır. Siyaset böylelikle verimli bir rekabetin içinde gelişerek çözüm yeteneğini geliştirir. Siyasî rekabetin verimli alanının içine mutlaka ortak uzlaşma ile çözülmüş olması gereken rejime ait değerleri yerleştirdiğiniz zaman iş çığırından çıkar. Rekabet, tüketici ve yıpratıcı bir mecraya yönelir. Burada kısır bir fırsatçılık devreye girmektedir. Toplumun bütününe ait ortak değerlerin gücünün arkasına saklanan siyasî kanat, eşit ve adil demokratik rekabetten devşiremediği avantajları sağlamaya girişmektedir. Cumhuriyetin değerleri, laiklik, bayrak gibi ortak değerlerimizin bu amaçla kullanılmasının başka bir açıklaması yoktur. Kimsenin itiraz etmediği Türk bayrağının bile bir siyasî sembole dönüştürüldüğü veya bu yolda çaba harcandığı düşünülürse, çok vahim bir hatanın olduğu ortadadır.
22 Temmuz terörü
Siyaset elbette bölecek ve rekabet ettirecektir. Tıpkı piyasanın düzenleyici ve geliştirici etkisi gibi bu bölünme ve rekabetin amacı da ülke için daha iyinin bulunmasıdır. Rejim tartışmalarının siyasî rekabete enjekte edilmesi, piyasadaki tröstleşme veya kartelleşmeden farklı değildir. Bir taraf, siyasî alanın dışından devşirdiği desteklerle haksız rekabet üstünlüğü kazanmaktadır. Bu haksız rekabet durumundan bir taraf zararlı çıkmaktadır. Ama bu taraf siyasî zeminde yer alan aktörler değil dışarıdan destek olanlardır. Rejim tartışmaları ekseninde sürdürülen siyasî rekabetten devletin kurumları zarar görmektedir. Mutlaka siyaset üstü kalması, siyaset üstü pozisyonu ile topluma güven vermesi gereken kurumların siyasî rekabet içinde rol alması toplumda hiçbir şekilde telafi edilemeyecek bir çatlağın müsebbibi olacaktır. Terörün yerleşeceği ve mesafe alacağı daha elverişli bir çatlak olabilir mi?
Anafartalar'da patlayan bombadan sonra, terörün yol açtığı korku, akıl dışı yorumları da besliyor. Bu akıl dışı yorumların başında, terör yöntemlerinin AK Parti'yi sandıkta yenilgiye uğratacak stratejinin bir parçası olarak kullanılması geliyor. Terörün yol açacağı korku ve kaos halinin halkın güvenlik ihtiyacını daha da önemli hale getireceği ortada. Bu yaygın yoruma göre, bir dikta yönetimine giden yolun taşları, terörün yol açtığı güvenlik ihtiyacını karşılamak üzere döşenecek. Terör yasakları ve disiplinli bir toplumu zorlayacak. Böylece özgürlüklerden vazgeçilecek. Özgür bir toplumda istikrarı sağlayacak AK Parti'nin yerine; disiplinli ve hiyerarşik bir düzenin sağlayacağı güvenlik tercih edilecek. Bu yorumlar Kontrgerilla efsaneleri ile besleniyor. 27 Nisan Bildirisi'nin yol açtığı demokratik ortamı boğan bulanık atmosfer de bu yorumlara fon oluşturuyor.
PKK'nın 18 Mayıs'ta ilan ettiği ateşkesi sona erdireceği zaten biliniyordu. PKK kaynaklarının bu bombalama olayı ile bir ilişkilerinin olmadığını ısrarla vurgulamaları, üstelik tel'in etmeleri zihinleri karıştırıyor. Öyle ya, terör eylemi sahibine güç kazandırmak için yapılır. Sahipsiz terör eylemi olmaz. İntihar bombacısının TİKB üyesi olması da, olayın örgütsel kaynağını tartışmalı hale getiriyor. Bütün bunların üzerinde demokrasi dışı süreçlerin giderek hegemonya kuracağı beklentisinin bu söylentileri teşvik ettiği aşikar.
22 Temmuz seçimi ile Anafartalar'daki bomba arasında kurulan ilişki, siyasî rekabetin AK Parti ile 'Devlet Kurumları Partisi' arasında bir dengeye oturması ile paralelliğe dayanıyor. Karşımıza demokrasinin tek serdengeçtisi olarak AK Parti ve diğerleri tablosu çıkıyor. AK Parti bu kutuplaşmada toplumun karşısına "Devleti ve milleti koruyucularından koruyacak parti" hüviyeti ile çıkartılıyor. "Türkiye'yi koruyucularından korumak" misyonu, koruyucularla ülkenin ve toplumun çıkarları arasında keskin bir tezat bulunduğu varsayımına dayanıyor. Peki bu doğru mu? Bombadan sonra Genelkurmay Başkanı'nın "Bundan sonra da büyük şehirlerde böyle bir olay bekleyebiliriz" sözünü, terörün korkuyu yayma hedefine katkıda bulunan bir beyan olarak yorumlayanlar elbette yanılıyorlar. Yukarıdaki tasvirlerin tamamı, anayasal kurumların değil, terör karargâhının senaryosudur. Terör merkezi, zamanlama ile toplumda zincirleme olarak tam da bu söylentilerin ve yorumların yayılmasını amaçlamaktadır. Terörün doğrudan amacı halk ile devlet ve siyaset arasında bir güvensizlik oluşturmak ve buraya yerleşerek saltanat sürmektir.
Yaygın bir şekilde yapılan doğal yorumların, tam da terör merkezinin hedeflediği atmosferi oluşturan yorumlar olduğuna dikkat etmeliyiz. 22 Temmuz seçimi toplumda var olan doğal kutuplaşmayı yoğunlaştırmıştır. Bu kutuplaşmanın üzerine yerleştirilen rejim tartışmaları, ister istemez terörün amacına hizmet eden bir çatlak oluşturmaktadır. Yeni terör eylemleri ile karşılaşmamak ve terör eylemlerini durdurmak için mümkün olan en geniş irade birliğine ihtiyacımız var. Bu iradenin içinde devlet kurumları ile siyasetin bütün aktörlerinin yer alması gerekiyor. Rejim tartışmalarını rafa kaldırmak, demokratik sistem ve kurallar üzerinde tartışmasız bir mutabakat, terörün güçlü mantığını çökertmenin en güçlü çaresidir. Terör hiçbir zaman basit bir polisiye olay değildir. Terörü durdurmak, geniş bir mutabakatın oluşturduğu sağlam bir duvara herkesin gücü ve aklı nisbetinde destek vermesi ile mümkündür. Terör ancak bu duvara toslayarak duracaktır. Bu duvarın adı demokrasidir. Tek tek bireylerden siyasetin aktörlerine ve devlet kurumlarına kadar herkesin bu duvarı sağlamlaştıracak tedbirlere ve çarelere kafa yorması ve pozisyonunu ona göre gözden geçirmesi gerekmektedir.