Kıbrıs Türklerinin demokrasi dersi
Hikmet Bila 01 Ocak 1970
Kıbrıs’ta beklenen oldu ve cumhurbaşkanı değişti. Partisinin iktidarı kaybetmesinden bir yıl sonra Mehmet Ali Talat da seçimlerde yenildi ve yerini Derviş Eroğlu’na bıraktı.
Kıbrıs seçimleri yaklaşırken bu köşede bu beklenti doğrultusunda yazılar yazdım. İyi de yaptım. Çünkü, 2004 referandumu ve 2005 seçimleri sırasında Annan Planı ve Talat lehine Türkiye’den ve “uluslararası camia”dan yapılan yıldırıcı baskıları doğru bulmamıştım.
Ne Sayın Talat’ı ne Sayın Eroğlu’nu şahsen tanırım.
Ama Kıbrıs’ta son seçimde yaşananları bir “devrim” olarak niteliyorum. Bir demokrasi devrimi. Halkın gücünün bu kadar çarpıcı bir biçimde sandığa yansıdığı kaç seçim vardır acaba? Altı yıldır KKTC’de, Amerika’nın, Avrupa’nın, Yunanistan’ın, Kıbrıs Rum Kesimi’nin ve Türk hükümetinin desteklediği Talat yönetimi çözüm konusunda da Kıbrıs Türkleri’nin hakları konusunda da gerekeni yapmadı.
Ve altı yıl sonra, alışılmış deyimle söyleyelim, Kıbrıs Türk halkı, “yedi düvele karşı” demokrasi sınavı verdi.
Desteksiz, kimsesiz, tek başına...
***
Türk medyası fazla önem vermese de dünya demokrasi tarihine geçecek bir olay yaşandı Kıbrıs’ta. Demek ki, “yedi düvel”in gücü bir küçük ülkenin halkına bile yetmeyebiliyormuş ve seksen bin kişilik bir seçmen kitlesi, baskıyla, korkutmayla, tacizle seçim sonucu almak isteyen büyük güçlere demokrasi dersi verebiliyormuş.
Pekiyi, Talat gitti, Eroğlu geldi diye Kıbrıs sorunu çözülecek mi? Hayır. Çözümün yolu Ankara’dan geçer Lefkoşa’dan değil. Kıbrıs’ta uzun ve sancılı yeni bir süreç başlıyor.
Artık sağır sultan bile biliyor ki, Kıbrıs’ta çözüm istemeyen taraflar bellidir: Rum Yönetimi, Yunanistan, Avrupa Birliği ve Amerika... 2004’te yapılan referandumda çözüm olarak dayatılan Annan Planı’na bile Rum tarafının yüzde 76 “hayır” dediğini hatırlayınız.
Türkler’in izolasyondan kurtarılmasını, ambargonun kaldırılmasını engelleyenlerin de Rum tarafı olduğunu bilmeyen yok. Annan Planı’na “evet” dediği takdirde Kıbrıslı Türkler üzerindeki kısıtlamaların kaldırılacağı vaadinde bulunan AB’nin hiçbir sözünü tutmadığı, çocuk kandıran yetişkinler gibi suspus olduğunu bilmeyen var mı? Dünkü Cumhuriyet’te Özgen Acar’ın kullandığı deyimle, Kıbrıs Türk halkını, “evlenme vaadiyle iğfal edilen genç kız konumuna” düşürerek...
Üstüne üstlük, “Limanlarınızı Rum gemilerine açın, adadaki askerlerinizi çekin” diye “yavuz hırsız”lık yaparak, Türk tarafına ve Türkiye’ye yeni koşullar dayattığını da biliyoruz.
Bu öyle güçlü bir propaganda çarkı, öyle güçlü bir yalan rüzgârı ki, kendi suçlarını Türk tarafının üzerine atmaya devam ediyorlar. Ve daha koltuğuna oturmadan Eroğlu’nu baştan mahkûm ediyorlar.
***
Talat döneminin özeti şuydu: Rum tarafı haksız, Yunanistan haksız, AB haksız, Amerika haksız... Ama güçlü olan onlar, o halde onların dediğini yapacağız...
Kıbrıs Türk halkı işte bu tutuma “hayır” dedi. Ve bugün önemli olan da budur. Yine aynı konuya geliyorum. Kıbrıs’taki son seçimin tarihsel ve siyasal önemine... Kıbrıs sorunu kolay kolay çözülmez. Bunu biliyoruz. Ama biliyoruz ki, nüfusu fazla olmasa da bir halkı “ilelebet” kandırmak da mümkün değildir.
Umarız, “yedi düvel”le birlikte Ankara da Kıbrıs’taki son seçimden gerekli dersleri çıkarır ve adada onurlu bir çözüm için akıl ve sağduyu hâkim olur.