« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

M. METİN KAPLAN

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

24 Mar

2025

“Efendi Millet”in Efendiliğinden Vuruluşu

A. Yağmur Tunalı 01 Ocak 1970

Cini şişeden çıkardılar. Henüz başaramadılar. Ancak alınan mesafe de ortada. Her ihtimali değerlendirerek kayıpsız veya en az kayıpla çıkmayı düşüneceğiz.
Tarihi perspektiften bakmaya çalışırsak yaşadıklarımızı daha kolay anlamlandırırız. Başka açılar edinir ve bambaşka şeyler görürüz. Söz konusu Türk’ün karakteridir. Tarihi gibi bilinmeyen ve bilmediğimiz Türk ve karakteri.

Bildiklerimize göre sıkça kullandığım bir ifade var: Meziyetlerimizden vuruluyoruz. Evet Türkler safiyetinden ve üstün özelliklerinden vurulur.

Türk, kelimenin iki manasında da Efendi millettir. Hâkim milletlik özelliği emperyal seviyede patronajı ifade eden birkaç milletten biridir. Tarih bunu söyler. Efendi millet, savaşlara, iç çatışmalara, teb’asından karşı çıkmalara ve isyanlara alışıktır. Bunlara polisiye olaylar gibi bakar. 1893’e kadar baş veren olaylara verilen isim bu konuda çok dikkate değer bir Efendi Millet tavrının adlandırmasıdır: “Ermeni Patırtısı” demişizdir. Büyüklük ve kendine güven hissiyle bakmanın dağılan imparatorluk ikliminde de devam ettiğini gösteren sayısız örnekten biridir.

“Ne Şam’ın şekeri, ne Arab’ın yüzü”
Büyük millet, devleti zayıfladığında kendisinden şüpheye düşebilir. Büyüklük hissi böyle yer yer küçüklük hissine yenilse de kaybolmaz ve devam eder. Başına gelen binbir felaketten ağlayarak şikâyet etmez. Uğradığı en ağır göç ve soykırımlardan mağduriyet duygusu ve diliyle bahsetmez. Düşkünlüğü kendine yediremez, yazıklanma küçüklüğüne düşmez.

Türk’ün, bırakın ezelî rakip ve düşmanlarının, Müslüman kardeşlerinin kendisine ihanetinden bile şikâyet diliyle bahsetmemesi efendiliği nasıl hissettiği ve yaşadığıyla ilgilidir. En fazla “Ne Şam’ın şekeri, ne Arab’ın yüzü” demişizdir.

Dört yüz yıl idaremiz altında yaşayan helenik unsurların Anadolu’yu işgale kalkmasıyla ilgili yakılan türkü de efendi millet tavrının yansımasıdır: “Yunan bizi esir almış/Şu feleğin işine bak!”. Türküyü söyleyen muhtemelen sade bir Anadolu çocuğudur. Dünkü teb’ası Yunan’ın bu cür’etine ve ülkesine saldırışına şaşar. Kurşun ağırlığında mısralardır ve bitmiş denilen ülkeyi ayağa kaldıran ve İstiklâl Harbi’ni verdiren de bu duygunun şahlanışıdır.

Uçlar birbirine yakın gelir
Türkler İki yüz elli yıldır bu meziyetlerinin mağlubu bir millettir. Bundan dolayı birçok belaya maruz kalıyor. Vakarından susuyor. Bin kere yanlıştır ama böyledir. Açılacak ve anlaşılacak bir meseledir.

Bu tavır alışlar veya al(a)mayışlar, olanı biteni anlamakta ihmale de yol açıyor. Efendi Milleti –geçici de olsa- edilgen duruma düşüren bir sürece giriliyor. Meziyetler gaflete ve tavırsızlığa evriliyor. Bugünkü gibi devlet eliyle girişilen hareketler de Efendi Millet refleksinden uzaklaşınca olan oluyor.

Her taraftan hücum bekler hale geliyoruz. Nesiller boyu uzayan bir süreçte olan budur.

