Cem MERİÇ'ten notlar
01 Ocak 1970
Tabular tabular! Her adımda şuura dur emrini veren bir jandarma neferi. Her kapının arkasında, elinde bıçak, bekleyen bir harem ağası. Düşünme! Düşüneni iftiranın ve sefaletin lağımında boğduktan sonra ellerimizi yıkayıp, "efendim bizde filozof yetişmiyor" diye ah-u vahlar.
Her aydınlığı yangın sanıp söndürmeye koşan zavallı insanlarım: Karanlığa o kadar alışmışsınız ki yıldızlar bile rahatsız ediyor sizi! Düşüncenin kuduz köpek gibi kovalandığı bu ülkede, düşünce adamı nasıl çıkar?
* * *
Önce sükût vardı; kelâm değil."Tanrı sükûttur" diyor bir Hint bilgesi. Söz, ki sonsuz arasında çırpınış. Hayat gibi sıcak ve dost. Kutupların sessizliğinden bana ne?
Aydın olmak için önce insan olmak lâzım. İnsan mukaddesi olandır. İnsan hırlaşmaz, konuşur, maruz kalmaz, seçer. Aydın kendi kafasıyla düşünen, kendi gönlüyle hisseden kişi. Aydını yapan; 'uyanık bir şuur, tetikte bir dikkat ve hakikatın bütününü kucaklamaya çalışan bir tecessüs.
Gerici, ilerici... Düşünce hürriyeti bu mülevves kelimelerin esaretinden kurtulmakla başlar, düşünce hürriyeti ve düşünce namusu.
* * *
Her dudakta aynı rezil şikâyet: "Yaşanmaz bu memlekette!" Neden? Efendilerimizi rahatsız eden bu toz bulutu, bu lağım kokusu, bu insan ve makine uğultusu mu? Hayır, onlar Türkiye'nin insanından şikâyetçi. İnsanından, yani kendilerinden. Aynaya tahammülleri yok. Vatanlarını yaşanmaz bulanlar, vatanlarını yaşanmazlaştıranlardır.
Türk aydını, Kitab-ı Mukaddes'in serseri yahudisi... Hangi türk aydını? Kaçanlar ne türk, ne aydın. Bu firar bir Kabil kompleksi.
* * *
mekânist maddecilik, yükselen burjuvazinin kavga silahıydı; diyalektik materyalizm dördüncü sınıfın kavga silahı oldu. Birincinin görevi feodaliteyi yıkmaktı, ikincinin kapitalizmi.
Din, Avrupa için bir afyondur, bütün ideolojiler gibi. Avrupa'nın tarihi, bir sınıf kavgası tarihidir. Osmanlı için şuurdur din, tesanüttür, sevgidir. Osmanlı toplumu insan haysiyetine ve inanç birliğine dayanır.
Hegel belki haklı; tarih tezatlar içinde gelişir. Osmanlı'nın tezadı Avrupa'dır. Batı'da maddecilik batılın hisarlarını yıkan bir dinamit, hür düşüncenin dinamiti; Osmanlı İmparatorluğu'nda maddecilik bir kendi kendini tahrip cinneti.
Avrupa, Osmanlı ülkesine papaz ihraç eder. Hıristiyanlığa davet için mi? Ne münasebet. Tek emeli, Osmanlı'yı dinsizleştirmektir. Dinsizleştirmek, yani etnik bir toz haline getirmek.
Bir kelimeyle: dinsizlik, Batı'nın yükselen sınıfları için ne kadar hayırlıysa, bizim için o kadar meşumdur; onlar için ilerleyiş, bizim için çözülüş ifade eder.
* * *
İdeolojiler, uçurumları aydınlatan hırsız fenerleri. İstemesek de onlara muhtacız. Kaosu kosmos yapan insan zekâsı, tecrübelerini ideolojilerde sergilemiş. ideolojiye düşmanlık, tek izm'e teslimiyettir; obskürantizme.
İdeolojiler siyaset dünyasının haritaları. Haritasız denize açılınır mı? Ama tehlikeli bir yolculukta tek kılavuz olamaz. Pusulaya da ihtiyaç var.
Pusula: şuur. Tarih şuuru, milliyet şuuru, kişilik şuuru. İdeolojilerin peşine takılanlar pusulasızdırlar. Gemi ya kayalara çarptı, ya batağa saplandı.
İdeolojilerin ışığına göz yumanları sloganlar yönetir. Karanlık kinlerin birbirine saldırttığı çılgın sürülerin savaş çığlığıdır slogan.
İlkelin, budalanın, papağanın ideolojisidir. Düşünce ile çığlık bağdaşmaz. Şuurun sesi çığlık değildir. Yabani bağırır, medeni insan konuşur. Bu çocuklar yıllarca konuşturulmadı. Hınçlarını üç-beş kelime ile suratımıza tükürüyorlar. İdeolojileri yasakladığımız için hışımlarına uğradık.
Demokrasinin demopedi olduğunu kimse düşünmedi. Aczin hürriyetperverliği yalanların en namussuzu. Bahşedilen hürriyet, ölmek ve öldürmek hürriyeti.
Toprak sarsılıyor! Hep birden esfel-i safiline yuvarlanmak istemiyorsak, gözlerimizi açmalıyız. İnsanlar sloganla güdülmez. Düşünceye hürriyet sonsuz hürriyet. Kitaptan değil, kitapsızlıktan korkmalıyız. Bütün ideolojilere kapıları açmak, hepsini tanımak, hepsini tartışmak ve Türkiye'nin kaderini onların aydınlığında fakat tarihimizin büyük mirasına dayanarak inşa etmek. İşte, en doğru yol.
* * *
Kıtaları ipek bir kumaş gibi keser biçerdik. Kelleler damlardı kılıcımızdan. Bir biz vardık cihanda, bir de küffar...
Zafer sabahlarını kovalayan bozgun akşamları. İhtiyar dev, mazideki ihtişamından utanır oldu. Sonra utanç, unutkanlığa bıraktı yerini, "Ben Avrupalıyım" demeğe başladı, "Asya bir cüzzamlılar diyarıdır."
Avrupalı dostları, acıyarak baktılar ihtiyara ve kulağına: "Hayır delikanlı", diye fısıldadılar, "sen bir az-gelişmişsin."
Ve Hıristiyan Batı'nın göğsümüze iliştirdiği bu idam yaftasını, bir "nişan-ı zişan" gibi gururla benimsedi aydınlarımız.
* * *
Dört asır önce içtimai'yi ahlakın dışına iten Avrupa, şimdi de ferdi hayatı ahlak dışı ilan ediyor.
Machiavelli ile Freud iki müşahit. Biri politikayı ilimleştirmiş, öteki ruhiyatı.
Avusturyalı hekim çağdaş insanın kulağına, "Canavarsın" diye fısıldıyor, "canavar ve hasta. Dertlerinin kaynağı annene duyduğun itiraf edilmez şehvet, babana beslediğin hayvanca kıskançlık." Ve Avrupalı, asırlarca gizli meziyetleri birdenbire keşfetmiş gibi mağrur.
Psikanaliz kârlı bir mit. Kilisesi, rahipleri, ayinleri var. Şuuraltı, her istediğini kolayca elde eden mutlu azınlığın imtiyazı. Yığının bu gibi inceliklerden haberi yok.
Upanişad" Tanrısın" diyor insana. Freud" İtsin" diyor. Hangisi haklı?