Wilson doktrini ve Cumhuriyet’in Kürt politikası
Ege Cansen 01 Ocak 1970
YAKLAŞIK 130 yıldır dünyanın en güçlü devleti Amerika’dır. Bu gücünü de yerkürenin her noktasında, gözünü bile kırpmadan savaşabilen kahhar ordusundan almaktadır.
Amerikalılar, ordularının sadece ABD’nin ulusal çıkarlarını korumak ve kollamak için değil, aynı zamanda dünya halklarına özgürlük ve demokrasi götürmek için savaştığına inanır. Her spor karşılaşmasından önce sağ yumruğunu kalbinin üstüne koyarak milli marş söyleyen, her yerde milli bayraklarını göndere çeken bu ulus, tamamen farklı milletlerden oluşmuştur. ABD Sayım Dairesi tarafından, 2000 yılında yapılan bir araştırmaya göre Amerikan ulusunu oluşturan insanların kökenlerine göre dağılımı aşağıdaki tabloda yer almaktadır. Görüldüğü gibi “Alman” soyundan gelenler en büyük gruptur. Amerikan halkının kabaca yüzde 75’nin ataları Avrupalıdır. Avrupalı, Afrikalı ve Asyalı insanları aynı ulustan yapan ortak payda “dil birliği”dir. Bu dil de nüfusun sadece yüzde 9’unu oluşturan eski sömürgeci patron İngilizlerin dilidir. Çünkü Amerika kurulduğunda resmi dil İngilizce idi. Eğer Amerikan ulusunu oluşturan halklar farklı eyaletlerde otursalar ve kendi atalarının dillerini konuşmaya devam etselerdi, ne bugünkü muazzam ABD ortaya çıkar ne de Amerikalılar, Amerikan olmakla bu kadar gururlu ve mutlu olurdu.
¡ ¡ ¡
Türkiye Cumhuriyeti’nin doğuşunda ve bilhassa II. Dünya Harbi’nden beri Türkiye’de izlenen iç ve dış politikada Amerika’nın etkisi büyüktür. Türkiye’nin AB’ye katılım müzakereleri dahi, Helsinki toplantısında ABD’nin Avrupalılara yaptığı baskı sonucunda başlamıştır. Cumhuriyeti inşa eden kurucu atalarımız Avrupa siyasetini ve Amerika’yı çok iyi okumuşlardı. Amerika’da ve Avrupa’daki gibi T.C. de varlığını sürdürmek ve gücünü korumak için bir “ulus devlet” olacaktı. Başka çare yoktu. Gayr-i müslim azınlıklar meselesi mübadele ile halledilmişti. Milli birliğin tek zayıf halkasını Kürtler teşkil ediyordu. Büyük devletlerin Türkiye’yi bu fay hattından çatlatmaya çalışacağı biliniyordu. Kurucularımız, bu çatlağı yapıştırmak için üç sütuna oturan bir “entegrasyon/bütünleşme strateji” geliştirdiler.
1. Kürtler, bireysel olarak Türklerle aynı siyasi haklara sahip olacaktı.
2. Öğrenimde, idarede, hukukta ve edebiyatta ortak dil Türkçe olacaktı.
3. Kürtler, sadece bir bölgede değil, yurdun her yerinde yaşayacaktı.
Bu suretle Türkçe konuşan ve bireysel haklar bakımından Türklerden hiçbir farkı olmayan ve ülkenin her yerinde oturan Kürtler, Wilson’un “self determinasyon” ilkesine dayanarak bir ayrışma (federasyon, otonomi, bağımsız bölge vb.) talep edemeyecekti. Maalesef, Cumhuriyet bu projesinde tam başarılı olamadı. Kısmen de olsa Türklerle Kürtler aynı dili konuşan ve aynı coğrafyayı bölüşen tek bir millet olarak varlıklarını sürdürebilirlerse bu da Cumhuriyetin yarım kalan bütünleşme stratejisi sayesinde olacaktır.
Son Söz: Amerika’nın yaptığını yap, dediğini yapma.