İmparatorluğumuz dağılınca, Cumhuriyet’le temkin ve tetikte bekleme haline geçmiştik. Doğruydu. Toparlanma süresi uzayınca bu da yerini tepkisizliği az çok kanıksamaya bıraktı. Giderek savunma psikolojisi de aşındı ve savunmasızlık hali yerleşti. Efendi Millet yine uyanır da şimdiki durum bu. Kısadan söyleyeyim: Maruz kalmanın geniş planda düşünülecek altyapısını son iki yüz elli yılda arayacağız.

İki yüz yıllık süreç
Niçin bu meseleye dokunarak girdiğim açık. Son açılım hamlesinin önü ve göreceğimiz sonu da maruz bırakılmaya örnektir.

19. yüzyılın başlarındayız. İngilizler eliyle palazlanan ayrılık hareketlerine devletimizin Kürt teb’asından da katılanlar oldu. Doğu’da Ağalar ne derse o olurdu. Devlet onlara öyle bir imtiyaz vermişti. Merkezî idareye geçiş kararıyla bağımsız hareketleri sınırlandı. Derebeyi gibi aşiret idare ederken bu değişmeden rahatsız oldular. İngiliz başta, diğer büyükler bu fırsatı kullandı. “Herkes ayrılıyor, siz de ayrılın” dediler. Ayrılanlar -argo tabirle söyleyeceğim- kucaklarına düşecekti. Nitekim öyle oldu.

Doğu’da çoğunluk katılmasa da ikna edebildikleri birkaç aşiret zaman zaman ayaklandı. İsyanların başlaması aşağı yukarı böyle oldu.

Ermeni örneği
Türk İmparatorluğu dağılır ve 27 devlet kurulurken büyük devletlerin planladığı iki devlet kurulamadı. Biri Ermeni, diğeri Kürt Devleti. Türkiye, halkın da direnciyle bu iki devletin kurulmasına ağır bedeller ödeyerek izin vermedi. Hücumlar devam etti. Batı’nın projesi değişmemişti. Her fırsatta üzerimize geldiler. 1915 tehcirinden dolayı bitmeyen yayınlar, faaliyetler, siyasi baskılar ve bir dönem terör başımızı ağrıttı.

Bu süreçte olanlar önemlidir: Hücumu bırakın, doğru dürüst savunmaya bile girmediğimiz için onların yalanları sanki doğruymuş gibi algılandı. Tarihi gerçekler altüst edildi. Devletler bir bir soykırımı kabul eder oldular. Biz seyrettik. Bu toplu hücum, içerde de etkisini gösterdi. Aydın geçinenlerimiz dâhil, soykırım yaptığımızı söyleyecek kalabalıklar oluştu. Milliyetinden, yani tarihinden, yani kendisinden nefret eden o güruh Ermenileri geçecek kadar çoğaldı. Şimdi öyle bir yerdeyiz ki, şayet bir referandum yapılsa, bilmeden, propaganda zehrinin etkisiyle “Evet soykırım yaptık” diyenlerin oranı yapmadık diyenleri geçmez ama şaşılacak oranda çıkar. Türkiye bu durumdadır.

PKK hareketi için izlenen yol da aynı
Yıllardır, Kürt Sorunu üst başlığı altında belli kavramların devretmesi de aynıdır. Savaş ve barıştan söz etmeye kadar varan ölçüsüz kavramlar gündeme boca ediliyor. Olmayanı olmuş ve oluyor gibi gösterenler meydan alıyor. Devletin ve milletin kimliğini tartıştıran saldırılar art arda geliyor.

Devletin tepesine kadar işleyen bir propaganda ağı yerleşti. Türkiye sağı ve soluyla bu yenilgiye mahkûm oldu. Alınan mesafe kafaları esir etmeye kadar vardı. Kendisine düşmanlığa varan güvensizlik krizi, kimlik sorgulamasına yol açtı. Tarihin eşsiz çocuğu Türk, kendinden başka bir kendisi olduğuna inandırılmaya kadar götürüldü. Kendini inkâra zorlandı. Açılım süreçlerinde bu zorlamanın en yükseğe çıktığını görüyoruz. Yenisinde de yapılmak istenen budur. Hedefte Türklük ve tarihi vardır.

