« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

M. METİN KAPLAN

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

10 Şub

2025

Bir çift kundura, bir bardak süt ve arefe banyosu

Kerime Yıldız 01 Ocak 1970

16. yüzyılın sonlarında Dalmaçya'da soğuk bir kış günü... Joseph isminde 10-12 yaşlarında bir çocuk, yamaklık ettiği eve su taşımaktadır. Çocuğun ayaklarının çıplak olduğunu gören dul bir kadın, eşinden kalan eski kunduraları verir.

Aradan uzun yıllar geçer. Dalmaçya, Osmanlı hâkimiyetine girer. Dul kadın, yaşlanır ve fakir düşer. Bir gün kapısı çalar. Kapıyı açınca bir torba içinde Joseph'e verdiği kunduralar, bir kâğıt ve bir miktar akçe görür. Kâğıtta, soğuktan ayakları buz tutmuş çocuğun yıllar sonra borcunu ödemeye gayret ettiği yazmaktadır. Yazı, Hanya Fâtihi Silahdar Yusuf Paşa'ya âittir. Dalmaçya, Osmanlı ülkesi olunca devşirilmiş ve kaptan-ı deryâlığa kadar yükselmiştir.

Amerika'da bir yerlerde kapı kapı dolaşarak iş yapan bir genç, çok susadığı bir anda evin sâhibesinden bir bardak su ister. İçeriye giden kadın, biraz sonra bir bardak sütle gelir. Genç, sütü içip teşekkür eder. Hem susuzluğu geçmiş hem de açlığını bastırmıştır. Aradan yıllar geçer. Süt ikram eden kadın, hastâneye yatar. Taburcu olacağı zaman faturayı nasıl ödeyeceğini düşünürken başucunda bir not bulur. "Hastane faturası bir bardak sütle ödenmiştir." Vaktiyle kapı önünde sütü içen çocuk, doktor olmuştur.

Bu hikâyeler ne kadar gerçek bilmiyorum. Şimdi yazacağım hikâyeyi, şâhit olan anlattı.

İstanbul Fâtih'te bir mahalle. Şofbenlerin, kombilerin olmadığı yıllar. Mahallenin Zehra ablası, devlet memuru ve evli değil. Maaşı çevreye göre iyi olduğundan banyosunda şofben varmış. Zehra abla, her bayram arefesinde mahallenin küçük çocuklarına, evinde arefe banyosu yaptırır; yeni iç çamaşırları hediye edermiş.

Aradan yıllar geçmiş. Artık emekli olan Zehra abla, Esnaf Hastanesi'nde ameliyat olmuş. Maddî sorunu yokmuş ama yalnızmış. Bir sabah odaya genç bir doktor girmiş. "Geçmiş olsun Zehra abla!" demiş neşeyle. Zehra abla tanıyamayınca genç doktor, hiç unutmadığı arefe banyosunu hatırlatmış.

Karşılık beklemeden vermekle ilgili üç hikâye anlattım. Üçünün ortak özelliği, verenin unutması, alanın unutmaması. Vermekten usanmayalım. Vermek için zengin olmak şart değil. Rahmetli Mahir İz Hoca, maaşını alınca kırkta birini çaycı, öğrenci vs. ihtiyacı olanlara dağıtırmış. Yeni memuriyete başlayanlara da bunu tenbih eder, "Memleketin fakirlerinin, sizin zengin olmanızı beklemeye tahammülü yoktur" diye nasihat edermiş. Hepimize nasihat olsun.

Ziyaret -> Toplam : 140,68 M - Bugn : 51891

ulkucudunya@ulkucudunya.com