Dündar Taşer'in gözüyle bugünkü Türkiye / S.Somuncuoğlu
Aydın Serçe 27 Şubat 2010
Dündar Taşer'in gözüyle bugünkü Türkiye
Gelin birlikte 40 sene önceye giderek, büyük dava ve devlet adamı rahmetli Dündar Taşer’i dinleyelim.
“CİNNET RÜZGÂRI”
“Ne hürriyet, ne demokrasi, ne insan hakları... Hiçbir şey, hiçbir şey ülke bütünlüğünden daha aziz, istiklâlden daha değerli değildir.Türk Milleti’nin mukaddesatı için, hiç bir zaman saklamadığı gücü,kanıdır.”
“Alfonse Daudet’in bir hikâyesi vardır: “M. Seguin’in Keçisi”. Bütün bakım ve sevgiye rağmen keçiler, dağlara bakıp bakıp melerler ve bir gün ağıldan kaçıp, dağa çıkarlar ve kurtlara yem olurlar.
Bizim Osmanlı Devleti’ne dâhil olanlar, bu keçilere benzediler. Milyonlarca kilometre karelik bir ülkede, bir sürü kavim, bir sürü dil, bir sürü din mensubu, kendi özel şartlarına tâbi, her çeşit tecavüzden masun; mutlak bir emniyet, adalet ve hürriyet içinde yaşıyordu. Eflâk ve Buğdan’da prenslik Rumlara tahsis edilmişti. (Suçi, Ipsilanti, Mavrokarda da). Aileleri bu makamları ve Divan-ı Hümayun tercümanlıklarını ellerinde tutardı. Osmanlı hariciyesinde Müsürüş Paşa, Alfred Rüstem Bey gibi Hıristiyanlar büyükelçiliğe kadar yükselebilir, Artin Paşa Maliye Vekili olur. Müslüman teba için hiçbir makam memnu değildi. Cezayir’den Kafkas’a, Belgrad’dan Yemen’e kadar bir ülkede tek kanun, tek vergi, tek pasaportla yaşanır, birbirini tamamlayan, gelişme ve yücelme için bütün imkânların sağlandığı Osmanlı Nizamı yürürdü.
19. Asırda Lord Redeliff’in tavsiyesiyle gizli polis kurmak için yapılan teşebbüs boşa çıkmıştı. Çünkü hiçbir Türk, başkasını Hıristiyan da olsa gözetleyip jurnal etmeye razı olmamış, teşkilâtın başına geçecek adam bulunamamıştı. Şahsî hürriyet mutlaktı. Bu mutlak hürriyet devletin lütfü değil, Türk milletinin imânının icabı idi. Padişahlıktan başka her hizmet, herkese açıktı. Sonra bir rüzgâr esti, hürriyet istendi. Rumlar, Sırplar, Bulgarlar, Rumenler bu hür ülkede, hürriyet aradılar. Varlığı mutlak olduğu için bilinmeyen hürriyetin, yokluğundan şikâyet ettiler. Dövüştüler, vuruştular devletçikler oldular. Amma yine yabancı krallar emrine girdiler. Yunanistan, Alman soylu bir İngiliz’i; Bulgarlar, bir Alman’ı; Rumenler, bir başka Alman’ı kral edindiler.
O günden beri de Alman çizmesinden, Rus pençesine kadar; görmedikleri tazyik kalmadı.
Ya Müslüman teb’a? Mekke Şerifleri Ayan’da âza olur. Arabistan’da emirlik eder. Çöl şeyhleri maşlâhlarında birinci sınıf nişanlarla gezerdi. Kürtler, Arnavutlar, Çerkezler müşir, vali, nazır olarak devletin en yüksek makamlarını doldurur, bir Trabluslu zabit, Konyalılardan kurulmuş bir tabura yadırganmadan kumanda ederdi.
Sonra Şerif, kral olmaya heveslendi. Peygamber’in torunu Şeriflikten daha kudretli olmayan bir taht için, Halife’ye karşı İngilizlere hizmet arzında bulundu. Irak’ın, Suriye’nin, Lübnan’ın okumuşları, alafrangalık olsun diye cemiyetler kurdular. Sultanın “necip” teb’aları (seçkin vatandaşları) Osmanlı Devleti’nin eşit vatandaşları, İngiliz’in, Fransız’ın ikinci sınıf müstemleke mahlûku haline geldi.
Ya Kürt Teali (yükselme) Cemiyeti’ne, Çerkez Teavün (yardımlaşma) Cemiyeti’ne ne demeli? Ne istiyorlardı acaba? Padişahların karısı Çerkez, Kürtlerin beyleri aşiret alaylarında subaydı. Neyi elde etmek için birleşip; baş kaldırıyorlardı? Hangi tealiden mahrum, hangi muavenete (yardıma) muhtaç idiler?
Ya bizim Jeune Turcs v.s. hürriyetçilere şaşmaz mısınız? Sultan Hamid’e attığı bombayı isabet ettiremeyen Ermeni komitecisine “Şanlı Avcı” diyen şair, hürriyet, hürriyet diye Avrupa’ya kaçan valiler, paşalar, mutasarrıf beyler, kime, ne için, ne hürriyeti istiyorlardı? Ferdî hürriyet; zaten vardı. Siyasî hürriyet devleti batırırdı. Senyörlerine baş kaldıran batılı serf’lere özenmenin manâsı var mı idi?
Evet, yüz seneden beri Türkiye’de bir cinnet rüzgârı esmekte, bir gaflet fırtınası kopmaktadır.”
Sanki bugün yazılmış kadar taze değil mi? Değişen bir şey yok mu?..
Yüz seneye 40 daha ilave edelim, eder yüz kırk sene. Buna bir de “Cinnet Rüzgarı”nın şiddetindeki artışı ekleyelim. Sonra da, yüreğimizi de katarak düşünüp cevap verelim.
Koca Osmanlıyı tüketen Haçlının “hürriyet” ve “demokrasi” oyununu daha ne kadar seyredeceğiz?
www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/ Sadi Somuncuoğlu