Henüz başaramadılar
Bu ayrımcılığa rağmen vatandaşlar, devletlerinin her ferdini bir görmeye devam ettiler. PKK ayrı, Kürt kardeşlerimiz ayrıdır dediler. Bu vakte kadar bu görüş, inanış ve yaşayış değişmedi. Ayaklandırılmaya çalışılan Kürt vatandaşlarımızın çoğunluğu da devletine-milletine sahip çıktı. Yani ortada bir Türk Kürt çekişmesi-çatışması yoktur. İki asra yakın zamandır bunu yapmak istediler, beceremediler. Yaşadığımız hala silahlı PKK grubu ve siyasi uzantısının yürüttüğü ayrılıkçı-bölücü çok yönlü kalkışmalardan sınırlı bir ayrılıkçılıktır.

Orada burada Kürt siyaseti, Kürt seçmen demenin asıl kışkırttığı hususa dikkat verilmelidir. Seçmen seçmendir. Önüne sonuna bir isim ve sıfat getirilemez diyen ve onları mahkûm eden bir aydın kamuoyuna sahip değiliz. Getirilirse o isimden, o sıfattan olmayanları ötekisi yapar. Bu bakış silahla birleşince, siyasi rekabetten başka bir şeydir. Çok yönlü hücuma kalkıştığı anlaşılır. Ve tabii saldırının karşılık bulacağı zamanın gelmesi beklenir. Bu kavramların, terörle beraber bu düşmanlığı doğurmak için kullanıldığını da bilmek lazım.

Görenler olduğu halde kavga dilinin bombardımanından göz gözü görmediği için halkın arasında kavga olmadığını söyleyen yok. Tekrar dikkatinizi isterim, halkı kavga ettiremediler. İstedikleri hala olmadı. Kavramlarına maruz kalmak ve hatta aldanmak bile istedikleri sonucu vermedi. Yani hala kuvvetli bir toplum yapısı var ki başaramadılar.

Alınan mesafeye rağmen
Bugünlere nasıl gelindiğini bilen nerede olduğumuzu görür. Unutulmasın ki KCK devlet yapılanmasıdır. Yapacaklarını devleti suçlayarak yapıyorlar. Durum belli: Tek şuurlu hareket tarzı onlarda. Her bir terimi iyi buluyor ve yerine göre seçerek kullanıyorlar.

Bu dile mağlup ve mahkûm bir kamuoyu var. Feci olan budur. Kabul edelim ki epeyce mesafe aldılar. Ayrılık fikri kafalarda iz bırakmakla kalmadı. Hâlbuki vatandaş olarak eşitlik gayet açık. Yaşıyor ve biliyoruz. Herkes fert olarak istediği yere gelebiliyor, istediğini yapabiliyor. Buna rağmen eşitsizlik varmış duygusunu yarattılar ki büyük propaganda başarısıdır. Yalanlar, yanlışlarla bir kurgu işledi, işliyor. Buradan dönüş kolay değildir, diyenler doğru söylüyorlar.

Ümitsizliğe gerek yok. Elbette yok fakat olan da belli. Halkı tam olarak yanlarına alamayışları çok önemlidir. Onların kavramlarına karşı çıkan bir aydınlar nesli halkla birleşerek bu gidişi tersine çevirebilir mi? Emin olunamaz. Bu işin sonu nereye varır? Soru budur.

Cini şişeden çıkardılar. Henüz başaramadılar. Ancak alınan mesafe de ortada. Her ihtimali değerlendirerek kayıpsız veya en az kayıpla çıkmayı düşüneceğiz.

Ziyaret -> Toplam : 143,20 M - Bugn : 36767

ulkucudunya@ulkucudunya.com